11-24-2010, Saat: 08:41 PM
Sabaha çok var... Nasılsa ne yazsak sonu hüzne çıkar. Mutluluklarımız hüzünlerden oluşma bir darağacına asılır seher vakitlerinde. Mutluluğun göz yummasını bekliyoruz saat acının eşiğine yürümekte. Yürünecek yollardan eksiltiyoruz adımlarımızı. Yazacak kadar soluk dolduruyoruz heybemize...
[SIZE=3]
Nerden başlamalı ki? Hayat ortak sıfatlar eklemiş miydi isimlerin yanına? Acıdan kaç tür olurdu usta? Giden mi gitmekten şikâyetçi olurdu yoksa kalanın mıydı suç? Hanginin ayakları sürçmüştü mutluluğa? Kalana kalmak yakışıyor da gidende gitmek niye iğreti duruyordu? Yakasına iğnelenmiş hüzünlerden bir düş arıyordu kendine. Öyle bir düş olmalıydı ki silkip atmalıydı tüm heceleri.
Aşk yıkılmalıydı karşısındasusmayan ama bir türlü de tarif bulmayan üç hece yerinden saymalıydı onun düşünde. Sevda gömülmeliydi kanlı kuyulara.
Yar her yaranın acıtanı olduğunda dile gelirdi ya
satırlarda yar mutluluğun tezadı mıydı ki usta?
Niyetim yakmaktı acılarımı… Yangından bir kıvılcım sıçradı. Ben de tutuştum. Acıya sürgün yaşamlarım oldu benim yıllar süren. Hayattan gizlice çalıp sevinç sanrılarını bölüşürken Yar'la... Ahhh aslında bilememişim ömrümden çaldığımı. Şimdi koşuyorum otobüslere yetişmek için. Sabıkalı yüzümü ve yorgun bakışlarımı saklayarak
"HEP GECİKEN BİRİ KENDİNE YETİŞEMEZ "
.. diyor durakta bilet satan yaşlı adam. Topla valizini ve anılarını usulca çek git buradan. Acı her yerde acı. Geldiğin yerden geri dön kendine. Denizlerde yıka yaralarını. Asi ırmaklar kırbaçlasın tenini. Ve çaldıklarını geri ver yürüdüğün gecelere. Yar sevmek YAR'dan düşmektir. Seveceksen Yâr’i acıyı da al koynuna
Yar dikenli yolların ayrımında beklerdi demek ki.
Renk yüzü bilmemiş kara bir kalemdim oysa.
Başkalarına nasıl verebilirdim renkli mutluklar.
Ben ki derme çatma iki sözcükten ibaret biliyordum dünyamı.
Yar ne çok dil bilirmiş sensizliğim. Ne çok harf sığarmış yamalı defterime. Adından başlarmış hüznün yol tarifi. Kekeme kalırmış ardından söylediğim tüm ezgiler. Oysa şimdi sus ya da konuş ne fark eder ki? Sesinin kulağıma çarpan tınısı fersahlarca uzakmış düş limanlarımdan. Bilemedim... Yine yanılgının köşesine vurdum uslanmaz başımı. Aynı sonları karalıyorum yine.
Aynı ismin üzerine çizikler atıyorum. Geçiyorum ömür denilen uçurumdan. Ellerim ceplerimde düşersem bir daha kalkmıycam. Satır aralarına mim düşüyorum saklı dünyamdan.
Satır aram dolu. Satırlar ağlamaktı. Gel desem gelmez bir hayalin durağındayım. Azad et beni hayat yoksa mahkûmluğum hırçınlığıyla tüm aşk dizelerini parçalayacak..Sana olan tutsaklığımdan aşıramadım umutlu cümlelerimi.
Sesine yakın bir nota bulamadım türkülerimde...Detone olmuş bir şarkı sözlerinın anlamsız cümleleri kaldı dilimde.
Geri dönüyorum on adımla sınırlı duvar aralıklı yürüyüşlerime… İçimde yüzünden kalma belkilerle.
"HİÇ BİR ŞEY İÇİN GEÇ DEÄžİLDİR"
...diyor yaşlı duvar... Bak kız kulesi yerli yerinde.
Ve martılar hala çok seviyorlar simit yemeyi.
Aşk barutu ıslatan yağmurdur Taksim meydanında.
Bak! Seni bekliyor İstanbul’un sevgi tepeleri…
Yanarak öğrendiğin yangınların adıyla tutuştur acılarını.
Peşinden koştuğun otobüsler bekliyor seni..(s)aklandığın duraklarda...
Seyirsiz yolların seyyahlığında atıyorum adımlarımı.
Hayat kapımın musallaya bakan yüzünü hüzünler dolduruyor.
Diline lisansızlık gömüyorum aşk başka hiçbir şey seni sen
yapmaya yetmiyor. Kız kulesi bile anlamıyor halimden.
Susmayı marifet bilmiş yanlarımı destekliyorum her seher vakti.
Şimdi gece yarılandı. Sabaha çok değil artık.
Yine hüzünler öldüreceğiz aşk meydanlarında.
Yine musallaya dizeceğiz mahlasları.
Acıları avuçlayacağız parmaklarımızla.
Bilindik mevsimlerden yürüyeceğiz yine hazana.
Dikenli tellerde kalan harflerden tırnak arasına hece hece düş dizeceğiz.
Ve bir gün o en beğendiğimiz şiirin en anlamlı dizesinde ölümlerden ölüm beğeneceğiz...
Sarı duvarlar gri kapılar ardında ölümlerden ölüm beğeniyorum.
İç büken acılar arşınlanıyor damarlarımda...
Zaman kuruyorum şakağıma. Sana gidiyor diye trenler.
Düşünmeden geçiyorum turnikeleri. Vurup da cümleleri alnının çatısından...
Kendimi Yusuf’un kuyularına atıyorum.
Ağzımda tuzlu bir ıslaklık yanı-yorum...
Ama incitmeden düşlerimi kuyuma atılan ipi baştan sona tırmanacağım.
Bileklerimdeki incelmeğe aldırmadan...
İÇİMDEKİ KUYUYA DÜŞ... BEN TUTARIM SENİ...
[/SIZE]Nerden başlamalı ki? Hayat ortak sıfatlar eklemiş miydi isimlerin yanına? Acıdan kaç tür olurdu usta? Giden mi gitmekten şikâyetçi olurdu yoksa kalanın mıydı suç? Hanginin ayakları sürçmüştü mutluluğa? Kalana kalmak yakışıyor da gidende gitmek niye iğreti duruyordu? Yakasına iğnelenmiş hüzünlerden bir düş arıyordu kendine. Öyle bir düş olmalıydı ki silkip atmalıydı tüm heceleri.
Aşk yıkılmalıydı karşısındasusmayan ama bir türlü de tarif bulmayan üç hece yerinden saymalıydı onun düşünde. Sevda gömülmeliydi kanlı kuyulara.
Yar her yaranın acıtanı olduğunda dile gelirdi ya
satırlarda yar mutluluğun tezadı mıydı ki usta?
Niyetim yakmaktı acılarımı… Yangından bir kıvılcım sıçradı. Ben de tutuştum. Acıya sürgün yaşamlarım oldu benim yıllar süren. Hayattan gizlice çalıp sevinç sanrılarını bölüşürken Yar'la... Ahhh aslında bilememişim ömrümden çaldığımı. Şimdi koşuyorum otobüslere yetişmek için. Sabıkalı yüzümü ve yorgun bakışlarımı saklayarak
"HEP GECİKEN BİRİ KENDİNE YETİŞEMEZ "
.. diyor durakta bilet satan yaşlı adam. Topla valizini ve anılarını usulca çek git buradan. Acı her yerde acı. Geldiğin yerden geri dön kendine. Denizlerde yıka yaralarını. Asi ırmaklar kırbaçlasın tenini. Ve çaldıklarını geri ver yürüdüğün gecelere. Yar sevmek YAR'dan düşmektir. Seveceksen Yâr’i acıyı da al koynuna
Yar dikenli yolların ayrımında beklerdi demek ki.
Renk yüzü bilmemiş kara bir kalemdim oysa.
Başkalarına nasıl verebilirdim renkli mutluklar.
Ben ki derme çatma iki sözcükten ibaret biliyordum dünyamı.
Yar ne çok dil bilirmiş sensizliğim. Ne çok harf sığarmış yamalı defterime. Adından başlarmış hüznün yol tarifi. Kekeme kalırmış ardından söylediğim tüm ezgiler. Oysa şimdi sus ya da konuş ne fark eder ki? Sesinin kulağıma çarpan tınısı fersahlarca uzakmış düş limanlarımdan. Bilemedim... Yine yanılgının köşesine vurdum uslanmaz başımı. Aynı sonları karalıyorum yine.
Aynı ismin üzerine çizikler atıyorum. Geçiyorum ömür denilen uçurumdan. Ellerim ceplerimde düşersem bir daha kalkmıycam. Satır aralarına mim düşüyorum saklı dünyamdan.
Satır aram dolu. Satırlar ağlamaktı. Gel desem gelmez bir hayalin durağındayım. Azad et beni hayat yoksa mahkûmluğum hırçınlığıyla tüm aşk dizelerini parçalayacak..Sana olan tutsaklığımdan aşıramadım umutlu cümlelerimi.
Sesine yakın bir nota bulamadım türkülerimde...Detone olmuş bir şarkı sözlerinın anlamsız cümleleri kaldı dilimde.
Geri dönüyorum on adımla sınırlı duvar aralıklı yürüyüşlerime… İçimde yüzünden kalma belkilerle.
"HİÇ BİR ŞEY İÇİN GEÇ DEÄžİLDİR"
...diyor yaşlı duvar... Bak kız kulesi yerli yerinde.
Ve martılar hala çok seviyorlar simit yemeyi.
Aşk barutu ıslatan yağmurdur Taksim meydanında.
Bak! Seni bekliyor İstanbul’un sevgi tepeleri…
Yanarak öğrendiğin yangınların adıyla tutuştur acılarını.
Peşinden koştuğun otobüsler bekliyor seni..(s)aklandığın duraklarda...
Seyirsiz yolların seyyahlığında atıyorum adımlarımı.
Hayat kapımın musallaya bakan yüzünü hüzünler dolduruyor.
Diline lisansızlık gömüyorum aşk başka hiçbir şey seni sen
yapmaya yetmiyor. Kız kulesi bile anlamıyor halimden.
Susmayı marifet bilmiş yanlarımı destekliyorum her seher vakti.
Şimdi gece yarılandı. Sabaha çok değil artık.
Yine hüzünler öldüreceğiz aşk meydanlarında.
Yine musallaya dizeceğiz mahlasları.
Acıları avuçlayacağız parmaklarımızla.
Bilindik mevsimlerden yürüyeceğiz yine hazana.
Dikenli tellerde kalan harflerden tırnak arasına hece hece düş dizeceğiz.
Ve bir gün o en beğendiğimiz şiirin en anlamlı dizesinde ölümlerden ölüm beğeneceğiz...
Sarı duvarlar gri kapılar ardında ölümlerden ölüm beğeniyorum.
İç büken acılar arşınlanıyor damarlarımda...
Zaman kuruyorum şakağıma. Sana gidiyor diye trenler.
Düşünmeden geçiyorum turnikeleri. Vurup da cümleleri alnının çatısından...
Kendimi Yusuf’un kuyularına atıyorum.
Ağzımda tuzlu bir ıslaklık yanı-yorum...
Ama incitmeden düşlerimi kuyuma atılan ipi baştan sona tırmanacağım.
Bileklerimdeki incelmeğe aldırmadan...
İÇİMDEKİ KUYUYA DÜŞ... BEN TUTARIM SENİ...