12-27-2010, Saat: 02:29 AM
(Melankolik bir sabahın ilk saatlerinde yolculuk yaparken)
Bugün, yüreğimin trenine bindim..
Meğer ne çok iç yakarmış trenin o iç yakan sireni..
Bindiğim istasyonda kimleri arkamda bırakmadım ki..
Hayatımın en zor saatiydi...
Yüreğim trenin o müthiş gürültüsüyle yankılanmaktaydı..
Kulaklığımdaki melodi Onur Akın..
Seviyorum seni...
Hayatımda keman sesinin bu kadar canımı yaktığını bilmezdim ben..
Kemanı severdim halbuki..
Hiçbir enstürman bu denli façalar atmamıştı yüreğime..
Hiç bu kadar canım yanmamıştı..
[SIZE=7]"O, ne çok iz bırakmıştı...[/SIZE]"
Yağmur...
Sanki yağmur yüreğimde yanan ateşe benzin döker gibiydi..
Yağmur yağdıkça, yüreğimdeki korlar gözlerimden yaş olarak indi..
O gözyaşı façalarıma tuz bastı..
Yüreğim yandı..
Ve İstanbul..
Köprü üzeri...
Yüreğimin treni daha bir yavaşladı...
Daha bir can yaktı..
Deniz bile bulanıktı..
Yoksa o deniz de mi acısını hatırlamıştı...
Kayaya kavuşamamasını..
Kayaya her kavuştuğunda kayaların ellerinden kayıp gitmesini...
Yoksa yağmur bana mı ağlıyordu..
...
İstanbul hani aşıklar şehriydi..
Öyleydi de Galata Kulesi neden Kız Kulesine kavuşamamıştı...
Aşıkların değil [SIZE=6]"imkansızlıkların başkenti" aslında..[/SIZE]
...
Ve dönüş..
Yine Onur Akın..
Yine Keman..
Yine Tren..
Yine Siren..
Yine Yaram..
Yine Sevdam..
Yine Yüreğim..
Yine İstanbul..
Yine de Seviyorum seni...
[izlesene]899937[/izlesene]
acemhe
yirmiyedi aralık ikibinon