01-06-2011, Saat: 03:06 PM
Otizm ve Epilepsi ( Sara )
Otistiklerde epilepsi görülme oranı %4-32 (otistiklerin yaklaşık 1/3'ü) arasındadır.
Otistik çocuklarda bu nöbetlerin, en sık ilk 3 yaşta ve ergenliğe geçiş olmak üzere 18 yaşına kadar, hastaların %25-35'inde görüldüğü belirtilmiştir. Hastalarda ciddi EEG anomalileri sık olup, uykuda, değişik zamanlarda veya daha sık yapılmış kayıtlarında bozukluğa rastlama oranı %80 olarak bildirilmiştir.
West sendromu ve Landau-Kleffner sendromu gibi bazı epileptik sendromlar otizmle yakından ilişkilidir. Antiepileptik tedaviye yanıt veren ve geri dönüşümlü epilepsi- otizm tabloları da bulunmaktadır. Angelman ve Rett sendromu gibi genetik hastalıklar çerçevesinde otizm, ağır EEG anormalliği ve durdurulamayan dirençli epilepsi nöbetleriyle de ilişkilidir. Otizmde epilepsi nöbetleri gözden kaçabilecek kadar farklı ve çeşitli olabilir. Örneğin anlık dalma nöbetlerini tanımak zor olabilir. Eğitimcilerin dikkatini bu tip nöbetlerin çekmesi hiç de seyrek rastlanan bir olgu değildir, ayrıca gözden kaçan epilepsi nöbetleri çocuğun gelişimine ve eğitimine zarar verebilir. Otizmde epilepsi nöbetleri,belirgin bir nedene bağlı olan semptomatik nöbetler halinde daha çok ortaya çıkar.
Otizm ve Zeka Geriliği
Otistiklerin %70’inde Mental Retardasyon yani zeka geriliği görülmektedir.Kişinin zeka geriliği tanısı alabilmesi için aşağıdaki kriterlerden en az ikisinde yetersizlik olmalıdır: iletişim, kendine bakım, ev yaşamı, toplumsal / kişiler arası beceriler, toplumsal olanaklardan yararlanma, kendi kendini yönetip değerlendirme, okulla ilgili işlevsel beceriler, iş, boş zamanları değerlendirme, sağlık ve güvenlik .Başlangıcın 18 yaşın altında olması gerekmektedir.
Şu şekilde sınıflandırılır:
1.Hafif derecede zeka geriliği: Zeka bölüm düzeyi 50-55 ile yaklaşık 70 arasındadır. Bir miktar konuşma geriliği olabilir, ama günlük konuşmaları yürütür. Motor gelişme normaldir, karmaşık olmayan günlük işleri yürütebilir. Zeka sorunu 10’lu yaşların sonlarında belli olur, ancak 6. sınıf düzeyinde okul becerisi gösterir, ilköğretimi özel eğitim eşliğinde bitirebilir. Erişkin yaşlarda kendi başına yaşayabilecek toplumsal ve mesleki işlevleri becerebilir, ancak bir stres faktörü karşısında denetim ve yönlendirilmeye ihtiyaç duyar. Zeka geriliğinin %85’ini bu grup oluşturur.
2. Orta derecede zeka geriliği: Zeka bölümü düzeyi 35-40 ile 50-55 arasıdır. Anlama ve dil yetisinde, kendine bakma ve motor becerilerde gerilik vardır. Özel eğitimle 2. sınıf düzeyinde okuma yazma ve saymayı öğrenebilir. Basit talimatları alır, çok karmaşık olmayan sosyal etkinliklere uyum gösterip katılabilir. Erişkinlikte yarı beceri isteyen işlerde çalışabilirler, ancak hayat boyu denetim gerekir. Zeka geriliklerinin %7-10 civarını bu grup oluşturur.
3.Ağır zeka geriliği: Zeka bölümü düzeyi 20-25 ile 35-40 arasıdır. Belirgin motor gerilik vardır. Dil yetisi çok az ve geç gelişir. Kendilerine bakımla ilgili çok az ve basit işler yaparlar. Genel olarak yaşam boyu bakım ve denetime gerek vardır. Bu grup, zeka geriliğinin %3-4’ünü oluşturur.
4.İleri derecede zeka geriliği: Zeka bölümü düzeyi 20-25’in altındadır. Grubun %1-2’sini oluştururlar. Çok basit talimatları ve açıklamaları güçlükle anlayabilirler. Çoğu, ağır motor gerilik ve sakatlık nedeniyle hareketsiz kalır ya da yardımla hareket eder. Tüm hayati işlev ve bakımlarını başkaları yapar. Beyin zedelenmesi fazla olup, epilepsi, hareket, görme ve işitme bozuklukları görülebilir. Çoğunun yaşamları uzun sürmez.
Mental retardasyonun öğrenme bozuklukları ya da iletişim bozukluklarından farkı, bu bozukluklardaki zeka gelişiminde ya da uyum fonksiyonunda bir yetersizlik olmamasıdır.
Otizm ve Hiperaktivite
Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) bireyin yaş ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilik, istekleri erteleyememe (impulsivite) ve dikkat sorunlarıyla kendini gösteren psikiyatrik bir bozukluktur.
Hiperaktivite bozukluğu olan çocukların beyinlerinde dopamin salgısının eksik olduğu düşünülmektedir. Bu çocuklarda beyin ön bölgesi iyi çalışmaz. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun bir nedeni de kalıtımsal etkenlerdir. Özellikle babadan genetik olarak gelen bir eğilim olduğu düşünülmektedir.
Ortalama rastlanma sıklığı %5-10 dur. Erkeklerde kızlara göre 3-9 kez daha sık rastlanır. Bu bozukluğa sahip çocukların özellikleri birbirinden farklılıklar gösterir. Tanının konulması okul çağına kadar sarkabilir. Genelde çocuk ilkokula başladığında, yani 6-7 yaşlarında fark edilir. Bazı çocuklar da ise anaokulunda grup disiplinine uymama gibi davranışları sebebiyle fark edilebilir.
Hiperaktif bir çocuk aceleci ve sabırsızdır. Çok konuşur, söz keser, dikkatsizdir, ani tepki gösterir. Durup dururken yola fırlar, istediği şeyin hemen olmasını ister, kurallara uymaz ve başı sık derde girer. Motor takılmış gibi hareketlidir. Az uyur, unutkandır. Arkadaşları tarafından dışlanır. İlişkilerinde zorluklar yaşar. Anneler çocuklarını kontrol altına alırken oldukça zorlanırlar. Bu çocuklarda agresyon, anksiyete gibi bulgulara da klinik tabloda sıkça rastlanır. Çoğu zaman yaramazlıkla hiperaktivite birbirine karıştırılır.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların büyük çoğunluğu aynı özellikler göstermesine rağmen bireysel farklılıklar dolayısıyla tedavi boyunca yapılacak etkinlikler birbirinden farklılık gösterir.
Otistik çocukların büyük bir bölümünde de dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna rastlanır. Otistiklerin büyük bir bölümünün dikkati oldukça dağınıktır. Özellikle aşırı hareketlilik iki yaş civarında fazlasıyla belirgindir. Otistik çocukların bir kısmında bu hiperaktivite ve dikkat eksikliği sendromu uzun süre devam eder. Dolayısıyla da en temel sorunlardan biri haline gelir. Zaman içinde aşırı hareketlilik dönemleri azalır ya da aşırı aktif dönemleri, hareketliliğin az olduğu dönemler izler. Aşırı hareketliliğin sadece belirli bir ortamda ve durumda görüldüğü de olur.
Otizmdeki başlıca sorunlardan birinin dikkati sağlayan sistemde olduğu düşünülmektedir. Bu yüzden otizmin hiperaktivite ve dikkat eksikliği sendromuyla uzaktan da olsa bir yakınlığı olduğu düşünülmektedir.
Otizm ve Özel Öğrenme Güçlüğü
Özel Öğrenme Güçlüğü; disleksi, diskalküli, disgrafi... gibi birkaç alt bölümden oluşan; dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren bir öğrenme bozukluğudur.
İlkokula başlayan Özel Öğrenme Güçlüğüne sahip çocuklarda; okumayı geç öğrenme, hatalı veya eksik okuma, okuduğunu anlamada zorluk, yavaş okuma hızı, eksik, bozuk, hatalı yazım ve matematiği kavramada zorluk gibi belirtilerle kendini gösterir. Bazen hafif formları fark edilmeyebilir.
Özel öğrenme güçlüğünde görülen bu belirtiler zeka düzeyinin düşük olduğuna işaret etmez, hatta üstün zekalı veya üstün yetenekli çocuklarda dahi görülebilmektedir. Zihinsel engelli çocuklarda performans pek çok farklı alanda genel bir düşüklük gösterirken, özel öğrenme güçlüğüne sahip çocuklarda özellikle okuma, yazma veya matematik alnındaki becerilerin kazanılmasında bir güçlük şeklinde kendini gösterir.
Özel öğrenme güçlüğü olan çocuklarda dikkat bozukluğu da görülür. Bu nedenle bu çocuklara bir uzman tarafından sistemli bir dikkat eğitimi verilmelidir. Sözel, işitsel, görsel eğitim metotları seçilmelidir. Sınav sorularını çabuk okuyamazlar ve cevapları yeterli sürede yazamazlar. Bu nedenle bu çocuklara sözlü sınav yapılması daha etkin olur. Çoktan seçmeli sınavlarda (test) daha başarılı olurlar.
Özel öğrenme güçlüğü gösteren çocuklarda en çok dikkat çeken alan disleksidir. Disleksi, doğuştan gelen gelişimsel disleksi ve travmaya bağlı disleksi olarak ikiye ayrılır. Doğuştan gelen disleksi, doğum öncesi ,doğum sırasında ve doğum sonrası oluşan komplikasyonlara bağlı olarak ortaya çıkar. Annenin hamilelik sırasında yetersiz ve dengesiz beslenmesi, geçirdiği enfeksiyonlar ve bilinçsiz ilaç kullanımı, uzun ve zor doğum, plasenta anomalileri, doğumdan sonra bebeğin nefes almasındaki gecikme ve geçirdiği ateşli hastalıklar disleksiye neden olabilir. Kalıtsal etmenlere bağlı olarak da disleksi ortaya çıkabilir.
Erken tanı bu çocukların gelecekte alacakları eğitimin tespiti açısından çok önemlidir. Bu konuda çocuğa yardımcı ve destek olunmalıdır.
Dislekside görülen klinik özellikler şunlardır:
Okuması yavaştır, özellikle bilmediği ve uzun kelimeleri okumakta duraklama ve okuyamama görülür. “p,b,d” ya da “h,y; s,z” harflerini birbiri ile karıştırır. Kelimeleri kısaltarak ve tahmin ederek okur. Yüksek sesle okurken anlamlı ritim, tını ve ton verme bozuktur, vurgu yanlış olabilir. Okuduğu öykünün anlamını çıkaramaz. Yazma bozuktur. Birbirine yakın kelimeleri ayıramaz. Satır takibini karıştırabilir.satır başına geçmede zorluk çeker. Kelime atlayıp, okumayı reddedebilir ya da bambaşka bir kelime yerleştirebilir.
Kaynak:TODEV | Ana Sayfa
Otistiklerde epilepsi görülme oranı %4-32 (otistiklerin yaklaşık 1/3'ü) arasındadır.
Otistik çocuklarda bu nöbetlerin, en sık ilk 3 yaşta ve ergenliğe geçiş olmak üzere 18 yaşına kadar, hastaların %25-35'inde görüldüğü belirtilmiştir. Hastalarda ciddi EEG anomalileri sık olup, uykuda, değişik zamanlarda veya daha sık yapılmış kayıtlarında bozukluğa rastlama oranı %80 olarak bildirilmiştir.
West sendromu ve Landau-Kleffner sendromu gibi bazı epileptik sendromlar otizmle yakından ilişkilidir. Antiepileptik tedaviye yanıt veren ve geri dönüşümlü epilepsi- otizm tabloları da bulunmaktadır. Angelman ve Rett sendromu gibi genetik hastalıklar çerçevesinde otizm, ağır EEG anormalliği ve durdurulamayan dirençli epilepsi nöbetleriyle de ilişkilidir. Otizmde epilepsi nöbetleri gözden kaçabilecek kadar farklı ve çeşitli olabilir. Örneğin anlık dalma nöbetlerini tanımak zor olabilir. Eğitimcilerin dikkatini bu tip nöbetlerin çekmesi hiç de seyrek rastlanan bir olgu değildir, ayrıca gözden kaçan epilepsi nöbetleri çocuğun gelişimine ve eğitimine zarar verebilir. Otizmde epilepsi nöbetleri,belirgin bir nedene bağlı olan semptomatik nöbetler halinde daha çok ortaya çıkar.
Otizm ve Zeka Geriliği
Otistiklerin %70’inde Mental Retardasyon yani zeka geriliği görülmektedir.Kişinin zeka geriliği tanısı alabilmesi için aşağıdaki kriterlerden en az ikisinde yetersizlik olmalıdır: iletişim, kendine bakım, ev yaşamı, toplumsal / kişiler arası beceriler, toplumsal olanaklardan yararlanma, kendi kendini yönetip değerlendirme, okulla ilgili işlevsel beceriler, iş, boş zamanları değerlendirme, sağlık ve güvenlik .Başlangıcın 18 yaşın altında olması gerekmektedir.
Şu şekilde sınıflandırılır:
1.Hafif derecede zeka geriliği: Zeka bölüm düzeyi 50-55 ile yaklaşık 70 arasındadır. Bir miktar konuşma geriliği olabilir, ama günlük konuşmaları yürütür. Motor gelişme normaldir, karmaşık olmayan günlük işleri yürütebilir. Zeka sorunu 10’lu yaşların sonlarında belli olur, ancak 6. sınıf düzeyinde okul becerisi gösterir, ilköğretimi özel eğitim eşliğinde bitirebilir. Erişkin yaşlarda kendi başına yaşayabilecek toplumsal ve mesleki işlevleri becerebilir, ancak bir stres faktörü karşısında denetim ve yönlendirilmeye ihtiyaç duyar. Zeka geriliğinin %85’ini bu grup oluşturur.
2. Orta derecede zeka geriliği: Zeka bölümü düzeyi 35-40 ile 50-55 arasıdır. Anlama ve dil yetisinde, kendine bakma ve motor becerilerde gerilik vardır. Özel eğitimle 2. sınıf düzeyinde okuma yazma ve saymayı öğrenebilir. Basit talimatları alır, çok karmaşık olmayan sosyal etkinliklere uyum gösterip katılabilir. Erişkinlikte yarı beceri isteyen işlerde çalışabilirler, ancak hayat boyu denetim gerekir. Zeka geriliklerinin %7-10 civarını bu grup oluşturur.
3.Ağır zeka geriliği: Zeka bölümü düzeyi 20-25 ile 35-40 arasıdır. Belirgin motor gerilik vardır. Dil yetisi çok az ve geç gelişir. Kendilerine bakımla ilgili çok az ve basit işler yaparlar. Genel olarak yaşam boyu bakım ve denetime gerek vardır. Bu grup, zeka geriliğinin %3-4’ünü oluşturur.
4.İleri derecede zeka geriliği: Zeka bölümü düzeyi 20-25’in altındadır. Grubun %1-2’sini oluştururlar. Çok basit talimatları ve açıklamaları güçlükle anlayabilirler. Çoğu, ağır motor gerilik ve sakatlık nedeniyle hareketsiz kalır ya da yardımla hareket eder. Tüm hayati işlev ve bakımlarını başkaları yapar. Beyin zedelenmesi fazla olup, epilepsi, hareket, görme ve işitme bozuklukları görülebilir. Çoğunun yaşamları uzun sürmez.
Mental retardasyonun öğrenme bozuklukları ya da iletişim bozukluklarından farkı, bu bozukluklardaki zeka gelişiminde ya da uyum fonksiyonunda bir yetersizlik olmamasıdır.
Otizm ve Hiperaktivite
Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) bireyin yaş ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilik, istekleri erteleyememe (impulsivite) ve dikkat sorunlarıyla kendini gösteren psikiyatrik bir bozukluktur.
Hiperaktivite bozukluğu olan çocukların beyinlerinde dopamin salgısının eksik olduğu düşünülmektedir. Bu çocuklarda beyin ön bölgesi iyi çalışmaz. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun bir nedeni de kalıtımsal etkenlerdir. Özellikle babadan genetik olarak gelen bir eğilim olduğu düşünülmektedir.
Ortalama rastlanma sıklığı %5-10 dur. Erkeklerde kızlara göre 3-9 kez daha sık rastlanır. Bu bozukluğa sahip çocukların özellikleri birbirinden farklılıklar gösterir. Tanının konulması okul çağına kadar sarkabilir. Genelde çocuk ilkokula başladığında, yani 6-7 yaşlarında fark edilir. Bazı çocuklar da ise anaokulunda grup disiplinine uymama gibi davranışları sebebiyle fark edilebilir.
Hiperaktif bir çocuk aceleci ve sabırsızdır. Çok konuşur, söz keser, dikkatsizdir, ani tepki gösterir. Durup dururken yola fırlar, istediği şeyin hemen olmasını ister, kurallara uymaz ve başı sık derde girer. Motor takılmış gibi hareketlidir. Az uyur, unutkandır. Arkadaşları tarafından dışlanır. İlişkilerinde zorluklar yaşar. Anneler çocuklarını kontrol altına alırken oldukça zorlanırlar. Bu çocuklarda agresyon, anksiyete gibi bulgulara da klinik tabloda sıkça rastlanır. Çoğu zaman yaramazlıkla hiperaktivite birbirine karıştırılır.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların büyük çoğunluğu aynı özellikler göstermesine rağmen bireysel farklılıklar dolayısıyla tedavi boyunca yapılacak etkinlikler birbirinden farklılık gösterir.
Otistik çocukların büyük bir bölümünde de dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna rastlanır. Otistiklerin büyük bir bölümünün dikkati oldukça dağınıktır. Özellikle aşırı hareketlilik iki yaş civarında fazlasıyla belirgindir. Otistik çocukların bir kısmında bu hiperaktivite ve dikkat eksikliği sendromu uzun süre devam eder. Dolayısıyla da en temel sorunlardan biri haline gelir. Zaman içinde aşırı hareketlilik dönemleri azalır ya da aşırı aktif dönemleri, hareketliliğin az olduğu dönemler izler. Aşırı hareketliliğin sadece belirli bir ortamda ve durumda görüldüğü de olur.
Otizmdeki başlıca sorunlardan birinin dikkati sağlayan sistemde olduğu düşünülmektedir. Bu yüzden otizmin hiperaktivite ve dikkat eksikliği sendromuyla uzaktan da olsa bir yakınlığı olduğu düşünülmektedir.
Otizm ve Özel Öğrenme Güçlüğü
Özel Öğrenme Güçlüğü; disleksi, diskalküli, disgrafi... gibi birkaç alt bölümden oluşan; dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren bir öğrenme bozukluğudur.
İlkokula başlayan Özel Öğrenme Güçlüğüne sahip çocuklarda; okumayı geç öğrenme, hatalı veya eksik okuma, okuduğunu anlamada zorluk, yavaş okuma hızı, eksik, bozuk, hatalı yazım ve matematiği kavramada zorluk gibi belirtilerle kendini gösterir. Bazen hafif formları fark edilmeyebilir.
Özel öğrenme güçlüğünde görülen bu belirtiler zeka düzeyinin düşük olduğuna işaret etmez, hatta üstün zekalı veya üstün yetenekli çocuklarda dahi görülebilmektedir. Zihinsel engelli çocuklarda performans pek çok farklı alanda genel bir düşüklük gösterirken, özel öğrenme güçlüğüne sahip çocuklarda özellikle okuma, yazma veya matematik alnındaki becerilerin kazanılmasında bir güçlük şeklinde kendini gösterir.
Özel öğrenme güçlüğü olan çocuklarda dikkat bozukluğu da görülür. Bu nedenle bu çocuklara bir uzman tarafından sistemli bir dikkat eğitimi verilmelidir. Sözel, işitsel, görsel eğitim metotları seçilmelidir. Sınav sorularını çabuk okuyamazlar ve cevapları yeterli sürede yazamazlar. Bu nedenle bu çocuklara sözlü sınav yapılması daha etkin olur. Çoktan seçmeli sınavlarda (test) daha başarılı olurlar.
Özel öğrenme güçlüğü gösteren çocuklarda en çok dikkat çeken alan disleksidir. Disleksi, doğuştan gelen gelişimsel disleksi ve travmaya bağlı disleksi olarak ikiye ayrılır. Doğuştan gelen disleksi, doğum öncesi ,doğum sırasında ve doğum sonrası oluşan komplikasyonlara bağlı olarak ortaya çıkar. Annenin hamilelik sırasında yetersiz ve dengesiz beslenmesi, geçirdiği enfeksiyonlar ve bilinçsiz ilaç kullanımı, uzun ve zor doğum, plasenta anomalileri, doğumdan sonra bebeğin nefes almasındaki gecikme ve geçirdiği ateşli hastalıklar disleksiye neden olabilir. Kalıtsal etmenlere bağlı olarak da disleksi ortaya çıkabilir.
Erken tanı bu çocukların gelecekte alacakları eğitimin tespiti açısından çok önemlidir. Bu konuda çocuğa yardımcı ve destek olunmalıdır.
Dislekside görülen klinik özellikler şunlardır:
Okuması yavaştır, özellikle bilmediği ve uzun kelimeleri okumakta duraklama ve okuyamama görülür. “p,b,d” ya da “h,y; s,z” harflerini birbiri ile karıştırır. Kelimeleri kısaltarak ve tahmin ederek okur. Yüksek sesle okurken anlamlı ritim, tını ve ton verme bozuktur, vurgu yanlış olabilir. Okuduğu öykünün anlamını çıkaramaz. Yazma bozuktur. Birbirine yakın kelimeleri ayıramaz. Satır takibini karıştırabilir.satır başına geçmede zorluk çeker. Kelime atlayıp, okumayı reddedebilir ya da bambaşka bir kelime yerleştirebilir.
Kaynak:TODEV | Ana Sayfa