11-15-2011, Saat: 09:16 PM
Bu özlemenin “sensiz hiçbir şeyin tadı olmuyorâ€un yazısıdır. Yokluğundan bıktım duvarları yumrukluyorum. Gecelerle kavgalıyım gündüzlerle aram iyi değil. Sensiz yaşadığım dünya açık bir hapishane gibi gelmeye başladı bana. Bu kocaman açık hapishanede sensiz yaşama cezası çekiyorum. Bu ceza hangi suça kesildi kim verdi bu hükmü ve ne zaman bitecek bu ceza bilmiyorum. Yokluğunu bilmek hissetmek daha uzun bir süre gelmeyeceğinin bilincinde olmak katlanılmaz bir acı veriyor bana.
Sensiz bu şehirde sürgünde gibiyim. Kendi şehrimde kendi evimde sürgündeyim. Bir yer bulabilir miyim acaba senden bir iz taşımayan. Bir an bir zaman yaşayabilir miyim içinde senin silüetin olmayan. Hayatımın her parçasına ince ince sızarken nasıl da farkında değildim artık sensiz bir dünyadan tat almayacağıma.
Siyah simsiyah bir dünya bıraktın giderken ardında. Sesini duydukça grileşiyor dünyam seni göremiyorum ki beyaza kavuşayım. Giderken bütün renklerini ***ürdün bu şehrin. Sana mavi güller aldığım turuncu günlerimizi özledim. Sana hesapsız kitapsız sürprizler yapmayı beğendiğin her şeyi sana almayı özledim.
4 mevsim kış 365 gün gece24 saat karanlık bu şehir. Güneş yerine her sabah hüzün doğuyor yağmur yerine hüzün yağıyor bulutlar siyah karlar siyah....
Saatim seni en son gördüğüm dakikada durdu. Bir daha da kurmadım. Ben hala trende sana öpücük kondurduğum andayım. O tren hiç kalkmadı ve sen hiçbir yere gitmedin. Sen hala camdan bana bakıyorsun ve ben o ufak bankta seni izliyorum sessiz sedasız....
Gel çabuk gel. Gelmezsen çıldıracağım. Gelmezsen sabahlara kadar günlerce yazacağım. Bir geceliğine gel bir dakikalığına saçlarından bir kere öpeyim seni sonra bir ömür daha beklerim seni.
“Uzun yazılarını seviyorum uzun yaz†diyordun ya.. İşte sana büyük bir aşkın uzun bir hasretin bitmeyen eksilmeyen bir sevdanın bir hasret yazısı bir iç kanaması... Yazıp da gönderemediğim mektuplarımın aklımdaki binlerce kelimenin kimselere anlatamadığım duygularımın kontrol edilmeyen arz-ı hali....
Sensiz bu şehirde sürgünde gibiyim. Kendi şehrimde kendi evimde sürgündeyim. Bir yer bulabilir miyim acaba senden bir iz taşımayan. Bir an bir zaman yaşayabilir miyim içinde senin silüetin olmayan. Hayatımın her parçasına ince ince sızarken nasıl da farkında değildim artık sensiz bir dünyadan tat almayacağıma.
Siyah simsiyah bir dünya bıraktın giderken ardında. Sesini duydukça grileşiyor dünyam seni göremiyorum ki beyaza kavuşayım. Giderken bütün renklerini ***ürdün bu şehrin. Sana mavi güller aldığım turuncu günlerimizi özledim. Sana hesapsız kitapsız sürprizler yapmayı beğendiğin her şeyi sana almayı özledim.
4 mevsim kış 365 gün gece24 saat karanlık bu şehir. Güneş yerine her sabah hüzün doğuyor yağmur yerine hüzün yağıyor bulutlar siyah karlar siyah....
Saatim seni en son gördüğüm dakikada durdu. Bir daha da kurmadım. Ben hala trende sana öpücük kondurduğum andayım. O tren hiç kalkmadı ve sen hiçbir yere gitmedin. Sen hala camdan bana bakıyorsun ve ben o ufak bankta seni izliyorum sessiz sedasız....
Gel çabuk gel. Gelmezsen çıldıracağım. Gelmezsen sabahlara kadar günlerce yazacağım. Bir geceliğine gel bir dakikalığına saçlarından bir kere öpeyim seni sonra bir ömür daha beklerim seni.
“Uzun yazılarını seviyorum uzun yaz†diyordun ya.. İşte sana büyük bir aşkın uzun bir hasretin bitmeyen eksilmeyen bir sevdanın bir hasret yazısı bir iç kanaması... Yazıp da gönderemediğim mektuplarımın aklımdaki binlerce kelimenin kimselere anlatamadığım duygularımın kontrol edilmeyen arz-ı hali....