04-13-2011, Saat: 03:07 PM
Dikkat! Bu yazılanlar, yazan gencin alkol komasına girmesinden on dakika önce kaleminden dökülen son cümleler. O yüzden "sağlığa zararlıdır".
(1. Şişe)
Bu sefer içiyorum sevgilim, ne pahasına olursa olsun "yokluğuna içiyorum".
Sen iyi bilirsin beni, sebep aramam ben içerken, üstüne basıp öldürdüğüm karıncaya da içerim;
...Ama bu içişim sana, hesapsızca gidişine ve tedbirsiz ayrılığımıza...
İçtikçe titreyen ellerim kaleme sarılırcasına sıkıyor; bu defa "yokluğuna yazıyorum".
Bir elimde dudağımın izlerinin olduğu, yarı viski yarı boş olan kadehim;
Diğer elimde ise bir çok kağıdın ırzına geçen o acımasız kalemim...
Bu aralar hayatım bundan ibaret sevgilim; kalem, kağıt ve o şişede durduğu gibi durmayan zıkkım...
(2. Şişe)
Ben seni düşündükçe içtim, içtikçe yazdım, yazdıkça sana olan nefretim arttı.
Çünkü ben seni ne zaman yazsam en az on kağıt ağladı sevgilim!
Yokluğuna,
Beni bırakışına,
Yalanlarına,
Yılanlığına ağladı...
Sus dedim ağlama; ağlayasın diye yazmadım! "Kimseye anlatamadıklarımı sana anlattım." dedim, "Sus!"
Sustu; ben yazdım, o dinledi.
Yazdım olmadı, yırttım!
Yuvarladım avucumun ortasında ve masanın altındaki çöp kutusuna fırlattım.
Kendi gibi kader ortaklarının yanına; "Buruşuk intihar notlarına"...
(3. Şişe)
Kafam hafif sendelemeye başladı; hala direniyorum benim olmayışına, direniyorum alkole;
"Seni aklımdan söküp almasın." diye.
Başımda bir ağrı, parmaklarımda hafif bir sızı var.
Yeşilçam filmlerindeki sahneleri anımsatır oldu adeta kalemim ile parmaklarım.
Hani birbirini bırakmak istemeyen sevgililer olurdu ya;
Birbirine sıkıca sarılıp ardından parmak uçlarına kadar tutunan sevgililer.
Genelde başrolde Kadir İnanır ve Türkan Şoray'ın oynadığı...
Sonra istemeye istemeye de olsa ayrılırdı o eller.
Aynı öyleyim işte; ne kalemim istiyor susmayı, ne ben istiyorum kalemimden ayrılmayı ama alkol işte; bazen acımasızlığı tutuyor zıkkımın...
(4. Şişe)
Başladı baş dönmelerim; seni düşündükçe bir sağa bir sola gidiyorum.
Ne kalemi tutacak dermana sahibim; ne şişeyi kaldırıp başıma dikecek güce.
Kötü hissediyorum kendimi; ilk defa bu kadar çok içtim.
Ve ilk defa bu kadar alkol girdi kanıma;
Ama ilk defa bu kadar sarhoş olmadım!
Çünkü sen bana ne zaman sarılsan kokun bunun on misli sarhoş ederdi beni...
Ha sevgilim, bilincim yerindeyken söylemek istedim.
5. şişeden sonra alkol komasına girme riskim çok; öyle demişti biri, tam hatırlamıyorum.
Ama olsun; henüz bunları yazabiliyorsam, seni aklımdan çıkaramadım demektir.
İçeceğim; ne pahasına olursa olsun, içeceğim...
Seni aklımdan çıkaracağım belki ama unutma; "Kalbimden asla!"...
(5. Şişe)
"Hasta, aşırı alkol sonucu alkol komasına girmiş ve bilinci yerinde değil. Kanında 500 promil alkol tespit edildi ve durumu ağır, her an kaybedebiliriz."
Ve bunları da duydum artık, başucumda bekleyen beyaz önlüklüden...
Çok içmişim sevgilim, çok; bak onu bile hatırlamıyorum.
Hatırladığım tek şey; seni nasıl sevdiğim, nasıl emek verdiğim...
Bir de ayrılığın ağır bedelini hatılrıyorum şimdi;
Gözlerimde canlanıyor beni buraya getiren ilk yudumum.
Seninle geçecek mutlu bir ömür varken;
Ardımda sana bunları anlatan ucu yanık bir mektup bırakıp beyaz bir ölüme yolculuk muydu umduğum?
(Sonuç mu?)
"Doktor bey, hastayı kaybettik." kadar basit bir cümleden öte hiçbir şey anlatamaz bu sonu.
Ne bir şair sığdırabilir şiirine, ne bir ozan dökebilir sazına...
Bir hayat son bulurken ayrılığın kollarında sarhoş;
Bir de hastane odasının kokusu siner kefenin üzerine, o oda hep loş...
Kulakları sağır eden uzunca bir "dııt" sesinden sonra;
Bir de yaşam bildiren hareketli çizgilerin, uzun bir çizgiye bırakmasıdır yerini...
(ALıntı)
(1. Şişe)
Bu sefer içiyorum sevgilim, ne pahasına olursa olsun "yokluğuna içiyorum".
Sen iyi bilirsin beni, sebep aramam ben içerken, üstüne basıp öldürdüğüm karıncaya da içerim;
...Ama bu içişim sana, hesapsızca gidişine ve tedbirsiz ayrılığımıza...
İçtikçe titreyen ellerim kaleme sarılırcasına sıkıyor; bu defa "yokluğuna yazıyorum".
Bir elimde dudağımın izlerinin olduğu, yarı viski yarı boş olan kadehim;
Diğer elimde ise bir çok kağıdın ırzına geçen o acımasız kalemim...
Bu aralar hayatım bundan ibaret sevgilim; kalem, kağıt ve o şişede durduğu gibi durmayan zıkkım...
(2. Şişe)
Ben seni düşündükçe içtim, içtikçe yazdım, yazdıkça sana olan nefretim arttı.
Çünkü ben seni ne zaman yazsam en az on kağıt ağladı sevgilim!
Yokluğuna,
Beni bırakışına,
Yalanlarına,
Yılanlığına ağladı...
Sus dedim ağlama; ağlayasın diye yazmadım! "Kimseye anlatamadıklarımı sana anlattım." dedim, "Sus!"
Sustu; ben yazdım, o dinledi.
Yazdım olmadı, yırttım!
Yuvarladım avucumun ortasında ve masanın altındaki çöp kutusuna fırlattım.
Kendi gibi kader ortaklarının yanına; "Buruşuk intihar notlarına"...
(3. Şişe)
Kafam hafif sendelemeye başladı; hala direniyorum benim olmayışına, direniyorum alkole;
"Seni aklımdan söküp almasın." diye.
Başımda bir ağrı, parmaklarımda hafif bir sızı var.
Yeşilçam filmlerindeki sahneleri anımsatır oldu adeta kalemim ile parmaklarım.
Hani birbirini bırakmak istemeyen sevgililer olurdu ya;
Birbirine sıkıca sarılıp ardından parmak uçlarına kadar tutunan sevgililer.
Genelde başrolde Kadir İnanır ve Türkan Şoray'ın oynadığı...
Sonra istemeye istemeye de olsa ayrılırdı o eller.
Aynı öyleyim işte; ne kalemim istiyor susmayı, ne ben istiyorum kalemimden ayrılmayı ama alkol işte; bazen acımasızlığı tutuyor zıkkımın...
(4. Şişe)
Başladı baş dönmelerim; seni düşündükçe bir sağa bir sola gidiyorum.
Ne kalemi tutacak dermana sahibim; ne şişeyi kaldırıp başıma dikecek güce.
Kötü hissediyorum kendimi; ilk defa bu kadar çok içtim.
Ve ilk defa bu kadar alkol girdi kanıma;
Ama ilk defa bu kadar sarhoş olmadım!
Çünkü sen bana ne zaman sarılsan kokun bunun on misli sarhoş ederdi beni...
Ha sevgilim, bilincim yerindeyken söylemek istedim.
5. şişeden sonra alkol komasına girme riskim çok; öyle demişti biri, tam hatırlamıyorum.
Ama olsun; henüz bunları yazabiliyorsam, seni aklımdan çıkaramadım demektir.
İçeceğim; ne pahasına olursa olsun, içeceğim...
Seni aklımdan çıkaracağım belki ama unutma; "Kalbimden asla!"...
(5. Şişe)
"Hasta, aşırı alkol sonucu alkol komasına girmiş ve bilinci yerinde değil. Kanında 500 promil alkol tespit edildi ve durumu ağır, her an kaybedebiliriz."
Ve bunları da duydum artık, başucumda bekleyen beyaz önlüklüden...
Çok içmişim sevgilim, çok; bak onu bile hatırlamıyorum.
Hatırladığım tek şey; seni nasıl sevdiğim, nasıl emek verdiğim...
Bir de ayrılığın ağır bedelini hatılrıyorum şimdi;
Gözlerimde canlanıyor beni buraya getiren ilk yudumum.
Seninle geçecek mutlu bir ömür varken;
Ardımda sana bunları anlatan ucu yanık bir mektup bırakıp beyaz bir ölüme yolculuk muydu umduğum?
(Sonuç mu?)
"Doktor bey, hastayı kaybettik." kadar basit bir cümleden öte hiçbir şey anlatamaz bu sonu.
Ne bir şair sığdırabilir şiirine, ne bir ozan dökebilir sazına...
Bir hayat son bulurken ayrılığın kollarında sarhoş;
Bir de hastane odasının kokusu siner kefenin üzerine, o oda hep loş...
Kulakları sağır eden uzunca bir "dııt" sesinden sonra;
Bir de yaşam bildiren hareketli çizgilerin, uzun bir çizgiye bırakmasıdır yerini...
(ALıntı)