:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: İclal Aydın- Aşk var mı sahiden ?
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
“Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı” demiş Faulkner.

“Kutsal Sığınak”ın uzun uzun cümleleri ve dolaylı anlatımı seven yazarı... Bu kısaca belirttiği tespitinin üzerinden elli yıl geçmiştir. Ama değişen bir şey yok pek. Aşklar hâlâ kitaplarda, şarkılarda, filmlerde güzel.

Yaşarken sorumluluklarıyla birlikte toplumsal göreve dönüşen aşk sadece kitaplarda, şarkılarda, filmlerde özgür.

Niye yazılır bunca aşk kitabı? Kim okur onca romanı?

Başlar başlamaz tutkunun, okumaya ara vermeyi engelleyen çekimin farkına varılan tatlı, köpük gibi aşk romanlarından hariç, dudakları birbirine değmeyen âşıkları anlatan derin romanlar da özletir okuyana aşkı. Özleriz, çünkü biliriz yaşadıklarımızın roman kahramanlarınınki kadar büyük bir aşk olamayacağını en başından.

Kendisinin yaşayıp yaşayamayacağından emin olamadığı aşkı arar genç kızlar aşk romanları okurken. Kaybettiği, kıymetini bilmediği aşkları anar olgun kadınlar o romanlarda. Genç adam ihtirasla öptüğünde genç kadını, içi titrer her ikisinin de... Biri öpülmeyi bekler beyaz atlı prens tarafından, diğeri yeniden dudağına değecek bir dudağı! Kimi sevgilisinin, kocasının kendisini “öyle” öpmediğinden yakınır, kimi de sevgilisinin “öyle” sevilmek istemesinden.

Peki kadınlara mı yazılıyor hep bu romanlar? Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada sadık okur kitlesi ezici bir çoğunlukla kadınlardan oluşuyor. Sevilen yazarların yeni kitaplarını bekleyen, onları motive eden takipçiler hep kadın.

Neden?

İçinde aşk geçen kitapları okur mu erkekler?

Daha önemli, daha acil dünya meseleleri vardır çözmek zorunda oldukları. Aşkı ne okumaya ne de yaşamaya vakit vardır artık. Mümkünse her şey daha kolay olmalıdır. Kadınlar aşkı aramadan kendilerini sunmalı, beklentileri erkeklerinki kadar direkt ve arzudan hariç duygusuz olmalıdır. Zamanla aşkın anlamının unutulması beklenir böylece. Çünkü âşıkken hissedilen tatmin için âşık olmaya gerek yoktur. Böylece romanlardan fırlayamazlar bir türlü, sayfalarda kalır tüm sevebilecek erkekler.

Gelişen çağa ayak uydurma zorunluluğu bilgisayarlar kadar somutlaştırmıştır zaten aşktan alınan desteği. Yalnız arkadaşınızı ona uyacağını düşündüğünüz bir başka yalnız arkadaşınızla tanıştırmaya kalktığınızda bile “Önce bi facebook’tan bakayım resimlerine,” demiyor mu iki taraf da? Âşık olmak için kapılıp gitme faktörünü silmek üzere her şeyi oturduğumuz yerden yapabilme gücünü sağlayan teknoloji...

Köşe başlarında önüne bakmadan hızla yürüyen, eli kolu kitap dolu, gözlüklü ve güzelliği âşık olduktan sonra fark edilecek genç kızlarla yakışıklı adamlar çarpışmıyor artık. O çarpışma sırasında birdenbire ortaya çıkmıyor aşk illeti... Genç kız, aslında ne kadar güzel olduğunu günden güne anlayan adam için her şeyi, ama her şeyi yapacak halde perişan da olmuyor böylece. Tüm bunlar kitaplarda oluyor.

Kitaplarda yaşanıyor artık büyük aşklar, sonsuz bekleyişler.

Ancak roman kahramanları sadık kalabiliyor sevgilisine, kimseleri gözü görmeden.

Yalnızca filmlerde öpüşüyor adamlar hiç bırakmayacakmış gibi, sevişmekten önemli.

Aşk kitapları olmasa, nasıl seveceğimizi hatırlamak mümkün olmayacak belki. Nasıl umutlanacağımızı; beklersek hak edeni, nasıl sevileceğimizi...

Soğuk kış günlerinin sizi en büyük aşklara davet eden sayfalara taşımasını dilerim bu yüzden. Okudukça âşık hissetmenizi de tabii...

vay be diyecek bi kelime bulamadım ama bu yazıyı her gün okumalıyım anlamadığımdan değil her gün okuyup aşık olmasam bile içimi bu kadar huzurlu yapsın diye tşk çok güzeldi...