10-29-2010, Saat: 10:01 PM
Sabah evden çıktım. Merdivenlerden inip otoparkın bulunduğu yere yürüdüm. Aman Allahım! Bu nasıl bir renk cümbüşüydü! Her yer hazan yapraklarıyla doluydu. Yeşili sarıya sarısı kızıla çalmış yapraklar rüzgârla bir o yana bir bu yana savruluyordu. Bu küçücük yaprakların betondan arabalardan ve çöp konteynırlarından oluşan bir alanı Yahya Kemal'in "hazan bahçeleri"nden birine dönüştürmesi mucize gibiydi. Durup eğildim. Yapraklardan birini aldım. Çıt diye kırılıverdi elimde. Kurumuş çoktan içindeki can suyunu kaybetmişti. Rengi ateşte unutulmuş limon kabuğunu andırıyordu. Ve çok güzeldi. Güzelliği ölümünden kaynaklanıyordu.
***
Batı düşüncesi ve yaşam tarzı bütün halkların zihnine egemen olmaya başladığından beri bize bir noktayı ısrarla unutturmaya çalışıyor. Ama doğa her sonbahar bunu hatırlatmaya çalışıyor. Ne mi o? Bitişin ayrılışın ölümün de kendine göre bir güzelliği var.
***
Bir çay bardağını tutmak... bazen "tutunmak" gibi. Hayata tutunmak gibi!
***
Pespaye alaycılığı mizah olarak kabul etmemi istiyorlar. Kendimi kastığımı sanıyorlar. Mizah duygumun zayıflığından söz ediyorlar. Oysa kimin hakkında olursa olsun o tür alaycılıkla karşılaştığımda orada mizahı değil başka bir şeyi görüyorum. Hani Albert Camus der ya... "Alaycılık başkasında da olabileceğini akıl edemediğimiz içimizdeki derin bir acıdan kaynaklanır."
***
Aşk cinsellikle iç içedir. Ama aşk ne zaman gün ışığına çıkmak çevre tarafından onaylanmak istese cinsellik direnir. Araları o zaman bozulur işte! Çünkü cinsellik karanlıktan beslenir.
***
Hakaret veya küfürü kötü söz sayıyoruz! Öyle öğrenmişiz. Oysa alttan alta bunların olsa olsa çirkin söz olduklarını biliriz. Çünkü gerçekten kötü söz sinsidir hatta bazen güler yüzlüdür. Ya itiraf süsü verilmiş iftira ya da anlayış havasındaki alçaltış olarak ortaya çıkar.
***
Çok şık bir kahvaltı sofrasında iri yeşil zeytinler... Onların topraksı güzellikleri insan eliyle oluşturulan bütün "şıklık"ları anlamsızlaştırıyor. Her zeytin tanesini tek tek öpmek istiyorum.
***
En güçlü uyarıcı: Endişe! En güçlü uyuşturucu: Kayıtsızlık.
24 Ekim2010
***
Batı düşüncesi ve yaşam tarzı bütün halkların zihnine egemen olmaya başladığından beri bize bir noktayı ısrarla unutturmaya çalışıyor. Ama doğa her sonbahar bunu hatırlatmaya çalışıyor. Ne mi o? Bitişin ayrılışın ölümün de kendine göre bir güzelliği var.
***
Bir çay bardağını tutmak... bazen "tutunmak" gibi. Hayata tutunmak gibi!
***
Pespaye alaycılığı mizah olarak kabul etmemi istiyorlar. Kendimi kastığımı sanıyorlar. Mizah duygumun zayıflığından söz ediyorlar. Oysa kimin hakkında olursa olsun o tür alaycılıkla karşılaştığımda orada mizahı değil başka bir şeyi görüyorum. Hani Albert Camus der ya... "Alaycılık başkasında da olabileceğini akıl edemediğimiz içimizdeki derin bir acıdan kaynaklanır."
***
Aşk cinsellikle iç içedir. Ama aşk ne zaman gün ışığına çıkmak çevre tarafından onaylanmak istese cinsellik direnir. Araları o zaman bozulur işte! Çünkü cinsellik karanlıktan beslenir.
***
Hakaret veya küfürü kötü söz sayıyoruz! Öyle öğrenmişiz. Oysa alttan alta bunların olsa olsa çirkin söz olduklarını biliriz. Çünkü gerçekten kötü söz sinsidir hatta bazen güler yüzlüdür. Ya itiraf süsü verilmiş iftira ya da anlayış havasındaki alçaltış olarak ortaya çıkar.
***
Çok şık bir kahvaltı sofrasında iri yeşil zeytinler... Onların topraksı güzellikleri insan eliyle oluşturulan bütün "şıklık"ları anlamsızlaştırıyor. Her zeytin tanesini tek tek öpmek istiyorum.
***
En güçlü uyarıcı: Endişe! En güçlü uyuşturucu: Kayıtsızlık.
24 Ekim2010