09-22-2011, Saat: 07:30 PM
Bir yazıma karşılık verilen cevapta, bana yöneltilen bir ithamı, sizlerle değerlendirmek istiyorum. Çünkü hepimiz beşeriz, şaşma yanılma ihtimalimiz her zaman vardır. Önemli olan aklı ve Kur’an ı birleştirmek, hurafelerin etkisinden kurtulmaktır. Bakın bir arkadaşımız aşağıdaki ayeti yazımda kullandığım için, neler yazmış yazıma cevaben.
Ankebut 51: Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
(Haluk bey bakın rabbimiz kuran ile birlikte peygamberi de indirmiş[yaratmış,seçmiş ve örnek alın demiştir,ahzab 21] BÖYLE PARÇACI KURAN ANLAYIŞIYLA Bİ YERE VARAMAZSINIZ ,YOKSA SİZ ALLAH İLE PEYGAMBERİN ARASINI MI AÇMAK İSTEYENLERDEN MİSİNİZ HİTABINADA MARUZ KALIRSINIZ....Yoksa sadece yukarda ki Ankebut ayetini parçacı alırsanız çıkmaza girersiniz .....ki girmişsiniz...)
Elbette böyle bir ithamla karşı karşıya kaldığınızda, sanırım sizde tedirgin olursunuz ve söylenenler üzerinde acaba yanlış mı yaptım diye, düşünme gereği duyarsınız. Gelin bu konuyu birlikte düşünelim, bazılarımız İslam ı yaşarken gerçekten büyük çıkmazda, bunların kimler olduğunu araştırmak bulmakta bizlerin görevi olmalı ki, hesabın görüleceği o gün üzülenlerden, yüzleri kapkara olanlardan olmayalım. Rabbim yardımcımız olsun inşallah.
Ben Ankebut 51. ayeti örnek gösterip, bakın Allah ne söylüyor diyerek, peygamberimizin o günkü topluma Kur’an ı tebliğ ederken, atalarının rivayet, hurafe inançlarından vazgeçmeyenlere, Rabbin seslenişini örnek vermiştim. Acaba ben bu ayeti günümüzde yaşayan din kardeşlerime örnek vermekle, yanlış yapmış olabilir miyim? Bu ayet bizlere günümüzde hitap etmiyor da, yalnız o devrin insanlarına mı hitap ediyor? İşte kendimize sormamız gereken çok önemli soru. Bu sorunun doğru cevabını bulan, Rahmanın doğru yolunu da bulmuş olacaktır.
Allah atalarının hurafe rivayetlerinden vazgeçmeyenlere söylediği, (okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?) sözlerinden bizler günümüzde, hiç mi dersler almamız gerekmiyor? Sanırım Rabbin ayetlerinin bu yöntemle, teker teker saf dışı kalmasının, güzel bir örneğini yaşıyoruz. Kur’an ın her kelimesi bir nurdur ve çağlar ötesi her daim geçerlidir. İşte bunu unutuyor ve hataların en büyüğünü yapıyoruz.
Şimdi şöyle düşünelim. Peygamberimizden önce gelen, Hz. İsa ve Hz. Musa peygamberlerimizi hatırlayalım. Eğer bizim peygamberimizin Allahın gönderdiği kitaba ilave hüküm koyma yetkisi var diye inanıyorsak, ondan önce gelen peygamberlerinde, böyle bir yetkisi olmalı değil mi? Eğer vardır diyenlere, işte hatırlattığım ayet asla böyle bir yetkilerinin olmadığının açık kanıtıdır. Çünkü onlarda tıpkı günümüzde olduğu gibi, Allahın gönderdiği kitabın dışından, o kadar çok hurafelere, rivayetlere inanmışlar ki, Allahın indirdiği din elden gitmiş. İşte onun içindir ki Allah onlara, okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmiyor mu diyor. Kur’an ın o günkü topluma yeteceğini söyleyen ben değilim, Yüce Rabbimdir.
Hatırlayınız o günün Yahudilerinden bir kısım insanlar, peygamberimize bir konu için danışmaya geldiğinde, Rabbin indirdiği ayet çok düşündürücüdür. Ellerindeki benim gönderdiğim kitaba bakmıyorlar da, sana mı gelip soruyorlar sözleri, çok ama çok düşündürücüdür. Ya bugün bizler Kur’an için neler söylüyoruz? Acaba bizlerde Kur’an yetmez diyerek, o günkü toplumun yaptığı yanlışı yapmaya devam mı ediyoruz? Allah bizleri affetsin.
Gerçekten Kur’an a parçacı yaklaşarak bir ayeti alıp, ona Rabbin hiç bahsetmediği bir anlam verirde, Kur’an bütünlüğünde verdiğimiz anlamı, manayı destekler hiçbir ayet yoksa işte ben o zaman çok büyük yanılgı içindeyim demektir. Şimdide gelin Kur’an dan verdiğim Ankebut 51. ayete delil arayalım, bakalım ben gerçekten Allah ile peygamberimizin arasını açmaya çalışarak çıkmaza mı girmişim, yoksa peygamberimizi HAŞA Rabbimle hüküm vermede eş konuma getirmeye çalışıp, ŞİRK koşanların, yanılgısını ortaya mı çıkarmaya çalışıyorum, gelin bana yapılan bu ithamın cevabını, Kur’an dan arayalım.
Enbiya 10: Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki. Bütün şanınız ondadır; Hala akıllanmayacak mısınız?
Ahzab 2: Rabbinden sana vah yedilene uy. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz.
Araf 185: Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar.
Enam 50: De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?
Ne dersiniz, yukarıdaki ayetler Rabbin Kur’an da bizlere öğüt almamız için verdiği, Ankebut 51. ayetin bugünde bizlere hitap ettiğini, bizlerinde dersler çıkarıp, Kur’an a sarılmamız gerektiğini, bütün şanımızın onda olduğunu, peygamberimizin de yalnız ona uyduğunu anlatmıyor mu?
Allah tüm bu ayetleri indirdikten sonra, Kur’an ın başka bir ayetinde, bu hükümlere tezat bir hüküm sizce verir mi? Elbette vermez, ama bizler yaptığımız yanlışlarla, hurafe inançlarımıza delil aramak adına, kelimelere kendimizce manalar vererek, Kur’an içinde zıtlık- çelişki yaratmaktayız ne yazık ki.
Acaba ben bu ayetleri hatırlatmakla, Yüce Rabbim ile elçisinin arasını mı açmaya çalışıyorum, yoksa atılan iftiraları, İslam a sokulan hurafeleri temizlemeye mi çalışıyorum, bu sorunun cevabını huzuru mahşerde alacağız inşallah.
Kur’an ayetlerine çok daha parçalı yaklaşmanın, büyük yanılgısına örnekler vermek istiyorum. Kur’an dan bir ayet içinden, yalnız bir kelime cımbızlayıp, ayetin verdiği hükümden çok farklı anlamlar günümüzde, ne yazık ki verilmektedir.Verilen bu hüküm, Kur’an ın hiçbir yerinde bahsedilmeyip, açıklaması dahi olmadığı halde, bugün bunlara iman etmekteyiz. Yaptığımız bu hata, hurafe itikatlarımıza sırf delil aramak adına yapılmaktadır. Sizlere iki örnek vermek istiyorum. Bu örnekleri gördükten sonra lütfen düşününüz, acaba ben mi Kur’an a parçalı yaklaşıyorum, yoksa……. Karar sizlerin.
Hatırlayınız Allah Nur suresi 31. ayetinde HIMAR (Örtü) kelimesini kullanarak, ayette kadınların yaka açıklarını yani göğüs dekoltelerini kapatmalarını emretmiştir. Peki, biz ne yapıyoruz? Burada geçen HIMAR kelimesine başörtü anlamı verip, Allahın ayette açıkça göğüs bölgesini örtme emrini verdiği halde, bizler kadının başının örtülme emrini, bu kelimeden cımbızlayarak çıkartıp, inançlarımıza delil yapıyoruz.
Hımar kelimesine, başörtüsü anlamı dahi verseniz, ayette göğsün örtülme emri verilmiştir. Biran şöyle düşünelim, diyelim ki Allah bu ayette kadının saçını örtmesini de üstü kapalı, dolaylı emrediyor diyelim. Çünkü bu düşünceyi savunanlar var. Bu durumda ne yapmalıyız? Hemen bu emrin açıklandığı, örneğinin verildiği başka bir ayet aramalıyız Kur’an da. Çünkü Rabbim Kehf 54. ayetinde, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk diyor. Peki, biz bu yolu ve yöntemi kullanıyor muyuz?
Sorun burada zaten, kadının başını örtme emrini, Kur’an içinden başka delil aramak, her nedense işlerine de gelmemiş. Çünkü Kur’an ın hiçbir ayetinde Allah, kadın saçını örtmelidir diye bir hüküm vermemiştir. Hâlbuki Allah ayetlerini nasıl özelliklerde indirdiğini bakın Nur suresi 34. ayetinde nasıl açıklıyor. Andolsun ki biz size (gerekeni) açık açık bildiren ayetler indirdik diyor. Yine Allah İsra suresi 89. ayetinde yemin olsun, biz bu Kur'an'da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Tüm bu ayetler ne yazık ki görmezden gelip, üstü örtülmüş, geleneği dinselleştirip Allah emri olarak topluma sunulmuştur. Başın örtülme emrine gösterdikleri tek delil, göğüs açıklığının örtülme emrinde geçen HIMAR kelimesine verilen anlamdan kaynaklanmaktadır. Lütfen düşünelim, Rabbim hükümlerini, uymamız gereken kurallarını, böylemi veriyordu Kur’an da bizlere? Bu durumda ben mi Kur’an a parçacı yaklaşmış oluyorum, yoksa kendi inançlarına Kur’an dan delil arayanlar, kelimeleri cımbızlayarak anlam verenler mi Kur’an a parçacı yaklaşmış oluyor? Ne dersiniz?
İkinci örneği vermek istiyorum. Bakara 222. ayetinde Allah, kadın ay halinde iken, cinsel birleşme yapılmamasını, çünkü bu halin kadına rahatsızlık vereceğini söyledikten sonra, bu halin bitiminde temizlendiklerinde, cinselliğin serbest olduğunu söylüyor. Ayetin verdiği hüküm sizce çok açık değil mi? Fakat biz ne yapıyoruz, hurafe inançlarımıza delil aramak için, ayetlerde geçen bir kelimeyi cımbızlayıp kendimize delil kabul ediyoruz. İşte bu ayette de, TEMİZLENDİKLERİNDE kelimesini cımbızlayıp, işte bakın Allah kadını bu haldeyken kirli sayıyor, abdest aldıktan sonra diyor anlamı verilip, bu haldeyken kadının ibadet yapamayacağını, oruç tutamayacağını söylüyoruz. Hâlbuki ayetin anlattığı konu o kadar farklı ki, doğrusu söyleyecek söz bulamıyorum. Kur’an ın hiçbir ayetinde, kadın ay halinde kirlidir demez. Hiçbir zaman kadın ay halinde ibadet edemeyeceği konusunda da, tek bir hüküm dahi vermemiştir.
İşte Kur’an a parçalı yaklaşmak böyle olur, hem de bir kelimenin ardı sıra anlam verip, Rabbin kitabında asla hüküm vermediği, bahsetmediği, açıklık getirmediği bir inanç, işte böylece ortaya çıkartılıyor. Ne dersiniz, ben mi Kur’an a parçalı yaklaşarak, Rabbim ile elçisinin arasını açıyorum çıkmaza giriyorum, yoksa kelimelerin ardı sıra, anlamlar verenler ve bunlarda peygamberimizin din adına hükümleridir, diyenler mi Rabbim ile elçisinin arasını açmaya çalışıyor?
Bir örnek vermek istiyorum Kur’an dan. Allah mahşer günü, Hz. İsa peygamberimize soracağı soruyu, şimdiden bizlere ibret olsun diye hatırlatıyor ve diyor ki. Yoksa sen mi Allahın oğlu olduğunu söyledin ümmetine diyor. Hz. İsa da cevap veriyor. HâşÃ¢ Rabbim ben söylemiş olsaydım, bunu sen bilirdin diyor.
İsterseniz bu ibretten gelin bizler ders çıkartalım. Mahşer günü Yüce Rabbim, yukarıda verdiğim iki örneği hesabın görüleceği, peygamberlerinde şahit olarak geleceği o gün, elçisine elbette soracaktır. Resulüm, kadının saçları açık gezmesi HARAMDIR, kadın ay halindeyken Rabbin huzuruna durup namaz kılması, oruç tutması da HARAM kılındığını sen mi söyledin, diye elbette soracaktır. Şimdi kendimize bu sorunun cevabı ne olabilir diye, kendi nefsimizde, Kur’an ışığında Allahın verdiği örnek ayetleri de düşünerek, isterseniz düşünelim. Acaba Allah hükümlerimi açık, detaylı, sizlerin anlayacağınız şekilde, değişik örnekler verip, gönderdim dedikten ve aşağıdaki ayetleri bizlere ilettikten sonra, peygamberimizin cevabı bu sorulara ne olabilir dersiniz?
İsra 89: Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.
Kehf 54; Yemin olsun, biz, bu Kur’an'da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.
Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Yorum ve karar sizlerin. Gerçekten birileri Allah ile elçisinin arasını açmaya çalışıyorlar, bunların kimler olduğunu yalnız Rabbim bilir. Gerçi Allah ile elçisinin arasını kimse açamaz, çünkü yapılan her şey kayıt altındadır.
Bizlere düşen Rahmanın sözlerini dikkatle, hiçbir etki altında kalmadan anlamaya çalışmak, üzerinde düşünmek olmalıdır. Bu çabayı gösterenlerin tüm gerçekleri göreceği müjdesini Rabbim, çok şükür bizlere veriyor. Onun için gelin hep birlikte Kur’an ın ipine sarılıp, onu anlayarak bolca okuyalım.
Kur’anı sen anlayamazsın diyenler, bizleri yanlışa yönlendirip, peygamberimize iftira atanlardır. Çünkü Allah kullarına gönderdiği rehberini, yemin ederek kolaylaştırdığını birçok kez söylüyorsa bizlere, iddia edildiği gibi, anlaşılması zor bir rehber gönderip, daha sonrada bu kitaptan asla hesap sormaz, bunu da unutmayalım.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
Ankebut 51: Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
(Haluk bey bakın rabbimiz kuran ile birlikte peygamberi de indirmiş[yaratmış,seçmiş ve örnek alın demiştir,ahzab 21] BÖYLE PARÇACI KURAN ANLAYIŞIYLA Bİ YERE VARAMAZSINIZ ,YOKSA SİZ ALLAH İLE PEYGAMBERİN ARASINI MI AÇMAK İSTEYENLERDEN MİSİNİZ HİTABINADA MARUZ KALIRSINIZ....Yoksa sadece yukarda ki Ankebut ayetini parçacı alırsanız çıkmaza girersiniz .....ki girmişsiniz...)
Elbette böyle bir ithamla karşı karşıya kaldığınızda, sanırım sizde tedirgin olursunuz ve söylenenler üzerinde acaba yanlış mı yaptım diye, düşünme gereği duyarsınız. Gelin bu konuyu birlikte düşünelim, bazılarımız İslam ı yaşarken gerçekten büyük çıkmazda, bunların kimler olduğunu araştırmak bulmakta bizlerin görevi olmalı ki, hesabın görüleceği o gün üzülenlerden, yüzleri kapkara olanlardan olmayalım. Rabbim yardımcımız olsun inşallah.
Ben Ankebut 51. ayeti örnek gösterip, bakın Allah ne söylüyor diyerek, peygamberimizin o günkü topluma Kur’an ı tebliğ ederken, atalarının rivayet, hurafe inançlarından vazgeçmeyenlere, Rabbin seslenişini örnek vermiştim. Acaba ben bu ayeti günümüzde yaşayan din kardeşlerime örnek vermekle, yanlış yapmış olabilir miyim? Bu ayet bizlere günümüzde hitap etmiyor da, yalnız o devrin insanlarına mı hitap ediyor? İşte kendimize sormamız gereken çok önemli soru. Bu sorunun doğru cevabını bulan, Rahmanın doğru yolunu da bulmuş olacaktır.
Allah atalarının hurafe rivayetlerinden vazgeçmeyenlere söylediği, (okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?) sözlerinden bizler günümüzde, hiç mi dersler almamız gerekmiyor? Sanırım Rabbin ayetlerinin bu yöntemle, teker teker saf dışı kalmasının, güzel bir örneğini yaşıyoruz. Kur’an ın her kelimesi bir nurdur ve çağlar ötesi her daim geçerlidir. İşte bunu unutuyor ve hataların en büyüğünü yapıyoruz.
Şimdi şöyle düşünelim. Peygamberimizden önce gelen, Hz. İsa ve Hz. Musa peygamberlerimizi hatırlayalım. Eğer bizim peygamberimizin Allahın gönderdiği kitaba ilave hüküm koyma yetkisi var diye inanıyorsak, ondan önce gelen peygamberlerinde, böyle bir yetkisi olmalı değil mi? Eğer vardır diyenlere, işte hatırlattığım ayet asla böyle bir yetkilerinin olmadığının açık kanıtıdır. Çünkü onlarda tıpkı günümüzde olduğu gibi, Allahın gönderdiği kitabın dışından, o kadar çok hurafelere, rivayetlere inanmışlar ki, Allahın indirdiği din elden gitmiş. İşte onun içindir ki Allah onlara, okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmiyor mu diyor. Kur’an ın o günkü topluma yeteceğini söyleyen ben değilim, Yüce Rabbimdir.
Hatırlayınız o günün Yahudilerinden bir kısım insanlar, peygamberimize bir konu için danışmaya geldiğinde, Rabbin indirdiği ayet çok düşündürücüdür. Ellerindeki benim gönderdiğim kitaba bakmıyorlar da, sana mı gelip soruyorlar sözleri, çok ama çok düşündürücüdür. Ya bugün bizler Kur’an için neler söylüyoruz? Acaba bizlerde Kur’an yetmez diyerek, o günkü toplumun yaptığı yanlışı yapmaya devam mı ediyoruz? Allah bizleri affetsin.
Gerçekten Kur’an a parçacı yaklaşarak bir ayeti alıp, ona Rabbin hiç bahsetmediği bir anlam verirde, Kur’an bütünlüğünde verdiğimiz anlamı, manayı destekler hiçbir ayet yoksa işte ben o zaman çok büyük yanılgı içindeyim demektir. Şimdide gelin Kur’an dan verdiğim Ankebut 51. ayete delil arayalım, bakalım ben gerçekten Allah ile peygamberimizin arasını açmaya çalışarak çıkmaza mı girmişim, yoksa peygamberimizi HAŞA Rabbimle hüküm vermede eş konuma getirmeye çalışıp, ŞİRK koşanların, yanılgısını ortaya mı çıkarmaya çalışıyorum, gelin bana yapılan bu ithamın cevabını, Kur’an dan arayalım.
Enbiya 10: Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki. Bütün şanınız ondadır; Hala akıllanmayacak mısınız?
Ahzab 2: Rabbinden sana vah yedilene uy. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz.
Araf 185: Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar.
Enam 50: De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?
Ne dersiniz, yukarıdaki ayetler Rabbin Kur’an da bizlere öğüt almamız için verdiği, Ankebut 51. ayetin bugünde bizlere hitap ettiğini, bizlerinde dersler çıkarıp, Kur’an a sarılmamız gerektiğini, bütün şanımızın onda olduğunu, peygamberimizin de yalnız ona uyduğunu anlatmıyor mu?
Allah tüm bu ayetleri indirdikten sonra, Kur’an ın başka bir ayetinde, bu hükümlere tezat bir hüküm sizce verir mi? Elbette vermez, ama bizler yaptığımız yanlışlarla, hurafe inançlarımıza delil aramak adına, kelimelere kendimizce manalar vererek, Kur’an içinde zıtlık- çelişki yaratmaktayız ne yazık ki.
Acaba ben bu ayetleri hatırlatmakla, Yüce Rabbim ile elçisinin arasını mı açmaya çalışıyorum, yoksa atılan iftiraları, İslam a sokulan hurafeleri temizlemeye mi çalışıyorum, bu sorunun cevabını huzuru mahşerde alacağız inşallah.
Kur’an ayetlerine çok daha parçalı yaklaşmanın, büyük yanılgısına örnekler vermek istiyorum. Kur’an dan bir ayet içinden, yalnız bir kelime cımbızlayıp, ayetin verdiği hükümden çok farklı anlamlar günümüzde, ne yazık ki verilmektedir.Verilen bu hüküm, Kur’an ın hiçbir yerinde bahsedilmeyip, açıklaması dahi olmadığı halde, bugün bunlara iman etmekteyiz. Yaptığımız bu hata, hurafe itikatlarımıza sırf delil aramak adına yapılmaktadır. Sizlere iki örnek vermek istiyorum. Bu örnekleri gördükten sonra lütfen düşününüz, acaba ben mi Kur’an a parçalı yaklaşıyorum, yoksa……. Karar sizlerin.
Hatırlayınız Allah Nur suresi 31. ayetinde HIMAR (Örtü) kelimesini kullanarak, ayette kadınların yaka açıklarını yani göğüs dekoltelerini kapatmalarını emretmiştir. Peki, biz ne yapıyoruz? Burada geçen HIMAR kelimesine başörtü anlamı verip, Allahın ayette açıkça göğüs bölgesini örtme emrini verdiği halde, bizler kadının başının örtülme emrini, bu kelimeden cımbızlayarak çıkartıp, inançlarımıza delil yapıyoruz.
Hımar kelimesine, başörtüsü anlamı dahi verseniz, ayette göğsün örtülme emri verilmiştir. Biran şöyle düşünelim, diyelim ki Allah bu ayette kadının saçını örtmesini de üstü kapalı, dolaylı emrediyor diyelim. Çünkü bu düşünceyi savunanlar var. Bu durumda ne yapmalıyız? Hemen bu emrin açıklandığı, örneğinin verildiği başka bir ayet aramalıyız Kur’an da. Çünkü Rabbim Kehf 54. ayetinde, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk diyor. Peki, biz bu yolu ve yöntemi kullanıyor muyuz?
Sorun burada zaten, kadının başını örtme emrini, Kur’an içinden başka delil aramak, her nedense işlerine de gelmemiş. Çünkü Kur’an ın hiçbir ayetinde Allah, kadın saçını örtmelidir diye bir hüküm vermemiştir. Hâlbuki Allah ayetlerini nasıl özelliklerde indirdiğini bakın Nur suresi 34. ayetinde nasıl açıklıyor. Andolsun ki biz size (gerekeni) açık açık bildiren ayetler indirdik diyor. Yine Allah İsra suresi 89. ayetinde yemin olsun, biz bu Kur'an'da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Tüm bu ayetler ne yazık ki görmezden gelip, üstü örtülmüş, geleneği dinselleştirip Allah emri olarak topluma sunulmuştur. Başın örtülme emrine gösterdikleri tek delil, göğüs açıklığının örtülme emrinde geçen HIMAR kelimesine verilen anlamdan kaynaklanmaktadır. Lütfen düşünelim, Rabbim hükümlerini, uymamız gereken kurallarını, böylemi veriyordu Kur’an da bizlere? Bu durumda ben mi Kur’an a parçacı yaklaşmış oluyorum, yoksa kendi inançlarına Kur’an dan delil arayanlar, kelimeleri cımbızlayarak anlam verenler mi Kur’an a parçacı yaklaşmış oluyor? Ne dersiniz?
İkinci örneği vermek istiyorum. Bakara 222. ayetinde Allah, kadın ay halinde iken, cinsel birleşme yapılmamasını, çünkü bu halin kadına rahatsızlık vereceğini söyledikten sonra, bu halin bitiminde temizlendiklerinde, cinselliğin serbest olduğunu söylüyor. Ayetin verdiği hüküm sizce çok açık değil mi? Fakat biz ne yapıyoruz, hurafe inançlarımıza delil aramak için, ayetlerde geçen bir kelimeyi cımbızlayıp kendimize delil kabul ediyoruz. İşte bu ayette de, TEMİZLENDİKLERİNDE kelimesini cımbızlayıp, işte bakın Allah kadını bu haldeyken kirli sayıyor, abdest aldıktan sonra diyor anlamı verilip, bu haldeyken kadının ibadet yapamayacağını, oruç tutamayacağını söylüyoruz. Hâlbuki ayetin anlattığı konu o kadar farklı ki, doğrusu söyleyecek söz bulamıyorum. Kur’an ın hiçbir ayetinde, kadın ay halinde kirlidir demez. Hiçbir zaman kadın ay halinde ibadet edemeyeceği konusunda da, tek bir hüküm dahi vermemiştir.
İşte Kur’an a parçalı yaklaşmak böyle olur, hem de bir kelimenin ardı sıra anlam verip, Rabbin kitabında asla hüküm vermediği, bahsetmediği, açıklık getirmediği bir inanç, işte böylece ortaya çıkartılıyor. Ne dersiniz, ben mi Kur’an a parçalı yaklaşarak, Rabbim ile elçisinin arasını açıyorum çıkmaza giriyorum, yoksa kelimelerin ardı sıra, anlamlar verenler ve bunlarda peygamberimizin din adına hükümleridir, diyenler mi Rabbim ile elçisinin arasını açmaya çalışıyor?
Bir örnek vermek istiyorum Kur’an dan. Allah mahşer günü, Hz. İsa peygamberimize soracağı soruyu, şimdiden bizlere ibret olsun diye hatırlatıyor ve diyor ki. Yoksa sen mi Allahın oğlu olduğunu söyledin ümmetine diyor. Hz. İsa da cevap veriyor. HâşÃ¢ Rabbim ben söylemiş olsaydım, bunu sen bilirdin diyor.
İsterseniz bu ibretten gelin bizler ders çıkartalım. Mahşer günü Yüce Rabbim, yukarıda verdiğim iki örneği hesabın görüleceği, peygamberlerinde şahit olarak geleceği o gün, elçisine elbette soracaktır. Resulüm, kadının saçları açık gezmesi HARAMDIR, kadın ay halindeyken Rabbin huzuruna durup namaz kılması, oruç tutması da HARAM kılındığını sen mi söyledin, diye elbette soracaktır. Şimdi kendimize bu sorunun cevabı ne olabilir diye, kendi nefsimizde, Kur’an ışığında Allahın verdiği örnek ayetleri de düşünerek, isterseniz düşünelim. Acaba Allah hükümlerimi açık, detaylı, sizlerin anlayacağınız şekilde, değişik örnekler verip, gönderdim dedikten ve aşağıdaki ayetleri bizlere ilettikten sonra, peygamberimizin cevabı bu sorulara ne olabilir dersiniz?
İsra 89: Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.
Kehf 54; Yemin olsun, biz, bu Kur’an'da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.
Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Yorum ve karar sizlerin. Gerçekten birileri Allah ile elçisinin arasını açmaya çalışıyorlar, bunların kimler olduğunu yalnız Rabbim bilir. Gerçi Allah ile elçisinin arasını kimse açamaz, çünkü yapılan her şey kayıt altındadır.
Bizlere düşen Rahmanın sözlerini dikkatle, hiçbir etki altında kalmadan anlamaya çalışmak, üzerinde düşünmek olmalıdır. Bu çabayı gösterenlerin tüm gerçekleri göreceği müjdesini Rabbim, çok şükür bizlere veriyor. Onun için gelin hep birlikte Kur’an ın ipine sarılıp, onu anlayarak bolca okuyalım.
Kur’anı sen anlayamazsın diyenler, bizleri yanlışa yönlendirip, peygamberimize iftira atanlardır. Çünkü Allah kullarına gönderdiği rehberini, yemin ederek kolaylaştırdığını birçok kez söylüyorsa bizlere, iddia edildiği gibi, anlaşılması zor bir rehber gönderip, daha sonrada bu kitaptan asla hesap sormaz, bunu da unutmayalım.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK