03-23-2012, Saat: 07:18 PM
Bugün sizlerle paylaşmak, sizleri düşünmeye davet etmek istediğim konu, acaba Allah bizleri yarattıktan sonra, yaşantımızda tamamen özgür mü bırakıyor? Yoksa yaşantımızın bazı evrelerinde, yine bizleri doğruya yönlendirmek, aklımızı başımıza getirmek için, müdahalelerde mi bulunuyor? Gelin bu soruyu birlikte düşünerek, Kur’an dan bir cevap aramaya çalışalım.
Önce yaradılış gayemizin ne olduğunu Kur’an dan doğru anlamalıyız ki, Allah ın bizlere yaşantımızda müdahalesi var mı, ya da hangi şartlarda var, onu doğru anlayabilelim.
Kur’an a baktığımızda ve Allah ın verdiği birçok örneklerden yola çıktığımızda, bizleri özgür irademiz ve nefsimizle baş başa bıraktığını görüyoruz. Fakat Allah özgür bıraktığı kullarını yinede tamamen terk etmeyip, belirli zamanlarda onlara doğru yolu göstermek adına, birçok rehber kitapları, elçileri vasıtası ile ulaştırdığını Kur’an dan anlıyoruz. Kur’an da birçok ayetin sonunda akla, düşünmeye bizleri yönlendirerek, bu konuda ne derece özgür olduğumuzu, onun içinde yaptıklarımızdan sorumlu tutulacağımızı, birçok ayetlerinde bizlerin dikkatini çekiyor.
Örneğin Yunus suresi 100. ayetinde Allah, Akıllarını güzelce kullanmayanları pislik içinde bırakacağı uyarısını yapıyor bizlere.
Yine Nisa suresi 31. ayette, Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz diyerek, bizlerin hareketlerimizde özgür bırakıldığımızı, fakat takip edildiğimizi, izlendiğimizi yine birçok ayetinde açıklamasını yapıyor.
Araf suresi 3. ayetinde bizlerin özgür iradesi ile baş başa olduğumuzu şöyle hatırlatıyor. Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.
Dikkat ederseniz Allah, yarattığı kullarını sürekli uyarıyor. Çünkü kullarına rehber olsun diye indirdiği kitaplara, bir kısım kulları uymuyor ve kendilerince Veliler edinerek, onların peşi sıra gidiyorlar ki, Rahmanda uyarma gereği duyuyor. Dikkat ederseniz ayetin sonunda, siz ne kadar az öğüt alıyorsunuz, yani sözlerimi çok az dinliyorsunuz diyerek, bizlere kızgınlığını belirtiyor. Bu sözlerden de anlıyoruz ki, Allah kullarını, yaşamında vereceği kararlarda, özgür bırakmıştır. Allah bizleri imtihan edeceğini söylüyorsa, imtihanında birinci şartı özgür olmak değil midir zaten? Özgür olmadan yapılan bir imtihan, imtihan olabilir mi?
Yine Allah Zühruf suresi 44. ayetinde; Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız diyorsa, bizlerin özgür iradesi ile sorumlu tutulacağımız bir kitaptan, imtihan olacağımız çok açıktır.
Buna benzer yüzlerce ayet vardır ki, bizlerin özgür iradesi ile yaşadığımızın kanıtlarıdır. Allah bir ayetinde apaçık bir hüküm vermiş ise, buna bağlantılı ayetleri de aynı fikir doğrultusunda düşünmeliyiz ki, ayetleri doğru anlayabilelim. Çünkü Allah, Kur’an da verdiği bir hükmün tersini, başka bir ayetinde asla vermez. Bunu söylemek, ayetlere bu şekilde anlamlar vermek, Kur’an da çelişki yaratır ki, bunu yapmakta büyük hata olur.
Önce araştırdığımız konuyu doğru anlayabilmek için, kendi yaşantımızdan bir örnek verelim. Hepimiz okullarda bir eğitimden geçtik. Kimimiz dersimize çok çalıştık başarılı olduk, zamanımızı iyi değerlendirdik. Kimimizde haylazlık yaptık iyi çalışmadık, istediğimiz başarıyı sağlayamadık. Bakın hepsi özgür irademizle yapılıyor. Okullarda öğretmenlerimiz, bizleri eğitmek için çok çalıştılar ve bizleri çalıştığımız, çaba gösterdiğimiz ölçülerde değerlendirip, imtihanlar yaparak, bir meslek sahibi olmamızı sağladılar. Dikkat ederseniz hepimiz bu çabamızda özgürdük, ama hepimiz farklı makamlara geldik, çalıştığımız çaba gösterdiğimiz ölçüde. Kimimiz güzel lüks evlerden otururken, kimimiz oturacak ev bulmakta bile zorluk çeker durumda olduk.
Şimdide verdiğim son örneğin, tam tersini vermek istiyorum. Allah çok güzel evler, mal, mülk, para verdiyse, acaba bunları yalnız hak ettiğimiz için mi vermiş olabilir? Yoksa tüm bunlar imtihanımızın bir parçası mı? Fakir ailede doğan bir çocuk, hangi nedenlerin sonucunda fakir bir ailede doğdu biliyor muyuz? Ya da tam tersine zengin bir ailede doğan bir çocuğun durumu hakkında, sebep sonuç ilişkisini kurabilecek var mı aramızda? Gerçekten bunları bilmemiz, hiç mümkün değil. Allah bolca verip imtihan edeceği gibi, az verip de imtihan edebilir. Bizlere düşen, bilinmeyenler üzerinde değil, bilinenler üzerinde konuşmak olmalıdır. O kadar zengin görürüz, toplumda sevilmez onun bunun hakkını yer. Öyle fakirler görürüz, insanlık örneğidir bizler için. İşte sizlere çok düşündürücü örnekler. Peki, tüm bunların değerlendirmesini yapabiliyor muyuz?
Bakın o kadar farklı, değişik örnekler var ki, hepside birbirinin tam tersi. Hiç birimizde bu gerçeklerin bağlantısını kuramıyoruz. Çünkü elimizde bu konuyu açıklayacak gerekli verilerin hepsi yok. Madem elimizde tüm kanıtlar yok, bizde elimizde olan veriler doğrultusunda düşünmenin ötesine geçmemeliyiz. Kendimizce kesin yorumlar yaparak hükümler verirsek, düşüncelerimizin doğruluğu konusunda emin olamayız. Buda bizi yanlışa götürecektir.
Tüm bunlardan yola çıkarak düşündüğümüzde, öyle bir noktaya geliyoruz ki, karşımıza büyük bir soru işareti çıkıyor. Konuyu araştırmaya devam edemiyor ve bu sorunun net cevabını bulamıyoruz. Bu durumda yapmamız gereken, Allah ın bizlere açıklamadığı, detay vermediği şeyleri söylemek konuşmak yerine, apaçık belirttiği, hüküm verdiği, yapmamızı emrettiği şeyler üzerinde durmak ve onların peşi sıra gitmek, bizleri en doğruya ulaştıracaktır. Bilmediğimiz, emin olmadığımız bir konuyu, istediğimiz kadar konuşalım, tartışalım doğru bir sonuca ulaşmamız, asla mümkün olmayacaktır.
Allah bazı konularda detay vermeyip açıklamadıysa, bizlerin bu konularda doğru muhakeme yapamayacağımızı bildiği içindir. Bizler bazı olayların sebep, sonuç ilişkisini kuramadığımız için, olaylar hakkında doğru karar veremeyip değerlendiremeyiz. Allah geleceği gördüğünden, yine bizleri doğruya iletmek için, yaşantımıza yaptığı müdahalelerin, değerlendirmesini de bizler doğru yapamayız. Hatırlayınız Allah bir ayetinde, başınıza gelen bir musibet üzücü bir olay, belki sizin için bir hayırdır der. Yine başınıza gelen bir hayır belki de bilemezsiniz, sizin için şerdir diyerek, bizlere çok önemli bir açıklama yapmıştır. Düşünene, aklını kullanana büyük bir örnektir.
Bizler evlatlarımızı yetiştirirken, onların yaşamlarında doğruyu bulmaları adına, küçük müdahaleler yapmaya, onlara yol göstermeye çalışırız. Ama hepside bir yere kadardır. Çünkü biz anne babalar olarak, ancak onlara tavsiyeler de bulunuruz. Onlar belirli yaştan sonra özgür iradeleri ile hayatlarını kendi akıl ve nefisleri doğrultusunda yön verirler. Yaradan da bizlere aynısını yapıyor. Tavsiyeler de bulunuyor, uyarıyor. Daha sonrada yaptıklarımızın, yaşantımızın değerlendirmesini yaparak, gerçek adaleti sağlıyor.
Konuyu dağıtmak istemiyorum, ama tüm bu ve benzerleri konular, KADER konusu ile iç içe geçmiş konulardır. Peygamberimiz bile bu konularda sorulan sorulara, cevap vermekten kaçınmış, bir yere kadar konuşmuş ise, bizlere düşenin bilinen, açıklanan konular üzerinde yoğunlaşması, en doğrusu olacağını düşünüyorum.
Allah bizleri özgür bırakmış, fakat bu özgürlüğün bir bedeli de olduğunu, verdiğimiz çabanın değerlendirildiğini ve buna göre karşılık göreceğimizi Kur’an da anlatmıştır. Bu Dünyada imtihandan geçirildiğimizi de, bakın bir ayetinde nasıl hatırlatıyor bizlere.
Ankebut 2: İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
Sizce de mantıklı değil mi? Bizler zaten yaşantımızda, yani ömrümüzün evrelerinde de, hayatımızı kazanacağımız işimiz, mesleğimiz ile ilgili, sürekli bir imtihan içinde değil miyiz? Okulda öğretmene ben dersimi çalıştım dediğimizde mi not veriyor sınıfımızı geçiyordu, yoksa dersimizi çalıştığımızı anlamak için imtihan mı yapıyordu? Allah madem bizleri özgür bıraktı, elbette yaptıklarımızdan da hesap sorması, imtihan etmesi gerekmez mi? Bunu yapmadığı takdir de adaletsizlik, başıbozukluk, sorumsuzluk olacağı çok açıktır.
Özgürlük göreceli bir kelimedir ve bir sınırı vardır. Örneğin siz müzik dinlemesini seviyorsunuzdur. Evinizde çok yüksek sesle müzik dinleyemezsiniz. Çünkü komşunuzu rahatsız ettiğiniz andan itibaren, sizin müzik dinleme özgürlüğünüzün sınırına gelmişsiniz demektir.
İçinizden çok kızdığınız, sevmediğiniz bir insana yumruk atmak geldi. Bunu yapabilir misiniz? Yaptığınız an, tutuklanır ve hapsedilirsiniz. Böylece bir süre, özgürlüğünüz tamamen elinizden alınır. Demek ki yaşadığımız hayatımızda bile özgürlüğün bir sınırı varsa, Allah ın da bizleri özgür bırakmasının bir sınırı, elbette olmalıdır.
Buradan yola çıkarak şunu düşünebilir miyiz? Bizlerin kendi ellerimizin yaptıkları sonucu, başımıza gelenlerle, yine Allah ın bizleri yaptığı imtihan arasında büyük bir bağ olmalı, diyebilir miyiz? Bunu elbette tam olarak bilemiyoruz. Allah madem, yaptıklarımız bizlerin kendi elleriyle kazandıklarımız olduğunu söylüyor, imtihanımızda bu doğrultuda olabilir mi? İşte bu konuda söyleyebileceklerimizin sınırı, bu sözlerimden sonra başlıyor. Kesin bir şey söylememiz, daha ileri gitmemiz mümkün değil. Çünkü bu konuda hiçbir bilgi yok. Bu sorunun cevabını, yalnız Allah bilir. Allah açıklamadığım, detay vermediğim konularda konuşmanızı HARAM kılıyorum diyorsa, bizler ancak anlatılan, hüküm verilen konular üzerinde konuşmalıyız, üzerinde düşünmeliyiz, daha ileri giderek yanlış yapmamalıyız.
Kur’an da aynı konulara, farklı örneklerle açıklık getiren, bazı ayetler vardır. Yani Kur’an ayetlerini, kendi içinde açıklar örneklerini verir. Aşağıdaki ayetleri birlikte düşünelim.
(Örneğin; sizin başınıza gelen bela ve musibetler kendi ellerimizin yaptığı yüzündendir ayeti ile sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız. Biz sizleri mallardan, canlardan ve eksiltme ile deneriz ayetini nasıl anlamamız gerekiyor.)
Allah ayetinde çok açık bir hüküm vermiş ve sizin başınıza gelen bela ve musibetler, kendi ellerinizin yaptıkları yüzündendir demiştir. Daha sonraki ayet karşılaştırmasın da da, aslında aynı şeyi hatırlatıyor ve sizden öncekilere de aynı hükümleri uyguladım, onlarda bu Dünyada yaptıklarının karşılığını aldılar diyerek, bizlerin özgürce yaptıklarımızın karşılığını bu Dünyada da görmeden, cennete gitmeyeceğimizi apaçık belirtiyor ayet bizlere.
Allah Ankebut 3. ayetinde de, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir der. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır diyerek, birçok ayetinde, aynı konuyu daha açıkça anlatmıştır.
Yoksa sizden öncekilere de uyguladığım adaleti, sizlere de göstermeden cennetime gireceğinizi mi sandınız diyerek, bu Dünyada yaptıklarımızın bir karşılığını mutlaka göreceğimizi, çok net anlatıyor. Biz sizleri malla, mülkle, canla sevdiklerinizle imtihan ederiz, deneriz diye açıklık getiriliyor. Aslında tüm bu ayetler birbirlerini tamamlayan, açıklayan ayetlerdir. Hepside aynı noktada birleşiyor ve birbiriyle bağlantılı. Yaptıklarımız ve imtihanımız. Detayını Allah bilir.
Anlamaya çalıştığımız konuyu kısaca özetlersek, evet bizler yaşantımızda özgürüz. Özgürüz ama yaptığımız her şeyden, attığımız her adımdan da sorumluyuz. Hatırlayınız Allah bizleri, melekleri aracılığıyla her an kontrol altında tuttuğunu anlatır Kur’an da. Peki neden? Neden kayıt altına alınır yapılanlar? Neden alacağımızı borcumuzu yazarız, kaydederiz? Bir gün hesabını vereceğimiz, ya da alacağımız içindir elbette. Bizlerin yaptıklarının kayıt altına alınmasının nedeni de, yeri ve zamanı geldiğinde, hesabının sorulması adına olduğu çok açıktır.
Sınırsız, kontrolsüz güç, güç değildir mantığından yola çıkarsak, sınırsız, kontrolsüz özgürlükte asla olamaz.
Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyorsa, gelin Kur’an ın ipine sarılalım, onu anlamaya çalışalım. Kur’an dışından, hükümler, veliler, şefaatçiler aramayalım. Allah şefaat tümden bana aittir dediği halde, şefaatçiler edinerek, sakın velilerin ardı sıra gitmeyin dediği halde Veliler edinip, emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin dediği halde, Kur’an ın hiç bahsetmediği bilgilerin ardı sıra giderek, güzelim imtihanımızı, Allah ın vaat ettiği sonsuz yaşamımızı tehlikeye atmayalım.
Özgürsek, özgürlüğünde bir sınırının, bedelinin, zorlu bir imtihanın olduğunu asla unutmadan, sınırı aşmadan, verilen emaneti doğru kullanmalıyız ki, sonunda mükâfata ulaşabilelim.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
Önce yaradılış gayemizin ne olduğunu Kur’an dan doğru anlamalıyız ki, Allah ın bizlere yaşantımızda müdahalesi var mı, ya da hangi şartlarda var, onu doğru anlayabilelim.
Kur’an a baktığımızda ve Allah ın verdiği birçok örneklerden yola çıktığımızda, bizleri özgür irademiz ve nefsimizle baş başa bıraktığını görüyoruz. Fakat Allah özgür bıraktığı kullarını yinede tamamen terk etmeyip, belirli zamanlarda onlara doğru yolu göstermek adına, birçok rehber kitapları, elçileri vasıtası ile ulaştırdığını Kur’an dan anlıyoruz. Kur’an da birçok ayetin sonunda akla, düşünmeye bizleri yönlendirerek, bu konuda ne derece özgür olduğumuzu, onun içinde yaptıklarımızdan sorumlu tutulacağımızı, birçok ayetlerinde bizlerin dikkatini çekiyor.
Örneğin Yunus suresi 100. ayetinde Allah, Akıllarını güzelce kullanmayanları pislik içinde bırakacağı uyarısını yapıyor bizlere.
Yine Nisa suresi 31. ayette, Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz diyerek, bizlerin hareketlerimizde özgür bırakıldığımızı, fakat takip edildiğimizi, izlendiğimizi yine birçok ayetinde açıklamasını yapıyor.
Araf suresi 3. ayetinde bizlerin özgür iradesi ile baş başa olduğumuzu şöyle hatırlatıyor. Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.
Dikkat ederseniz Allah, yarattığı kullarını sürekli uyarıyor. Çünkü kullarına rehber olsun diye indirdiği kitaplara, bir kısım kulları uymuyor ve kendilerince Veliler edinerek, onların peşi sıra gidiyorlar ki, Rahmanda uyarma gereği duyuyor. Dikkat ederseniz ayetin sonunda, siz ne kadar az öğüt alıyorsunuz, yani sözlerimi çok az dinliyorsunuz diyerek, bizlere kızgınlığını belirtiyor. Bu sözlerden de anlıyoruz ki, Allah kullarını, yaşamında vereceği kararlarda, özgür bırakmıştır. Allah bizleri imtihan edeceğini söylüyorsa, imtihanında birinci şartı özgür olmak değil midir zaten? Özgür olmadan yapılan bir imtihan, imtihan olabilir mi?
Yine Allah Zühruf suresi 44. ayetinde; Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız diyorsa, bizlerin özgür iradesi ile sorumlu tutulacağımız bir kitaptan, imtihan olacağımız çok açıktır.
Buna benzer yüzlerce ayet vardır ki, bizlerin özgür iradesi ile yaşadığımızın kanıtlarıdır. Allah bir ayetinde apaçık bir hüküm vermiş ise, buna bağlantılı ayetleri de aynı fikir doğrultusunda düşünmeliyiz ki, ayetleri doğru anlayabilelim. Çünkü Allah, Kur’an da verdiği bir hükmün tersini, başka bir ayetinde asla vermez. Bunu söylemek, ayetlere bu şekilde anlamlar vermek, Kur’an da çelişki yaratır ki, bunu yapmakta büyük hata olur.
Önce araştırdığımız konuyu doğru anlayabilmek için, kendi yaşantımızdan bir örnek verelim. Hepimiz okullarda bir eğitimden geçtik. Kimimiz dersimize çok çalıştık başarılı olduk, zamanımızı iyi değerlendirdik. Kimimizde haylazlık yaptık iyi çalışmadık, istediğimiz başarıyı sağlayamadık. Bakın hepsi özgür irademizle yapılıyor. Okullarda öğretmenlerimiz, bizleri eğitmek için çok çalıştılar ve bizleri çalıştığımız, çaba gösterdiğimiz ölçülerde değerlendirip, imtihanlar yaparak, bir meslek sahibi olmamızı sağladılar. Dikkat ederseniz hepimiz bu çabamızda özgürdük, ama hepimiz farklı makamlara geldik, çalıştığımız çaba gösterdiğimiz ölçüde. Kimimiz güzel lüks evlerden otururken, kimimiz oturacak ev bulmakta bile zorluk çeker durumda olduk.
Şimdide verdiğim son örneğin, tam tersini vermek istiyorum. Allah çok güzel evler, mal, mülk, para verdiyse, acaba bunları yalnız hak ettiğimiz için mi vermiş olabilir? Yoksa tüm bunlar imtihanımızın bir parçası mı? Fakir ailede doğan bir çocuk, hangi nedenlerin sonucunda fakir bir ailede doğdu biliyor muyuz? Ya da tam tersine zengin bir ailede doğan bir çocuğun durumu hakkında, sebep sonuç ilişkisini kurabilecek var mı aramızda? Gerçekten bunları bilmemiz, hiç mümkün değil. Allah bolca verip imtihan edeceği gibi, az verip de imtihan edebilir. Bizlere düşen, bilinmeyenler üzerinde değil, bilinenler üzerinde konuşmak olmalıdır. O kadar zengin görürüz, toplumda sevilmez onun bunun hakkını yer. Öyle fakirler görürüz, insanlık örneğidir bizler için. İşte sizlere çok düşündürücü örnekler. Peki, tüm bunların değerlendirmesini yapabiliyor muyuz?
Bakın o kadar farklı, değişik örnekler var ki, hepside birbirinin tam tersi. Hiç birimizde bu gerçeklerin bağlantısını kuramıyoruz. Çünkü elimizde bu konuyu açıklayacak gerekli verilerin hepsi yok. Madem elimizde tüm kanıtlar yok, bizde elimizde olan veriler doğrultusunda düşünmenin ötesine geçmemeliyiz. Kendimizce kesin yorumlar yaparak hükümler verirsek, düşüncelerimizin doğruluğu konusunda emin olamayız. Buda bizi yanlışa götürecektir.
Tüm bunlardan yola çıkarak düşündüğümüzde, öyle bir noktaya geliyoruz ki, karşımıza büyük bir soru işareti çıkıyor. Konuyu araştırmaya devam edemiyor ve bu sorunun net cevabını bulamıyoruz. Bu durumda yapmamız gereken, Allah ın bizlere açıklamadığı, detay vermediği şeyleri söylemek konuşmak yerine, apaçık belirttiği, hüküm verdiği, yapmamızı emrettiği şeyler üzerinde durmak ve onların peşi sıra gitmek, bizleri en doğruya ulaştıracaktır. Bilmediğimiz, emin olmadığımız bir konuyu, istediğimiz kadar konuşalım, tartışalım doğru bir sonuca ulaşmamız, asla mümkün olmayacaktır.
Allah bazı konularda detay vermeyip açıklamadıysa, bizlerin bu konularda doğru muhakeme yapamayacağımızı bildiği içindir. Bizler bazı olayların sebep, sonuç ilişkisini kuramadığımız için, olaylar hakkında doğru karar veremeyip değerlendiremeyiz. Allah geleceği gördüğünden, yine bizleri doğruya iletmek için, yaşantımıza yaptığı müdahalelerin, değerlendirmesini de bizler doğru yapamayız. Hatırlayınız Allah bir ayetinde, başınıza gelen bir musibet üzücü bir olay, belki sizin için bir hayırdır der. Yine başınıza gelen bir hayır belki de bilemezsiniz, sizin için şerdir diyerek, bizlere çok önemli bir açıklama yapmıştır. Düşünene, aklını kullanana büyük bir örnektir.
Bizler evlatlarımızı yetiştirirken, onların yaşamlarında doğruyu bulmaları adına, küçük müdahaleler yapmaya, onlara yol göstermeye çalışırız. Ama hepside bir yere kadardır. Çünkü biz anne babalar olarak, ancak onlara tavsiyeler de bulunuruz. Onlar belirli yaştan sonra özgür iradeleri ile hayatlarını kendi akıl ve nefisleri doğrultusunda yön verirler. Yaradan da bizlere aynısını yapıyor. Tavsiyeler de bulunuyor, uyarıyor. Daha sonrada yaptıklarımızın, yaşantımızın değerlendirmesini yaparak, gerçek adaleti sağlıyor.
Konuyu dağıtmak istemiyorum, ama tüm bu ve benzerleri konular, KADER konusu ile iç içe geçmiş konulardır. Peygamberimiz bile bu konularda sorulan sorulara, cevap vermekten kaçınmış, bir yere kadar konuşmuş ise, bizlere düşenin bilinen, açıklanan konular üzerinde yoğunlaşması, en doğrusu olacağını düşünüyorum.
Allah bizleri özgür bırakmış, fakat bu özgürlüğün bir bedeli de olduğunu, verdiğimiz çabanın değerlendirildiğini ve buna göre karşılık göreceğimizi Kur’an da anlatmıştır. Bu Dünyada imtihandan geçirildiğimizi de, bakın bir ayetinde nasıl hatırlatıyor bizlere.
Ankebut 2: İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
Sizce de mantıklı değil mi? Bizler zaten yaşantımızda, yani ömrümüzün evrelerinde de, hayatımızı kazanacağımız işimiz, mesleğimiz ile ilgili, sürekli bir imtihan içinde değil miyiz? Okulda öğretmene ben dersimi çalıştım dediğimizde mi not veriyor sınıfımızı geçiyordu, yoksa dersimizi çalıştığımızı anlamak için imtihan mı yapıyordu? Allah madem bizleri özgür bıraktı, elbette yaptıklarımızdan da hesap sorması, imtihan etmesi gerekmez mi? Bunu yapmadığı takdir de adaletsizlik, başıbozukluk, sorumsuzluk olacağı çok açıktır.
Özgürlük göreceli bir kelimedir ve bir sınırı vardır. Örneğin siz müzik dinlemesini seviyorsunuzdur. Evinizde çok yüksek sesle müzik dinleyemezsiniz. Çünkü komşunuzu rahatsız ettiğiniz andan itibaren, sizin müzik dinleme özgürlüğünüzün sınırına gelmişsiniz demektir.
İçinizden çok kızdığınız, sevmediğiniz bir insana yumruk atmak geldi. Bunu yapabilir misiniz? Yaptığınız an, tutuklanır ve hapsedilirsiniz. Böylece bir süre, özgürlüğünüz tamamen elinizden alınır. Demek ki yaşadığımız hayatımızda bile özgürlüğün bir sınırı varsa, Allah ın da bizleri özgür bırakmasının bir sınırı, elbette olmalıdır.
Buradan yola çıkarak şunu düşünebilir miyiz? Bizlerin kendi ellerimizin yaptıkları sonucu, başımıza gelenlerle, yine Allah ın bizleri yaptığı imtihan arasında büyük bir bağ olmalı, diyebilir miyiz? Bunu elbette tam olarak bilemiyoruz. Allah madem, yaptıklarımız bizlerin kendi elleriyle kazandıklarımız olduğunu söylüyor, imtihanımızda bu doğrultuda olabilir mi? İşte bu konuda söyleyebileceklerimizin sınırı, bu sözlerimden sonra başlıyor. Kesin bir şey söylememiz, daha ileri gitmemiz mümkün değil. Çünkü bu konuda hiçbir bilgi yok. Bu sorunun cevabını, yalnız Allah bilir. Allah açıklamadığım, detay vermediğim konularda konuşmanızı HARAM kılıyorum diyorsa, bizler ancak anlatılan, hüküm verilen konular üzerinde konuşmalıyız, üzerinde düşünmeliyiz, daha ileri giderek yanlış yapmamalıyız.
Kur’an da aynı konulara, farklı örneklerle açıklık getiren, bazı ayetler vardır. Yani Kur’an ayetlerini, kendi içinde açıklar örneklerini verir. Aşağıdaki ayetleri birlikte düşünelim.
(Örneğin; sizin başınıza gelen bela ve musibetler kendi ellerimizin yaptığı yüzündendir ayeti ile sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız. Biz sizleri mallardan, canlardan ve eksiltme ile deneriz ayetini nasıl anlamamız gerekiyor.)
Allah ayetinde çok açık bir hüküm vermiş ve sizin başınıza gelen bela ve musibetler, kendi ellerinizin yaptıkları yüzündendir demiştir. Daha sonraki ayet karşılaştırmasın da da, aslında aynı şeyi hatırlatıyor ve sizden öncekilere de aynı hükümleri uyguladım, onlarda bu Dünyada yaptıklarının karşılığını aldılar diyerek, bizlerin özgürce yaptıklarımızın karşılığını bu Dünyada da görmeden, cennete gitmeyeceğimizi apaçık belirtiyor ayet bizlere.
Allah Ankebut 3. ayetinde de, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir der. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır diyerek, birçok ayetinde, aynı konuyu daha açıkça anlatmıştır.
Yoksa sizden öncekilere de uyguladığım adaleti, sizlere de göstermeden cennetime gireceğinizi mi sandınız diyerek, bu Dünyada yaptıklarımızın bir karşılığını mutlaka göreceğimizi, çok net anlatıyor. Biz sizleri malla, mülkle, canla sevdiklerinizle imtihan ederiz, deneriz diye açıklık getiriliyor. Aslında tüm bu ayetler birbirlerini tamamlayan, açıklayan ayetlerdir. Hepside aynı noktada birleşiyor ve birbiriyle bağlantılı. Yaptıklarımız ve imtihanımız. Detayını Allah bilir.
Anlamaya çalıştığımız konuyu kısaca özetlersek, evet bizler yaşantımızda özgürüz. Özgürüz ama yaptığımız her şeyden, attığımız her adımdan da sorumluyuz. Hatırlayınız Allah bizleri, melekleri aracılığıyla her an kontrol altında tuttuğunu anlatır Kur’an da. Peki neden? Neden kayıt altına alınır yapılanlar? Neden alacağımızı borcumuzu yazarız, kaydederiz? Bir gün hesabını vereceğimiz, ya da alacağımız içindir elbette. Bizlerin yaptıklarının kayıt altına alınmasının nedeni de, yeri ve zamanı geldiğinde, hesabının sorulması adına olduğu çok açıktır.
Sınırsız, kontrolsüz güç, güç değildir mantığından yola çıkarsak, sınırsız, kontrolsüz özgürlükte asla olamaz.
Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyorsa, gelin Kur’an ın ipine sarılalım, onu anlamaya çalışalım. Kur’an dışından, hükümler, veliler, şefaatçiler aramayalım. Allah şefaat tümden bana aittir dediği halde, şefaatçiler edinerek, sakın velilerin ardı sıra gitmeyin dediği halde Veliler edinip, emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin dediği halde, Kur’an ın hiç bahsetmediği bilgilerin ardı sıra giderek, güzelim imtihanımızı, Allah ın vaat ettiği sonsuz yaşamımızı tehlikeye atmayalım.
Özgürsek, özgürlüğünde bir sınırının, bedelinin, zorlu bir imtihanın olduğunu asla unutmadan, sınırı aşmadan, verilen emaneti doğru kullanmalıyız ki, sonunda mükâfata ulaşabilelim.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK