04-07-2011, Saat: 12:53 PM
Üniversite giriş sınavları benim için çok uzaklarda kaldı. Çocuklar da bu dönemi geçirdiği için sınav haberleri milyonlarca kişi için önemli ama benim için sınavda birileri adına hile, kayırma yapılmış olması ihtimali çıkınca önemli. Çünkü o zaman sınav kişisel ilgi alanından çıkıp kamusal bir sorun oluyor.
Daha önce de yazdığım gibi, iktidar ve yandaşları telaş içinde olayın üzerlerine sıçramaması için çırpınıyor.
Şaşırtıcı olan, birkaç kişi dışında iktidar ve yandaşlarından kimsenin şüphe duymaması. Bilen bilmeyen, anlayan anlamayan “açıklamalardan tatmin olduğunu” söylüyor hatta şüphesi olanları aptallıkla suçluyor!
Şaşırtıcı olan, birkaç kişi dışında iktidar ve yandaşlarından kimsenin şüphe duymaması. Bilen bilmeyen, anlayan anlamayan “açıklamalardan tatmin olduğunu” söylüyor hatta şüphesi olanları aptallıkla suçluyor!
Şimdi sizlere İzmirli bir liseli kız öğrenciden aldığım bilgiyi aktaracağım. Şüphelenme hakkını kullananlar herhalde değerlendirecektir, ama yandaşlara bir etkisi olmaz.
Önce herkesin bildiğini söyleyeyim; bazı cemaatler okulların dışında özellikle üniversite hazırlık dershanelerinde çok etkin bir paya sahip.
O dershanelerde sınavdan hemen bir gün önce çok önemli bir ders daha verilmiş. Öğrenciler son gün “sınavda çok işinize yarayacak bazı sistemleri anlatacağız” denilerek çağrılmış.
Dersin adı “Mod ve medyan.”
Dersin adı “Mod ve medyan.”
Öğrencinin anlattığı aynen şöyle: “Bizi cuma akşamüzeri apar topar çağırıp Mod ve Medyan anlattılar. Mod ve Medyan dediğimiz konu, sayıları küçükten büyüğe sıralama, sayı dizisindeki kimi özel terimleri bulma, dizideki en çok tekrar eden sayı vb. Bunun nereden çıktığını sorduğumuzda da (Sınavda işe yarayabilir, duyum aldık) dediler. O sırada bunun ne anlama geldiğini anlayamadım, ama sınavdan sonra durum ortaya çıktı. Demek ki bize şifreli yolla şifre olacağını söylemişler. Herhalde bilinen bazı isimlere bu şifre diye dolaylı yoldan şifre verildi.”
Bu, çocukların yarattığı bir “sınav efsanesi” olabilir mi? Elbette ama niçin böyle bir şey uydursunlar.
Şimdi sınavların iptal edilmesini ya da bu sınavları yok sayıp direkt hazirandaki asıl sınava gidilmesini isteyenler var. Sonuç ne olur bilmiyorum. Ama sınavda şifre kullanıldığı ve bunun da önceden seçilmiş isimlere verildiği iddialarını ortaya çıkarmak o kadar da zor değil.
Sınav sonuçları değerlendirilir, ilk 5 bin kişinin kullandığı cevap anahtarları, ayrıca ilk 5 bin kişinin hangi dershanelerden yararlandığı da kamuoyuna bildirilir.
Ortaya çıkacak sonuç yeni şüphelerin yolunu açsa da gerçeği bulmak için önemli bir karine oluşturur.
Sınav sonuçları değerlendirilir, ilk 5 bin kişinin kullandığı cevap anahtarları, ayrıca ilk 5 bin kişinin hangi dershanelerden yararlandığı da kamuoyuna bildirilir.
Ortaya çıkacak sonuç yeni şüphelerin yolunu açsa da gerçeği bulmak için önemli bir karine oluşturur.
Bu nedenle ÖSYM ve iktidar sözcüleri “hiçbir şey olmadı, gönlünüzü ferah tutun” diyeceklerine hızla değerlendirmeyi bitirip sonuç üzerinden bir inceleme başlatsınlar. Hem daha kolay hem daha akılcı değil mi?
*****
Algoritmik fotoğraf
ÖSYM Başkanı YGS’de şifre olmadığını anlatmak için “Algoritma uygulandı” dedi biliyorsunuz. “Algoritma da nedir?” diye merak ederseniz karşılığı “şifre.” Biz “şifre” diyoruz, meğer “bilimsel” adı algoritmaymış. Tıpkı hamam böceği dediğimiz böceğin bilimsel adının “Blattodea” olması gibi. Cahillik fena tabii; algoritmaya şifre derseniz ÖSYM Başkanı da ayıbınızı yüzünüze vurur böyle.
Bir fotoğrafın algoritmasını vermek istiyorum size. Dünkü Habertürk’te kocaman yayınlandı. Fotoğrafta üç kişi görülüyor; biri Ergenekon savcılığından terfi ettirilen Zekeriya Öz, diğeri Öz’ün yerine gelen Cihan Kansız, üçüncüsü ise savcılara bavulla bilgi belge veren Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu.
Gelelim algoritmaya. İki savcı yan yana. Fizyonomileri bu kadar benzeyebilir. Hafif göbek, yuvarlak yüz, açık alın. Kıyafetleri de aynı. Üniforma gibi. Lacivert takım elbise. Ama gariptir ki kravatlar ve rozetler de öyle.
Sanki iki savcı tıpatıp aynı.
Sanki iki savcı tıpatıp aynı.
Ve karede bir de gazeteci. Gerçi Baransu “bir başka konuda ifade vermek için adliyeye geldiğini, o sırada savcıları gördüğünü, sohbet ettiğini, o fotoğrafın tamamında 40’a yakın gazeteci de olduğunu” söylüyor.
Benim demem şu; halef selef iki savcı, tıpatıp aynı görünerek sanki “Hiçbir şey değişmeyecek, bugüne kadar ne yapıldıysa, hukuka uygun olsun olmasın, aynen devam edecek” mesajını veriyorlar. Algoritma yani.
Kimileri Ergenekon davasının gidişatından hükümetin de artık rahatsızlık duyduğunu ve biraz frene basmak gerektiğine inandıklarını ileri sürüyorlar. Öz’ün görev değişikliğini de “fazla ileri gitmişti” diye yorumluyorlar. Tabii bunu iktidar yanlılarının söylemesi, hükümetin yargı üzerinde ne kadar etkili olabildiğinin de itirafı ama, onu geçelim, nasıl olsa herkes farkında.
Dünkü fotoğrafa ve algoritmasına bakınca, çok kısa bir süre sonra bugüne kadar yapılan operasyonlardan çok daha dikkat çekici bir yeni operasyonun kapıda olabileceğini düşünüyorum. Zaten yandaş medya ısrarla “daha sırada en az 1000 kişinin bulunduğunu” yazmıyor mu?
*****
Önce çocuk dediler
Güya çok demokrat ve hümanist oldukları için “taş atan çocuklara özgürlük” bahanesiyle Ankara’yı arşınlayan gözyaşı döken isimleri unuttuk bile. Ama verdikleri hasarı unutmak mümkün mü?
Taş atan çocuklara sahip çıkalım derken Hrant Dink’i alçakça öldüren Ogün Samast’ı çocuk kapsamına aldırdılar, farkına bile varmadılar. Samast şimdi hayli iri cüssesiyle “çocuk” olarak yargılanıyor ve cezası da buna göre verilecek.
Ama yapılan yanlıştan dönmek için belli ki yeni bir oyun geleştirilmiş.
Kendini gerçekten çocuk sanan Samast, herhalde içeride güzel bir tezgâhtan geçirildi ki, şimdi tüm kamuoyunu çocuk yerine koyarak inanılmaz açıklamalar yapıyor.
Meğer “çocuk aklıyla” bazı gazete manşetlerini okumuş, bu manşetler kendisini Ermenilere karşı kışkırtmış, milliyetçi damarını kabartmış, çevresindekilerin de tahrikine kapılarak gidip Dink’i öldürmüş.
Meğer “çocuk aklıyla” bazı gazete manşetlerini okumuş, bu manşetler kendisini Ermenilere karşı kışkırtmış, milliyetçi damarını kabartmış, çevresindekilerin de tahrikine kapılarak gidip Dink’i öldürmüş.
“Çocuk” sanığın bu sözleri yandaş medya için adeta bir hayat pınarı oldu. Samast’ı adeta yücelterek topyekûn saldırıya geçtiler.
Biraz ahlak, biraz namus, biraz samimiyet ve biraz dürüstlük. Çok mu zor sizin için?
*****
Hepsi ikna oldu da savcı niye inat ediyor?
Şifreli sınav için ÖSYM Başkanı “Böyle bir şey yok, algoritma yaptık, kimse mağdur değil” diyor.
Cumhurbaşkanı “Ben dinledim, anladım, sorun yok, yola devam” diyor.
Cumhurbaşkanı “Ben dinledim, anladım, sorun yok, yola devam” diyor.
Milli Eğitim Bakanı iddiaları ortaya atanlara teessüf edip “İşimize karışmayın, yok bir şey” diyor.
AKP sözcüsü “Ne var bunda, hile mile yok, işinize bakın” diyor.
AKP sözcüsü “Ne var bunda, hile mile yok, işinize bakın” diyor.
Cümle yandaş medya (birkaç kişi hariç) şifre iddialarını aptallıkla eşdeğer tutup “Sizin derdiniz hükümeti zora sokmak” diyor.
Ama savcılık soruşturma açıyor. İfadeler alıyor, matbaa basıyor, öğrencileri dinliyor.
Madem devletin tüm birimleri ikna oldu ve bir şey olmadığını söylüyor, savcılar neden soruşturma yapıyor?
*****
Son gelişmelerden sonra insan, “Basılmamış kitapla uğraşacaklarına, basılmadan önce soru kitapçıklarının peşine düşselermiş keşke!” demeden edemiyor! (Gani Yıldız)