01-25-2011, Saat: 01:16 AM
[INDENT]Diğer bir adı da "atta" olan yaprak kesici karıncaların belirgin özellikleri koparttıkları yaprak parçalarını başlarının üstünde yuvalarına taşıma alışkanlıklarıdır. Karıncalar sağlamca kenetlenmiş çenelerinde taşıdıkları kendilerine oranla oldukça büyük yaprak parçalarının altına gizlenirler. Bu nedenle işçi karıncaların gün boyunca çalıştıktan sonra yuvaya dönüşleri çok ilginç bir görünüm ortaya çıkarır. Böyle bir görüntüyle karşılaşan kişi ormanın zemini sanki canlanmış yürüyormuş hissine kapılacaktır. Yaprak kesiciler yağmur ormanlarında yere dökülen yaprakların yaklaşık %15'ini yuvalarına taşıyabilirler. Bu yaprak parçalarını taşımalarının sebebiyse elbette güneşten korunmak değildir. Karıncalar kestikleri bu yaprak parçalarını yiyecek olarak da değerlendirmezler. Peki bu kadar yaprağı ne için kullanırlar?
Attaların bu yaprakları mantar üretiminde kullandıkları hayretle keşfedilmiştir. Karıncalar yaprakların kendisini yiyemezler çünkü vücutlarında bitkilerde bulunan selülozu sindirebilecek enzimler yoktur. İşçi karıncalar bu yaprak parçalarını çiğneyerek bir yığın haline getirirler ve yuvanın yeraltındaki odalarında saklarlar. Bu odalarda ise yaprakların üzerinde mantar yetiştirirler. Bu yolla büyüyen mantarların tomurcuklarından kendileri için gerekli proteini elde ederler.
Ne var ki attalar yuvadan ayrıldıklarında oluşturdukları mantar bahçesi bozulacak ve zararlı mantarlara yenilecektir. Peki bahçelerini yalnızca "ekim" öncesinde temizleyen attalar zararlı mantarlardan nasıl korunabilmektedirler? Bunun sırrı yaprakları çiğnedikleri sırada kullandıkları tükürükte gizlidir. Tükürük istenmeyen mantarların oluşumunu engelleyici bir antibiyotik ve doğru mantarın gelişimini hızlandırıcı bir madde de içermektedir. Şimdi şunu düşünmek gerekir: Bu karıncalar mantar yetiştirmeyi nasıl öğrenmiştir? Bir gün karıncalardan biri tesadüfen ağzına bir yaprak alıp çiğnemiş sonra yine tesadüfen lapa haline gelen bu sıvıyı tamamiyle uygun bir yer olan kuru yaprak zeminin üzerine sermiş arkasından yine bir tesadüf sonucu diğer karıncalar buraya mantar parçaları getirip ekmiş son olarak da burada yiyebilecekleri bir besin yetişeceğini tahmin eden karıncalar bahçeyi temizleme gereksiz maddeleri ayıklama ve ürünü toplama işlemlerini yapmış olabilirler mi? Sonra da gidip tek tek bütün koloniye bu işlemi öğretmiş olduklarını düşünmek ne derece akılcı olabilir? Üstelik neden yiyemedikleri halde o kadar yaprağı yuvalarına taşıma zahmetine katlanmış olsunlar?
Diğer yandan bu karıncalar mantar üretimini sağlamak için yaprakları çiğnerken kullandıkları tükürüğü nasıl oluşturmuş olabilirler? Bu tükürüğü bir şekilde meydana getirdikleri düşünülse bile tükürüğün içinde istenmeyen mantarların oluşumunu engelleyici bir antibiyotik olmasını hangi bilgileriyle sağlayabilirler? Böyle bir işlemi gerçekleştirebilmek için ciddi bir kimya bilgisine sahip olmak gerekmez mi? Bu kimya bilgisine sahip olsalar bile-ki bu imkansızdır-nasıl olur da bu bilgiyi hayata geçirirek tükürüklerine antibiyotik madde özelliği kazandırabilirler?
Böylesine mucizevi bir olayı karıncaların nasıl gerçekleştirdiklerini düşündüğünde insanın karşısına yukarıdakilere benzer daha yüzlerce karmaşık ve yorucu soru çıkacaktır. Ve soruların hepsi de cevapsızdır.
Buna karşılık eğer tek bir açıklayıcı cevap verilirse bu soruların hepsi cevaplanmış olur: Karıncalar yaptıkları işi başarabilecek şekilde tasarlanmış ve programlanmışlardır. Gözlemlenen olay karıncaların çiftçiliği bilerek dünyaya geldiklerini daha doğrusu getirildiklerini kanıtlamaya yeterlidir. Böylesine karmaşık davranışlar zaman içinde aşamalarla gelişebilecek basit olaylar değildir. Kapsamlı bir bilginin ve çok üstün bir aklın eseridirler. Dolayısıyla evrim savunucularının zaman içinde yararlı davranışların seçildiği ve gerekli organların mutasyonlarla geliştiği iddiaları tamamen mantıksız hale gelmektedir. Tüm bu bilgileri var oldukları ilk günden itibaren karıncalara veren onları tüm hayret verici özellikleriyle yaratan şüphesiz "Sani" ("Sanatçı") olan Allah'tan başkası değildir. Atta karıncalarının yukarıda anlattığımız özellikleri karşımıza bu yazı boyunca sık sık rastlayacağımız bir tablo çıkarmaktadır. Söz konusu olan düşünme yeteneğinden yoksun bir canlıdır ama bu canlı insanın bile zihnini zorlayan büyük bir iş başarmakta müthiş bir akıl gösterisi sunmaktadır.
Peki bu tablodan ne çıkar?
Cevap basit ve tektir: Madem bu hayvanın gerçekte başardığı işi yapmasını sağlayacak bir düşünme yeteneği yoktur o halde yaptığı akıl gösterisi gerçekte bize bir başkasının aklını tanıtmaktadır. Karıncayı var eden Yaratıcı kendi varlığını ve yaratışındaki üstünlüğü göstermek için bu hayvana onun "harcı" olmayan işler yaptırmaktadır. Karınca Yaratıcısının ilhamıyla hareket etmektedir dolayısıyla sergilediği akıl da gerçekte kendisini Yaratanın aklıdır.
Aslında tüm hayvanlar dünyasında buna benzer bir durum söz konusudur. Karşımızda müstakil bir akla ve muhakeme yeteneğine sahip olmadıkları halde çok üstün akıl gösterileri sergileyen yaratıklar vardır. Karınca bunların en çarpıcılarından biridir. Ve o da diğer hayvanlar gibi gerçekte kendisini eğiten iradenin verdiği programa (ilhama) göre hareket eder. O irade sahibinin aklını ve gücünü yansıtır.[/INDENT]
Attaların bu yaprakları mantar üretiminde kullandıkları hayretle keşfedilmiştir. Karıncalar yaprakların kendisini yiyemezler çünkü vücutlarında bitkilerde bulunan selülozu sindirebilecek enzimler yoktur. İşçi karıncalar bu yaprak parçalarını çiğneyerek bir yığın haline getirirler ve yuvanın yeraltındaki odalarında saklarlar. Bu odalarda ise yaprakların üzerinde mantar yetiştirirler. Bu yolla büyüyen mantarların tomurcuklarından kendileri için gerekli proteini elde ederler.
Ne var ki attalar yuvadan ayrıldıklarında oluşturdukları mantar bahçesi bozulacak ve zararlı mantarlara yenilecektir. Peki bahçelerini yalnızca "ekim" öncesinde temizleyen attalar zararlı mantarlardan nasıl korunabilmektedirler? Bunun sırrı yaprakları çiğnedikleri sırada kullandıkları tükürükte gizlidir. Tükürük istenmeyen mantarların oluşumunu engelleyici bir antibiyotik ve doğru mantarın gelişimini hızlandırıcı bir madde de içermektedir. Şimdi şunu düşünmek gerekir: Bu karıncalar mantar yetiştirmeyi nasıl öğrenmiştir? Bir gün karıncalardan biri tesadüfen ağzına bir yaprak alıp çiğnemiş sonra yine tesadüfen lapa haline gelen bu sıvıyı tamamiyle uygun bir yer olan kuru yaprak zeminin üzerine sermiş arkasından yine bir tesadüf sonucu diğer karıncalar buraya mantar parçaları getirip ekmiş son olarak da burada yiyebilecekleri bir besin yetişeceğini tahmin eden karıncalar bahçeyi temizleme gereksiz maddeleri ayıklama ve ürünü toplama işlemlerini yapmış olabilirler mi? Sonra da gidip tek tek bütün koloniye bu işlemi öğretmiş olduklarını düşünmek ne derece akılcı olabilir? Üstelik neden yiyemedikleri halde o kadar yaprağı yuvalarına taşıma zahmetine katlanmış olsunlar?
Diğer yandan bu karıncalar mantar üretimini sağlamak için yaprakları çiğnerken kullandıkları tükürüğü nasıl oluşturmuş olabilirler? Bu tükürüğü bir şekilde meydana getirdikleri düşünülse bile tükürüğün içinde istenmeyen mantarların oluşumunu engelleyici bir antibiyotik olmasını hangi bilgileriyle sağlayabilirler? Böyle bir işlemi gerçekleştirebilmek için ciddi bir kimya bilgisine sahip olmak gerekmez mi? Bu kimya bilgisine sahip olsalar bile-ki bu imkansızdır-nasıl olur da bu bilgiyi hayata geçirirek tükürüklerine antibiyotik madde özelliği kazandırabilirler?
Böylesine mucizevi bir olayı karıncaların nasıl gerçekleştirdiklerini düşündüğünde insanın karşısına yukarıdakilere benzer daha yüzlerce karmaşık ve yorucu soru çıkacaktır. Ve soruların hepsi de cevapsızdır.
Buna karşılık eğer tek bir açıklayıcı cevap verilirse bu soruların hepsi cevaplanmış olur: Karıncalar yaptıkları işi başarabilecek şekilde tasarlanmış ve programlanmışlardır. Gözlemlenen olay karıncaların çiftçiliği bilerek dünyaya geldiklerini daha doğrusu getirildiklerini kanıtlamaya yeterlidir. Böylesine karmaşık davranışlar zaman içinde aşamalarla gelişebilecek basit olaylar değildir. Kapsamlı bir bilginin ve çok üstün bir aklın eseridirler. Dolayısıyla evrim savunucularının zaman içinde yararlı davranışların seçildiği ve gerekli organların mutasyonlarla geliştiği iddiaları tamamen mantıksız hale gelmektedir. Tüm bu bilgileri var oldukları ilk günden itibaren karıncalara veren onları tüm hayret verici özellikleriyle yaratan şüphesiz "Sani" ("Sanatçı") olan Allah'tan başkası değildir. Atta karıncalarının yukarıda anlattığımız özellikleri karşımıza bu yazı boyunca sık sık rastlayacağımız bir tablo çıkarmaktadır. Söz konusu olan düşünme yeteneğinden yoksun bir canlıdır ama bu canlı insanın bile zihnini zorlayan büyük bir iş başarmakta müthiş bir akıl gösterisi sunmaktadır.
Peki bu tablodan ne çıkar?
Cevap basit ve tektir: Madem bu hayvanın gerçekte başardığı işi yapmasını sağlayacak bir düşünme yeteneği yoktur o halde yaptığı akıl gösterisi gerçekte bize bir başkasının aklını tanıtmaktadır. Karıncayı var eden Yaratıcı kendi varlığını ve yaratışındaki üstünlüğü göstermek için bu hayvana onun "harcı" olmayan işler yaptırmaktadır. Karınca Yaratıcısının ilhamıyla hareket etmektedir dolayısıyla sergilediği akıl da gerçekte kendisini Yaratanın aklıdır.
Aslında tüm hayvanlar dünyasında buna benzer bir durum söz konusudur. Karşımızda müstakil bir akla ve muhakeme yeteneğine sahip olmadıkları halde çok üstün akıl gösterileri sergileyen yaratıklar vardır. Karınca bunların en çarpıcılarından biridir. Ve o da diğer hayvanlar gibi gerçekte kendisini eğiten iradenin verdiği programa (ilhama) göre hareket eder. O irade sahibinin aklını ve gücünü yansıtır.[/INDENT]