09-13-2011, Saat: 12:21 PM
Sana Sesleniyorum Sevgili.. Sana sesleneceğim...
Kim olduğunu hiç bilmeden...
Senin
kim olduğunu en çok bilerek isyankâr zambakların, çılgın nilüferlerin,
dörtnala açan kiraz çiçeklerinin dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım..
Sarı bir hüzün, kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana...
Sana oklardan değil, yaydan bahsedeceğim. Gülün dikenlerinden değil
gülleri ve dikenlerini doğurmaktan yorulmayan topraktan söz açacağım.. Yine
sana sesleneceğim.. Senin kim olduğunu hiç bilmeden, bilmek istemeden.
Alâeddinin sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi ve ne dilersen
dilememi isteseydi, hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim. Bir şeyden
vazgeçmez isterdim sadece. Hayatta bir şeyden vazgeçmem lütfedilseydi,
bedeli her şeyim olsa bile sana seslenmekten vazgeçmek isterdim. Garip
değil mi? Sana seslenmekten vazgeçmediğimi bundan hoşlandığımı
düşünüyorsun belki de. Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm bu
dünyadaki tek geride kalmış hesap benim için. Bu dünyadaki tek yük, bu
seslenişin kalbini avucumda tutabilmek. Kürek mahkûmu için kürek neyse
benim için de sana seslenmek o. Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek
yolu, öbür yanda bileklerimden sızan kanların gönlümü işgale yeltendiği
rotanın can suyu. Oysa ben sana küreklerden değil, gemiden bahsetmek
isterdim. Atalarım bana kadınlara, gökyüzünü, gemileri ve yelkenleri
anlatmayı öğrettiler. Sen; kürekleri, yağlı urganları, geceyi siyaha
gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun bana. Sana ellerimle dokunarak,
gözlerimler okşayarak göstermek isterdim rüzgârla şişen beyaz
yelkenleri. Ama senin vaktin yoktu... Ben bunu hiç anlayamadım...
Sana sesleniyorum..
Ve
gözlerim bileklerimden parmak uçlarına kadar toplanmış kan pıhtılarını
seyrediyor. Kürekleri bırakmıyorum.. ÖNCE YÜCELTTİÄžİN, SONRA TERK
ETTİÄžİN AŞKIN ONURU İÇİN KALEMİ BİR AN OLSUN ELİMDEN BIRAKMIYORUM..
Benden
kaçıp cennete gitmek isteseydin, seni cennetin kapısına kadar
götürürdüm. Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı, cehennemle
konuşurdum. Seni ona anlatabilirdim. Oysa sen, ne cenneti isteyecek
kadar aşk oldun ne de cehennemi isteyecek kadar ayrılık..
Seni
Seviyorum ama dedin HoşçakaL diye ekledin.. Şimdi gitmeye mecburum,
belki yine gelirim, umarım gelirim.. son sözün oldu. Cennetin ve
cehennemin dillerini, savaş naralarını ve aşk şiirlerini, gazelleri ve
boleroları öğreten atalarım senin sözlerinin anlamını öğretmediler..
Hiçbir
şey söylemen gittin!!! Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim.
Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana. Ve kalemime ilk defa
yaban gözlerle baktım..
YİNE, YENİDEN, SADECE SANA SESLENECEÄžİM...
MÜEBBET BİR AŞK DIŞINDA BİLDİÄžİM TÜM DUYGULARI TERK EDECEÄžİM.....
Sana
sesleneceğim yine.. Seni sadece kuru bir sevgiyle değil derin bir
hüzünle, binlerce yıllık bir gururla ve pervasız bir öfkeyle sevdiğimi
duyumsuyor musun?
Mütevazi bir sevgiyle değil Küstah Bir Aşkla sevdim seni..
Neden
bilmiyorum özlemin artıyor içimde. zaman geçtikçe eksilir demiştin
oysa! Zamanla unutursun demiştin.. Niye daha derinleşiyor öyleyse?
Derinleşiyor özlemin ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları
coşturuyor ayrılık sözlerin.....
ÖFKELERİMİN KARARLILIÄžINI AŞKA KATIK EDEREK KONUŞACAÄžIM, BEDENİM BU DÜNYAYI TERK EDENE KADAR!.....
Öyle
sanıyorum ki hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için benden uzun
yaşayacaksın. Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne. Onların benden
geldiğini bir tek sen bileceksin. Küstah bir aşkla seveceğim seni...
Ben savaş ve ölümle haşır neşir olan kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edeceğim ömrümüm geri kalanında..
Sana sesleneceğim..
Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana...
Senin
kim olduğunu hiç bilmeden, ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına
yoldaş olacağım. Senin kim olduğunu en çok bilerek kavmimin vaat ettiği
tüm aşkları terk edeceğim.
Müebbet bir aşk, sarı bir hüzün, kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım BU DÜNYAYI TERKETME MÜJDESİ GELENE KADAR..
HÜZNÜ, GURURU VE ÖFKEYİ BİLSEYDİN KEŞKE.....
Hüznümün
beni aşan taşkınlığını, gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış
hoyratlığını, öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek, azalmayacak
kararlılığını anlayabilseydin, Anlatabilirdim sana...seninle yaşanan bir
aşktan sonra, ayrılığın ölüm bile olsa MAVİ BİR ÖLÜM olacağını.....!
Kim olduğunu hiç bilmeden...
Senin
kim olduğunu en çok bilerek isyankâr zambakların, çılgın nilüferlerin,
dörtnala açan kiraz çiçeklerinin dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım..
Sarı bir hüzün, kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana...
Sana oklardan değil, yaydan bahsedeceğim. Gülün dikenlerinden değil
gülleri ve dikenlerini doğurmaktan yorulmayan topraktan söz açacağım.. Yine
sana sesleneceğim.. Senin kim olduğunu hiç bilmeden, bilmek istemeden.
Alâeddinin sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi ve ne dilersen
dilememi isteseydi, hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim. Bir şeyden
vazgeçmez isterdim sadece. Hayatta bir şeyden vazgeçmem lütfedilseydi,
bedeli her şeyim olsa bile sana seslenmekten vazgeçmek isterdim. Garip
değil mi? Sana seslenmekten vazgeçmediğimi bundan hoşlandığımı
düşünüyorsun belki de. Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm bu
dünyadaki tek geride kalmış hesap benim için. Bu dünyadaki tek yük, bu
seslenişin kalbini avucumda tutabilmek. Kürek mahkûmu için kürek neyse
benim için de sana seslenmek o. Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek
yolu, öbür yanda bileklerimden sızan kanların gönlümü işgale yeltendiği
rotanın can suyu. Oysa ben sana küreklerden değil, gemiden bahsetmek
isterdim. Atalarım bana kadınlara, gökyüzünü, gemileri ve yelkenleri
anlatmayı öğrettiler. Sen; kürekleri, yağlı urganları, geceyi siyaha
gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun bana. Sana ellerimle dokunarak,
gözlerimler okşayarak göstermek isterdim rüzgârla şişen beyaz
yelkenleri. Ama senin vaktin yoktu... Ben bunu hiç anlayamadım...
Sana sesleniyorum..
Ve
gözlerim bileklerimden parmak uçlarına kadar toplanmış kan pıhtılarını
seyrediyor. Kürekleri bırakmıyorum.. ÖNCE YÜCELTTİÄžİN, SONRA TERK
ETTİÄžİN AŞKIN ONURU İÇİN KALEMİ BİR AN OLSUN ELİMDEN BIRAKMIYORUM..
Benden
kaçıp cennete gitmek isteseydin, seni cennetin kapısına kadar
götürürdüm. Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı, cehennemle
konuşurdum. Seni ona anlatabilirdim. Oysa sen, ne cenneti isteyecek
kadar aşk oldun ne de cehennemi isteyecek kadar ayrılık..
Seni
Seviyorum ama dedin HoşçakaL diye ekledin.. Şimdi gitmeye mecburum,
belki yine gelirim, umarım gelirim.. son sözün oldu. Cennetin ve
cehennemin dillerini, savaş naralarını ve aşk şiirlerini, gazelleri ve
boleroları öğreten atalarım senin sözlerinin anlamını öğretmediler..
Hiçbir
şey söylemen gittin!!! Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim.
Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana. Ve kalemime ilk defa
yaban gözlerle baktım..
YİNE, YENİDEN, SADECE SANA SESLENECEÄžİM...
MÜEBBET BİR AŞK DIŞINDA BİLDİÄžİM TÜM DUYGULARI TERK EDECEÄžİM.....
Sana
sesleneceğim yine.. Seni sadece kuru bir sevgiyle değil derin bir
hüzünle, binlerce yıllık bir gururla ve pervasız bir öfkeyle sevdiğimi
duyumsuyor musun?
Mütevazi bir sevgiyle değil Küstah Bir Aşkla sevdim seni..
Neden
bilmiyorum özlemin artıyor içimde. zaman geçtikçe eksilir demiştin
oysa! Zamanla unutursun demiştin.. Niye daha derinleşiyor öyleyse?
Derinleşiyor özlemin ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları
coşturuyor ayrılık sözlerin.....
ÖFKELERİMİN KARARLILIÄžINI AŞKA KATIK EDEREK KONUŞACAÄžIM, BEDENİM BU DÜNYAYI TERK EDENE KADAR!.....
Öyle
sanıyorum ki hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için benden uzun
yaşayacaksın. Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne. Onların benden
geldiğini bir tek sen bileceksin. Küstah bir aşkla seveceğim seni...
Ben savaş ve ölümle haşır neşir olan kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edeceğim ömrümüm geri kalanında..
Sana sesleneceğim..
Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana...
Senin
kim olduğunu hiç bilmeden, ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına
yoldaş olacağım. Senin kim olduğunu en çok bilerek kavmimin vaat ettiği
tüm aşkları terk edeceğim.
Müebbet bir aşk, sarı bir hüzün, kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım BU DÜNYAYI TERKETME MÜJDESİ GELENE KADAR..
HÜZNÜ, GURURU VE ÖFKEYİ BİLSEYDİN KEŞKE.....
Hüznümün
beni aşan taşkınlığını, gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış
hoyratlığını, öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek, azalmayacak
kararlılığını anlayabilseydin, Anlatabilirdim sana...seninle yaşanan bir
aşktan sonra, ayrılığın ölüm bile olsa MAVİ BİR ÖLÜM olacağını.....!