02-16-2011, Saat: 11:47 PM
Usak Ilinin Tarİhİ
Uşak ve çevresinin MÖ 4000 yılından itibaren yerleşime açıldığı anlaşılmaktadır. Özellikle bronz çağında yerleşimin daha yaygınlaştığı görülmektedir.
MÖ.2000 de Anadolu da ilk siyasi birliği kuran Hititlerin 1000 de ise Friglerin batı sınırını oluşturan Uşak ve çevresi bu kültürlerden ziyade İon Kültürünün etkisi altında kalmıştır.
MÖ. 7. Yüzyılda Kral Gyges in Lidya İmparatorluğunu ele geçirmesi ile topraklarının büyük kısmı Lidya da kalan Uşak. MÖ. 620 de tamamen Lidya nın egemenliğine girmiştir. Dünyada ilk kez parayı basan ve kullanan, döneminin en zengin krallığı olan Lidya nın hakimiyeti MÖ. 546 yılına kadar devam etmektedir. Bu süre içerisinde Efes ten başlayan kral yolu yapılmış ve yol Gediz (Hermos) nehrini takip ederek Uşak ili sınırları içerisinde Güre köyü, Uşak-Keromon- Agora kentlerine uğrayarak devam etmiştir,
MÖ. 546 da Lidya nm son kralı Kroisos ile Pers Kralı Kyros arasındaki savaşta Lidya nın tarihten silinmesi sonucu bölge İran dan gelen Perslerirı hakimiyetine girmiştir. Pers egemenliği MÖ. 334 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte Makedonya’ lı Büyük İskender in Anadolu seferi sonucu bölge tüm Anadolu gibi Büyük İskenderin hakimiyetine girmiş, İskender in ölümünden sonra ise bölge, Büyük İskender in generallerinden Antigon un payına verilmiştir. Daha sonra bir süre Bergama krallığına bağlanan Uşak ve çevresi MÖ. 189 yılında Roma Konsülü Montius un himayesine, başka bir ifadeyle Roma hakimiyetine geçmiş, Kavimler Göçünden sonra Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılması neticesinde Doğu Roma sınırları içinde kalan Uşak, MS. 12, Yüzyıla kadar Bizans hakimiyetin da kalmıştır.
1071 den sonra yöre zaman zaman Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirmiş, 1176 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru Manuel Komnenos arasında yapılan Miryakefalon (Kumdanlı) Savası sonucunda Selçuklulara geçmiştir.
Sultan II. Kılıçarslan yeni bir fetih hareketine girişerek 1182 de Uluborlu, daha sonra Kütahya civarını fethetti. Uşak yöresinin de bu sefer sırasında Selçuklu hakimiyetine geçtiği muhakkaktır. Çünkü; Selçuklu sınırları Denizli ye kadar yaklaşmıştı. Bu arada Sultan ll. Kılıçarslan 1185 tarihinde ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırdı. Bu taksimat sonunda Kütahya-Usak-Uluborlu bölgesi Gıyaseddin Keyhüsrev e verildi. Bu taksimattan sonra kardeşler arasında hakimiyet mücadelesi haşladı. l. Gıyaseddin Keyhüsrev 1192 tarihinde devletin başına geçmeyi başardıysa da diğer kardeşlerini bertaraf edemedi ve 1196 da II. Süleyman Şah tarafından sürgüne gönderildi. Kardeşler arasındaki bu that mücadelesinden yararlanan Bizans Kütahya-Uşak civarını geri aldı. Bizans Hakimiyeti 1233 tarihine kadar sürdü. Bu tarihten itibaren Uşak civarı artık tamamen Türk hakimiyetine geçti.
Uşak ta Selçuklu dönemine ait bazı eserlerin varlığı bilinmektedir. Bunlardan Uşak Kalesinin kare şeklinde şehri çevrelediği ve beş kapısının bulunduğu Evliya Çelebi nin Seyahatnamesinde belirtilmektedir. Şehre 5 Km. mesafede Dokuzsele Deresi üzerinde bulunan Canlı Köprü, kitabesine göre 1255 tarihinde inşa edilmiştir. Aynı dere üzerinde yer alan Halıpazarı Köprüsünün kitabesi yoktur. Gediz Çayı üzerindeki Beylerhan Köprüsü, çevrede Güre, Sarıkız ve Köprübaşı gibi isimlerle bilinmektedir.
Uşak, Anadolu Selçukluları döneminde bu devletin bir anlamda sınır şehri olmuştu. Sultan Alaaddin Kevkubad zamanında, Kütahya ve Uşak civarının kesin olarak Türk hâkimiyetine girmesini takip eden yıllarda, bölgeye kesif bir Türkmen yerleşmesi olmuştur. Bundan sonra Uşak ve çevresini Germiyanoğulları Beyliği nin hakimiyetinde görüyoruz, XIII. Yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçuklu Devleti nin hizmetinde olarak Malatya taraflarında meskun bulunan Germiyan Asireti nin, muhtemelen 1241 de Baba İshak isyanının bastırılmasından sonra II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında veya bir müddet sonra Kütahya-Uşak bölgesine yerleştirildikleri anlaşılmaktadır. Çünkü Cimri (Alaaddin Siyavuş) hadisesinde Germiyanlıların faal bir rol oynamaları bu aşiretin Cimri hâdisesinin ortaya çıkısından (1277) önce Kütahya- Uşak yöresine yerleştiklerini göstermektedir. Bu hâdise sırasında Sahip Ata Oğullan emrinde görülen Germiyanlılar, bundan sonra artık Batı Anadolu da en kuvvetli beylik haline gelmiştir
Uşak ta Germiyanoğulları şüphesiz ki bir takım eserler vücuda getirmişlerdir. Bunlardan bir kısmı zamanla ortadan kalkarken ancak bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Dönemin önemli ederlerinden olan Ulu Cami nin yapılış tarihini gösteren her hangi bir kitabesi yoktur. Ancak orta kapının sağ üst tarafında yer alan Kocasu çeşme tesisine ait bir kitabe bulunmaktadır. Kitabede çeşmenin 1419 da yapıldığı belirtilmektedir. Buna göre cami de aşağı yukarı aynı tarihlerde yapılmış olmalıdır. Kocasu diye bilinen su tesisi, adı gecen kitabeye göre 1419 tarihinde Kavşid oğlu Hasan oğlu Mehmet tarafından yaptırılmıştır.
Beylikler döneminde Germiyanoğullarına tabi olan Uşak ve çevresi 1391 de Yıldırım Bayezid in Germiyanoğulları hakimiyetine son vermesi ile Osmanlılara dahil olmuş, Fetret Devrinde beylikler tekrar canlanmış, 1429 yılında Germiyanoğullarının son hükümdarı II. Yakup Bey in vasiyeti ile Osmanlı Devletine kalmıştır.
Uşak, Osmanlı hakimiyetine girdikten bir süre sonra yapılan idari taksimata göre Anadolu Eyaletine bağlı Kütahya Sancağının bir kazasıdır. Her ne kadar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivindeki 16.yüzyıla ait 48 numaralı Kütahya Sancağı Tapu Tahrir Defterinde Uşak nahiye olarak geçmekte ise de Mustafa Çetin Varlık ın "16.Yüzyılda Kütahya Sancağı" (1980) isimli kitabında, 1513 tarihinde Uşak Kütahya Sancağının kazaları arasında gösterilmektedir. Uşak bu statüsünü 1530 tarihinde de muhafaza etmektedir.
17.yüzyıla ait bilgiler çoğunlukla seyahatnamelerde mevcuttur. Bu yüzyılda yaşayan Katip Çelebi’nin (1605-1658) "Cihannüma" adlı eserinde ; "Uşak, Kütahya’dan doğuya bir merhale Murat Dağı yakınında, bir dere içinde kaleli bir kasaba, 150 adet köyü bulunan mamur bir kazadır. Kasabası geniş bir ovanın doğusuna düşüp köyleri o ovada bulunmaktadır. Seccade ve halısı meşhurdur." diye bahsedilmektedir.
Uşak hakkında aynı yüzyılda yazılmış bir diğer kaynak da Evliya Çelebi nin "Seyahatname" adlı eseridir. Seyahatname’ye göre Uşak; Kütahya Sancağı dahilinde bulunan bir kaza olup, Gevher Sultan Has sıdır. Şehir, doğuda Banaz, kıble tarafında Honaz, güneyde Komar, batıda Kule, kuzeyde Gediz olmak üzere beş kapısı olan bir kale ile çevrilidir. Eserde kalenin Özellikleri ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Buna göre; kalenin müstahkem olmadığı, beş arşın yükseklikte, şeklinin kare olduğu, Buğday Pazarı kapısında hendek bulunduğu ve 1598 tarihinde Uşak halkının Celali İsyanlarından dolayı bu kaleyi tuğla ve taşlarla tamir ettikleri anlatılmakladır.
Seyahatnamede Uşak ın seksen adet köyü mevcuttur. Yıllık 10 kese geliri vardır. Şehirde bir kadı, bir şeyhülislam (müftü), bir nakip, bir kethüda, yeniçeri serdarı ile ayanlar bulunmaktadır. Halk, ekseriyetle ulema ve tüccardan oluşmaktadır. Uşak kazası dört tarafı bayırlarla çevrili olup mamurdur. Şehirde 8 kule, 3600 ev, 14 cami, 2 hamam, 370 dükkan, 7 han, 7 kahve mevcuttur. Bedesteni olmamakla birlikte Sultan Alaaddin tarafından yaptırılan bir taş han bulunmaktadır, Seyahatname de Uşak halısı hakkında da bilgiler vardır. Uşak halısının çok kıymetli olduğu ve değişik bölgelere ihraç edildiği yazılıdır. Uşak ta Rum ve Ermenilerin varlığından bahseden Evliya Çelebi Yahudilerin bulunmadığını yazmaktadır. Eserinde sosyal yaşantıya dair bilgiler de mevcuttur.
17. yüzyılda yazılmış olan bu iki kaynak esere göre Uşak, 16.yüzyıldaki sosyal ve ekonomik yapısını değiştirmiş gözükmektedir. Bu yüzyılda köylerin sayısında bir tutarsızlık söz konusudur. Halı ve kilimcilik şehrin ekonomisine büyük bir katkıda bulunmaya başlamıştır.
Charles Texier de "Küçük Asya" adlı kitabında şehir hakkında bilgi vermektedir. Buna göre; "Uşak şehri şimale müteveccih ve önünde şarktan garba doğru devam eden geniş bir ovaya hakim bulunan tepenin eteğindedir. 1500 hanesinden 250 si Rum’dur. Bu şehir, sekenesinin sanatkar fikrinden doğma bir refah ve temizlik manzarası arz eder. Binalar çiğ kerpiçten yapılmıştır. Bu usulün kabulü taş olmamasından değildir. Pek geri bir devr-i atika olan bu tarz inşaya, sarka doğru gittikçe hatta İran içlerine kadar girildikçe tesadüf olunur. Yalnız umumi binalar taştan veya kırmızı tuğladan yapılmıştır.
Uşak halıcılığına da değinen Texier, bölge halıcılığının çok eski bir mazisi olması nedeniyle geliştiğini, bu iş kolunun ekseriyetle Rum kadınlarının elinde olduğunu belirtmektedir. Yazar Uşak ta Ermeni nüfusunun 200-300 aile civanda olduğunu belirtmekte, şehirdeki Rumların ticaret ve sanatla iştigal ettiğini, nüfusun üçte ikisini oluşturan Türklerin ise arazi sahibi olduğunu yazmaktadır. Eserde şehrin mimarisi hakkında da bilgi verilmektedir.
Wilhelm Von Bode ve Ernest Kühnej adlı iki Alman araştırmacı Uşak halıcılığına dair yaptıkları ve 20.yüzyılın ilk çeyreğinde bir kaç basımı yapılan eserde; "gerek Hollanda ve gerek İngiltere’deki yüksek sınıfa mensup ailelerin evlerinde 18.yüzyıldan kalma İzmir halılarının bütün odaları kaplamakta olduğu görülür. Bu halıların ısmarlanarak yapıldığına şüphe yoktur. Bu halıların örnekleri Orta Asya tiplerinden kopya edilmiş ve 17. yüzyıldan beri tekrarlanmıştır. Yakın bir ihtimale göre İzmir etrafında ilerlemekte olan ve Hollandalı tüccarlar tarafından satın alınan bu halılar Türk işçileri tarafından yapılmıştır" denilmektedir. "İzmir Halıları" adıyla anılan halılar gerçekle Uşak halılarıdır. Çıkış iskelesi İzmir olduğundan böyle ifade edilmiştir.
Besim Atalay da "Türk Halıcılığı ve Uşak Halıları” (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan 1967) adlı eserinde; Charles Texier in Uşak halıcılığını Rumlara has bir sanat gibi göstermiş olduğunun asılsızlığını ortaya koymaktadır.
Uşak. Osmanlı yönetimi altında 17 ve 18. yüzyıllarda münferit olaylar hariç uzun süre barış içinde yaşamıştır. 19. yüzyılda siyasal açıdan sakin bir dönem geçiren Uşak canlı bir ticaret şehri haline gelmiştir. Özellikle halı ve kilimleri İzmir yoluyla İngiltere ve Fransa ya kadar ulaşmıştır. Alaşehir-Afyon Demiryolunun 1869 yılında tamamlanmasıyla İzmir Metropolü ile Uşak arasında ulaşım kolaylaşmış ve ticari hayat daha da canlanmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Uşak hakkında "La Turquie d Asie" adlı eserinde bilgi veren Vital Cuinet, evlerin büyük çoğunluğunun pişmemiş tuğladan yapıldığını, 1890 da ise hem daha sağlam hem de daha zarif olan ahşap evlerin tercih edildiğini belirtmekledir.
1890 da Uşak Kazasında 72466 sı Müslüman. 3384 ü Rum ortadoks ve 1419 u Ermeni gregoryan olmak üzere toplam 77269 nüfus yaşıyordu. Merkezin nüfusu ise 13084 tü. 1894 Hüdavendigar Vilayet Salnamesi ne göre Uşak ta yaklaşık 74.000 kişi bulunmaktaydı. Rum ortadoksların sayıcı 1591, Ermeni gregoryanların sayısı 662 toplam erkek nüfus 35543 toplam kadın nüfus 38365 idi.
İzmir in işgalinden sonra Batı Anadolu’da Gediz ve Menderes vadilerinde ilerlemeyi planlayan Yunan kuvvetleri; 25 Mayısta Manisa yı, 29 Mayısta ise Turgutlu yu işgal etti. Bu işgaller karşısında Alaşehir de Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu. Akabinde Uşak ta da kıpırdanmalar başladı. İzmir in işgali sırasında 17. Kolordudan ayrılarak Uşak a gelen Selanikli Kaymakam Fuat Bey, Yüzbaşı Hakkı Bey, ve Sökeli Hilmi Bey burada gizli bir cemiyet kurdular. Ödemiş in 1 Haziranda istilaya uğraması üzerine Uşak a gelen Alaşehir Mevkii Kumandanı Süleyman Sururi Bey in Teşkilatı Mahsusa ile bir irtibatı vardı. Sururi Bey in etkisiyle bu cemiyetin adı "Müdafaa-i Hukuk Heyeti Milliyesi" şeklinde değiştirilerek Karakol Cemiyeti ile bağlantısı sağlandı. Kuvayı Milliyeye karşı olan kaymakam ve belediye reisinin bütün baskılarına rağmen Uşak ta milli hareket sindirilemedi.
Gizli cemiyetin çalışmaları neticesinde Salihli Cephesinden ayrılan bir bölük Eşme den takviye alarak 17 Temmuz 1919 günü Uşak a girdi ve şehre hakim oldu. Ardından Gediz ve Simav da Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu.
Kuvayı Milliyecilerin Uşak ta hakimiyeti ele geçirmesi, İstanbul ve İşgal kuvvetlerine "Kuvayı Milliyeciler hrıstiyan nüfusa saldırdı" şeklinde aksetti. Düşman kuvvetleri İstanbul Hükümetine baskı yaparak Uşak ta asayişin sağlanmasını istedi. Hükümet, Afyonda bulunan 1500 kişilik 23. Fırkayı Uşak a göndermek istedi. General Milne fırkanın Kuvayı Milliye ye katılabileceğin i düşünerek bunu kabul etmedi.
Eski bir ittihatçı olan İbrahim Tahlakılıç (Dalkılıç) gizli bir cemiyet olan "Müdafaa-ı Hukuk Heyet-î Milliyesi" cemiyetinin içinde yer almadı. Hatta bu cemiyetin zarar vermesinden endişe duyarak 30 Temmuz 1919 da "Redd-i İlhak" cemiyetini kurdu. İbrahim Bey in başkanı olduğu bu cemiyet milli kuvvetlerin halka zarar vermelerini önlediği gibi Uşak’ta Kuvayı Milliye hareketini yaygınlaştırdı.
İzmir in işgalinin ardından Uşak ta bu gelişmeler yaşanırken, bütün Batı Anadolu’yu kapsayacak bir üst kongre niteliğinde "Alaşehir Kongresi" 15-16 Ağustos tarihinde toplandı. Kongreye; Balıkesir, Manisa-Alaşehir, Sındırgı, Buldan, Gördes, Uşak, Ödemiş, Bozdağ, İnegöl, Denizli-Nazilli, Akhisar ve Ayvalık tan temsilciler katıldı. Kongrede Hacım Muhittin Çarıklı başkan, Uşak temsilcisi İbrahim Bey ise Başkan yardımcısı seçildiler. II. ve III. Balıkesir kongrelerinin ardından Ekim Ayı içerisinde Uşak ta bir kongre toplandığına dair bilgiler bulunmakla birlikte oldukça sınırlıdır. Alaşehir Kongresinde kurulması kararlaştırılan "Alaşehir Heyet-i Merkeziyesi" 14 Eylül 1919’da ilk toplantısını yaptı. Daha sonra, Heyet-i Merkeziye Talimatnamesinin 8. Maddesi olan "Heyet-i Merkeziye, karargahını kendisi için muafık göreceği mahalle nakil edebilir" hükmüne istinaden merkezini Uşak a nakletti. Heyet-i Merkeziye Uşak ta ilk toplantısını İbrahim Bey in başkanlığında gerçekleştirdi. Sivas Kongresinde bütün cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında toplanması karan alınmasına rağmen, Uşak ta Heyet-i Merkeziye "Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Cemiyeti Heyeti-i Merkeziyesi" adını korudu. Bu isimden daha önce Uşak ta kurulan Redd-i İlhak Cemiyeti ile Heyet-i Merkeziyenin bütünleştiği anlaşılmaktadır. Uşak Heyet-i Merkeziyetinin görevi sadece cepheye asker göndermek değildi. Cephe gerisinde de ihtiyaçları gidermek için büyük gayretler sarf ediyordu.
Sivas Kongresinin toplanmasından sonra Yunan kuvvetlerinin harekete geçmesiyle İzmit, Eskişehir ve Konya livaları en hassas bölgeler haline geldi. istanbul Hükümeti bu bölgelerde Kuvayı Milliye teşkilatının kurulmasını önlemeye çalıştı. Heyet-i Temsiliye ise İstanbul Hükümetini istifaya zorlayarak bu bölgelerde gücünü arttırmak istiyordu. Bu karmaşa içinde Garbi Anadolu Umum Kuvayı Milliye Kumandanlığına Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Eskişehir Mıntıka Kumandanlığına Atıf Bey. 23. Fırka Kumandanlığına Ömer Lütfi Bey getirildiler. Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa, Batı Cephesinde yaptığı yeni düzenleme ile 23. Fırkayı Konya da bulunan 12. Kolorduya bağladı. Heyet-i Temsiliye yaptığı çalışmalar neticesinde 23. Fırkayı kendi denetimi altına aldı. 23. Fırkanın 68. Alayı bir taburu eksik olarak Uşak a yerleşti. 8 Ocak 1920 tarihinde 23 Fırkanın kumandanlığına Aşir Bey tayin edildi. Fırkanın içinde milis tümeni de vardı. İbrahim Bey in isteğiyle kurulmuş olan Uşak Hücum Taburu Ocak 1920 tarihinde milis tümeninin içinde yer aldı.
Yunanlılar silah zoruyla Sevr Antlaşmasını Osmanlı Devletine kabul ettirebilmek için 22 Haziran 1920 tarihinde taarruza başladılar. Yunan kuvvetlerinin bir kolu Bursa tarafına, bir kolu da İzmir in doğusuna doğru harekete geçti. 29 Ağustosta Uşak ı işgal etti. Yunanlılar Uşak a girdikleri zaman eşraftan ve köklülerden pek çoğunun evlerini yağmaladılar. Ayrıca işgal sırasında Yunan askerleri pek çok kişiyi öldürdü. Bu katliamda ne suç tespiti yapıldı ne de mahkeme kararı alındı. Yunanlılar işgalden sonra şehre yerleşmek için bazı evlere el koydular. Uşak ta yerli halkı sindirmek gayesiyle nüfuzlu kişileri, Atina ve Yunan adalarındaki esir kamplarına sürdüler. Sürgüne gönderilen 300 kadar vatandaşımız 10-12 ay sürgünde kaldılar. Bunlar Kuvayı Milliyeye katıldıklarından dolayı sudan bahanelerle suçlandılar.
29 Ağustos 1920 de işgal edilen Uşak, iki yıl iki gün süren Yunan işgalinden 1 Eylül 1922 günü kurtuldu.
Yunan idaresi Türkler karşısında kesin olarak yenileceklerini anlayınca General Hacı Anesti yi başkomutanlıktan uzaklaştırdı. Yerine General Trikopis i atadı. Bundan habersiz olan Trikopis ile birlikte maiyetindeki generaller, subaylar ve neferler. 2 Eylül 1922 de Uşak Merkez Göğem Köyünde 5. Kafkas Tümen Kumandanı Halit (Akmansü) Bey e teslim oldular. General Trikopis ve yanındakiler Hacı Anesti nin önceden kalmış olduğu Uşak eşrafından Asım Kaftancıya ait evde Mustafa Kemal Paşa nın huzuruna çıkarıldılar.
Yunan askerleri, komutanlarının teslim olmasından sonra İzmir e doğru çekilmeye başladı. Yunanlıların Afyon’dan İzmir e doğru çekilirken yaptıkları mezalimi şiddet derecesi bakımından ikiye ayırmak mümkündür. Afyon’dan çekilirken fazla tahribatta bulunmayan Yunan kuvvetleri Uşak tan İzmir e çekilirken bazı yerleşim yerlerinde yangın çıkardıkları gibi halka da çok eziyet ettiler. Arkalarında tam bir enkaz yığını bıraktılar. Bunu yaparken Rum ve Ermenilerin kurdukları kundaklama ve imha ekiplerinden de yardım aldılar. Bu yangında Uşak kaza merkezindeki Kurtuluş Mahallesinin yarısı, Hamidiye, Sarayaltı ve Durak Mahallesinin tamamı yandı. Uşak Ticaret ve Sanayi Odası tarafından yapılan incelemelerde 650 ev, 1 resmi bina, 3 hamam, 2 mektep, 1 hastane, 5 han ve otel, 5 cami ve mescit, 4 medrese, 2 kiremithane, 2 fabrika, 26 çeşme ve su terazisinin yandığı tespit edildi. 9 Ekim 1922 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesi de Uşak ta 1800 hane ve dükkan, 16 camii, mescit ve tekkenin yandığını bildirmektedir. "Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti" adlı eserde ise Uşak kazasında 8132 hane, 689 dükkan ve 119 camii ve mescidin yandığı açıklanmaktadır. Aynı tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesi ne göre şehirde 982 kişi öldürülmüş, 382 kişi yakılmış. 40 kişi boğulmuş, 54 kişi kaybolmuştur. Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti adlı eserde Uşak merkez ve köylerinde Yunanlılar tarafından 13488 kişinin öldürüldüğü, 3210 Türk ve bir o kadar da hristiyanın zorla yanlarında Yunanistan’a götürüldüğü yazılmaktadır. Uşak ve çevresinde gerçekleştirilen bu mezalimin dayanak noktası; Ermeniler ve Rumlardı. Bunlar yangın çıkarır ve adam öldürürken Yunan askerleri yağmacılığa yönelirlerdi. Milli mücadele yıllarında Uşak, maddi ve manevi bakımdan zarara uğramasına rağmen, Cumhuriyet Türkiyesi’nde ilk girişimlerle sanayi hamlesini başlatmıştır.
Osmanlı devrinde Hüdavendigar Vilayetinin Kütahya Sancağına bağlı bir kaza olan Uşak, 20 Nisan 1924 tarihli 491 Sayılı Teşkilat-i Esasiye Kanunu ile yapılan idari düzenlemede yine Kütahya Vilayetinin bir kazası olarak kaldı. Türkiye Cumhuriyetinin yeni idari yapısı içinde Banaz, Sivaslı, Karahallı ve Ulubey Nahiyeleri, Uşak Kazasına bağlandı. 9 Temmuz 1953 tarih ve 6129 Sayılı kanunla vilayet haline getirilen Uşak a. Manisa ilinden Eşme ilçesi bağlandı. Nahiyeler ilçe statüsüne getirildi.
Uşak ve çevresinin MÖ 4000 yılından itibaren yerleşime açıldığı anlaşılmaktadır. Özellikle bronz çağında yerleşimin daha yaygınlaştığı görülmektedir.
MÖ.2000 de Anadolu da ilk siyasi birliği kuran Hititlerin 1000 de ise Friglerin batı sınırını oluşturan Uşak ve çevresi bu kültürlerden ziyade İon Kültürünün etkisi altında kalmıştır.
MÖ. 7. Yüzyılda Kral Gyges in Lidya İmparatorluğunu ele geçirmesi ile topraklarının büyük kısmı Lidya da kalan Uşak. MÖ. 620 de tamamen Lidya nın egemenliğine girmiştir. Dünyada ilk kez parayı basan ve kullanan, döneminin en zengin krallığı olan Lidya nın hakimiyeti MÖ. 546 yılına kadar devam etmektedir. Bu süre içerisinde Efes ten başlayan kral yolu yapılmış ve yol Gediz (Hermos) nehrini takip ederek Uşak ili sınırları içerisinde Güre köyü, Uşak-Keromon- Agora kentlerine uğrayarak devam etmiştir,
MÖ. 546 da Lidya nm son kralı Kroisos ile Pers Kralı Kyros arasındaki savaşta Lidya nın tarihten silinmesi sonucu bölge İran dan gelen Perslerirı hakimiyetine girmiştir. Pers egemenliği MÖ. 334 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte Makedonya’ lı Büyük İskender in Anadolu seferi sonucu bölge tüm Anadolu gibi Büyük İskenderin hakimiyetine girmiş, İskender in ölümünden sonra ise bölge, Büyük İskender in generallerinden Antigon un payına verilmiştir. Daha sonra bir süre Bergama krallığına bağlanan Uşak ve çevresi MÖ. 189 yılında Roma Konsülü Montius un himayesine, başka bir ifadeyle Roma hakimiyetine geçmiş, Kavimler Göçünden sonra Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılması neticesinde Doğu Roma sınırları içinde kalan Uşak, MS. 12, Yüzyıla kadar Bizans hakimiyetin da kalmıştır.
1071 den sonra yöre zaman zaman Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirmiş, 1176 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru Manuel Komnenos arasında yapılan Miryakefalon (Kumdanlı) Savası sonucunda Selçuklulara geçmiştir.
Sultan II. Kılıçarslan yeni bir fetih hareketine girişerek 1182 de Uluborlu, daha sonra Kütahya civarını fethetti. Uşak yöresinin de bu sefer sırasında Selçuklu hakimiyetine geçtiği muhakkaktır. Çünkü; Selçuklu sınırları Denizli ye kadar yaklaşmıştı. Bu arada Sultan ll. Kılıçarslan 1185 tarihinde ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırdı. Bu taksimat sonunda Kütahya-Usak-Uluborlu bölgesi Gıyaseddin Keyhüsrev e verildi. Bu taksimattan sonra kardeşler arasında hakimiyet mücadelesi haşladı. l. Gıyaseddin Keyhüsrev 1192 tarihinde devletin başına geçmeyi başardıysa da diğer kardeşlerini bertaraf edemedi ve 1196 da II. Süleyman Şah tarafından sürgüne gönderildi. Kardeşler arasındaki bu that mücadelesinden yararlanan Bizans Kütahya-Uşak civarını geri aldı. Bizans Hakimiyeti 1233 tarihine kadar sürdü. Bu tarihten itibaren Uşak civarı artık tamamen Türk hakimiyetine geçti.
Uşak ta Selçuklu dönemine ait bazı eserlerin varlığı bilinmektedir. Bunlardan Uşak Kalesinin kare şeklinde şehri çevrelediği ve beş kapısının bulunduğu Evliya Çelebi nin Seyahatnamesinde belirtilmektedir. Şehre 5 Km. mesafede Dokuzsele Deresi üzerinde bulunan Canlı Köprü, kitabesine göre 1255 tarihinde inşa edilmiştir. Aynı dere üzerinde yer alan Halıpazarı Köprüsünün kitabesi yoktur. Gediz Çayı üzerindeki Beylerhan Köprüsü, çevrede Güre, Sarıkız ve Köprübaşı gibi isimlerle bilinmektedir.
Uşak, Anadolu Selçukluları döneminde bu devletin bir anlamda sınır şehri olmuştu. Sultan Alaaddin Kevkubad zamanında, Kütahya ve Uşak civarının kesin olarak Türk hâkimiyetine girmesini takip eden yıllarda, bölgeye kesif bir Türkmen yerleşmesi olmuştur. Bundan sonra Uşak ve çevresini Germiyanoğulları Beyliği nin hakimiyetinde görüyoruz, XIII. Yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçuklu Devleti nin hizmetinde olarak Malatya taraflarında meskun bulunan Germiyan Asireti nin, muhtemelen 1241 de Baba İshak isyanının bastırılmasından sonra II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında veya bir müddet sonra Kütahya-Uşak bölgesine yerleştirildikleri anlaşılmaktadır. Çünkü Cimri (Alaaddin Siyavuş) hadisesinde Germiyanlıların faal bir rol oynamaları bu aşiretin Cimri hâdisesinin ortaya çıkısından (1277) önce Kütahya- Uşak yöresine yerleştiklerini göstermektedir. Bu hâdise sırasında Sahip Ata Oğullan emrinde görülen Germiyanlılar, bundan sonra artık Batı Anadolu da en kuvvetli beylik haline gelmiştir
Uşak ta Germiyanoğulları şüphesiz ki bir takım eserler vücuda getirmişlerdir. Bunlardan bir kısmı zamanla ortadan kalkarken ancak bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Dönemin önemli ederlerinden olan Ulu Cami nin yapılış tarihini gösteren her hangi bir kitabesi yoktur. Ancak orta kapının sağ üst tarafında yer alan Kocasu çeşme tesisine ait bir kitabe bulunmaktadır. Kitabede çeşmenin 1419 da yapıldığı belirtilmektedir. Buna göre cami de aşağı yukarı aynı tarihlerde yapılmış olmalıdır. Kocasu diye bilinen su tesisi, adı gecen kitabeye göre 1419 tarihinde Kavşid oğlu Hasan oğlu Mehmet tarafından yaptırılmıştır.
Beylikler döneminde Germiyanoğullarına tabi olan Uşak ve çevresi 1391 de Yıldırım Bayezid in Germiyanoğulları hakimiyetine son vermesi ile Osmanlılara dahil olmuş, Fetret Devrinde beylikler tekrar canlanmış, 1429 yılında Germiyanoğullarının son hükümdarı II. Yakup Bey in vasiyeti ile Osmanlı Devletine kalmıştır.
Uşak, Osmanlı hakimiyetine girdikten bir süre sonra yapılan idari taksimata göre Anadolu Eyaletine bağlı Kütahya Sancağının bir kazasıdır. Her ne kadar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivindeki 16.yüzyıla ait 48 numaralı Kütahya Sancağı Tapu Tahrir Defterinde Uşak nahiye olarak geçmekte ise de Mustafa Çetin Varlık ın "16.Yüzyılda Kütahya Sancağı" (1980) isimli kitabında, 1513 tarihinde Uşak Kütahya Sancağının kazaları arasında gösterilmektedir. Uşak bu statüsünü 1530 tarihinde de muhafaza etmektedir.
17.yüzyıla ait bilgiler çoğunlukla seyahatnamelerde mevcuttur. Bu yüzyılda yaşayan Katip Çelebi’nin (1605-1658) "Cihannüma" adlı eserinde ; "Uşak, Kütahya’dan doğuya bir merhale Murat Dağı yakınında, bir dere içinde kaleli bir kasaba, 150 adet köyü bulunan mamur bir kazadır. Kasabası geniş bir ovanın doğusuna düşüp köyleri o ovada bulunmaktadır. Seccade ve halısı meşhurdur." diye bahsedilmektedir.
Uşak hakkında aynı yüzyılda yazılmış bir diğer kaynak da Evliya Çelebi nin "Seyahatname" adlı eseridir. Seyahatname’ye göre Uşak; Kütahya Sancağı dahilinde bulunan bir kaza olup, Gevher Sultan Has sıdır. Şehir, doğuda Banaz, kıble tarafında Honaz, güneyde Komar, batıda Kule, kuzeyde Gediz olmak üzere beş kapısı olan bir kale ile çevrilidir. Eserde kalenin Özellikleri ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Buna göre; kalenin müstahkem olmadığı, beş arşın yükseklikte, şeklinin kare olduğu, Buğday Pazarı kapısında hendek bulunduğu ve 1598 tarihinde Uşak halkının Celali İsyanlarından dolayı bu kaleyi tuğla ve taşlarla tamir ettikleri anlatılmakladır.
Seyahatnamede Uşak ın seksen adet köyü mevcuttur. Yıllık 10 kese geliri vardır. Şehirde bir kadı, bir şeyhülislam (müftü), bir nakip, bir kethüda, yeniçeri serdarı ile ayanlar bulunmaktadır. Halk, ekseriyetle ulema ve tüccardan oluşmaktadır. Uşak kazası dört tarafı bayırlarla çevrili olup mamurdur. Şehirde 8 kule, 3600 ev, 14 cami, 2 hamam, 370 dükkan, 7 han, 7 kahve mevcuttur. Bedesteni olmamakla birlikte Sultan Alaaddin tarafından yaptırılan bir taş han bulunmaktadır, Seyahatname de Uşak halısı hakkında da bilgiler vardır. Uşak halısının çok kıymetli olduğu ve değişik bölgelere ihraç edildiği yazılıdır. Uşak ta Rum ve Ermenilerin varlığından bahseden Evliya Çelebi Yahudilerin bulunmadığını yazmaktadır. Eserinde sosyal yaşantıya dair bilgiler de mevcuttur.
17. yüzyılda yazılmış olan bu iki kaynak esere göre Uşak, 16.yüzyıldaki sosyal ve ekonomik yapısını değiştirmiş gözükmektedir. Bu yüzyılda köylerin sayısında bir tutarsızlık söz konusudur. Halı ve kilimcilik şehrin ekonomisine büyük bir katkıda bulunmaya başlamıştır.
Charles Texier de "Küçük Asya" adlı kitabında şehir hakkında bilgi vermektedir. Buna göre; "Uşak şehri şimale müteveccih ve önünde şarktan garba doğru devam eden geniş bir ovaya hakim bulunan tepenin eteğindedir. 1500 hanesinden 250 si Rum’dur. Bu şehir, sekenesinin sanatkar fikrinden doğma bir refah ve temizlik manzarası arz eder. Binalar çiğ kerpiçten yapılmıştır. Bu usulün kabulü taş olmamasından değildir. Pek geri bir devr-i atika olan bu tarz inşaya, sarka doğru gittikçe hatta İran içlerine kadar girildikçe tesadüf olunur. Yalnız umumi binalar taştan veya kırmızı tuğladan yapılmıştır.
Uşak halıcılığına da değinen Texier, bölge halıcılığının çok eski bir mazisi olması nedeniyle geliştiğini, bu iş kolunun ekseriyetle Rum kadınlarının elinde olduğunu belirtmektedir. Yazar Uşak ta Ermeni nüfusunun 200-300 aile civanda olduğunu belirtmekte, şehirdeki Rumların ticaret ve sanatla iştigal ettiğini, nüfusun üçte ikisini oluşturan Türklerin ise arazi sahibi olduğunu yazmaktadır. Eserde şehrin mimarisi hakkında da bilgi verilmektedir.
Wilhelm Von Bode ve Ernest Kühnej adlı iki Alman araştırmacı Uşak halıcılığına dair yaptıkları ve 20.yüzyılın ilk çeyreğinde bir kaç basımı yapılan eserde; "gerek Hollanda ve gerek İngiltere’deki yüksek sınıfa mensup ailelerin evlerinde 18.yüzyıldan kalma İzmir halılarının bütün odaları kaplamakta olduğu görülür. Bu halıların ısmarlanarak yapıldığına şüphe yoktur. Bu halıların örnekleri Orta Asya tiplerinden kopya edilmiş ve 17. yüzyıldan beri tekrarlanmıştır. Yakın bir ihtimale göre İzmir etrafında ilerlemekte olan ve Hollandalı tüccarlar tarafından satın alınan bu halılar Türk işçileri tarafından yapılmıştır" denilmektedir. "İzmir Halıları" adıyla anılan halılar gerçekle Uşak halılarıdır. Çıkış iskelesi İzmir olduğundan böyle ifade edilmiştir.
Besim Atalay da "Türk Halıcılığı ve Uşak Halıları” (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan 1967) adlı eserinde; Charles Texier in Uşak halıcılığını Rumlara has bir sanat gibi göstermiş olduğunun asılsızlığını ortaya koymaktadır.
Uşak. Osmanlı yönetimi altında 17 ve 18. yüzyıllarda münferit olaylar hariç uzun süre barış içinde yaşamıştır. 19. yüzyılda siyasal açıdan sakin bir dönem geçiren Uşak canlı bir ticaret şehri haline gelmiştir. Özellikle halı ve kilimleri İzmir yoluyla İngiltere ve Fransa ya kadar ulaşmıştır. Alaşehir-Afyon Demiryolunun 1869 yılında tamamlanmasıyla İzmir Metropolü ile Uşak arasında ulaşım kolaylaşmış ve ticari hayat daha da canlanmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Uşak hakkında "La Turquie d Asie" adlı eserinde bilgi veren Vital Cuinet, evlerin büyük çoğunluğunun pişmemiş tuğladan yapıldığını, 1890 da ise hem daha sağlam hem de daha zarif olan ahşap evlerin tercih edildiğini belirtmekledir.
1890 da Uşak Kazasında 72466 sı Müslüman. 3384 ü Rum ortadoks ve 1419 u Ermeni gregoryan olmak üzere toplam 77269 nüfus yaşıyordu. Merkezin nüfusu ise 13084 tü. 1894 Hüdavendigar Vilayet Salnamesi ne göre Uşak ta yaklaşık 74.000 kişi bulunmaktaydı. Rum ortadoksların sayıcı 1591, Ermeni gregoryanların sayısı 662 toplam erkek nüfus 35543 toplam kadın nüfus 38365 idi.
İzmir in işgalinden sonra Batı Anadolu’da Gediz ve Menderes vadilerinde ilerlemeyi planlayan Yunan kuvvetleri; 25 Mayısta Manisa yı, 29 Mayısta ise Turgutlu yu işgal etti. Bu işgaller karşısında Alaşehir de Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu. Akabinde Uşak ta da kıpırdanmalar başladı. İzmir in işgali sırasında 17. Kolordudan ayrılarak Uşak a gelen Selanikli Kaymakam Fuat Bey, Yüzbaşı Hakkı Bey, ve Sökeli Hilmi Bey burada gizli bir cemiyet kurdular. Ödemiş in 1 Haziranda istilaya uğraması üzerine Uşak a gelen Alaşehir Mevkii Kumandanı Süleyman Sururi Bey in Teşkilatı Mahsusa ile bir irtibatı vardı. Sururi Bey in etkisiyle bu cemiyetin adı "Müdafaa-i Hukuk Heyeti Milliyesi" şeklinde değiştirilerek Karakol Cemiyeti ile bağlantısı sağlandı. Kuvayı Milliyeye karşı olan kaymakam ve belediye reisinin bütün baskılarına rağmen Uşak ta milli hareket sindirilemedi.
Gizli cemiyetin çalışmaları neticesinde Salihli Cephesinden ayrılan bir bölük Eşme den takviye alarak 17 Temmuz 1919 günü Uşak a girdi ve şehre hakim oldu. Ardından Gediz ve Simav da Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu.
Kuvayı Milliyecilerin Uşak ta hakimiyeti ele geçirmesi, İstanbul ve İşgal kuvvetlerine "Kuvayı Milliyeciler hrıstiyan nüfusa saldırdı" şeklinde aksetti. Düşman kuvvetleri İstanbul Hükümetine baskı yaparak Uşak ta asayişin sağlanmasını istedi. Hükümet, Afyonda bulunan 1500 kişilik 23. Fırkayı Uşak a göndermek istedi. General Milne fırkanın Kuvayı Milliye ye katılabileceğin i düşünerek bunu kabul etmedi.
Eski bir ittihatçı olan İbrahim Tahlakılıç (Dalkılıç) gizli bir cemiyet olan "Müdafaa-ı Hukuk Heyet-î Milliyesi" cemiyetinin içinde yer almadı. Hatta bu cemiyetin zarar vermesinden endişe duyarak 30 Temmuz 1919 da "Redd-i İlhak" cemiyetini kurdu. İbrahim Bey in başkanı olduğu bu cemiyet milli kuvvetlerin halka zarar vermelerini önlediği gibi Uşak’ta Kuvayı Milliye hareketini yaygınlaştırdı.
İzmir in işgalinin ardından Uşak ta bu gelişmeler yaşanırken, bütün Batı Anadolu’yu kapsayacak bir üst kongre niteliğinde "Alaşehir Kongresi" 15-16 Ağustos tarihinde toplandı. Kongreye; Balıkesir, Manisa-Alaşehir, Sındırgı, Buldan, Gördes, Uşak, Ödemiş, Bozdağ, İnegöl, Denizli-Nazilli, Akhisar ve Ayvalık tan temsilciler katıldı. Kongrede Hacım Muhittin Çarıklı başkan, Uşak temsilcisi İbrahim Bey ise Başkan yardımcısı seçildiler. II. ve III. Balıkesir kongrelerinin ardından Ekim Ayı içerisinde Uşak ta bir kongre toplandığına dair bilgiler bulunmakla birlikte oldukça sınırlıdır. Alaşehir Kongresinde kurulması kararlaştırılan "Alaşehir Heyet-i Merkeziyesi" 14 Eylül 1919’da ilk toplantısını yaptı. Daha sonra, Heyet-i Merkeziye Talimatnamesinin 8. Maddesi olan "Heyet-i Merkeziye, karargahını kendisi için muafık göreceği mahalle nakil edebilir" hükmüne istinaden merkezini Uşak a nakletti. Heyet-i Merkeziye Uşak ta ilk toplantısını İbrahim Bey in başkanlığında gerçekleştirdi. Sivas Kongresinde bütün cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında toplanması karan alınmasına rağmen, Uşak ta Heyet-i Merkeziye "Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Cemiyeti Heyeti-i Merkeziyesi" adını korudu. Bu isimden daha önce Uşak ta kurulan Redd-i İlhak Cemiyeti ile Heyet-i Merkeziyenin bütünleştiği anlaşılmaktadır. Uşak Heyet-i Merkeziyetinin görevi sadece cepheye asker göndermek değildi. Cephe gerisinde de ihtiyaçları gidermek için büyük gayretler sarf ediyordu.
Sivas Kongresinin toplanmasından sonra Yunan kuvvetlerinin harekete geçmesiyle İzmit, Eskişehir ve Konya livaları en hassas bölgeler haline geldi. istanbul Hükümeti bu bölgelerde Kuvayı Milliye teşkilatının kurulmasını önlemeye çalıştı. Heyet-i Temsiliye ise İstanbul Hükümetini istifaya zorlayarak bu bölgelerde gücünü arttırmak istiyordu. Bu karmaşa içinde Garbi Anadolu Umum Kuvayı Milliye Kumandanlığına Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Eskişehir Mıntıka Kumandanlığına Atıf Bey. 23. Fırka Kumandanlığına Ömer Lütfi Bey getirildiler. Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa, Batı Cephesinde yaptığı yeni düzenleme ile 23. Fırkayı Konya da bulunan 12. Kolorduya bağladı. Heyet-i Temsiliye yaptığı çalışmalar neticesinde 23. Fırkayı kendi denetimi altına aldı. 23. Fırkanın 68. Alayı bir taburu eksik olarak Uşak a yerleşti. 8 Ocak 1920 tarihinde 23 Fırkanın kumandanlığına Aşir Bey tayin edildi. Fırkanın içinde milis tümeni de vardı. İbrahim Bey in isteğiyle kurulmuş olan Uşak Hücum Taburu Ocak 1920 tarihinde milis tümeninin içinde yer aldı.
Yunanlılar silah zoruyla Sevr Antlaşmasını Osmanlı Devletine kabul ettirebilmek için 22 Haziran 1920 tarihinde taarruza başladılar. Yunan kuvvetlerinin bir kolu Bursa tarafına, bir kolu da İzmir in doğusuna doğru harekete geçti. 29 Ağustosta Uşak ı işgal etti. Yunanlılar Uşak a girdikleri zaman eşraftan ve köklülerden pek çoğunun evlerini yağmaladılar. Ayrıca işgal sırasında Yunan askerleri pek çok kişiyi öldürdü. Bu katliamda ne suç tespiti yapıldı ne de mahkeme kararı alındı. Yunanlılar işgalden sonra şehre yerleşmek için bazı evlere el koydular. Uşak ta yerli halkı sindirmek gayesiyle nüfuzlu kişileri, Atina ve Yunan adalarındaki esir kamplarına sürdüler. Sürgüne gönderilen 300 kadar vatandaşımız 10-12 ay sürgünde kaldılar. Bunlar Kuvayı Milliyeye katıldıklarından dolayı sudan bahanelerle suçlandılar.
29 Ağustos 1920 de işgal edilen Uşak, iki yıl iki gün süren Yunan işgalinden 1 Eylül 1922 günü kurtuldu.
Yunan idaresi Türkler karşısında kesin olarak yenileceklerini anlayınca General Hacı Anesti yi başkomutanlıktan uzaklaştırdı. Yerine General Trikopis i atadı. Bundan habersiz olan Trikopis ile birlikte maiyetindeki generaller, subaylar ve neferler. 2 Eylül 1922 de Uşak Merkez Göğem Köyünde 5. Kafkas Tümen Kumandanı Halit (Akmansü) Bey e teslim oldular. General Trikopis ve yanındakiler Hacı Anesti nin önceden kalmış olduğu Uşak eşrafından Asım Kaftancıya ait evde Mustafa Kemal Paşa nın huzuruna çıkarıldılar.
Yunan askerleri, komutanlarının teslim olmasından sonra İzmir e doğru çekilmeye başladı. Yunanlıların Afyon’dan İzmir e doğru çekilirken yaptıkları mezalimi şiddet derecesi bakımından ikiye ayırmak mümkündür. Afyon’dan çekilirken fazla tahribatta bulunmayan Yunan kuvvetleri Uşak tan İzmir e çekilirken bazı yerleşim yerlerinde yangın çıkardıkları gibi halka da çok eziyet ettiler. Arkalarında tam bir enkaz yığını bıraktılar. Bunu yaparken Rum ve Ermenilerin kurdukları kundaklama ve imha ekiplerinden de yardım aldılar. Bu yangında Uşak kaza merkezindeki Kurtuluş Mahallesinin yarısı, Hamidiye, Sarayaltı ve Durak Mahallesinin tamamı yandı. Uşak Ticaret ve Sanayi Odası tarafından yapılan incelemelerde 650 ev, 1 resmi bina, 3 hamam, 2 mektep, 1 hastane, 5 han ve otel, 5 cami ve mescit, 4 medrese, 2 kiremithane, 2 fabrika, 26 çeşme ve su terazisinin yandığı tespit edildi. 9 Ekim 1922 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesi de Uşak ta 1800 hane ve dükkan, 16 camii, mescit ve tekkenin yandığını bildirmektedir. "Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti" adlı eserde ise Uşak kazasında 8132 hane, 689 dükkan ve 119 camii ve mescidin yandığı açıklanmaktadır. Aynı tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesi ne göre şehirde 982 kişi öldürülmüş, 382 kişi yakılmış. 40 kişi boğulmuş, 54 kişi kaybolmuştur. Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti adlı eserde Uşak merkez ve köylerinde Yunanlılar tarafından 13488 kişinin öldürüldüğü, 3210 Türk ve bir o kadar da hristiyanın zorla yanlarında Yunanistan’a götürüldüğü yazılmaktadır. Uşak ve çevresinde gerçekleştirilen bu mezalimin dayanak noktası; Ermeniler ve Rumlardı. Bunlar yangın çıkarır ve adam öldürürken Yunan askerleri yağmacılığa yönelirlerdi. Milli mücadele yıllarında Uşak, maddi ve manevi bakımdan zarara uğramasına rağmen, Cumhuriyet Türkiyesi’nde ilk girişimlerle sanayi hamlesini başlatmıştır.
Osmanlı devrinde Hüdavendigar Vilayetinin Kütahya Sancağına bağlı bir kaza olan Uşak, 20 Nisan 1924 tarihli 491 Sayılı Teşkilat-i Esasiye Kanunu ile yapılan idari düzenlemede yine Kütahya Vilayetinin bir kazası olarak kaldı. Türkiye Cumhuriyetinin yeni idari yapısı içinde Banaz, Sivaslı, Karahallı ve Ulubey Nahiyeleri, Uşak Kazasına bağlandı. 9 Temmuz 1953 tarih ve 6129 Sayılı kanunla vilayet haline getirilen Uşak a. Manisa ilinden Eşme ilçesi bağlandı. Nahiyeler ilçe statüsüne getirildi.