05-01-2011, Saat: 12:56 PM
Camdan bakıyorum hava puslu, içim gibi… Issız bir şehir gibiyim. Yalnızlığım kan kaybediyor gecelerde ve sensizlik kokuyor her yanım.
Yakınımda, yanımda zannettiklerimin ne kadar uzakta olduğunu yeni öğrendim. Ne kadar yürüsem, o kadar uzaklaşıyorum. Hayat benden kaçıyor mu?
Gelmediğin her gün, yeni bir bekleyiş başlıyor. Eskinin üstüne katarsam büyüyecek, ağır gelecek omuzlarıma. O yüzden her sabah, dün gitmişsin gibi davranıyorum. Böyle kaç yıl geçti acaba?
Ben de eskiyorum. Evdeki eşyalar gibi yüzüm, tenim sararıyor. Ellerini ellerime kenetlediğin uykularımızı hatırlıyorum. Sabahları gözlerinin içinde uyanmanın ne güzel olduğunu düşünüyorum.
Bol bol kitap okuyorum. Dışarıdan, dünyadan uzak bir hayatın keyfine varıyorum. Sayfalarda yeni yaşamlar keşfediyorum. Sonra uyuyakalıyorum koltuğun üstünde. Sen olsan üstümü örterdin. Örter miydin? Hatırlamıyorum!
Bizim sokaktaki bakkal artık evlere servis yapmıyor. Çocuk işi bırakmış, telefonda uzun uzun anlattı. Neden dinledim, bilmiyorum? Ekmek, kahve ve sigara almak mecburiyeti olmasa, hiç dışarı çıkmayacağım. Aydınlık gözlerimi acıtıyor.
Yaşlanmaya başladım galiba, ev eczane gibi oldu. Ağrı kesiciler, soğuk algınlığı hapları, antibiyotikler, her gün başka bir yanım sızlıyor. Sensizlik ne kadar derine indi demek ki; içim çürüyor.
Bir arkadaşım aradı geçen gün, sensindir diye koştum telefona. Gözaltı torbalarını hemen geçiren mucize bir krem satıyormuş. Neden alayım? Artık gözlerime kimse bakmıyor….
Ömür! Anlamına göre ne kısa bir kelime! Oysa “teşekkürler” gibi, daha uzun bir sözcük olsaydı; çekilen eziyetin de tercümanı olurdu. Aslına bakarsan, ömür de kısa! Ben her gün seni bekliyorum diye çok uzun geliyor. Gelmiyorsun ya; ömrüm eksiliyor…
Candan ÜNAL
Yakınımda, yanımda zannettiklerimin ne kadar uzakta olduğunu yeni öğrendim. Ne kadar yürüsem, o kadar uzaklaşıyorum. Hayat benden kaçıyor mu?
Gelmediğin her gün, yeni bir bekleyiş başlıyor. Eskinin üstüne katarsam büyüyecek, ağır gelecek omuzlarıma. O yüzden her sabah, dün gitmişsin gibi davranıyorum. Böyle kaç yıl geçti acaba?
Ben de eskiyorum. Evdeki eşyalar gibi yüzüm, tenim sararıyor. Ellerini ellerime kenetlediğin uykularımızı hatırlıyorum. Sabahları gözlerinin içinde uyanmanın ne güzel olduğunu düşünüyorum.
Bol bol kitap okuyorum. Dışarıdan, dünyadan uzak bir hayatın keyfine varıyorum. Sayfalarda yeni yaşamlar keşfediyorum. Sonra uyuyakalıyorum koltuğun üstünde. Sen olsan üstümü örterdin. Örter miydin? Hatırlamıyorum!
Bizim sokaktaki bakkal artık evlere servis yapmıyor. Çocuk işi bırakmış, telefonda uzun uzun anlattı. Neden dinledim, bilmiyorum? Ekmek, kahve ve sigara almak mecburiyeti olmasa, hiç dışarı çıkmayacağım. Aydınlık gözlerimi acıtıyor.
Yaşlanmaya başladım galiba, ev eczane gibi oldu. Ağrı kesiciler, soğuk algınlığı hapları, antibiyotikler, her gün başka bir yanım sızlıyor. Sensizlik ne kadar derine indi demek ki; içim çürüyor.
Bir arkadaşım aradı geçen gün, sensindir diye koştum telefona. Gözaltı torbalarını hemen geçiren mucize bir krem satıyormuş. Neden alayım? Artık gözlerime kimse bakmıyor….
Ömür! Anlamına göre ne kısa bir kelime! Oysa “teşekkürler” gibi, daha uzun bir sözcük olsaydı; çekilen eziyetin de tercümanı olurdu. Aslına bakarsan, ömür de kısa! Ben her gün seni bekliyorum diye çok uzun geliyor. Gelmiyorsun ya; ömrüm eksiliyor…
Candan ÜNAL