04-23-2011, Saat: 11:01 PM
Hasan Rıza Soyak’ın anılarında, Atatürk’ün hak ve eşitlik, görev anlayışı ile ilgi olarak naklettiği sözlerden (bu olayın tarihi konusunda bir açıklama yapılmamıştır)
“İzmir’deki mektepleri ziyareti esnasında Atatürk, Kız Muallim Mektebi’ne de uğramıştı; sınıflara girip, öğrenciler arasında bazı dersleri takip ettikten sonra, mektep müdürünün odasında, öğretmenlerle samimi bir hasbıhalde bulundular; konuşulan çeşitli mevzulardan biri, kadınlarımızın, tam manasiyle, bütün vatandaşlık hak ve vazifelerine sahip olmaları meselesi idi. Bu konu üzerindeki uzunca münakaşalarda; rey vermenin, vatandaş için hem hak, hem de bir vazife olduğu söylendi; erkekle kadın arasındaki ferdî ve siyasi hukuk bakımından bir fark olmadığı gibi vatanî vazifeler bakımından da fark olmaması lâzım geldiği belirtildi.
Buna göre, kadınlarımızın da bir şeref hakkı ve bir vatan borcu olan askerlik vazifesini icabında fiilen yapmasının tabii olduğu, demokrasinin esas noktalarından biri olan eşitliğin ancak bu suretle tahakkuk edebileceği mütalâası ileri sürüldü; kadının uzvi teşekkülâtı, seciyesi, ruh haletleri üzerinde de durulup, “Türk köylü kadınının en ağır işlerde erkekle olan işbirliği ve bu yolda gösterdiği yüksek kabiliyet ve muvaffakiyet ile tarih içinde, hatta son İstiklâl mücadelemizde fedakâr Türk kadınının başardığı büyük işler, kadınlarımızın doğrudan doğruya muharebe meydanlarında da hizmet edebileceklerinin çok açık delilleridir,” denildi.
Neticede Büyük İnkılâpçı; münakaşanın esas noktalarını kısaca tekrar ederek:
“Bugün için Türk kadınının askerlik yapması bahis mevzu olmasa bile, bütün kızlarımızın vatan ve millet yüksek menfaatlerini her suret ve vasıta ile müdafaa ve muhafaza edebilecek kabiliyette yetiştirilmelerini milli terbiyede esas olması, kız çocuklarımızın buna göre bedeni, fikri ve hissi terbiyeye tâbi tutulması lâzım geldiğini” izah buyurdu ve şu cümlelerle konuşmasına son verdi:
“Türk kadınının esasen bu cevherde olduğuna şüphe yoktur; onun içindir ki, Türk kadınları memleketin mukadderatını millet namına idare eden siyasi zümreye girmek arzusunu gösteriyorlar; memleketin ve milletin vatandaşlara yüklediği vazifelerin hiç birinden, kendilerinin uzak bırakılabileceğini de düşünmüyorlar; çünkü vazife karşılığı olmayan hak mevcut değildir.”
Bilindiği gibi bir müddet sonra kadınlarımıza siyasi alanda da erkekle eşit haklar tanınmış ve mebus seçilen kadınlarımız Büyük Millet Meclisi’nde yerlerini almışlardır.”
(Atatürk’ten Hatıralar, Hasan Rıza Soyak, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,1973; C. II, s. 460-461)
“İzmir’deki mektepleri ziyareti esnasında Atatürk, Kız Muallim Mektebi’ne de uğramıştı; sınıflara girip, öğrenciler arasında bazı dersleri takip ettikten sonra, mektep müdürünün odasında, öğretmenlerle samimi bir hasbıhalde bulundular; konuşulan çeşitli mevzulardan biri, kadınlarımızın, tam manasiyle, bütün vatandaşlık hak ve vazifelerine sahip olmaları meselesi idi. Bu konu üzerindeki uzunca münakaşalarda; rey vermenin, vatandaş için hem hak, hem de bir vazife olduğu söylendi; erkekle kadın arasındaki ferdî ve siyasi hukuk bakımından bir fark olmadığı gibi vatanî vazifeler bakımından da fark olmaması lâzım geldiği belirtildi.
Buna göre, kadınlarımızın da bir şeref hakkı ve bir vatan borcu olan askerlik vazifesini icabında fiilen yapmasının tabii olduğu, demokrasinin esas noktalarından biri olan eşitliğin ancak bu suretle tahakkuk edebileceği mütalâası ileri sürüldü; kadının uzvi teşekkülâtı, seciyesi, ruh haletleri üzerinde de durulup, “Türk köylü kadınının en ağır işlerde erkekle olan işbirliği ve bu yolda gösterdiği yüksek kabiliyet ve muvaffakiyet ile tarih içinde, hatta son İstiklâl mücadelemizde fedakâr Türk kadınının başardığı büyük işler, kadınlarımızın doğrudan doğruya muharebe meydanlarında da hizmet edebileceklerinin çok açık delilleridir,” denildi.
Neticede Büyük İnkılâpçı; münakaşanın esas noktalarını kısaca tekrar ederek:
“Bugün için Türk kadınının askerlik yapması bahis mevzu olmasa bile, bütün kızlarımızın vatan ve millet yüksek menfaatlerini her suret ve vasıta ile müdafaa ve muhafaza edebilecek kabiliyette yetiştirilmelerini milli terbiyede esas olması, kız çocuklarımızın buna göre bedeni, fikri ve hissi terbiyeye tâbi tutulması lâzım geldiğini” izah buyurdu ve şu cümlelerle konuşmasına son verdi:
“Türk kadınının esasen bu cevherde olduğuna şüphe yoktur; onun içindir ki, Türk kadınları memleketin mukadderatını millet namına idare eden siyasi zümreye girmek arzusunu gösteriyorlar; memleketin ve milletin vatandaşlara yüklediği vazifelerin hiç birinden, kendilerinin uzak bırakılabileceğini de düşünmüyorlar; çünkü vazife karşılığı olmayan hak mevcut değildir.”
Bilindiği gibi bir müddet sonra kadınlarımıza siyasi alanda da erkekle eşit haklar tanınmış ve mebus seçilen kadınlarımız Büyük Millet Meclisi’nde yerlerini almışlardır.”
(Atatürk’ten Hatıralar, Hasan Rıza Soyak, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,1973; C. II, s. 460-461)