10-27-2010, Saat: 11:04 AM
Elbiseler Bedeni Örter, Kalbi Değil!Ah, kalbimiz...
Ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak.Ve ne kadar açık.Kelimeler giydiremiyor onu... Sahici olanlar müstesna. Dudakların giydiremediği bir endam kalp. Terzisinin işi ne de zor, modaya göre dikse kıyafetini, yakışmıyor kalbe... Çiğ düşüyor... Dikkat etmese güne, çağa, o başka dert... Tazeliğini kaybedince her şeyini kaybediyor kalp... Birden iç karartıcı duygular görünüyor her eyleminde, hareketinde... Renkler önemli kalbi kuşandırırken... Sesler... Kumaşın kalitesi, dokuması, parlaklığı...Zor iş kalbe giysi dikmek...Kalbi en güzel aşk giydirip kuşatıyor. Hani şu bulunmaz Hint kumaşıyla...Evleri dayayıp döşemek kolay... Koltukları, duvarları, pencereleri kaplamak... Bedenleri örtmek, bedenlere kıyafet bulmak kolay... Konfeksiyon giyinmeyi sevmiyor kalp. Kalbi giyindirmek zor.Ah, kalbimiz...Ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak.Ve ne kadar açık.Kumaşlar önemli. Kalın, kaba kumaşlardan inciniyor kalbimiz. Hiç giyinmek istemiyor onları, ilk fırsatta çıkarıp atıyor üstünden. Özensiz, sert kılıklar dar geliyor ona.Tazeliğini kaybedince her şeyini kaybediyor kalp... Yaşamak değilse tazelik, tomurcuk ne? Neden ölürken bile yaşlanmıyor, kırışmıyor kalp? İtirafı zor ama, ölürken bile sanki hiç giyilmemiş bir elbise kadar temiz ve ütülü değil mi aslında? Hiç giyilmemiş gibi. Hiç çıkarılıp bir iskemlenin üzerine atılmamış, hiç soyunulmamış, hiç naftalin kokan bir dolapta yıllar yılı unutulmamış gibi, hiç lekelenmemiş gibi, düğmesi kopmamış, telası astarından ayrılmamış gibi... Nasıl da nefes nefese... Aşık gibi... Nefes almayı bile unutan bir aşık gibi... Oysa yaşamıştı hepsini. Ah kalbimiz, ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak. Ve ne kadar açık.Her şeyin sesi duyulur, yalnız kalbin sesi duyulmaz...Hayır... Duyduğunuz o değil, o yüreğinizin sesi değil, o kalbinizin ayak sesi!Kalbi en güzel aşk giydirip kuşatıyor.Sonra uzaktaki sevgili. Sonra, göz yaşı. Sonra, kadınlar ve çocuklar. Sonra kitaplar. Sonra yoksullar. Sonra eski arkadaşlar. Sonra şarkılar. Sonra babanın emekliliği. Sonra... Sonra annen. Bir de uzakta bir köy mezarlığı. Durmadan yaklaşan, üstüne üstüne gelen.Kelimeler giydiremiyor onu. Hele kelimeler. Akıldan çok kalbin işi kelimelerle... Akıl kırılmaz çünkü, incinmez... Söz, dille yani dilin diğer anlamı gönülle bağlı kalbe, sözün asıl muhatabı kalp... Kıyamıyor kelimelere kalp, giyinilecek bunca şey varken! Çünkü, üstünde taşımıyor kalp kelimeleri, damarlarında taşıyor! Ah kalbimiz, ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak. Ve ne kadar affedici. Çünkü yere göğe sığamayan, gelip gönle yerleşiyor... Affetmek, kalbin kanında var!
Ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak.Ve ne kadar açık.Kelimeler giydiremiyor onu... Sahici olanlar müstesna. Dudakların giydiremediği bir endam kalp. Terzisinin işi ne de zor, modaya göre dikse kıyafetini, yakışmıyor kalbe... Çiğ düşüyor... Dikkat etmese güne, çağa, o başka dert... Tazeliğini kaybedince her şeyini kaybediyor kalp... Birden iç karartıcı duygular görünüyor her eyleminde, hareketinde... Renkler önemli kalbi kuşandırırken... Sesler... Kumaşın kalitesi, dokuması, parlaklığı...Zor iş kalbe giysi dikmek...Kalbi en güzel aşk giydirip kuşatıyor. Hani şu bulunmaz Hint kumaşıyla...Evleri dayayıp döşemek kolay... Koltukları, duvarları, pencereleri kaplamak... Bedenleri örtmek, bedenlere kıyafet bulmak kolay... Konfeksiyon giyinmeyi sevmiyor kalp. Kalbi giyindirmek zor.Ah, kalbimiz...Ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak.Ve ne kadar açık.Kumaşlar önemli. Kalın, kaba kumaşlardan inciniyor kalbimiz. Hiç giyinmek istemiyor onları, ilk fırsatta çıkarıp atıyor üstünden. Özensiz, sert kılıklar dar geliyor ona.Tazeliğini kaybedince her şeyini kaybediyor kalp... Yaşamak değilse tazelik, tomurcuk ne? Neden ölürken bile yaşlanmıyor, kırışmıyor kalp? İtirafı zor ama, ölürken bile sanki hiç giyilmemiş bir elbise kadar temiz ve ütülü değil mi aslında? Hiç giyilmemiş gibi. Hiç çıkarılıp bir iskemlenin üzerine atılmamış, hiç soyunulmamış, hiç naftalin kokan bir dolapta yıllar yılı unutulmamış gibi, hiç lekelenmemiş gibi, düğmesi kopmamış, telası astarından ayrılmamış gibi... Nasıl da nefes nefese... Aşık gibi... Nefes almayı bile unutan bir aşık gibi... Oysa yaşamıştı hepsini. Ah kalbimiz, ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak. Ve ne kadar açık.Her şeyin sesi duyulur, yalnız kalbin sesi duyulmaz...Hayır... Duyduğunuz o değil, o yüreğinizin sesi değil, o kalbinizin ayak sesi!Kalbi en güzel aşk giydirip kuşatıyor.Sonra uzaktaki sevgili. Sonra, göz yaşı. Sonra, kadınlar ve çocuklar. Sonra kitaplar. Sonra yoksullar. Sonra eski arkadaşlar. Sonra şarkılar. Sonra babanın emekliliği. Sonra... Sonra annen. Bir de uzakta bir köy mezarlığı. Durmadan yaklaşan, üstüne üstüne gelen.Kelimeler giydiremiyor onu. Hele kelimeler. Akıldan çok kalbin işi kelimelerle... Akıl kırılmaz çünkü, incinmez... Söz, dille yani dilin diğer anlamı gönülle bağlı kalbe, sözün asıl muhatabı kalp... Kıyamıyor kelimelere kalp, giyinilecek bunca şey varken! Çünkü, üstünde taşımıyor kalp kelimeleri, damarlarında taşıyor! Ah kalbimiz, ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak. Ve ne kadar affedici. Çünkü yere göğe sığamayan, gelip gönle yerleşiyor... Affetmek, kalbin kanında var!