02-25-2011, Saat: 01:20 PM
[SIZE="3"][COLOR="Indigo"]İçlerinde taze baharlar misali tomurcuk tomurcuk umut. Gözleri güneşi hayatı ve sevdayı çeker kadınların.
Çoğu kadın genç kızlığında coşkun ırmaklar gibidir. Akacak bir damar sızacak bir gönül var edecek bir sevda peşinde. Doğdukları andan itibaren başlar öğretiler. Her şey erkeğin egosuna hizmet etmek içindir. Güzelleşmeleri izlenebilir olmaları içindir. Bir köy pazarındaki körpe koyunlar gibi. Bir aldatmaca ile başlar kadınların hayatı. Pembeye boyar onların tüm baktıklarını aileleri. Dünya güzel hayat sevgi üzerine kurulu ve her şey iyilikten geçer sanırlar. Ellerine oynamaları için ileride olmaları beklenen muhteşem fizikli bebekler verilir. Onlara pembeli allı pullu kıyafetler dikilir. Saçları özenle uzatılır beyinleri zihinleri sabırla uyutulur. Düşünmeleri sağlanmaz kadınların. El becerileri geliştirilir ki hizmet etmeyi öğrensinler. Refleksleri ise asla sınanmaz. Bir kadın halının üzerindeki lekeyi görme refleksi ile geliştirilir. Ama bir kez olsun ellerine direksiyon verilmez. Ne de olsa onlar büyüdüklerinde incecik bilekleri ile bir yerlerin tozunu alıyor bir şeyleri yıkıyor ve ya temizliyor olacaklardır. Kadınlara ağır şeyler kıldırtılmaz. Oysaki onlar ileride ömürlerinin sonuna dek çocuklarının evlerinin ve bilinçsizliklerinin ağırlığını hep taşıyacaklardır. Yok sayılmak öğretilir kadınlara okuldaki başarıları göz ardı edilir. Arkadaşlarıyla sosyalleşmelerine izin verilmez. Ailenin sofrayı kuran kızıdır sadece onlar. Biraz daha büyüdüklerinde yemekte yapacaklar. Temizlik ve ütü de özellikle usta olacaklardır. Giydikleri sınırlandırılır kadınların. Dikkat çekmemelidirler ama seçici kurulun karşısında da özenli görünmelidirler.
Zaman akar gider kadın kadınlaşmaya başlar. Şanslı ise gencecik iken evlendirilmez. Ama içine işlenen onca kuraldan sonra aklı fikri hep aynı noktaya çıkar. Kadınlar karar vermez evliliklere. Erkek uygun zamanını bilir nasılsa. Ne de olsa o ataları tarafından torpilli gelmiştir dünyaya. Nasıl olsa kendi hayatının efendisidir. Kararlar alır kararlar verir karalar kadınların umutlarını bilmeden.
Biraz daha iyisini düşünürsek kadınlar sevmeye programlıdır. Aşka ihtiyaçlıdır. Dokunulmaya özenilmeye esirgenmeye yöneltilmiştir. Bu yüzden bir gün her hangi bir yerde gözlerinin içine aşkla bakan bir adamın ardından hayatlarını ortaya koyacak kadar yol alırlar. Bakışların aldatıcı mı yoksa gerçek mi olduğunu çoğunlukla düşünmezler. Onlar kendilerini coşkuyla sevebilecek bir erkek bulduğunu sanmayı tercih ederler. Ve sonuç çoğunlukla yıkımdır. Ama kadınlar akıllanmaz. Çünkü onlara hiçbir zaman mantıklarını kullanmayı öğretmemiştir kimse. Duygular kadınların katilidir bu yüzden. İçerideki çocuk hala bebekleriyle oynamaktadır. Oyuncak yavrusuna yapma biberondan süt içirmektedir. Çünkü ona mutluluğun tablosu böyle çizilmiştir. O bu resmin bir ferdi olmak için yaşamaktadır. Aşkta ve ya evlilikte sonuç hep hüsrandır bu yüzden kadınlar için. Kahraman değildir aslında erkekleri bir yerde cellâtlarıdır onların. İçlerindeki çocuğu öldürecek içlerindeki kadını sindirecek ve topluma çalışan eşe hizmet eden bir köle yaratacaktır.
Hikâye hiç değişmez. Son ise hep aynıdır. Benim anlatacağım ise modern bir polyana öyküsüdür. Hepimizden biraz vardır içinde.
Büyük şehirlerde büyük toplulukların içinde büyük umutlarla yetişen kadınlarımız. Aileleri tarafından saygı gören. Düşünceleri ve yetenekleri önemsenen. Ve bir birey olabilme ayrıcalığına birçoğuna göre daha fazla kavuşmuş. Ama senaryo diğerinden çok farklı değil.
Bir gün karşısına bir adam çıkar. Aşk melekleri kanatlarını deydiriverir birbirine. Ya biri ya diğeri ve ya ikisi birden atlarlar birlikte derin sulara. Kadın büyük şehirlerin yüksek ökçeli zarif ve zihnine güvenen kadınlarındandır. Adamın nasıl olduğu çok fark etmez. Sonuca etkisi olmaz çünkü.
KURAL 1: Kadını Fethet:
Temiz ve bakımlı kültürlü ve sempatik. Üstelik kibar centilmen anlayışlı. Gözlerinin içine öyle bir askla bakar ki kadının içi titrer. Okul zamanındaki heyecanlar gibidir. Dokunmak ister ama dokunamazsın. Kadın karşısında böylesine düzeyli ayrıca cana yakın ve koruyucu adamı görünce içindeki duygular coşmaya başlar. Tutamaz artık kendini adamın hayatına hızla dahil oluverir. İlk aylar rüya gibi geçer. Her şey onun içindir. Her yer cennet. Dünya böylesine yaşanılası olmamıştır hiç ayakları yere değmez. Erkek onun için var olmuş gibidir. Birlikte saatlerce konuşurlar göz göze diz dize otururlar. Her şey bir başka zevklidir. Her giydiği beğeniliyor her yaptığı mucize gibi görünüyordur. Kadın programlandığı üzere yaşamaya başlamıştır artık. Çocukluğundaki beyaz atlı prens gelmiştir. Bundan sonra hayat hep böyle askla dansla eğlenceyle sevgi ve şefkatle geçecektir. O çok şanslı bir kadındır. Erkeği tarafından taktir ediliyor beğeniliyor varlığı ve düşünceleri önemseniyordur. O artık bir başta taçtır. Işıl ışıldır hayat doludur. Kabına sığamıyor dünyasına dar geliyordur.
KURAL 2: Kadını Esir Et:
Önce küçük kıskançlıklarla başlar her şey. Ona çok yakıştığı içindir bahanesi baska erkekler kadınına bakmaktadır. O erkeklerin aklından geçenleri bilir ama asla onlar gibi düşünen bir erkek değildir. Kıyafetler elenir teker teker. Aşık olduğu kadına giyim hükmü verir. Sonra sosyal çevre ve etkinlikler uzaklaştırılır kadının hayatından. Arkadaşlarıyla bir yerlere gitmesin diye her iş çıkışı alınır her hafta sonu bilakis kendi elleriyle gezdirilir. Kadın o sırada çok sevildiğini paylaşılamadığını ve önemsendiğini zanneder. Öyle bir an gelir ki kadın artık sadece adamındır. Onsuz adım atmaz onsuz yemez içmez onsuz nefes alamıyormuş gibi gelir. Erkek buna esirgemek gözünden bile sakınmak der. Kadında buna inanır çoğu zaman. Artık erkek tarafından beğenilmeyen iş bile değiştirilebilir. Erkek tarafından onaylanmayan arkadaşlar uzaklaştırılır. Erkeğin beğenisi sağlansın diye kadın tüm hayatını yeniden düzenler. Kadın erkeğe esir olmuştur. Artık bunun kaçışı yoktur.
KURAL 3: Artık gerçek yüzünü göster:
Bu kadının en büyük yıkımıdır. Aşkla sevgiyle ve şefkatle bağlı olduğu erkek artık onunla eskisi kadar vakit geçirmez olur. Eskisi kadar konuşmazlar romantik danslar etmezler güzel yerler görmezler beraber. Adam hep yoğundur ya da yorgun. Kendi dışında gelişmiştir ani planlar. Arkadaşlar ailesi ve ya hastalıkları. İşte bunca bahane ile erkek kadından önceki haline sosyalliğine ve yenilenmeye doğru yol alır. Kadın ise erkeğin elinin altında kapana kısılmış bir yavru ceylan gibi bekler. Çevresinden herkesi uzaklaştırdığı için kimseleri yoktur artık. Ve zaten kadın tek başına dolaşabilme yetisini bile kaybetmiştir çoktan. Giyinmeyi gezmeyi eğlenmeyi sohbet etmeyi unutmuştur. Bir erkeğin himayesinde ömrünü tüketmeye koyulmuştur. Bu dönemde erkek tüm çirkinliklerini yavaş yavaş açığa çıkarır. Asabiyetini kabalığını pervasızlığını ve özensizliğini. Kadın şaskınlıktan dumur olmuştur. O sevdiği adamın nerede olduğunu sorgulayıp durur. Neden bu kadar yalnız olduğunu da. Ama yine de kızgınlıklarının sebebini kendi bilmek ister. Her şey onun suçudur. Hep kendini yargılar çok üstüne gitmiş olmak çok fazla konuşmak çok kapris yapmak ve anlayış göstermemek gibi. Hâlbuki o sırada kadının içinde çok derin boşluklar oluşmaktadır. Yüreğini elleriyle yoklayabilse görecektir. Kadın onca boşluğu doldurmak için önce ve defalarca erkeğinden yardım ister. Erkek şımarık ve çocukça isteklerine karşılık veremeyecek kadar olgundur. Onun bu mesele de hiçbir katkısı olamaz. Alt üst olan hayatı ve yıkılan kişisel güveniyle kadın kendini adama mahkûm hisseder. Ve ilgisizliğinin sebebini ölesiye korkarak baska bir kadına duyulan ask olarak niteler. Erkek hep inkâr eder bunların hepsinin onun suçu olduğunu söyler durur. Kadında bir süre sonra bunu kabullenip susar. Baştan beri hiç kurmadığı duvarı şimdi nasıl yıkacaktır ki zaten.
KURAL 4: Kadını Terk Et:
Kadın gittikçe inancını yitirerek kendi içine çekilmeye üzerine kalın bir kabuk örmeye başlar. Yalnızlığı kendine dost bilir. Kendiyle yaşamak ve kendi kendini sevmek için uğraşır. Ama her zaman o eski güzel günlere dönme umudunu taşır. Bu yüzden bırakmak istemez adamı. Zaman içinde kadın kendi kendine yetmez olur. Erkeği ise çok uzaklardan bakmaktadır kadına. Öylesine önemsizce kenara atılmış bir kâğıt parçası gibi. Kadın erkeğinin merakını ilgisini tekrar üzerine çekmek için son bir çabaya girişir. Kendine çeki düzen verir. Onun ilk aşık olduğu gibi karşısına çıkmak için güzelleşmeye tekrar farklılaşmaya çalışır. Ama nafiledir. Erkek artık baska sularda yüzmektedir. Bu kale fethedilmiştir. Tüm cephaneleri elinden alınmıştır. Ve artık oraya bayrak dikilmiştir. Sıra diğer kalelerdedir. Egoları iyice acıkmış ve doyurulmayı bekleyen vahşi bir hayvan gibidir. Kadının güzelleşmeye çalışmasını başka erkekler tarafından beğenilme arzusuna bağlar. Kadının umudu boğazına düğümleniverir. Kendisi için hazırlanan her şeyi görmezden gelir ilgilenmez ve sevmez artık adam. Taktir etmez konuşmaz ve uzaklaşır gitgide. Kadın ise çaresizce kendini tekrar sosyal hayatın içine atmak ister. Yapayalnız kalmaktan korkarak. Sevgilisiz olmaktan değil. Dostsuz arkadaşsız konuşacak insansız kalmaktan. Ve yapayalnız yok olup gitmekten. Eski arkadaşlarını arar. Ki onların çoğu kadındır ve onlarda mutlaka bir ara böyle olmuşlardır. Onlar kendisine kucak açar. Kitaplarına gezilerine ve ailesine sığınır. Ama erkek bunların hiç birini görmez. Ve sonunda yine aynı bencil ses yükselir boğazından. Dışarıda aradığın biri mi var? Baska birinden mi etkileniyorsun? Beni aldatıyor musun? Yorgun kırgın ve küskün kadın yılmadan defalarca anlatsa da sonuç değişmez. Kuralları bozmuştur artık. Ceza vakti gelmiştir. Bırakılacak terk edilecek ve yalnızlığa mahkum edilecektir. Erkek gider kadın ölür kendi içinde…
KURAL 5: Kadının hayatını yerle bir et:
Onca sevgi onca ask ve duygudan sonra kadın artık yapayalnız kalmıştır. Dünya durmuş sanki kalbi atmamaktadır. Sevdiği adamın onu kendi elleriyle hayatının dışına atması yüreğini bir hayli hırpalamıştır. Kadın artık içindeki çocuğun sesini duyamaz olur gözlerinin ışıltısı hayata duyduğu bağlılık dopdolu enerjisi çekilip gitmiştir. Yaşam karanlık ve sisli bir orman gibidir. Zaman her şeye ilaç olur. Aradan geçen günler acısını biraz daha hafifletecektir. Bir süre sonra artık daha sosyal kahkaha atmasa da gülümsemeyi yeniden keşfeden yalnızlığına biraz insan eklemiş bir kadın olacaktır. Ama hiçbir erkek ardında enkaz bırakmadan gidemez. O kadını yerle bir etmek gerekir. Öyle ki çok uzun zaman kalkamasın yerinden. Kadın tam biraz toparlanır gibi olurken erkek geri döner yaşattıkları adına bin bir özür diler. Yüreğinde bir yerlerde hala askı vardır kadının adama karşı. Dayanamaz yine onun olur. Ve sil baştan yaşanır her şey. Kadın bir daha askla dans eder. Ve sonunda yine erkek tarafından bir köşe atılır. Artık gerçek anlamda bir enkazdır o. Kimsenin işine yaramaz. Esarete köleliğe ve hizmete alıştırılmıştır ruhu. Geyşa olmak durumunda kalmıştır hep ve olacaktır bundan sonra. Burada tam burada uyanan kadınlar var. Ama çok ça şeyi kaybettikten sonra. Ben diyen kadınlar var artık. Kendini seven ve üzmeyen. Her kadının öyle acılardan sonra yeniden doğması var. Kendini tekrar etmemek dileğiyle…
Ve kendini tekrar eden erkeklere;
Onu ilk gördüğünde güneş gibi ışıldıyordu teni. Gözlerinde hayat vardı. İçinden taşan sevda bileklerine vuran serin sular gibiydi. Onu ilk gördüğünde dudakları sevinçle aralanıyordu. Yüreği kıpır kıpır benliği kelebekler gibi havalanıyordu. Sana doğru uçuyordu içi. Senin yüreğine konuyordu. Onun elini ilk tuttuğunda içindeki çocuğun elini tuttuğunu bir bilseydin. Öyle korkusuzca sunduğunu sana kendini. Emanetin değerini vefanın hikmetini insan olmanın inceliğini bir bilseydin. O senin için bir dünya yarattı. Mutluluğunuzun ardından koştu bir zaman. Keşke izin vermeseydin. Onu ilk gördüğünde umutları vardı hayalleri ve idealleri. İçinde çok cesur ve coşkulu bir kadın vardı. Keşke almasaydın umutlarını bir bir. Keşke tenine dokunurken bir kez daha düşünseydin. Keşke gözlerine askla yanıyor gibi bakmasaydın. Evet! Bırakacaktın ama keşke kadınını bulduğun gibi bıraksaydın…
[/COLOR][/SIZE]
Çoğu kadın genç kızlığında coşkun ırmaklar gibidir. Akacak bir damar sızacak bir gönül var edecek bir sevda peşinde. Doğdukları andan itibaren başlar öğretiler. Her şey erkeğin egosuna hizmet etmek içindir. Güzelleşmeleri izlenebilir olmaları içindir. Bir köy pazarındaki körpe koyunlar gibi. Bir aldatmaca ile başlar kadınların hayatı. Pembeye boyar onların tüm baktıklarını aileleri. Dünya güzel hayat sevgi üzerine kurulu ve her şey iyilikten geçer sanırlar. Ellerine oynamaları için ileride olmaları beklenen muhteşem fizikli bebekler verilir. Onlara pembeli allı pullu kıyafetler dikilir. Saçları özenle uzatılır beyinleri zihinleri sabırla uyutulur. Düşünmeleri sağlanmaz kadınların. El becerileri geliştirilir ki hizmet etmeyi öğrensinler. Refleksleri ise asla sınanmaz. Bir kadın halının üzerindeki lekeyi görme refleksi ile geliştirilir. Ama bir kez olsun ellerine direksiyon verilmez. Ne de olsa onlar büyüdüklerinde incecik bilekleri ile bir yerlerin tozunu alıyor bir şeyleri yıkıyor ve ya temizliyor olacaklardır. Kadınlara ağır şeyler kıldırtılmaz. Oysaki onlar ileride ömürlerinin sonuna dek çocuklarının evlerinin ve bilinçsizliklerinin ağırlığını hep taşıyacaklardır. Yok sayılmak öğretilir kadınlara okuldaki başarıları göz ardı edilir. Arkadaşlarıyla sosyalleşmelerine izin verilmez. Ailenin sofrayı kuran kızıdır sadece onlar. Biraz daha büyüdüklerinde yemekte yapacaklar. Temizlik ve ütü de özellikle usta olacaklardır. Giydikleri sınırlandırılır kadınların. Dikkat çekmemelidirler ama seçici kurulun karşısında da özenli görünmelidirler.
Zaman akar gider kadın kadınlaşmaya başlar. Şanslı ise gencecik iken evlendirilmez. Ama içine işlenen onca kuraldan sonra aklı fikri hep aynı noktaya çıkar. Kadınlar karar vermez evliliklere. Erkek uygun zamanını bilir nasılsa. Ne de olsa o ataları tarafından torpilli gelmiştir dünyaya. Nasıl olsa kendi hayatının efendisidir. Kararlar alır kararlar verir karalar kadınların umutlarını bilmeden.
Biraz daha iyisini düşünürsek kadınlar sevmeye programlıdır. Aşka ihtiyaçlıdır. Dokunulmaya özenilmeye esirgenmeye yöneltilmiştir. Bu yüzden bir gün her hangi bir yerde gözlerinin içine aşkla bakan bir adamın ardından hayatlarını ortaya koyacak kadar yol alırlar. Bakışların aldatıcı mı yoksa gerçek mi olduğunu çoğunlukla düşünmezler. Onlar kendilerini coşkuyla sevebilecek bir erkek bulduğunu sanmayı tercih ederler. Ve sonuç çoğunlukla yıkımdır. Ama kadınlar akıllanmaz. Çünkü onlara hiçbir zaman mantıklarını kullanmayı öğretmemiştir kimse. Duygular kadınların katilidir bu yüzden. İçerideki çocuk hala bebekleriyle oynamaktadır. Oyuncak yavrusuna yapma biberondan süt içirmektedir. Çünkü ona mutluluğun tablosu böyle çizilmiştir. O bu resmin bir ferdi olmak için yaşamaktadır. Aşkta ve ya evlilikte sonuç hep hüsrandır bu yüzden kadınlar için. Kahraman değildir aslında erkekleri bir yerde cellâtlarıdır onların. İçlerindeki çocuğu öldürecek içlerindeki kadını sindirecek ve topluma çalışan eşe hizmet eden bir köle yaratacaktır.
Hikâye hiç değişmez. Son ise hep aynıdır. Benim anlatacağım ise modern bir polyana öyküsüdür. Hepimizden biraz vardır içinde.
Büyük şehirlerde büyük toplulukların içinde büyük umutlarla yetişen kadınlarımız. Aileleri tarafından saygı gören. Düşünceleri ve yetenekleri önemsenen. Ve bir birey olabilme ayrıcalığına birçoğuna göre daha fazla kavuşmuş. Ama senaryo diğerinden çok farklı değil.
Bir gün karşısına bir adam çıkar. Aşk melekleri kanatlarını deydiriverir birbirine. Ya biri ya diğeri ve ya ikisi birden atlarlar birlikte derin sulara. Kadın büyük şehirlerin yüksek ökçeli zarif ve zihnine güvenen kadınlarındandır. Adamın nasıl olduğu çok fark etmez. Sonuca etkisi olmaz çünkü.
KURAL 1: Kadını Fethet:
Temiz ve bakımlı kültürlü ve sempatik. Üstelik kibar centilmen anlayışlı. Gözlerinin içine öyle bir askla bakar ki kadının içi titrer. Okul zamanındaki heyecanlar gibidir. Dokunmak ister ama dokunamazsın. Kadın karşısında böylesine düzeyli ayrıca cana yakın ve koruyucu adamı görünce içindeki duygular coşmaya başlar. Tutamaz artık kendini adamın hayatına hızla dahil oluverir. İlk aylar rüya gibi geçer. Her şey onun içindir. Her yer cennet. Dünya böylesine yaşanılası olmamıştır hiç ayakları yere değmez. Erkek onun için var olmuş gibidir. Birlikte saatlerce konuşurlar göz göze diz dize otururlar. Her şey bir başka zevklidir. Her giydiği beğeniliyor her yaptığı mucize gibi görünüyordur. Kadın programlandığı üzere yaşamaya başlamıştır artık. Çocukluğundaki beyaz atlı prens gelmiştir. Bundan sonra hayat hep böyle askla dansla eğlenceyle sevgi ve şefkatle geçecektir. O çok şanslı bir kadındır. Erkeği tarafından taktir ediliyor beğeniliyor varlığı ve düşünceleri önemseniyordur. O artık bir başta taçtır. Işıl ışıldır hayat doludur. Kabına sığamıyor dünyasına dar geliyordur.
KURAL 2: Kadını Esir Et:
Önce küçük kıskançlıklarla başlar her şey. Ona çok yakıştığı içindir bahanesi baska erkekler kadınına bakmaktadır. O erkeklerin aklından geçenleri bilir ama asla onlar gibi düşünen bir erkek değildir. Kıyafetler elenir teker teker. Aşık olduğu kadına giyim hükmü verir. Sonra sosyal çevre ve etkinlikler uzaklaştırılır kadının hayatından. Arkadaşlarıyla bir yerlere gitmesin diye her iş çıkışı alınır her hafta sonu bilakis kendi elleriyle gezdirilir. Kadın o sırada çok sevildiğini paylaşılamadığını ve önemsendiğini zanneder. Öyle bir an gelir ki kadın artık sadece adamındır. Onsuz adım atmaz onsuz yemez içmez onsuz nefes alamıyormuş gibi gelir. Erkek buna esirgemek gözünden bile sakınmak der. Kadında buna inanır çoğu zaman. Artık erkek tarafından beğenilmeyen iş bile değiştirilebilir. Erkek tarafından onaylanmayan arkadaşlar uzaklaştırılır. Erkeğin beğenisi sağlansın diye kadın tüm hayatını yeniden düzenler. Kadın erkeğe esir olmuştur. Artık bunun kaçışı yoktur.
KURAL 3: Artık gerçek yüzünü göster:
Bu kadının en büyük yıkımıdır. Aşkla sevgiyle ve şefkatle bağlı olduğu erkek artık onunla eskisi kadar vakit geçirmez olur. Eskisi kadar konuşmazlar romantik danslar etmezler güzel yerler görmezler beraber. Adam hep yoğundur ya da yorgun. Kendi dışında gelişmiştir ani planlar. Arkadaşlar ailesi ve ya hastalıkları. İşte bunca bahane ile erkek kadından önceki haline sosyalliğine ve yenilenmeye doğru yol alır. Kadın ise erkeğin elinin altında kapana kısılmış bir yavru ceylan gibi bekler. Çevresinden herkesi uzaklaştırdığı için kimseleri yoktur artık. Ve zaten kadın tek başına dolaşabilme yetisini bile kaybetmiştir çoktan. Giyinmeyi gezmeyi eğlenmeyi sohbet etmeyi unutmuştur. Bir erkeğin himayesinde ömrünü tüketmeye koyulmuştur. Bu dönemde erkek tüm çirkinliklerini yavaş yavaş açığa çıkarır. Asabiyetini kabalığını pervasızlığını ve özensizliğini. Kadın şaskınlıktan dumur olmuştur. O sevdiği adamın nerede olduğunu sorgulayıp durur. Neden bu kadar yalnız olduğunu da. Ama yine de kızgınlıklarının sebebini kendi bilmek ister. Her şey onun suçudur. Hep kendini yargılar çok üstüne gitmiş olmak çok fazla konuşmak çok kapris yapmak ve anlayış göstermemek gibi. Hâlbuki o sırada kadının içinde çok derin boşluklar oluşmaktadır. Yüreğini elleriyle yoklayabilse görecektir. Kadın onca boşluğu doldurmak için önce ve defalarca erkeğinden yardım ister. Erkek şımarık ve çocukça isteklerine karşılık veremeyecek kadar olgundur. Onun bu mesele de hiçbir katkısı olamaz. Alt üst olan hayatı ve yıkılan kişisel güveniyle kadın kendini adama mahkûm hisseder. Ve ilgisizliğinin sebebini ölesiye korkarak baska bir kadına duyulan ask olarak niteler. Erkek hep inkâr eder bunların hepsinin onun suçu olduğunu söyler durur. Kadında bir süre sonra bunu kabullenip susar. Baştan beri hiç kurmadığı duvarı şimdi nasıl yıkacaktır ki zaten.
KURAL 4: Kadını Terk Et:
Kadın gittikçe inancını yitirerek kendi içine çekilmeye üzerine kalın bir kabuk örmeye başlar. Yalnızlığı kendine dost bilir. Kendiyle yaşamak ve kendi kendini sevmek için uğraşır. Ama her zaman o eski güzel günlere dönme umudunu taşır. Bu yüzden bırakmak istemez adamı. Zaman içinde kadın kendi kendine yetmez olur. Erkeği ise çok uzaklardan bakmaktadır kadına. Öylesine önemsizce kenara atılmış bir kâğıt parçası gibi. Kadın erkeğinin merakını ilgisini tekrar üzerine çekmek için son bir çabaya girişir. Kendine çeki düzen verir. Onun ilk aşık olduğu gibi karşısına çıkmak için güzelleşmeye tekrar farklılaşmaya çalışır. Ama nafiledir. Erkek artık baska sularda yüzmektedir. Bu kale fethedilmiştir. Tüm cephaneleri elinden alınmıştır. Ve artık oraya bayrak dikilmiştir. Sıra diğer kalelerdedir. Egoları iyice acıkmış ve doyurulmayı bekleyen vahşi bir hayvan gibidir. Kadının güzelleşmeye çalışmasını başka erkekler tarafından beğenilme arzusuna bağlar. Kadının umudu boğazına düğümleniverir. Kendisi için hazırlanan her şeyi görmezden gelir ilgilenmez ve sevmez artık adam. Taktir etmez konuşmaz ve uzaklaşır gitgide. Kadın ise çaresizce kendini tekrar sosyal hayatın içine atmak ister. Yapayalnız kalmaktan korkarak. Sevgilisiz olmaktan değil. Dostsuz arkadaşsız konuşacak insansız kalmaktan. Ve yapayalnız yok olup gitmekten. Eski arkadaşlarını arar. Ki onların çoğu kadındır ve onlarda mutlaka bir ara böyle olmuşlardır. Onlar kendisine kucak açar. Kitaplarına gezilerine ve ailesine sığınır. Ama erkek bunların hiç birini görmez. Ve sonunda yine aynı bencil ses yükselir boğazından. Dışarıda aradığın biri mi var? Baska birinden mi etkileniyorsun? Beni aldatıyor musun? Yorgun kırgın ve küskün kadın yılmadan defalarca anlatsa da sonuç değişmez. Kuralları bozmuştur artık. Ceza vakti gelmiştir. Bırakılacak terk edilecek ve yalnızlığa mahkum edilecektir. Erkek gider kadın ölür kendi içinde…
KURAL 5: Kadının hayatını yerle bir et:
Onca sevgi onca ask ve duygudan sonra kadın artık yapayalnız kalmıştır. Dünya durmuş sanki kalbi atmamaktadır. Sevdiği adamın onu kendi elleriyle hayatının dışına atması yüreğini bir hayli hırpalamıştır. Kadın artık içindeki çocuğun sesini duyamaz olur gözlerinin ışıltısı hayata duyduğu bağlılık dopdolu enerjisi çekilip gitmiştir. Yaşam karanlık ve sisli bir orman gibidir. Zaman her şeye ilaç olur. Aradan geçen günler acısını biraz daha hafifletecektir. Bir süre sonra artık daha sosyal kahkaha atmasa da gülümsemeyi yeniden keşfeden yalnızlığına biraz insan eklemiş bir kadın olacaktır. Ama hiçbir erkek ardında enkaz bırakmadan gidemez. O kadını yerle bir etmek gerekir. Öyle ki çok uzun zaman kalkamasın yerinden. Kadın tam biraz toparlanır gibi olurken erkek geri döner yaşattıkları adına bin bir özür diler. Yüreğinde bir yerlerde hala askı vardır kadının adama karşı. Dayanamaz yine onun olur. Ve sil baştan yaşanır her şey. Kadın bir daha askla dans eder. Ve sonunda yine erkek tarafından bir köşe atılır. Artık gerçek anlamda bir enkazdır o. Kimsenin işine yaramaz. Esarete köleliğe ve hizmete alıştırılmıştır ruhu. Geyşa olmak durumunda kalmıştır hep ve olacaktır bundan sonra. Burada tam burada uyanan kadınlar var. Ama çok ça şeyi kaybettikten sonra. Ben diyen kadınlar var artık. Kendini seven ve üzmeyen. Her kadının öyle acılardan sonra yeniden doğması var. Kendini tekrar etmemek dileğiyle…
Ve kendini tekrar eden erkeklere;
Onu ilk gördüğünde güneş gibi ışıldıyordu teni. Gözlerinde hayat vardı. İçinden taşan sevda bileklerine vuran serin sular gibiydi. Onu ilk gördüğünde dudakları sevinçle aralanıyordu. Yüreği kıpır kıpır benliği kelebekler gibi havalanıyordu. Sana doğru uçuyordu içi. Senin yüreğine konuyordu. Onun elini ilk tuttuğunda içindeki çocuğun elini tuttuğunu bir bilseydin. Öyle korkusuzca sunduğunu sana kendini. Emanetin değerini vefanın hikmetini insan olmanın inceliğini bir bilseydin. O senin için bir dünya yarattı. Mutluluğunuzun ardından koştu bir zaman. Keşke izin vermeseydin. Onu ilk gördüğünde umutları vardı hayalleri ve idealleri. İçinde çok cesur ve coşkulu bir kadın vardı. Keşke almasaydın umutlarını bir bir. Keşke tenine dokunurken bir kez daha düşünseydin. Keşke gözlerine askla yanıyor gibi bakmasaydın. Evet! Bırakacaktın ama keşke kadınını bulduğun gibi bıraksaydın…
[/COLOR][/SIZE]
alıntı