09-14-2011, Saat: 09:58 AM
Uyandım...
Perdeleri açacak takat yok kollarımda, hatta bedenimi yataktan çıkaracak bir bahane arayışındayım.
Buluyorum sonunda;
Susadım..
İçerken, cansuyum olsun diye boş bir beklentideyim.
Her yudumda "silkelen ve kendine gel" diyorum_faydası olmuyor.
İstediğim tek şey uyku.
Mutlu olduğum, huzurlu olduğum, unuttuğum tek an_her an.
Açılır açılmaz gözlerim kamaşıyor hissettiğim acıdan...
Gitmek istiyorum o zaman.
Bir otobüs tıngırtısında, geçmişimle geleceğim arasında bir yerlerde (araf olabilir mi?)
sıkışıp kalacağımı da biliyorum. Vazgeçiyorum neden sonra. Bavul bana bakıyor, ben kapıya.
Açık olsa gider miyim? Ya da aslında gitmemek için bahane mi üretiyorum? Yani aslında açık mı o kapı?
Kim açık bıraktı aslında? Ben mi? Önemli mi?... (Bilmem)
Uyandım...
Ve hala güçsüzüm.
Yani evet normalde de güçlü değilimdir ama bu başka.
Bu sefer bi başka!
Havaya verdiğim karbondioksit, aldığım oksijenden fazla gibi, sanki nefesim daralıyormuş gibi,
gitgide son'a yaklaşmak gibi aslında.
Hazır mıyım?
Değilim, hiç değilim...
O yüzden böyle hissediyorum; parçalanıyormuşum gibi.
Saatler eksildikçe ömrümden, telaş kaplıyor içimi. Ne kadar dayanırım daha?
Dağılmayan kaç parçam kaldı daha? Kaçı beni ayakta tutabilir?
Hala ayakta kalmamın bir anlamı var mı peki?... (Bilmem)
Uyandım...
Zamanın akışında kaybolmuş gibiyim.
Hayat; sen planlar yaparken başına gelenlerden ibaret.
Dolayısıyla her yiğidin harcı değil suskunluk, kolay değil o kadar.
Gözbebeklerinden okunanı gizleyip başka sohbetlerle söyleme/k halleri...
Daha düne kadar yetiştiremediğim, nefes nefese koştuğum zaman bu sabah bomboş.
Herşeyin "o" yanı boş...
"Veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yıldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer" der şair.
Ne doğru ve ne vahim değil mi?
Perdeleri açacak takat yok kollarımda, hatta bedenimi yataktan çıkaracak bir bahane arayışındayım.
Buluyorum sonunda;
Susadım..
İçerken, cansuyum olsun diye boş bir beklentideyim.
Her yudumda "silkelen ve kendine gel" diyorum_faydası olmuyor.
İstediğim tek şey uyku.
Mutlu olduğum, huzurlu olduğum, unuttuğum tek an_her an.
Açılır açılmaz gözlerim kamaşıyor hissettiğim acıdan...
Gitmek istiyorum o zaman.
Bir otobüs tıngırtısında, geçmişimle geleceğim arasında bir yerlerde (araf olabilir mi?)
sıkışıp kalacağımı da biliyorum. Vazgeçiyorum neden sonra. Bavul bana bakıyor, ben kapıya.
Açık olsa gider miyim? Ya da aslında gitmemek için bahane mi üretiyorum? Yani aslında açık mı o kapı?
Kim açık bıraktı aslında? Ben mi? Önemli mi?... (Bilmem)
Uyandım...
Ve hala güçsüzüm.
Yani evet normalde de güçlü değilimdir ama bu başka.
Bu sefer bi başka!
Havaya verdiğim karbondioksit, aldığım oksijenden fazla gibi, sanki nefesim daralıyormuş gibi,
gitgide son'a yaklaşmak gibi aslında.
Hazır mıyım?
Değilim, hiç değilim...
O yüzden böyle hissediyorum; parçalanıyormuşum gibi.
Saatler eksildikçe ömrümden, telaş kaplıyor içimi. Ne kadar dayanırım daha?
Dağılmayan kaç parçam kaldı daha? Kaçı beni ayakta tutabilir?
Hala ayakta kalmamın bir anlamı var mı peki?... (Bilmem)
Uyandım...
Zamanın akışında kaybolmuş gibiyim.
Hayat; sen planlar yaparken başına gelenlerden ibaret.
Dolayısıyla her yiğidin harcı değil suskunluk, kolay değil o kadar.
Gözbebeklerinden okunanı gizleyip başka sohbetlerle söyleme/k halleri...
Daha düne kadar yetiştiremediğim, nefes nefese koştuğum zaman bu sabah bomboş.
Herşeyin "o" yanı boş...
"Veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yıldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer" der şair.
Ne doğru ve ne vahim değil mi?
Uyandım,
Saat üç, dört, beş bana hiç farketmez
Ne zaman çalınsa kalbim,
Derlerki bir arkadaşa bakıp çıkacaktık
Kalan umutlarımdan birini seçip
Hepsini hepsini hep kaybettim
Şimdi kendimden geri ne kaldı?
Kimseler duymadı;
Sadece duvarlar ağladı...
(ben hala her sabah sana uyanıyorum)
Saat üç, dört, beş bana hiç farketmez
Ne zaman çalınsa kalbim,
Derlerki bir arkadaşa bakıp çıkacaktık
Kalan umutlarımdan birini seçip
Hepsini hepsini hep kaybettim
Şimdi kendimden geri ne kaldı?
Kimseler duymadı;
Sadece duvarlar ağladı...
(ben hala her sabah sana uyanıyorum)