02-24-2014, Saat: 11:12 AM
‘’Kırık değil çıkıktır o, kırık olsa duramazsın.’’
Kalbimiz içinde geçerli mi ? Yoksa sadece kemikler için mi söylediniz bu sözü ? Eğer öyleyse neden yerimde duramıyorum ? Bu acı ; neden bu kadar dayanılmaz bir hale geldi ? Kalbim neden göğsüme sığmıyor ? Neden bu kadar acıyıp bütün organlarıma baskı yapıyor ?
Geçen ay hastaneye gittim, kardiyoloji bölümünden randevu almıştım tek temennim bir çözüm bulabilecekleriydi. Hastane başhekimi; profesör unvanı almış, sayfalarca kitap yalayıp yutmuş, kelli felli , gözlüklü, bilgili, alim bir insan. Bir tanıdık vasıtası ile randevu alabildim. Şimdilerde profesörlerden randevu alabilmek için hatırı sayılır dostlara ihtiyaç oluyor.
Neyse gel gelelim hastane macerasına ,
Kan testleri ; buna kesinlikle hak veriyorum, damarlarımın içine öyle derinden işlemiş bir acı var ki, kan yoluyla bütün bedenime dağılıyor. İnce ince, sessiz sedasız, ılık ılık…
İdrar tahlili ; çok gereksiz buldum. Sidikle benim kalbimdeki acının ne alakası var Allah aşkına diye bağırmışım. Varmış bir ilgisi ama çözemedim yoksa geçen gün okuduğum hikayeyle ilgili bir şey olabilir mi? Hani diyordu ya , biz erkekler gözlerimizden dışarıya doğru değil de ,içeriye doğru ağlarız sonra oradan akar gider gözyaşımız.
Neyse uzatmayayım;
Röntgen, ekg, efor testi ve zurnanın son deliği emar…Rezalet! Nasıl bir şeydir o emar cihazı öyle, bildiğin tabut gibi. Bir an acaba burada kalsam mı ? diye kafamdan geçti. O gürültüler arasında yaşadığım kısacık hayatı düşündüm, evet; her ne kadar yüreğime böylesine keskin sancılar bıraksa da kısaydı işte. İnsan bazen çok yaşamak istiyor, bazen o an ölmekâ€¦İşte emar cihazı, bana tabut izlenimi verince, mezarın pek bana göre bir yer olmadığına karar verdim.
Bütün sonuçları toplayıp doktora götürdüm. Gözlüklerinin altından beni süzdü. Meraklı bakışlarıma bir anlam vermeye çalıştığını düşünüyordum ki, elini çekmecesine uzatıp, bazı yerleri renklerini kaybetmeye yüz tutmuş eski bir fotoğraf çıkardı. Bak buradaki benim; senin yaşlarında aynı hastalığa yakalanmıştım dedi ve ekledi; sen en azından kardiyoloğa geldin, ben öylesine acı çekiyordum ki kurtulmak için dişçiye gitmiştim.
Ne diyorsunuz hocam neyim var dediğimi hayal meyal hatırlıyorum…
Elime tutuşturduğu reçeteyi aldım…
Doktor kaleminden ziyade bir dost kaleminden dökülmüştü cümle;
‘’Senin ilacın burada değil evlat o kıza koşâ€¦â€™â€™
Kalbimiz içinde geçerli mi ? Yoksa sadece kemikler için mi söylediniz bu sözü ? Eğer öyleyse neden yerimde duramıyorum ? Bu acı ; neden bu kadar dayanılmaz bir hale geldi ? Kalbim neden göğsüme sığmıyor ? Neden bu kadar acıyıp bütün organlarıma baskı yapıyor ?
Geçen ay hastaneye gittim, kardiyoloji bölümünden randevu almıştım tek temennim bir çözüm bulabilecekleriydi. Hastane başhekimi; profesör unvanı almış, sayfalarca kitap yalayıp yutmuş, kelli felli , gözlüklü, bilgili, alim bir insan. Bir tanıdık vasıtası ile randevu alabildim. Şimdilerde profesörlerden randevu alabilmek için hatırı sayılır dostlara ihtiyaç oluyor.
Neyse gel gelelim hastane macerasına ,
Kan testleri ; buna kesinlikle hak veriyorum, damarlarımın içine öyle derinden işlemiş bir acı var ki, kan yoluyla bütün bedenime dağılıyor. İnce ince, sessiz sedasız, ılık ılık…
İdrar tahlili ; çok gereksiz buldum. Sidikle benim kalbimdeki acının ne alakası var Allah aşkına diye bağırmışım. Varmış bir ilgisi ama çözemedim yoksa geçen gün okuduğum hikayeyle ilgili bir şey olabilir mi? Hani diyordu ya , biz erkekler gözlerimizden dışarıya doğru değil de ,içeriye doğru ağlarız sonra oradan akar gider gözyaşımız.
Neyse uzatmayayım;
Röntgen, ekg, efor testi ve zurnanın son deliği emar…Rezalet! Nasıl bir şeydir o emar cihazı öyle, bildiğin tabut gibi. Bir an acaba burada kalsam mı ? diye kafamdan geçti. O gürültüler arasında yaşadığım kısacık hayatı düşündüm, evet; her ne kadar yüreğime böylesine keskin sancılar bıraksa da kısaydı işte. İnsan bazen çok yaşamak istiyor, bazen o an ölmekâ€¦İşte emar cihazı, bana tabut izlenimi verince, mezarın pek bana göre bir yer olmadığına karar verdim.
Bütün sonuçları toplayıp doktora götürdüm. Gözlüklerinin altından beni süzdü. Meraklı bakışlarıma bir anlam vermeye çalıştığını düşünüyordum ki, elini çekmecesine uzatıp, bazı yerleri renklerini kaybetmeye yüz tutmuş eski bir fotoğraf çıkardı. Bak buradaki benim; senin yaşlarında aynı hastalığa yakalanmıştım dedi ve ekledi; sen en azından kardiyoloğa geldin, ben öylesine acı çekiyordum ki kurtulmak için dişçiye gitmiştim.
Ne diyorsunuz hocam neyim var dediğimi hayal meyal hatırlıyorum…
Elime tutuşturduğu reçeteyi aldım…
Doktor kaleminden ziyade bir dost kaleminden dökülmüştü cümle;
‘’Senin ilacın burada değil evlat o kıza koşâ€¦â€™â€™