:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: çocuk uyumsuzlukları
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Kaygı
Kaygılar genellikle nedeni belli olmayan korkular şeklinde açıklanır.Kaygılı çocuk
çabuk heyecanlanıp,çabuk üzülen, tedirgin ve gergin çocuktur.Örneğin “sınavlarda çok
heyecanlanır yapamazsam,öğretmenime ,aileme nasıl açıklarım.” ,diye düşünür.
Kurallara uymaya özen gösterir. Kendisine kızılmasından, eleştirilmekten kaçınır.
Çünkü çok duygusaldır. Hastaneye ya da doktor kontrolüne, bir arkadaşının davetine,
yolculuğa giderken çok heyecanlıdır, hiç yerinde duramaz. Kısacası duygusal tepkileri
abartılmış olan çocuktur.
Bazı çocuklar da hem kaygılı hem de bağımlıdır. Özellikle anneye çok bağımlıdır ve
anneden ayrı kalmak düşüncesi bile çocuğu tedirgin eder. Bu yüzden annesinin yanında
kalır. Anneden ayrı kalmak böyle çocukları çok tedirgin eder. Sokakta arkadaşlarıyla
oynamaktansa annesinin yanında olmak ister.
Hem bağımlı hem de kaygılı çocukların uykuları da düzensiz olabilir. Genellikle
anneyle birlikte yatmak isterler.
Kaygı bazı durumlarda sürekli ve rahatsız edecek kadar şiddetli olabilir. Çocuk için
oldukça kötü bir durumdur. Çocuk, kaygı durumunda yorgun olduğunu söyleyip hiçbir iş
yapmaz. Bazı durumlarda bitkinleşir, kaygı yaratacak durumlardan kaçarak, bu durumdan kurtulmak ister. Yansıtma, bastırma, gerileme gibi savunma mekanizmalarına da zaman zamanbaşvurur. Çocuğun temel ihtiyaçları zamanında karşılanarak, tutarlı ve demokratik bir eğitimle çocukta kaygı oluşumu önlenebilir. Ayrıca geleneksel çocuk yetiştirme
yöntemlerimizin bağımlılığı artırıcı, girişkenliği kısıtlayıcı olduğunu unutmadan bu
yöntemlerden vazgeçilmelidir. Çocuk anne babanın bir uzantısı değil kendi başına bağımsız bir bireydir. Kaygı çok şiddetli ve sürekli ise mutlaka uzman birinden yardım alınmalıdır.

Korku
Kimi insanlar karanlıktan korkarlar, kimileri yalnız kalmaktan, kimileri ise, gök
gürültüsünden, ölümden, böceklerden vb. Korku, canlı varlıkların, bilinen ve bilinmeyen
tehlikeler karşısında gösterdikleri en doğal tepkilerdir.
Çocukların korktuğu şeyler yaşına göre değişiklik gösterir. İki-üç yaşındaki bir çocuk
gök gürültüsünden, elektrik süpürgesi sesinden; üç-dört yaşındaki bir çocuk ise karanlıktan,
Öcüden, altı yaşındaki bir çocuk ise hayaletten, yangından korkabilir.
Bazı anne-babalar korkularını çocuklarının yanında sürekli göstererek ve söyleyerek
yaşarlar. Çocukta model aldığı kişilerin korkularını örnek alır.
Çocukların eğitiminde korkuyu bir disiplin aracı olarak kullanarak bir şeyler
yaptırılmaya çalışılması da çocukta korku oluşumuna neden olur. “Yaramazlık yaparsan seni
dilenciye veririm, beni üzme yoksa seni köpeğe veririm, uyumazsan öcü gelir, seni alır
götürür” gibi korkutmalar anne-babaya kolay gelir, hem de çocuğun bedensel bir zarara
uğramadığını düşünerek içleri rahat eder.
Aşırı koruyucu ailelerin çocuklarında korkular çoğalır.
“Parkta kaydırağa binme düşersin, o çocukların yanına gitme
seni döverler” gibi sözlerle çocuğu korumaya çalışmak onu
girişkenlikten, deneyim kazanmaktan, dayanıklı olmaktan
alıkoyar.
Yaşanılmış bazı olumsuzluklar yaşantılar da çocuklarda
korkuya sebep olabilir. Kaza geçirmek, eve hırsız girmesi,
yangın, deprem, büyük kavgalar gibi olaylar çocuklarda ileriki
yaşlara değin sürecek korkulara sebep olmaktadır.
Çocuklar, bilmedikleri, fakat başkalarından duydukları
olaylardan da etkilenir ve korkarlar.
Görüldüğü gibi korkunun pek çok nedenleri vardır.
Korkuların ortadan kaldırılması için öncelikle nedeninin bilinmesi gerekir. Çocuklarla
korkularının nedenleri hakkında açık konuşulmalı, “çivi çiviyi söker” düşüncesiyle korkunun
üstüne gidilmemelidir.
Korkuları ile alay etmemeli, onları ayıplamamalı ve utandırmamalıdır: “Koskoca
adam oldun hala bundan mı korkuyorsun?”, “Erkek adam korkar mı?”, “arkadaşların hiç
korkmuyor sen niye böylesin?’’ gibi kıyaslamalar yapmamalıdır. Çocuk korkutularak ondan
istenilen davranışları yapması için zorlanmamalıdır.
Yetişkinler, basit durumlar karşısında aşırı korku tepkileri göstererek çocuklara
olumsuz örnek olmamalıdır.
Çocuklara korkmalarına neden olacak öyküler anlatılmamalı, televizyon
programlarında seçici davranılmalıdır.
Problem çözülemiyorsa mutlaka uzman bir kişiden yardım alınmalıdır.

Öfke

Öfke, çocuğun isteklerinin engellenmesi veya anlaşılmadığını düşünmesi sonucu
ortaya çıkan olumsuz tepkilerdir. Bebeklik çağında beslenme, temizlik, uyku gibi temel
ihtiyaçlarının zamanında karşılanmaması bebekte ağlama çırpınma gibi öfke belirtilerine
sebep olur.Anne babalar için en sıkıcı anlardan biri çocuğun başkalarının yanında öfkesini çığlık
atarak, bağırarak, oyuncaklarını fırlatarak gösterdikleri anlardır. Ara sıra yaşanan öfke
nöbetleri, 1-4 yaş arası çocuklarda normaldir. Çocuk, zamanla kendini ifade etmeye
başladığında davranışlarını da kontrol etmeye alışacaktır.
Çocuğun kendisine model aldığı yetişkinler olaylar karşısında öfkeli, yıkıcı, abartılı
davranışlar sergilerse çoğu kez çocuklar da benzer davranışlar gösterirler.
Kişilik özelliklerine bağlı olarak bazı çocuklar olaylar karşısında daha çabuk hayal
kırıklığı yaşarlar ve bunu olumsuz sözle ve davranışla ifade ederler.
Ailenin ekonomik yönden zayıf olması, alkolizm, bedensel engeller, fiziksel ve cinsel
istismar ailesinden ve sevdiği arkadaşlarından uzaklaşmak, aile içindeki sürekli gerginlik ve
baskılı bir ortam çocukta öfke nöbetlerini görülmesine neden olabilir.
Çocuklarda görülen bu öfke nöbetlerinin görülmemesi için, onlardan gerçekçi
olmayan beklentilerde bulunmaktan kaçınmak gerekir. Çocuk kontrolünü kaybedip çok
öfkeli davrandığında görmezlikten gelerek uygun olmayan davranışı pekiştirmemiş oluruz.
Ortamdan uzaklaşmak yapılabilecek en doğru davranışlardan biridir. Bu çocuğa kendisini
kontrol etme fırsatı tanır. Anne-babalar çok sabırlı, tutarlı olmalı, baskılı, aşırı kuralcı
olmamalıdır.Hem çocuk hem anne-baba, öfkeye neden olan faktörler hakkında, sakinleştikten sonrakonuşmalı, çocuğun temel ihtiyaçları, zamanında ve yeterli karşılanmalı, çocuk anlaşmazlıklarını öfkelenmeden çözdüğünde ödüllendirilmelidir.

İnatçılık
İnatçılık, çocuğun gelişiminin bazı dönemlerinde ortaya çıkan bir özelliktir. Kişinin
belli ve kabul edilen bir neden olmadan bir olayda ya da harekette ısrar etmesine inat denir.
Çocuk, kendi varlığının farkına vardığı dönemlerde, bunu çevresine kabul ettirmek için
çevreden gelen uyaranlara karşı direnir. Bu dönem yaklaşık 18 aylıktan başlayıp 4 yaşına
kadar devam eder. Bu yaşlarda görülen inatçılık normal gelişim özelliği olarak kabul edilir.
Çocukla ilgilenen yetişkinlerin de çocuğun gösterdiği inat davranışına inatla karşılık verip,
çocuğun direnme gücünü kırmaya çalışmaları yanlıştır.
Bu tutum çocukta normal bir gelişimsel özellik olan inatçılığın kişilik özelliği olarak
yerleşmesine neden olabilir.
İnatçı çocuk, saldırganlığını pasif direniş yoluyla ortaya koymuş çocuktur. İnatçı
çocuğun genel tutumu olumsuz, gergin anne –çocuk ilişkisinin bir sonucudur. O-2 yaş
döneminde annenin tuvalet eğitimi ya da beslenme konusundaki ısrarcı davranışları çocuğu
pasif direnmeye götürür. Anneyle çocuk arasındaki bu savaş giderek başka alanlara da
sıçrayarak giderse inatçı bir kişilik ortaya çıkar.
Bazen de özellikle çalışan annelerin çocukları annelerinden ayrılmamak için ya da
akşam eve geldiklerinde onların dikkatini çekmek için inatçılık yaparlar.Kabul edilmesi gereken çok önemli noktalardan biri, çocuğun aile büyüğünden farklı
duyup, farklı görüp, farklı algılayıp, farklı düşündüğüdür. Bu yüzden çocuğun yetişkinlerden farklı olan düşüncelerine saygı göstermeli gereksiz inat davranışları göstererek çocuğa yanlış model olunmamalıdır.