06-09-2011, Saat: 04:22 PM
“Bir sokak kedisinin gözlerinde, sessizim
yalnızlaştırıyor yüzümü beton giymiş kalabalıklar.
Ne açtığın boşlukları doldurabiliyorum,ne de yaşayabiliyorum içinde.
Gecenin segahını mesken edindi yüreğim, umut mahsulü saatler bana varmadan ölüyor.
Bir kapsüle sığmayacak kadar çoğaldı içimde yaralar,
Yarım bardak uykuyla susturamıyorum kendimi.
Dilime acımı bağlayıp haykırıyorum, acım dinmiyor.
Haykırışlar yetse de kırılışları anlatmaya,anlattığını dinletmeye yetmiyor.
Ruh esir, aşk diri, kalem küskün…
İz bırakmış gölgelerle yaşanmıyor aşk kavradım.
Kapatılmamış defterlerinin ağrısı volta atıyor şimdi, titreyen kıyılarımda.
Tanımadığım suretlerin hoyratlığını yudumluyorum avuçlarından…
Eskitemediğin acılarına sattın sevgimi!
Halbuki ben, yüreğine baştan borçlu yazıldığımdan bihaber,
dünyaya sığdıramadığın ismini tek heceye sığdırmıştım.
Yorgun düşmüş yüreğini dokunmadan tutmuş,
“sus”olup sancılarında, su olup akmıştım yeşertmeye çalıştığın ne varsa…
Sen bütün sebepleri buruşturup savururken çöp kutularına,
sonuçları birbirine geçirip yollar yaparken ayaklarına,
ben sadece kendime söylemişim anlıyorum.
Çok gördüm aslında, herhangi bir zamanın içinde kaybolanı,
ama görmedim kaybolduğu yerde bulunanı.
Sen kendini hep yanlış yerde aradın, bulamadıkça vazgeçtin en insancıl yanlarından da
Anlık hazları diyarına hükümdar yaptın, koynundan çıkaramadın tek duyumluk dokunmaları.
yalnızlaştırıyor yüzümü beton giymiş kalabalıklar.
Ne açtığın boşlukları doldurabiliyorum,ne de yaşayabiliyorum içinde.
Gecenin segahını mesken edindi yüreğim, umut mahsulü saatler bana varmadan ölüyor.
Bir kapsüle sığmayacak kadar çoğaldı içimde yaralar,
Yarım bardak uykuyla susturamıyorum kendimi.
Dilime acımı bağlayıp haykırıyorum, acım dinmiyor.
Haykırışlar yetse de kırılışları anlatmaya,anlattığını dinletmeye yetmiyor.
Ruh esir, aşk diri, kalem küskün…
İz bırakmış gölgelerle yaşanmıyor aşk kavradım.
Kapatılmamış defterlerinin ağrısı volta atıyor şimdi, titreyen kıyılarımda.
Tanımadığım suretlerin hoyratlığını yudumluyorum avuçlarından…
Eskitemediğin acılarına sattın sevgimi!
Halbuki ben, yüreğine baştan borçlu yazıldığımdan bihaber,
dünyaya sığdıramadığın ismini tek heceye sığdırmıştım.
Yorgun düşmüş yüreğini dokunmadan tutmuş,
“sus”olup sancılarında, su olup akmıştım yeşertmeye çalıştığın ne varsa…
Sen bütün sebepleri buruşturup savururken çöp kutularına,
sonuçları birbirine geçirip yollar yaparken ayaklarına,
ben sadece kendime söylemişim anlıyorum.
Çok gördüm aslında, herhangi bir zamanın içinde kaybolanı,
ama görmedim kaybolduğu yerde bulunanı.
Sen kendini hep yanlış yerde aradın, bulamadıkça vazgeçtin en insancıl yanlarından da
Anlık hazları diyarına hükümdar yaptın, koynundan çıkaramadın tek duyumluk dokunmaları.
Anlamadın yâr hiç anlamadın ;
Başını kuma gömüp yaşanmaz hayat…
Başını kuma gömüp yaşanmaz hayat…
Sağlam, hatta sayısız köprü inşa etmek; köprülerde yaşamak hayatı, nehri akmaz kılmıyor.
Örülen duvarların arkasından bakmak ya da hayata, fırtınaları uzağına düşürmüyor.
Kaçmak ise sadece çözümsüzlük zincirine bir halka daha ekliyor.
Ve dayanılır kılmıyor yalancı söylemler acıları…
Örülen duvarların arkasından bakmak ya da hayata, fırtınaları uzağına düşürmüyor.
Kaçmak ise sadece çözümsüzlük zincirine bir halka daha ekliyor.
Ve dayanılır kılmıyor yalancı söylemler acıları…
Emir verilmiyor durağan olmayana!
Acılar yüzleşme istiyor;
yüzleşme kendine dönüp bakmayı ve tam burada başlıyor,
aynalara yeminli dillerin firarı.
Acılar yüzleşme istiyor;
yüzleşme kendine dönüp bakmayı ve tam burada başlıyor,
aynalara yeminli dillerin firarı.
“Oysa firar katlanılır kılmaz efkârları ve üstünden
atlayarak aşılmaz hiç bir acı…”
Gün senin günündür artık…
Sen, ben ve gölgeler denklemine yenik düştü bir yanım.
Harcanacak tek bir “gel”im bile kalmadı hiçlik sokaklarında kaybolmayı emir biçtiğin ömrüne.
Bir mucizeyi yok ettin…
Hadi, alkışla kendini!
Bir korsan dağınıklığı şimdi bana kalan…
Bakire bir yıldız bile kalmadı gök/yüzümde.
Her gün biraz daha artan bedeli ödüyorum, bilmem kaç kursun eskiterek yüreğimde.
Dirhem dirhem sonlanan çağ, hatırlatıyor unuttuklarımı
anımsıyorum mesela tüm acılar mutluluklardan doğardı.
atlayarak aşılmaz hiç bir acı…”
Gün senin günündür artık…
Sen, ben ve gölgeler denklemine yenik düştü bir yanım.
Harcanacak tek bir “gel”im bile kalmadı hiçlik sokaklarında kaybolmayı emir biçtiğin ömrüne.
Bir mucizeyi yok ettin…
Hadi, alkışla kendini!
Bir korsan dağınıklığı şimdi bana kalan…
Bakire bir yıldız bile kalmadı gök/yüzümde.
Her gün biraz daha artan bedeli ödüyorum, bilmem kaç kursun eskiterek yüreğimde.
Dirhem dirhem sonlanan çağ, hatırlatıyor unuttuklarımı
anımsıyorum mesela tüm acılar mutluluklardan doğardı.
Varlığın kaybolan bir günün içinde kalsa da;
kaybolan günün yamacından sessizliğe vuranlara atılan her ok,
gecemin karanlığında saklı.
Geceyi kaybolan gün mü karartmıştı yoksa yıldızlar parlamak için geceyi karanlığa mı mecbur kılmıştı?
kaybolan günün yamacından sessizliğe vuranlara atılan her ok,
gecemin karanlığında saklı.
Geceyi kaybolan gün mü karartmıştı yoksa yıldızlar parlamak için geceyi karanlığa mı mecbur kılmıştı?
“Cevapsızlığın körü, sarfet sarfet söylenmeyenler var,
söylesem de duyuramadıklarım…”
söylesem de duyuramadıklarım…”
Leş kokuyorsa dizelerim ;
Harcadıklarından,
Harcattıklarındandır,
Bil !
Harcadıklarından,
Harcattıklarındandır,
Bil !
Sevgi dediğin; arsız duygulara kurban edilecek kadar ucuz değil.
Hâlâ,
Seni yazıyorsa hâlâ kalemim
Aldıkların,
Verdiklerin,
ve
Senden değil…
“Kalemin itibarındandır”
Bil!
Hâlâ,
Seni yazıyorsa hâlâ kalemim
Aldıkların,
Verdiklerin,
ve
Senden değil…
“Kalemin itibarındandır”
Bil!