02-21-2011, Saat: 02:44 PM
1) Hastanın Görevleri
1) Hastanın Allah’ın hükmüne rıza göstermesi kaderine sabretmesi Rabbi hakkında güzel zan beslemesi gerekir.
Böylesi onun için daha hayırlıdır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Mü’minin işine hayret doğrusu! Onun bütün halleri hayırdır ve bu mü’minden başka hiçbir kimseye nasib olmaz. Ona bir iyilik isabet edecek olursa şükreder ve bu onun için hayır olur. Eğer bir zorluk ve sıkıntı isabet ederse sabreder bu da onun için hayırlı olur.”
Yine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Sizden herhangi bir kimse Allah azze ve zelle hakkında güzel zan beslemeksizin sakın ölmesin.”
Müslim, Beyhaki, Ahmed
2) Hastanın korku ile ümit arasında olması gerekir. Günahları sebebiyle Allah azze ve celle’nin azabından korkmalı, Rabbinin rahmetini ümit etmelidir.
Çünkü Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ölümü yaklaşmış bir delikanlının yanına girdi ve ona:
−‘Kendini nasıl buluyorsun’ diye sordu.
Delikanlı:
−Ey Allah’ın Rasulü! Allah’a yemin ederimki ben Allah’ın rahmetini ümid ederim ve gerçekten de günahlarımdan korkarım dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Bu iki husus bir kulun kalbinde birarada bulunursa, şüphesiz Allah o kimseye ümit ettiğini verir ve korktuğundan yana onu güvenlik altına alır’ buyurdu.”
Tirmizi İbni Mace Ahmed
3) Hastalığı ne kadar ağır olursa olsun ölümü temenni etmesi caiz değildir.
Çünkü Fadl (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) amcası Abbas’ın yanına geldi. O sırada Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in amcası hasta idi. Abbas ölümü temenni etti. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona:
−‘Amcacığım ölümü sakın temenni etme! Çünkü eğer sen iyilik yapan birisi isen ve hayatta kalırsan, mevcut iyiliğine iyilikler katarsın. Bu senin için daha hayırlı olur. Şayet kötülük yapan birisi isen ecelinin geri bırakılarak işlediğin kötülüklerden dolayı Allah’ın rıza ve hoşnutluğunu aramaya çalışmak yine senin için daha hayırlıdır. Bu sebeple ölümü temenni etme!’ buyurdu.”
Ahmed Ebu Ya’la Hâkim
4) Şayet hastanın üzerinde ödenmesi gereken haklar var ise, imkân olduğu takdirde bu hakları sahiblerine ödesin, değilse gerekli vasiyeti yapsın.
Çünkü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Herkimin kardeşine ait şeref ve haysiyetine ait ya da mali bir haksızlığı varsa o hakkını dinarın da, dirhemin de kabul edilmediği kıyamet günü gelmeden önce ona eksiksiz ödesin. Çünkü kıyamet günü gelip de üzerinde hak varsa amelinden alınır haksızlık yaptığı arkadaşına verilir. Eğer ameli yoksa haksızlık yaptığı arkadaşının günahlarından alınır, ona yüklenir.”
Buhari Beyhaki
Yine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Müflis kimdir bilir misiniz?”
Sahabeler:
−Müflis bizim aramızda dirhemi ve eşyası bulunmayan kimsedir dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Müflis benim ümmetim arasında kıyamet günü namaz oruç ve zekât yükümlülüklerini yerine getirmiş olduğu halde gelip de şuna sövmüş, buna iftira etmiş öbürünün malını yemiş, berikinin kanını akıtmış, bir diğerine vurmuş olarak geldiği için şuna hasenatından diğerine yine hasenatından verilen şayet üzerindeki haklar ödenmeden hasenatı bitecek olursa öbürlerinin günahlarından alınıp, üzerine bırakılan sonra da kendisi cehennem ateşine atılan kimsedir.”
Müslim
Yine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Herkim üzerinde borç olduğu halde ölürse şunu bilsin ki orada dinar ve dirhem yoktur. Fakat hasenat ve seyyiat vardır.”
Hâkim, İbni Mace, Ahmed
Başka bir hadiste Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Borç iki türlüdür. Herkim ödemeyi niyet ettiği halde ölürse onun velisi benim. Herkim de o borcu ödemeyi niyet etmeksizin ölürse işte karşılığında hasenatından alınıp sahibine verileceği borç odur. Çünkü o günde dinar da dirhem de olmayacaktır.”
Taberani
Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle demiştir:
“Uhud gazası gelip kapıya dayandığında bir önceki gece babam beni çağırıp şöyle dedi:
−Gördüğüm kadarı ile Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabından ilk öldürülecek kimseler arasında olacağım ve ben benden sonra geriye Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in canı dışında benim için senden daha değerli hiçbir kimseyi geri bırakmıyorum. Benim üzerimde bir borç var onu sen öde. Kızkardeşlerin için de elinden geldiği kadarıyla iyilik yapmaya çalış. Sabah olduğunda ilk öldürülen kişi babam oldu...”
Buhari
5) Hastanın vasiyet yapmakta eli çabuk tutması gerekir.
Çünkü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Bir Müslümanın hakkında vasiyet etmek istediği şeyler bulunup da vasiyetini başı ucunda yazmadan iki gece geçirmesine dahi hakkı yoktur.”
Buhari Müslim
6) Hastanın kendisinden miras almayan akrabalarına vasiyette bulunması gerekir.
Çünkü Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurmaktadır:
“Sizden birine ölüm gelip çattığı zaman eğer bir hayır (mal) bırakacaksa anneye babaya ve yakın akrabaya maruf bir şekilde vasiyette bulunmak takva sahibleri üzerine bir hak olarak yazıldı.”
Bakara 180
7) Hastanın malının üçte birini vasiyet yapmaya hakkı vardır. Daha fazlasını vasiyet etmesi caiz değildir. Hatta daha faziletli olan vasiyetini üçte birden az yapmasıdır.
Sad bin Ebi Vakkas (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte veda haccında idim. Öyle bir hastalığa yakalandım ki ölüme oldukça yaklaştım. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beni ziyarete geldi. Ben:
−Ey Allah’ın Rasulü! Benim pek çok malım var ve bir kızımdan başka mirasçım yok. Malımın üçte ikisini vasiyet edeyim mi? dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Hayır’ dedi.
Ben:
−Peki ya yarısını dedim.
Yine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Hayır’ dedi.
Bu sefer ben:
−Ya malımın üçte birini dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Üçte bir olabilir. Bununla birlikte üçte bir de çoktur. Şüphesiz ki ey Sad senin mirasçılarını zengin olarak bırakman onları başkalarına el açacak muhtaç bir halde bırakmandan hayırlıdır dedi ve elini açar gibi yaptı. Şüphesiz sen ey Sad Allah’ın rızasını arayarak herhangi bir harcamada bulunursan mutlaka ondan dolayı sana ecir verilir. Hatta hanımının ağzına koyduğun bir lokma bile’ buyurdu.”
Ahmed Buhari Müslim
8) Hasta vasiyet ederken adalet sahibi iki Müslüman erkeği şahit tutması gerekir. ŞÃ¢yet bu şekilde iki şahit bulamazsa Müslüman olmayanlardan iki erkeği şahit tutar.
Maide 106
9) Hasta vasiyet ederken miras alan anne-baba ve akrabalara vasiyet etmesi caiz değildir.
Çünkü bu vasiyet miras ayetiyle nesh olmuştur. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de bu hususu en açık ve eksiksiz bir şekilde veda haccındaki hutbesinde açıklayarak Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah mirasdan herbir hak sahibine hakkını vermiştir. Bu sebeple miras alan kimseye vasiyet yoktur.”
Ebu Davud Tirmizi Beyhaki
10) Hastanın vasiyet ederken başkasına zarar vermesi haramdır.
Mesela mirasçılarından bazılarının mirastaki haklarından mahrum edilmelerini vasiyet etmesi yahut birini diğerinden üstün tutması gibi. Çünkü Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurmaktadır:
“Baba ve anne ile yakın akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır.”
Nisa 7
Ayrıca Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Zarar vermek de yoktur zarara zarar ile karşılık vermek de yoktur. Kim başkasına zarar vermek isterse Allah da ona zarar verir. Kim başkasını zora koşarsa Allah da ona zorluk çıkartır.”
Darekudni 522 Hâkim 57 58
11) Hastanın haksızca ve başkalarına zulmederek yaptığı vasiyet batıl ve merdubtur.
Çünkü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Herkim bizim bu işimizde ondan olmayan bir şeyi ihdas ederse o merdubtur.”
Buhari Müslim Ahmed
İmran bin Husayn (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:
“Bir adam ölümü sırasında altı kölesini azad etti. Onların dışında da herhangi bir malları yoktu. Mirasçıları olan bedeviler gelerek Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e yaptığını haber verdiler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Gerçekten böyle mi yaptı?’ diye sordu ve:
−‘Eğer biz bunu bilseydik Allah’ın izniyle onun cenaze namazını kılmazdık. Şimdi bu kölelerin arasında kura çek onlardan iki tanesini azad et geri kalan dördü tekrar köle kalsınlar’ buyurdu.”
Ahmed 446 Müslim Tahavi Beyhaki
12) Kişi ölmeden önce yakınlarına cenezesi hakkında vasiyette bulunması gerekir.
Günümüzde insanların çoğu dinlerinde birtakım bid’atler uydurmalarıdır bunlarda özellikle cenaze ile ilgilidir.
Böyle olunca Müslümanın Allah (Azze ve Celle)’nin şu ayeti ile amel ederek sünnete uygun bir şekilde teçhiz ve defninin yapılmasını vasiyet etmesi gerekir:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…”
Tahrim 6
Bundan dolayı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabı böylece vasiyet ediyorlardı. Sözünü ettiğimiz şekilde onlardan gelen rivayetler pek çoktur.
1) Amir bin Sad bin Ebi Vakkas (Radiyallahu Anh)’dan rivayete göre onun babası vefatı ile sonuçlanan hastalığında şöyle demiştir:
“Bana Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e yapıldığı gibi bir lahit açınız ve benim üzerime kerpiç taşlarını dikey olarak koyunuz.”
Müslim Beyhaki 407
2) Ebu Burde (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Ebu Musa (Radiyallahu Anh) ölümü yaklaştığında vasiyette bulunarak dedi ki:
−Cenazemi alıp götüreceğiniz vakit hızlıca yürüyünüz. Benim arkamdan tütsüler yakmayınız. Sakın lahdimin üzerinde benimle toprak arasında engel olacak bir şey koymayınız. Kabrimin üzerine bina yapmayınız. Sizi şahit tutarak söylüyorum ki ben başını traş eden feryad ve figan edip ağıt yakan ve elbisesini yırtan her kadından beriyim.
Onu dinleyenler:
−Bu hususta bir şey duydun mu? diye sordular.
Ebu Musa (Radiyallahu Anh):
−Evet Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den duydum dedi.”
Ahmed 397 Beyhaki 395 İbni Mace
3) Huzeyfe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Öldüğüm vakit öldüğümü kimseye haber vermeyiniz. Çünkü ben bunun meşru olmayan bir haber verme olacağından korkarım. Çünkü ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i feryad-u figan ile ölünün haber verilmesini yasaklarken işittim.”
Tirmizi 129
Nevevi (Rahmetullahi Aleyh) El-Ezkar adlı eserinde şunları söylemektedir:
“Kişi yakınlarına işlenmesi adet olmuş cenazelerdeki bid’atlerden uzak durmalarını vasiyet etmesi müekked olarak bir müstehabtır ve bu hususta onlardan sağlam bir şekilde söz almalıdır.
1) Hastanın Allah’ın hükmüne rıza göstermesi kaderine sabretmesi Rabbi hakkında güzel zan beslemesi gerekir.
Böylesi onun için daha hayırlıdır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Mü’minin işine hayret doğrusu! Onun bütün halleri hayırdır ve bu mü’minden başka hiçbir kimseye nasib olmaz. Ona bir iyilik isabet edecek olursa şükreder ve bu onun için hayır olur. Eğer bir zorluk ve sıkıntı isabet ederse sabreder bu da onun için hayırlı olur.”
Yine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Sizden herhangi bir kimse Allah azze ve zelle hakkında güzel zan beslemeksizin sakın ölmesin.”
Müslim, Beyhaki, Ahmed
2) Hastanın korku ile ümit arasında olması gerekir. Günahları sebebiyle Allah azze ve celle’nin azabından korkmalı, Rabbinin rahmetini ümit etmelidir.
Çünkü Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ölümü yaklaşmış bir delikanlının yanına girdi ve ona:
−‘Kendini nasıl buluyorsun’ diye sordu.
Delikanlı:
−Ey Allah’ın Rasulü! Allah’a yemin ederimki ben Allah’ın rahmetini ümid ederim ve gerçekten de günahlarımdan korkarım dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Bu iki husus bir kulun kalbinde birarada bulunursa, şüphesiz Allah o kimseye ümit ettiğini verir ve korktuğundan yana onu güvenlik altına alır’ buyurdu.”
Tirmizi İbni Mace Ahmed
3) Hastalığı ne kadar ağır olursa olsun ölümü temenni etmesi caiz değildir.
Çünkü Fadl (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) amcası Abbas’ın yanına geldi. O sırada Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in amcası hasta idi. Abbas ölümü temenni etti. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona:
−‘Amcacığım ölümü sakın temenni etme! Çünkü eğer sen iyilik yapan birisi isen ve hayatta kalırsan, mevcut iyiliğine iyilikler katarsın. Bu senin için daha hayırlı olur. Şayet kötülük yapan birisi isen ecelinin geri bırakılarak işlediğin kötülüklerden dolayı Allah’ın rıza ve hoşnutluğunu aramaya çalışmak yine senin için daha hayırlıdır. Bu sebeple ölümü temenni etme!’ buyurdu.”
Ahmed Ebu Ya’la Hâkim
4) Şayet hastanın üzerinde ödenmesi gereken haklar var ise, imkân olduğu takdirde bu hakları sahiblerine ödesin, değilse gerekli vasiyeti yapsın.
Çünkü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Herkimin kardeşine ait şeref ve haysiyetine ait ya da mali bir haksızlığı varsa o hakkını dinarın da, dirhemin de kabul edilmediği kıyamet günü gelmeden önce ona eksiksiz ödesin. Çünkü kıyamet günü gelip de üzerinde hak varsa amelinden alınır haksızlık yaptığı arkadaşına verilir. Eğer ameli yoksa haksızlık yaptığı arkadaşının günahlarından alınır, ona yüklenir.”
Buhari Beyhaki
Yine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Müflis kimdir bilir misiniz?”
Sahabeler:
−Müflis bizim aramızda dirhemi ve eşyası bulunmayan kimsedir dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Müflis benim ümmetim arasında kıyamet günü namaz oruç ve zekât yükümlülüklerini yerine getirmiş olduğu halde gelip de şuna sövmüş, buna iftira etmiş öbürünün malını yemiş, berikinin kanını akıtmış, bir diğerine vurmuş olarak geldiği için şuna hasenatından diğerine yine hasenatından verilen şayet üzerindeki haklar ödenmeden hasenatı bitecek olursa öbürlerinin günahlarından alınıp, üzerine bırakılan sonra da kendisi cehennem ateşine atılan kimsedir.”
Müslim
Yine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Herkim üzerinde borç olduğu halde ölürse şunu bilsin ki orada dinar ve dirhem yoktur. Fakat hasenat ve seyyiat vardır.”
Hâkim, İbni Mace, Ahmed
Başka bir hadiste Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Borç iki türlüdür. Herkim ödemeyi niyet ettiği halde ölürse onun velisi benim. Herkim de o borcu ödemeyi niyet etmeksizin ölürse işte karşılığında hasenatından alınıp sahibine verileceği borç odur. Çünkü o günde dinar da dirhem de olmayacaktır.”
Taberani
Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle demiştir:
“Uhud gazası gelip kapıya dayandığında bir önceki gece babam beni çağırıp şöyle dedi:
−Gördüğüm kadarı ile Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabından ilk öldürülecek kimseler arasında olacağım ve ben benden sonra geriye Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in canı dışında benim için senden daha değerli hiçbir kimseyi geri bırakmıyorum. Benim üzerimde bir borç var onu sen öde. Kızkardeşlerin için de elinden geldiği kadarıyla iyilik yapmaya çalış. Sabah olduğunda ilk öldürülen kişi babam oldu...”
Buhari
5) Hastanın vasiyet yapmakta eli çabuk tutması gerekir.
Çünkü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Bir Müslümanın hakkında vasiyet etmek istediği şeyler bulunup da vasiyetini başı ucunda yazmadan iki gece geçirmesine dahi hakkı yoktur.”
Buhari Müslim
6) Hastanın kendisinden miras almayan akrabalarına vasiyette bulunması gerekir.
Çünkü Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurmaktadır:
“Sizden birine ölüm gelip çattığı zaman eğer bir hayır (mal) bırakacaksa anneye babaya ve yakın akrabaya maruf bir şekilde vasiyette bulunmak takva sahibleri üzerine bir hak olarak yazıldı.”
Bakara 180
7) Hastanın malının üçte birini vasiyet yapmaya hakkı vardır. Daha fazlasını vasiyet etmesi caiz değildir. Hatta daha faziletli olan vasiyetini üçte birden az yapmasıdır.
Sad bin Ebi Vakkas (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte veda haccında idim. Öyle bir hastalığa yakalandım ki ölüme oldukça yaklaştım. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beni ziyarete geldi. Ben:
−Ey Allah’ın Rasulü! Benim pek çok malım var ve bir kızımdan başka mirasçım yok. Malımın üçte ikisini vasiyet edeyim mi? dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Hayır’ dedi.
Ben:
−Peki ya yarısını dedim.
Yine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Hayır’ dedi.
Bu sefer ben:
−Ya malımın üçte birini dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Üçte bir olabilir. Bununla birlikte üçte bir de çoktur. Şüphesiz ki ey Sad senin mirasçılarını zengin olarak bırakman onları başkalarına el açacak muhtaç bir halde bırakmandan hayırlıdır dedi ve elini açar gibi yaptı. Şüphesiz sen ey Sad Allah’ın rızasını arayarak herhangi bir harcamada bulunursan mutlaka ondan dolayı sana ecir verilir. Hatta hanımının ağzına koyduğun bir lokma bile’ buyurdu.”
Ahmed Buhari Müslim
8) Hasta vasiyet ederken adalet sahibi iki Müslüman erkeği şahit tutması gerekir. ŞÃ¢yet bu şekilde iki şahit bulamazsa Müslüman olmayanlardan iki erkeği şahit tutar.
Maide 106
9) Hasta vasiyet ederken miras alan anne-baba ve akrabalara vasiyet etmesi caiz değildir.
Çünkü bu vasiyet miras ayetiyle nesh olmuştur. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de bu hususu en açık ve eksiksiz bir şekilde veda haccındaki hutbesinde açıklayarak Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah mirasdan herbir hak sahibine hakkını vermiştir. Bu sebeple miras alan kimseye vasiyet yoktur.”
Ebu Davud Tirmizi Beyhaki
10) Hastanın vasiyet ederken başkasına zarar vermesi haramdır.
Mesela mirasçılarından bazılarının mirastaki haklarından mahrum edilmelerini vasiyet etmesi yahut birini diğerinden üstün tutması gibi. Çünkü Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurmaktadır:
“Baba ve anne ile yakın akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır.”
Nisa 7
Ayrıca Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Zarar vermek de yoktur zarara zarar ile karşılık vermek de yoktur. Kim başkasına zarar vermek isterse Allah da ona zarar verir. Kim başkasını zora koşarsa Allah da ona zorluk çıkartır.”
Darekudni 522 Hâkim 57 58
11) Hastanın haksızca ve başkalarına zulmederek yaptığı vasiyet batıl ve merdubtur.
Çünkü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Herkim bizim bu işimizde ondan olmayan bir şeyi ihdas ederse o merdubtur.”
Buhari Müslim Ahmed
İmran bin Husayn (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:
“Bir adam ölümü sırasında altı kölesini azad etti. Onların dışında da herhangi bir malları yoktu. Mirasçıları olan bedeviler gelerek Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e yaptığını haber verdiler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Gerçekten böyle mi yaptı?’ diye sordu ve:
−‘Eğer biz bunu bilseydik Allah’ın izniyle onun cenaze namazını kılmazdık. Şimdi bu kölelerin arasında kura çek onlardan iki tanesini azad et geri kalan dördü tekrar köle kalsınlar’ buyurdu.”
Ahmed 446 Müslim Tahavi Beyhaki
12) Kişi ölmeden önce yakınlarına cenezesi hakkında vasiyette bulunması gerekir.
Günümüzde insanların çoğu dinlerinde birtakım bid’atler uydurmalarıdır bunlarda özellikle cenaze ile ilgilidir.
Böyle olunca Müslümanın Allah (Azze ve Celle)’nin şu ayeti ile amel ederek sünnete uygun bir şekilde teçhiz ve defninin yapılmasını vasiyet etmesi gerekir:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…”
Tahrim 6
Bundan dolayı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabı böylece vasiyet ediyorlardı. Sözünü ettiğimiz şekilde onlardan gelen rivayetler pek çoktur.
1) Amir bin Sad bin Ebi Vakkas (Radiyallahu Anh)’dan rivayete göre onun babası vefatı ile sonuçlanan hastalığında şöyle demiştir:
“Bana Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e yapıldığı gibi bir lahit açınız ve benim üzerime kerpiç taşlarını dikey olarak koyunuz.”
Müslim Beyhaki 407
2) Ebu Burde (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Ebu Musa (Radiyallahu Anh) ölümü yaklaştığında vasiyette bulunarak dedi ki:
−Cenazemi alıp götüreceğiniz vakit hızlıca yürüyünüz. Benim arkamdan tütsüler yakmayınız. Sakın lahdimin üzerinde benimle toprak arasında engel olacak bir şey koymayınız. Kabrimin üzerine bina yapmayınız. Sizi şahit tutarak söylüyorum ki ben başını traş eden feryad ve figan edip ağıt yakan ve elbisesini yırtan her kadından beriyim.
Onu dinleyenler:
−Bu hususta bir şey duydun mu? diye sordular.
Ebu Musa (Radiyallahu Anh):
−Evet Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den duydum dedi.”
Ahmed 397 Beyhaki 395 İbni Mace
3) Huzeyfe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Öldüğüm vakit öldüğümü kimseye haber vermeyiniz. Çünkü ben bunun meşru olmayan bir haber verme olacağından korkarım. Çünkü ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i feryad-u figan ile ölünün haber verilmesini yasaklarken işittim.”
Tirmizi 129
Nevevi (Rahmetullahi Aleyh) El-Ezkar adlı eserinde şunları söylemektedir:
“Kişi yakınlarına işlenmesi adet olmuş cenazelerdeki bid’atlerden uzak durmalarını vasiyet etmesi müekked olarak bir müstehabtır ve bu hususta onlardan sağlam bir şekilde söz almalıdır.