08-24-2011, Saat: 11:36 PM
Her Vakit Bir Yanış..
“Aşk derdidir cihanda âşıka maksûd olan
Vasl-ı dilberdir hemîn bu dâr-ı dünyadan murâd” (Avnî: Fâtih Sultan Mehmed)
(Cihanda âşıka gereken şey aşk derdidir. Nitekim bu dünya evinden maksat da sevgiliye vuslattır.)
Ezân sesi duyuldu âşık bir anda silkindi…
“Ezan sesleri kalbimin mescidine öyle muhrik gelir ki onun tesiri ile gönül mâbedimin kapısı aşk ateşiyle yanar durur.” (Hazret-i Mevlânâ)
Suya koştu. Su harâreti keser fakat bu âşığın ateşini artırdıkça artırdı. Vuslatın dalına konacaksın ne de olsa mübârek olsun hey âşık. Bizi de al yanına bu kavurucu dünya çölleri bizi acımasızca yakmada. Gel bize bir nazar et de biz de yanalım aşkına... Hey âşık durma hadi uç öz vatanına… Bu çöllerde serap gördük hep onlarla avunduk. Derya deniz zannettiğimiz bataklıklarda kaldık. Meğer susuz kalmış olan biz suya kanan senmişsin. Hadi uç gayri durma buralarda…
Bizi de al yanına fakat bu ayağımıza bağlı prangalarla ne sen olabiliriz ne de yakınına gelebiliriz. Hadi durma uç öz yurduna ezel şarâbının mest-i hayranı olan âşık uç!
Kıyâma durdu. Rûhu yükseldi yükseldi… Uğruna zamanların mekânların ve maddenin acımasızca harcandığı bütün köleliklerin üzerinden baktı. Özgürlüğünü haykırdı.
“Ancak Sana kulluk eder ve ancak Sen’den yardım dileriz.” (el-Fâtihâ 5)
Başını eğdi huzuruna doyamadığı sevgilisinin önünde… “Ben batanları solanları kaybolanları sevmem” diyen İbrahim -aleyhisselâm- gibi büyük bir övgüyle:
“Azîm olan Allâh’ım!.. Sen her türlü kusur ve noksandan münezzehsin.” dedi.
Secdeye baş koydu. Hasret kalan sevgililerin buluşma ânında dökülen gözyaşları gibi feryat edercesine hıçkırıklara boğuldu.
“…Secde et ve yaklaş!” (el-Alâk 19) âyetinin sırrında kayboldu öldü dirildi sevdi sevildi eridi nûra garkoldu…
“Bize doğru yolu gösteren bizi kötülüklerden alıkoyan namaz beş vakitte kılınır. Hâlbuki âşıklar dâimâ namazdadırlar! O gönüllerindeki aşk başlarındaki ilâhî sevgi ne beş vakitle yatışır ne de beş yüz bin vakitle geçer gider!” (Hazret-i Mevlânâ)
Ayşegül Zobi
“Aşk derdidir cihanda âşıka maksûd olan
Vasl-ı dilberdir hemîn bu dâr-ı dünyadan murâd” (Avnî: Fâtih Sultan Mehmed)
(Cihanda âşıka gereken şey aşk derdidir. Nitekim bu dünya evinden maksat da sevgiliye vuslattır.)
Ezân sesi duyuldu âşık bir anda silkindi…
“Ezan sesleri kalbimin mescidine öyle muhrik gelir ki onun tesiri ile gönül mâbedimin kapısı aşk ateşiyle yanar durur.” (Hazret-i Mevlânâ)
Suya koştu. Su harâreti keser fakat bu âşığın ateşini artırdıkça artırdı. Vuslatın dalına konacaksın ne de olsa mübârek olsun hey âşık. Bizi de al yanına bu kavurucu dünya çölleri bizi acımasızca yakmada. Gel bize bir nazar et de biz de yanalım aşkına... Hey âşık durma hadi uç öz vatanına… Bu çöllerde serap gördük hep onlarla avunduk. Derya deniz zannettiğimiz bataklıklarda kaldık. Meğer susuz kalmış olan biz suya kanan senmişsin. Hadi uç gayri durma buralarda…
Bizi de al yanına fakat bu ayağımıza bağlı prangalarla ne sen olabiliriz ne de yakınına gelebiliriz. Hadi durma uç öz yurduna ezel şarâbının mest-i hayranı olan âşık uç!
Kıyâma durdu. Rûhu yükseldi yükseldi… Uğruna zamanların mekânların ve maddenin acımasızca harcandığı bütün köleliklerin üzerinden baktı. Özgürlüğünü haykırdı.
“Ancak Sana kulluk eder ve ancak Sen’den yardım dileriz.” (el-Fâtihâ 5)
Başını eğdi huzuruna doyamadığı sevgilisinin önünde… “Ben batanları solanları kaybolanları sevmem” diyen İbrahim -aleyhisselâm- gibi büyük bir övgüyle:
“Azîm olan Allâh’ım!.. Sen her türlü kusur ve noksandan münezzehsin.” dedi.
Secdeye baş koydu. Hasret kalan sevgililerin buluşma ânında dökülen gözyaşları gibi feryat edercesine hıçkırıklara boğuldu.
“…Secde et ve yaklaş!” (el-Alâk 19) âyetinin sırrında kayboldu öldü dirildi sevdi sevildi eridi nûra garkoldu…
“Bize doğru yolu gösteren bizi kötülüklerden alıkoyan namaz beş vakitte kılınır. Hâlbuki âşıklar dâimâ namazdadırlar! O gönüllerindeki aşk başlarındaki ilâhî sevgi ne beş vakitle yatışır ne de beş yüz bin vakitle geçer gider!” (Hazret-i Mevlânâ)
Ayşegül Zobi