04-14-2011, Saat: 10:28 AM
El olur gidersen bir sabah ansızın, üzülürüm.
İçimin “kan” yalnızlığını bilir misin sevgili? Ya sükunetin çığlıklarını?
Ezber bozan gece nöbetlerinin tenhasında güneşlenen baykuşlar vardır.
“O” baykuşlar ki acıya pineklenirler ve o acılar ayazların kolundaki ayrı kalmaların “şinanay” yokuşlarındadırlar.
Altında sen kalırsın, ben kalırım…
Üzülürüm…
“Sevmişken, bu kadar “aşk” biriktirmişken
Sultanım demiş, gözlerini gözlerime
Ak göğsüne başımı yaslamışken,
Karaları giydirme, “ölümüm” olur…”
Yoksul maviler bile gözlerinle ebem kuşağı oluverirler.
Nice Taç Mahaller simsiyah olur gözlerinin umutsuzluk perdesinde.
O gözler ki; bakarsa, görürse yaşam, görmezse siyah yalanların, kırmızı iklimidirler.
Kırmızı : üzüntüdür, kanın çağlamadan az önceki en tenha, en arsız halidir…
Siyahım olma lütfen, atardamarımdan düşen can, canım hiç olma…
“Gözlerinde gözlerimi yetim bırakma
Dara düşen ömrüm, kumar olur.
Ey sultanım sensiz koma,
Ayrılığa düşen bu can “toprak” olur…”
Ölümler erken gelse de kara baykuşların tünedikleri gönül çatılarımıza “biz” kaybeden yüreklere yaşam olmak adına yeniden geldik.
Azrail'in kollarına öylece, sessizce uzanan nice sevdalı adına; aşkla söylersem “üzülürüm,” kederle söylersem “üzülürüm,” gitme ne olur?
Dön ne olur?” Der, yine de hakkı sana tebliğ ederim.
Hak sende, elleri, sözleri bükülmeyen koca bir yük de bende…
Hakkım olmadığına yanar, üzülürüm sevdiğim…
“Ayrılık ezanlarında, yüzüm gözlerinde,
Darağaçlarında, boynum dizlerinde,
Canım, katlime ferman sözlerinde,
Gidişin, yollarında ölümüm olur…”
Martılar yok bu kentte, çaylarımız çok dan buz kesmiş… Keşke şekeri gözlerinden karışsaydı ve sen olsaydın da ben buzların içinde donup kalsaydım…
“Gözlerinde gözlerimi yetim bırakma
Dara düşen ömrüm, kumar olur.
Ey sultanım sensiz koma,
Ayrılığa düşen bu can “toprak” olur…”
Üzülürüm…
“Sevmişken, bu kadar “aşk” biriktirmişken Sultanım demiş, gözlerini gözlerime
Ak göğsüne başımı yaslamışken,
Karaları giydirme, “ölümüm” olur…”