01-24-2011, Saat: 01:25 AM
Canımda Acılar
Canımda acılar; bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Bulutlara tütsem Veya toprağa emilsem, kim bilecek yalnızlığımı?
Çoook uzaklardaki kimler: “Başıma damlayan bu yaş, kim bilir hangi yalnızlığın buharıdır ki, bana kadar taşınmış” diyecek?
*
Canımdaki acılar gibi, varsın
Ama varken var olmadığın günler Ve varken var olamadığım günler geri nasıl gelecek?
Ben ve sen, yani biz Ve bize benzeyen bir çook biz’ler; “bir” olmamak için mi birlikteyiz?
Var olmak, yâr olmaktır bildiğim!
Peki, yârin var olmaması veya var’ın yâr olmaması; kuşsuz ve bulutsuz ve güneşsiz göklere benzemiyor mu?
*
Su mu yatağını çizer? Yoksa dere yatağı mı suyu taşır koynunda?
Yoksa, “yeterince ağlasaydım” mı çizilecekti cevaplarım yüzüme!
*
Yatağında olmayan sulara “sel” diyorlar!
Ve suyu kurumuş yatakları yeller dolduruyor, yuvarladığı her şeylerle!
*
Canımda acılar; bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Bulutlara tütsem veya toprağa emilsem Yahut sırtüstü devrilmiş birinin gözündeki yaş gibi göl olsam insansız bir kıtanın ortasında; kim bilecek yalnızlığımı?
Kim merak edecek, başına damlayan yaşın; acaba hangi uzaklardaki hangi yalnızlığın buharı olduğunu ve kendine kadar nasıl taşındığını?
Veya kim görecek, nemini benden alıp başını kaldırabilmiş çiçekleri; bütüün ufukların genişliğindeki yer ve her şeyin üstünü örten gök arasında?
*
Bozkırda kaybolmuş yağmur suyu gibiyim; canımda acılar
canımda acılar!
Canımda acılar; bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Bulutlara tütsem Veya toprağa emilsem, kim bilecek yalnızlığımı?
Çoook uzaklardaki kimler: “Başıma damlayan bu yaş, kim bilir hangi yalnızlığın buharıdır ki, bana kadar taşınmış” diyecek?
*
Canımdaki acılar gibi, varsın
Ama varken var olmadığın günler Ve varken var olamadığım günler geri nasıl gelecek?
Ben ve sen, yani biz Ve bize benzeyen bir çook biz’ler; “bir” olmamak için mi birlikteyiz?
Var olmak, yâr olmaktır bildiğim!
Peki, yârin var olmaması veya var’ın yâr olmaması; kuşsuz ve bulutsuz ve güneşsiz göklere benzemiyor mu?
*
Su mu yatağını çizer? Yoksa dere yatağı mı suyu taşır koynunda?
Yoksa, “yeterince ağlasaydım” mı çizilecekti cevaplarım yüzüme!
*
Yatağında olmayan sulara “sel” diyorlar!
Ve suyu kurumuş yatakları yeller dolduruyor, yuvarladığı her şeylerle!
*
Canımda acılar; bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Bulutlara tütsem veya toprağa emilsem Yahut sırtüstü devrilmiş birinin gözündeki yaş gibi göl olsam insansız bir kıtanın ortasında; kim bilecek yalnızlığımı?
Kim merak edecek, başına damlayan yaşın; acaba hangi uzaklardaki hangi yalnızlığın buharı olduğunu ve kendine kadar nasıl taşındığını?
Veya kim görecek, nemini benden alıp başını kaldırabilmiş çiçekleri; bütüün ufukların genişliğindeki yer ve her şeyin üstünü örten gök arasında?
*
Bozkırda kaybolmuş yağmur suyu gibiyim; canımda acılar
canımda acılar!