04-26-2011, Saat: 11:38 AM
[INDENT] Ruhum, yalnızlığın bahçelerinde gezinirken bir sevdâya ağladığını fark ettim. Sordum yalnızlığıma:
“–Kimdir, seni benim içime salan?” diye…
Hüzün geldi yanına ve konuştu yalnızlığım:
“–Huzuru aramaktır!..” dedi benim adım… “Bu arayıştır, beni içine salan!..”
Hani olur ya, renksiz resimlerdeki yalnız duran banklar gibi, bu da başka yalnızlıktı kalpte yaşanan… Sayısız nefeslerin içindeki “yalnız soluktur” adı… Dostluğun özlemi eklenir ve yangın olur, yalnızlık makamı… Her kelime ikinci bir anlam kazanır, gittikçe açılır perdeler ve mevsimine göre sevdâ yaşanır… Rabbin merhametidir bu yalnızlık!.. Tüm dayanakların bencilliğidir… Sıkışan yüreklerin feryâdıdır.
İnsan bilmez sâdeliğini ve bilmez kimsesizliğini… Tâ ki, rahmet tecellî eder ve başlar kalplerden gidişler!.. Sahte putlar gider!.. Beyazı kıskanır ruhlar, çünkü en çok sevdâsı olana yakışır temizlenen yürekler…
Kaybolanlar, anlatılmaz bu arayışlarda… Ve bulunanlar da gizlidir.
Bir yalnızlıktır bu… Uçuşan yaprakların hışırtısı gibi nereye estiğini bilmeden, yalnızca “Es!..” emrini yerine getiren!..
Ve bir keşiftir bu, malzemesi yalnızca bir yürek olan ve aslâ yalnızlığından gocunmayan!.. Kimileri korkar bu “tek”likten, kimi ise alır lezzetini, payına düşen nasibinden!.. Derinliğini maviden alır, bu hisler… Toy yürekler gibi korkmaz ölümden… Lafta da kalmaz bu yalnızlık, Yaratan, her şeyin farkındadır.
Şimdilerde benden öte bir ses var içimde… Kalabalıkların içindeki, yalnızlığına ağlayan ruhların gözyaşlarını, bilmez sahipleri… Doludur içi… Dolu zanneder, oysa… Kalabalıktır etrâfı… Yalnızdır oysa… Gözü kapalı, her dâim sevenleri vardır. Yaratan’ın sevgisi asıldır oysa… Bunlarla yüzleşmek de ürkütür, seveni çok olanları ve ebediyeti kıskananları…
Alıştırmalı gönülleri… Farkına varmalı… Etraftaki nefeslerin “çokluğu” kadar “fâniliği” de akıllarda kalmalı… Bilmeli âcizliğini ve Yaratan’a sığınmalı!...
Gülen yüzler de ağlar bir gün!.. Kalabalıklar da tenhâlara salar, kendini!... Bu vakitler gelmeden bulmalı dengeyi!..
Bir yatırım yapmalı kalplere… İlerideki sâde günler için… Yaratan’ın sevgisinden bir çınar büyütmeli… Yalnızlığımda, gölgesi, tesellî mekânım olan ve gerçekleri sindirecek kadar büyüklüğü keskin olan… “İman azığı”m olmalı… Yalnızlığımda, karnımı doyuracak kadar sağlam olan…
Uzak sanmamalı, bu beklenen yaprak dökümü günleri!.. Bir gün titrek ellerimle penceremi açtığımda, gelmiştir “yalnız soluk” mevsimi…
Aslına dönmüştür her şey… Ruhum kendi sevdâsının derdindedir artık.. Vakitler ayrılır cömertçe, Yaratan’ın muhabbetine…
Hissetmeseydim bu hüzünlü mevsimleri, bilirim ki, kavuşmayacaktım muhabbete!... Bilirim ki, oyalanacaktım, bir çok “soluk” içinde!.. Burnu büyük sevdâlarımın peşinde koşmaktan, “son nefesimde” yorulacaktım. Ve geç kalmışlığın yasını tutamadan, yok olacaktım!...
Şimdi ruhum kendine gelir. Bırakır, kalabalıklar içindeki çâresiz mırıldanmalarını… Etrâfındaki nefeslerin soğukluğu da üşütmez artık içimi… İman ateşi ve Yaratan’ın sevgisi ısıtır, tüm kâinâtı ve beni…
Yalnızlık, başka lezzetler katar ömrüme… Bir başka güzelliktir, sâdelik… Artık yüzüme kan gelir… Tebessümlerin, aynasıdır içimde değişen mevsimlerin… Yaprağın kaderi düşmekse, benim de kaderimdir, yalnızlığımla yüzleşmek ve düştüğüm yerden Mevlâ’ya yükselmek… Yeniden sevmek, yeniden sevgiyi hissetmek… Yalnızlığın tadını çıkarmak… Huzurlu dakikalarla baş başa kalmak…
Şimdi değişir, yalnızlığın karanlık tarihi… Şimdi temizlenir, üstüne sürülen kirli lekesi… Artık “öz” vardır, kalabalıklardan sıyrılmış olan… Yalnız Rabb’in merhamet tecellîleri vardır kalplerde… Duâlar vardır ve O’nu keşfetmek vardır, çok derinlerde…
Kuramadığım hayali kadar sevdim yalnızlığı… Ürpertisi bende derin bir iz bıraktı. Issızlık, çığlıkları kıskandırdı…
Ve beni elimden tutup Rabbime, bu yalnızlık taşıdı.
alıntı [/INDENT]
“–Kimdir, seni benim içime salan?” diye…
Hüzün geldi yanına ve konuştu yalnızlığım:
“–Huzuru aramaktır!..” dedi benim adım… “Bu arayıştır, beni içine salan!..”
Hani olur ya, renksiz resimlerdeki yalnız duran banklar gibi, bu da başka yalnızlıktı kalpte yaşanan… Sayısız nefeslerin içindeki “yalnız soluktur” adı… Dostluğun özlemi eklenir ve yangın olur, yalnızlık makamı… Her kelime ikinci bir anlam kazanır, gittikçe açılır perdeler ve mevsimine göre sevdâ yaşanır… Rabbin merhametidir bu yalnızlık!.. Tüm dayanakların bencilliğidir… Sıkışan yüreklerin feryâdıdır.
İnsan bilmez sâdeliğini ve bilmez kimsesizliğini… Tâ ki, rahmet tecellî eder ve başlar kalplerden gidişler!.. Sahte putlar gider!.. Beyazı kıskanır ruhlar, çünkü en çok sevdâsı olana yakışır temizlenen yürekler…
Kaybolanlar, anlatılmaz bu arayışlarda… Ve bulunanlar da gizlidir.
Bir yalnızlıktır bu… Uçuşan yaprakların hışırtısı gibi nereye estiğini bilmeden, yalnızca “Es!..” emrini yerine getiren!..
Ve bir keşiftir bu, malzemesi yalnızca bir yürek olan ve aslâ yalnızlığından gocunmayan!.. Kimileri korkar bu “tek”likten, kimi ise alır lezzetini, payına düşen nasibinden!.. Derinliğini maviden alır, bu hisler… Toy yürekler gibi korkmaz ölümden… Lafta da kalmaz bu yalnızlık, Yaratan, her şeyin farkındadır.
Şimdilerde benden öte bir ses var içimde… Kalabalıkların içindeki, yalnızlığına ağlayan ruhların gözyaşlarını, bilmez sahipleri… Doludur içi… Dolu zanneder, oysa… Kalabalıktır etrâfı… Yalnızdır oysa… Gözü kapalı, her dâim sevenleri vardır. Yaratan’ın sevgisi asıldır oysa… Bunlarla yüzleşmek de ürkütür, seveni çok olanları ve ebediyeti kıskananları…
Alıştırmalı gönülleri… Farkına varmalı… Etraftaki nefeslerin “çokluğu” kadar “fâniliği” de akıllarda kalmalı… Bilmeli âcizliğini ve Yaratan’a sığınmalı!...
Gülen yüzler de ağlar bir gün!.. Kalabalıklar da tenhâlara salar, kendini!... Bu vakitler gelmeden bulmalı dengeyi!..
Bir yatırım yapmalı kalplere… İlerideki sâde günler için… Yaratan’ın sevgisinden bir çınar büyütmeli… Yalnızlığımda, gölgesi, tesellî mekânım olan ve gerçekleri sindirecek kadar büyüklüğü keskin olan… “İman azığı”m olmalı… Yalnızlığımda, karnımı doyuracak kadar sağlam olan…
Uzak sanmamalı, bu beklenen yaprak dökümü günleri!.. Bir gün titrek ellerimle penceremi açtığımda, gelmiştir “yalnız soluk” mevsimi…
Aslına dönmüştür her şey… Ruhum kendi sevdâsının derdindedir artık.. Vakitler ayrılır cömertçe, Yaratan’ın muhabbetine…
Hissetmeseydim bu hüzünlü mevsimleri, bilirim ki, kavuşmayacaktım muhabbete!... Bilirim ki, oyalanacaktım, bir çok “soluk” içinde!.. Burnu büyük sevdâlarımın peşinde koşmaktan, “son nefesimde” yorulacaktım. Ve geç kalmışlığın yasını tutamadan, yok olacaktım!...
Şimdi ruhum kendine gelir. Bırakır, kalabalıklar içindeki çâresiz mırıldanmalarını… Etrâfındaki nefeslerin soğukluğu da üşütmez artık içimi… İman ateşi ve Yaratan’ın sevgisi ısıtır, tüm kâinâtı ve beni…
Yalnızlık, başka lezzetler katar ömrüme… Bir başka güzelliktir, sâdelik… Artık yüzüme kan gelir… Tebessümlerin, aynasıdır içimde değişen mevsimlerin… Yaprağın kaderi düşmekse, benim de kaderimdir, yalnızlığımla yüzleşmek ve düştüğüm yerden Mevlâ’ya yükselmek… Yeniden sevmek, yeniden sevgiyi hissetmek… Yalnızlığın tadını çıkarmak… Huzurlu dakikalarla baş başa kalmak…
Şimdi değişir, yalnızlığın karanlık tarihi… Şimdi temizlenir, üstüne sürülen kirli lekesi… Artık “öz” vardır, kalabalıklardan sıyrılmış olan… Yalnız Rabb’in merhamet tecellîleri vardır kalplerde… Duâlar vardır ve O’nu keşfetmek vardır, çok derinlerde…
Kuramadığım hayali kadar sevdim yalnızlığı… Ürpertisi bende derin bir iz bıraktı. Issızlık, çığlıkları kıskandırdı…
Ve beni elimden tutup Rabbime, bu yalnızlık taşıdı.
alıntı [/INDENT]