10-21-2011, Saat: 07:08 PM
> Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
> Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar.
İlk önce bir bakkal dükkânına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir;
> sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.
İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu der "benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm."
> En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. "Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira istiyorsun?" Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?" "Ne istiyorsan veririm."
> Öğrenci, "Hayır veremem." diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:
> "Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim." Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
> Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..
> Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?"
> Öğrenci: "Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum,
kafam karmakarışık" diye cevap verir.
> Bilge hoca çok kısa cevap verir:
"Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini
bilen anlar ve o değerini bilenin yanında kıymetlidir."
Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
> Mesele kuyumcuyu bulmaktadır... Yukarıdaki çok güzel ve anlamlı hikâyeyi bir arkadaşım gönderdi bana, Allah ondan razı olsun. Bizler yaşamımız boyunca en sevdiklerimizin dahi kıymetini ne yazık ki yaşarken bilmiyoruz. Elimizden yok olup gittiğinde ise, dövünüp duruyoruz. İşte tıpkı yaşamımızda yaptığımız kıymet bilmezliği, Rabbin bizlere rehber diye indirdiği KUR’ANA yapmıyor muyuz? Zora düştüğümüzde Allah deyip, Rabbin yardımıyla kurtulduğumuzda, hemen unutmuyor muyuz tüm olanları? Allah ın kitabına da aynı şekilde vefasız davranmıyor muyuz bizler? Allah bu kitaba sarılın sizleri bana ulaştıracak. Bu kitap her konuda sizlere gerektiği kadar açıklama yapacak dediğini duymazdan gelip, onu yüksek bir yere asarak, beşerin kitaplarına sarılmıyor muyuz? Bu yaptığımız, yukarıdaki mücevherin değerini bilmeyen diğer insanlara benziyor. Biz elimizdeki pırlantayı, elması sahte taklitleri ile değiştiriyoruz, ama farkında bile değiliz. Bize satılan mücevherin sahte olduğunu araştırma gereği bile duymuyoruz, adeta sahte olduğunu öğrenmekten korkarcasına. Altın almak istiyoruz bir dosttan, ama sorma gereği bile duymuyoruz bir erbabına. Elbette bir gün o sahte altınları, ihtiyaçtan erbabına, sarrafa bozdurma gereği duyduğumuzda, hepsinin sahte taklit olduğunu anlayacağız, ama artık iş işten geçmiş olacak. Zor anımızda yardımcı olsun diye biriktirdiğimiz altınlarımız, mücevherlerimizin beş para etmediğini anladığımızda, ne olur halimiz hiç düşünen oldu mu? Bizler bir gün kazanıp biriktirdiklerimizi harcamak için, Rabbin huzuruna varacağız. Acaba biriktirdiklerimizin sahte olup olmadığını, şimdiden araştıran var mı? Eğer araştırmayıp birilerine güvenerek biriktiriyorsak, yanlış şeyleri biriktirdiğimizi asla bilemeyiz. Gelin işi erbabına soralım, ona danışalım onun verdiği değerleri biriktirelim. Onun çizdiği yoldan giderek, toplayalım mücevherlerimizi. Rabbim bizleri, senin kitabının, rehberinin, güneşinin ışığını fark eden, kıymetini değerini bilen, KURAN SARRAFLARI YAP NE OLUR. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK