:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 16,695
» Son Üye: trendblooms
» Toplam Konular: 98,542
» Toplam Yorumlar: 1,065,522

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 443 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 440 Ziyaretçi
Baidu, Bing, GoogleBot

Son Aktiviteler
İnancını Bu Dünyada Sorgu...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
19 dakika önce
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1
Bizler İnatla, Atalarımız...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
, Saat: 05:11 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 10
Atatürk'ün Çocukluk Anıla...
Forum: Hayatı ve Anıları
Son Yorum: Serdar102
, Saat: 02:39 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 14
Ali İmran 78 -79. Ayetler...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-14-2025, Saat: 03:50 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 16
Günün Şiiri
Forum: Şiirler
Son Yorum: by-göçmenoğlu
11-14-2025, Saat: 10:13 AM
» Yorumlar: 9
» Okunma: 2,310
Adı Bende Saklı Sevgili.
Forum: Şiirler
Son Yorum: by-göçmenoğlu
11-14-2025, Saat: 09:41 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 20
Enfal Suresi 12. Ayet. ”V...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-12-2025, Saat: 04:03 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 23
Kendi Uydurmalarını Allah...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-09-2025, Saat: 04:22 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 33
Rivayetler Kur’an’ın Önün...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-08-2025, Saat: 11:25 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 30
Günümüzde bizlerin öyle b...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-07-2025, Saat: 04:14 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 32

 
  İnancını Bu Dünyada Sorgulamayan, Hesap Günü Sorgulandığında Verecek Cevap Bulamayaca
Yazar: halukgta - 19 dakika önce - Forum: İslam - Yorum Yok

Rabbimiz bizlerin Kur’an’ı okurken dikkatle düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı yani özellikle SORGULAYARAK İMAN ETMEMİZİ İSTER, sizce neden? Elbette eğriyi doğrudan ayırabilmemiz ve böylece her söylenene inanmayalım diye.  İsteseydi düşünmenize, sorgulamanıza gerek yok, ben ne emrettiysem onu yapın diyebilirdi. Çünkü sorgulamayla başlayan düşünmenin, aklını kullanmanın sonunda ancak, bir insan gerçek doğruya ulaşır. Çok daha önemlisi kalbiyle de desteler onaylar da ondan. Körü körüne itaat bilinçsizlik yaratır ki, bilinçsiz davranışlar başarı getirmez. Onun için Allah inatla batıla, hurafeye, ataların dine körü körüne sarılanların kalplerini mühürlerim, gözlerine perde çekerim diyor.

Bir insan sorgulama özelliğini hayatına geçirdiğinde, düşünme aklını kullanma kapsını ardına kadar açar. Böylece daha önce inandıkları birçok şeyin,  doğru olmadığını yanlış olduğunu görebilir. ÇÜNKÜ SORGULAMAK DÜŞÜNMENİN İLK VE EN ÖNEMLİ BASAMAĞIDIR. Sorgulamadan, araştırmadan bir konuya inandıysak, onun yanlış olma ihtimali çok yüksektir. Çünkü sorgulamak farklı açıdan bizlerin konuya bakmamızı sağlar. Sorgulamadığımızda, inandığımız hiçbir şeyin gerçek doğruluğundan emin olamayız. Örneğin sorgusuz bir iman, insanda her zaman şüpheler yaratır. Böyle insanlarla örneğin inanç, din tartışamazsınız. İnançlarında bilinçli olmadıkları için, sinirli olurlar. Herhangi bir konuya mantıklı açıklık getiremedikleri zaman, hakaret etmekten çekinmezler. HATTA AKILLA, MANTIKLA DİN YAŞANMAZ DİYENLERİ DUYMUŞSUNUZDUR. Halbuki aklın kullanılması, yani düşünmemiz FARZDIR. Kur’an’da birçok ayette bu uyarı yapılır.

Bu sözler düşünceler aklını devre dışı bırakan, düşünmeden iman edenlerin söylemidir. Böylece konu ne olursa olsun sorgulayarak, sorunlarımıza çözümler getirme ihtimalimiz çok daha yüksek olacaktır. Çok önemli bir söz vardır “DÜŞÜNÜYORUM, ÖYLEYSE VARIM.” Demek ki bu dünyada bende varım diyorsan, düşünmeli ve aklımızı kullanarak sorgulayarak yaşamalıyız. Bunu yapmadan yaşıyorsan, toplumda yok hükmündesin demektir. Böyle bir insan olmak ister misiniz? Onun için Allah, düşün aklını kullan ey kulum diyor. Düşünebilmek içinde söylediğim gibi önce, inandığımızı doğru zannettiğimizi sorgulamasını öğrenmeliyiz, yani mutlaka her konuda araştırmalıyız ki doğru ve gerçekle buluşabilelim. Bunu yaptığımızda, varlığımızdan da güç alırız, daha doğrusu KENDİMİZE GÜVENİMİZ ARTAR, BİZLERİ HİÇ KİMSE ALLAH İLE ALDATAMAZ. Onun için Rabbimiz birçok ayetinde , düşün aklını kullan diyor.

Araştırma, sorgulama ve düşünme konusuna sizlere çok önemli bir örnek vermek istiyorum. Aslında bu örnek Allah’ın biz kullarından istediği bir konuya da açıklık getiriyor. Bildiğiniz gibi Rabbimiz Resulünü, yani Hz. Muhammed’i bizlere örnek gösterir, ayeti hatırlayalım. “ANDOLSUN, ALLAH’IN RESÛLÜNDE SİZİN İÇİN; ALLAH’A VE AHİRET GÜNÜNE KAVUŞMAYI UMAN, ALLAH’I ÇOK ZİKREDEN KİMSELER İÇİN GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR.” (Ahzab 21) Elbette bu konuda birçok örnek davranışını sayabiliriz. Doğruluk, dürüstlük, adaletli olmak, güvenilir olmak, yardım severlik gibi. Bunları sizler biliyorsunuz. Ben hiç üstünde durulmayan ama Allah’ın bu konuya çok önem verdiği, belki de Allah’ın Onu Resul seçmesinde, çok önemli bir rol oynayan özelliğini sizlere hatırlatmak istiyorum. ÜMMİ OLUŞU. Mezheplerin şekillendirdiği İslam inancında, ne yazık ki Allah’ın Resulünün ÜMMİ oluşu hiç gündeme getirilmediğinden, hatta üstü örtüldüğünden bizler Onun ÜMMİ oluşundan hiç ama hiç ders alamadık.

Mezhepler, tarikat ve cemaatler gücünü ve yaşamını sürdürebilmeleri için, Allah’ın Resulünün ÜMMİ oluşunun gerçeklerini gizlediler ve toplumu aldatabilmek içinde ÜMMİ kelimesine, Kur’an’ın verdiği anlamın dışında bir anlam vererek, ÜMMİ okuma yazma bilmeyen, anasından doğru gibi anlamındadır diyerek, ÖRNEK ALACAĞIMIZ VE ALLAH’IN BİZ KULLARINDAN ÖZELLİKLE İSTEDİĞİ BU GERÇEĞİ GİZLEDİLER. Ümmi Kur’an’da, Kitap Ehline tabi olmayan toplumlara verilen bir isimdi. Hatta Allah bu konuya açıklık getirmek için, Şura suresi 52. Ayetinde Resulüne; SEN KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN, seni doğru yola biz ilettik diyerek, ÜMMİ gerçeğini açıklığıyla bizlere anlatmıştır. Bu konuya Allah açıklık getirmek içinde, Hz. Muhammed’in sürekli O GÜNKÜ TOPLUMUN YAŞADIĞI İNANCINI SORGULADIĞINI, YAŞANAN DİNİN ALLAH’IN DİNİ OLAMAYACAĞINI SORGULAYARAK GÖRDÜĞÜNDEN, ONLARA TABİ OLMAMIŞTI. O örnek insan Hz. Muhammed’in, sürekli Allah’a dua ettiğini ve kendisini doğru bir yola yönlendirmesini istediği konusunda da, Kur’an bilgi verir.

Bu ve buna benzer birçok ayetinde Allah, Resulünü bizlere tanıtırken Kitap Ehline tabi olmadığını ama sürekli gerçeklerin arayışında olduğunu söylüyor. DAHA AÇIKÇA SÖYLEMEK GEREKİRSE, KİTAP EHLİNİN YAŞADIĞI İNANÇLARI ÜZERİNDE DÜŞÜNDÜĞÜNDE, YANİ SORGULADIĞINDA BATIL VE HURAFEYLE KARIŞTIRILMIŞ BİR İNANCA TABİ OLMAKTANSA GERÇEKLERİN, DOĞRUNUN, HAK OLANIN ARAYIŞINDA OLMANIN, ALLAH KATINDA ÇOK DAHA ÖNEMLİ OLDUĞUNU RABBİMİZ BİZLERE, BU YOLLA ANLATMIŞTIR.

Değerli dostlarım, gerçekten de Allah’ın Resulünde bizler için çok önemli örnekler vardır. Bu gerçeği rivayetlerden sanı bilgilerden değil, lütfen Kur’an’dan öğrenelim. Allah Kur’an’da sürekli düşün aklını kullan demesinin nedeni de, bu gerçeklerin fark edilmesi adınadır. Makalemin başında söylediğim çok önemli konuyu tekrar etmek istiyorum. Bir konu hakkında düşünmek, aklımızı kullanmak istiyorsak ÖNCE O KONU HAKKINDA DİKKATLİ BİR ŞEKİLDE, ÖN YARGISIZ ARAŞTIRMALIYIZ Kİ SORGULAYABİLELİM VE GERÇEK DOĞRUYLA BULUŞABİLELİM. İmanımızı Sorgulamadıysak yani tarafsız araştırmadıysak, O konu hakkında da doğru düşünmemiz aklımızı kullanmamız ve doğru sonuca ulaşmamız asla mümkün olmayacaktır.

Dostlarım bu can bu bedenden ayrılmadan, lütfen pişman olmak istemiyorsak, İMANIMIZI KUR’AN’DAN SORGULAYALIM. SORGULAMAK ASLA KARŞI ÇIKMAK ANLAMINDA DEĞİL TAM TERSİNE, ALDATILMAMAK İÇİN BİR ŞEYİN İÇ YÜZÜNÜ, YANİ DOĞRUSUNU ÖĞRENMEK İÇİN, ARAŞTIRMA YAPMAKTIR. Rabbimizde bizlerden bunu istiyor ve diyor ki, sana öğretilenlerin doğruluğunu öğrenebilmek için İMANINI KUR’AN İLE SORGULA AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜN. Şunu lütfen unutmayalım, imanını inancını sorgulamazsan, mahşer günü sorguya çekildiğinde, sorgulamadan iman ettiğine pişman olursun. Çünkü Rabbimiz bizlere YALNIZ KUR’AN’IN İPİNE SARIL, ÇÜNKÜ SENİ KUR’AN’DAN SORGULAYACAĞIM HÜKMÜ VERMİŞTİR. Allah’a güvenmeyenin, hesap günüde verecek cevabı elbette olmayacaktır.

“ŞÜPHESİZ BU KUR’AN, SANA VE KAVMİNE BİR ÖĞÜT VE BİR ŞEREFTİR, ONDAN/KUR’AN’DAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ.” (Zuhruf 44)

“KENDİLERİNE VERDİĞİMİZ RIZIKTAN, ONLARIN NE OLDUĞUNU BİLMEYEN PUTLARA PAY AYIRIRLAR. ALLAH’A AND OLSUN Kİ, UYDURUP DURDUĞUNUZ ŞEYLERDEN ELBETTE SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ.” (Nahl 56)

“ALLAH, YAPTIĞINDAN SORUMLU TUTULAMAZ; ONLAR İSE SORGUYA ÇEKİLECEKLERDİR.” (Enbiya 23)

“ONLAR, ELBETTE KENDİ YÜKLERİYLE BİRLİKTE BAŞKA YÜKLERİ DE TAŞIMAK ZORUNDA KALACAKLARDIR. UYDURUP DURDUKLARI TEMELSİZ İDDİALARDAN DOLAYI KIYAMET GÜNÜ, KESİNLİKLE SORGUYA ÇEKİLECEKLERDİR” (Ankebut 13)

Bizler bu dünyada en küçük bir mal, eşya aldığımızda elimizden geldiğince araştırıyor sorgulayıp alıyorsak, neden imanımızın doğruluğunu, sorumlu olacağımız Kur’an’dan sorgulamıyoruz? YOKSA ALDIĞIMIZ ARABA, EV İMANIMIZDAN DAHA MI KIYMETLİ? İmanını sorgulamayan, yani doğru yolda olup olmadığı konusunu Kur’an’dan araştırma gereği duymayan, inancını ciddiye almıyor değer vermiyor demektir. Gelin bu hatamıza son verelim ve bizleri Allah ile aldatanların tuzağını fark edebilmek için, elimizde bizlerin sorumlu tutulacağımız Kur’an ile yaşadığımız İslam’ın doğruluğunu sorgulayalım.

Dilerim bu gerçeklerin farkına varabilmek adına, Allah’ın Resulünü örnek alan ve onun yaptığı gibi inancını sorgulayan, ALLAH’IN DOĞRU YOLUNDA GİDEN, AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Bizler İnatla, Atalarımızdan Gördüğümüz İnancı Sorgulamadan Yaşamaya Devam Ediyoruz.
Yazar: halukgta - , Saat: 05:11 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Birçok yazımın konusunu, bana verilen cevaplar oluşturur. Çünkü bu cevaplar yaşadığımız İslam’ın adeta gerçekleri ve özetidir. Bizler her şeyden önce yanlışlarımızı görmek ve düzeltmek istiyorsak, her yazımda neredeyse hatırlattığım gibi, YAŞADIĞIMIZ İSLAM İLE KUR’AN’I MUTLAKA SORGULAMALIYIZ. Bunu yapmadığımız içinde, çok ama çok büyük hataları yapmaya, hatta çevremize bu yanlışları doğru diye anlatmaya devam ediyoruz. Bir yanlışı bir kişinin yapması, kolay düzeltilebilir bir sorundur. Ama bu sorunu, yüzlerce binlerce kişiye DOĞRU diye anlatıyor ve kabul ettiriyorsak çevremize, bu milyonlarca insana hatalı ve yanlış olarak yayılmasına neden olur. ÇOK ÜZGÜNÜM AMA BU YANLIŞ İNANÇ ZİNCİRİ, MİLYARLARA ULAŞARAK DEVAM EDİYOR. Onun için ben yazılarımda, doğru zannettiğimiz yanlışlar üzerinde, çok fazla duruyorum. Özellikle her yazımda, YALNIZ KUR’AN’A SARILMAMIZ GEREKTİĞİNİ HATIRLATIRIM. Peki neden? Çükü bu emri veren, yüce Rabbimizde ondan. Yine bir makaleme bir kardeşimiz bakın nasıl cevap vermiş.

“KUR’AN’A SARILMASININ TEK YOLU, 12 İMAMLAR EHL-İ BEYT BAŞKA YOLU YOKTUR.”

Arkadaşımız Kur’an’a sarılmamızın tek yolu, 12 imamın yoludur, başka yolu yok diyor. Düşünebiliyor musunuz Ehlibeyt derken Allah’ın Resulünün yakınları, onların yakın çevresinden bahsediliyor. Peki, bunların görevi neydi? Allah bahsedilen kişilere, Resulünün yanında görev mi vermişti? Neden biz Müslümanlar Kur’an’ı Allah’ın görev verdiği ve Allah’ın korumasındaki Resulünden, onun tebliğinden öğrenmiyoruz da, Kur’an’ı tebliğ etmekle görevlendirilmemiş ve Allah’ın koruması olmayan, hiç kimsenin doğruluğuna garanti veremeyeceği bilgilerden, onların sözleri olduğu iddia edilen kaynaklardan Kur’an’ı öğrenebileceğimizi söylüyoruz. SİZCE MANTIKLIMI BU DÜŞÜNCE? Kur’an’ı dikkatle çok değil bir kez okuyan bir Müslüman, Allah’ın Resulünün bizleri yalnız bakın neyle uyardığını görecektir. “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) Değerli dostlarım bizler aklımızı mı yitirdik. Allah’ın Resulü ben sizi yalnız Kur’an ile uyardım diyor ama bu gerçeği ısrarla görmek istemiyor ve kendimize doğruluğundan asla emin olamayacağımız kaynaklar yaratmaya, ısrarla devam ediyoruz. Allah Resulünün görev ve sorumluluğunu Kur’an’dan bizlere anlatırken ne diyordu?  “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Bu ayeti tebliğ alan biz Müslümanların çoğunluğu ne diyor? “Rabbimiz sen Resulünü, postacı diye mi gönderdin?” Doğrusu söyleyecek söz bulamıyorum.

Allah’ın Resulüne atfen rivayet edilen hadislerin bile, bizzat Resulüne ait olduğu konusunda hiç kimse garanti veremediği halde birde Allah’ın dini İslam’ı, saydıkları bu 12 kişiden öğrenmemiz gerektiğini nasıl söyleriz ve inanırız? SİZLERE SORUYORUM, 12 İMAMIN ADI KULLANILARAK RİVAYET EDİLEN SÖZLERİN/HADİSLERİN, BİZZAT KENDİLERİNE AİT OLDUĞUNA KİM ŞAHİTLİK EDEBİLİR? YA DA DOĞRULUĞUNA KİMLER KEFİL OLABİLİR? Hiç kimse olamaz, tıpkı Allah’ın Resulüne ait olduğu iddia edilen rivayet hadislerinde, hiç birisinin Allah’ın Resulünün söylediğine kefil olamayacağı gibi. Allah’ın Resulü yaşıyor olsaydı işimiz çok kolay olacaktı, çünkü Allah Resulünü sürekli kontrol ediyor ve en küçük yanlışında uyarıyordu.

Sizce bizlere ulaşan ve kime ait olduğu dahi kanıtlanması mümkün olmayan rivayet hadislerle, İslam dinini yaşamamıza, Rabbimiz izin veriyor mu Kur’an’da? Asla izin vermiyor, bunu Kur’an ile buluşan ZİKİR EHLİ çok iyi bilir. ALLAH RESULÜME UYUN DİYOR BİRÇOK AYETİNDE AMA BUNUNDA AÇIKLAMASINI YAPARAK, RESULÜM SİZLERİ YALNIZ KUR’AN İLE UYARACAK, BEN ONU İZLİYOUM DİYOR. Bunu söylemesinin nedeni, elbette Resulünün tebliğini kolaylaştırmak için olduğunu, ön yargısız Kur’an’ı okuyan anlayacaktır. Ön yargıdan kurtulamayana, zaten sözümüz yok. Allah’ın Resulünün ya da bahsettikleri kişilerin sözlerine/hadislerine, bizlerin KUR’AN’I ANLAYABİLMEMİZ İÇİN mutlaka ihtiyacımız olsaydı, Allah’ın Resulü Kur’an ayetlerini kayda aldırıp yazdırırken, onları da yazdırırdı ama asla yazdırmamış. Peki neden? Çünkü buna Allah izin vermemiştir. Yoksa haşa Allah’ın Resulü görevini eksik yapmışta, ismini saydıklarımız ya da dini mezheplere bölenler bu eksiğimi tamamlamış? İşte bizler düşünmeden, böyle büyük hataları yapmaya devam ediyoruz. Bakın bu konuda Kitap Ehlide aynı yanlışları yaptığında, Rabbimiz nasıl ayetler indirmiş ve uyarmış, bu ayetler bizleri hiç ilgilendirmiyor mu?

“KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BİR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” (Ankebut 51)

“SÖZ BAKIMINDAN ALLAH’TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR!” (Nisa 87)

“O, HÜKMÜNE HİÇBİR KİMSEYİ ORTAK ETMEZ.” (Kehf 26)

ALLAH’TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ? (Maide 50)

Bu ve benzeri onlarca uyarıyı dikkate almayıp, hala atalarımızın yarattığı rivayet beşeri inançlarımızı yaşayabilmek için, ALLAH’IN AYETLERİNİ GÖRMEZDEN GELİYORSAK, bizler Haktan batıla sapmışız demektir. İşte İslam dini böyle parçalanıyor, bölünüyor ve de birbirimize düşman oluyoruz. Yüce Rabbimiz haşa, Kur’an’ı bizzat kendisi anlayacağımız şekilde bizlere açıklayamadı da, bunu saydıkları kişiler mi yaptı? Şunu da nasıl düşünemiyoruz. Allah Zuhruf 44.ayetinde, SİZLERİ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTUYORUM diye hükmünü verdikten sonra, anlayasınız hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, KUR’AN’I YEMİN OLSUN Kİ KOLAYLAŞTIRDIK VE NİCE ÖRNEKLERLE BİZ AÇIKALDIK, KUR’AN’I AÇIKLAMAK BİZİM GÖREVİMİZDİR diye uyardığı halde, hala Allah’ın kitabının yanına, emin olamadığımız kaynaklar koyarak, onların sözleri ile Kur’an’ı anlayabileceğimizi nasıl söyleriz? BUNA ANCAK CAHİL CESARETİ DENİR, lütfen bu hatadan vaz geçelim ve İslam toplumundaki bu bölünmüşlüğe son verip, Allah’ın emrettiği gibi tek yumruk olalım.

Allah Kur’an’da çok net şunu söylüyor, hem Resulüne hem de biz kullarına. Allah ile kulu arasında Resulü dâhil hiç kimse yoktur. Bizlerin doğru yolu bulmamız için yalnız Allah ARACISIZ KUR’AN’A SARILMAMIZI EMREDER VE ONDAN HESABA ÇEKİLECEĞİMİZİ BİLDİRİR. Ne yazık ki bizler batılın yanlışın öyle etkisindeyiz ki, hala Kur’an’ı herkesin anlayamayacağını, onu âlimlerin anlayıp onlardan bizlerin öğreneceğimizi, inatla savunuyoruz. Hiç mi düşünmüyorsunuz, anlamadığımız bir kitaptan, Allah nasıl bizleri sorumlu tutar? İlginç olan Allah Kur’an’da, ben ruhban sınıfı yani dine anlatacak öğretecek bir sınıfın oluşmasını, emretmedim dediği halde. Onun içindir ki Allah, Resulünün görev ve sorumluluğunu bizlere Kur’an’da anlatırken, bakın nasıl uyarır tekrar hatırlatıyorum. “RASULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “BİZ RASULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.”  (Kehf 56) Bu ayetlerden de apaçık anlaşılacağı gibi, sarılacağımız sorumlu olduğumuz tek kaynak, güveneceğimiz tek bilgi KUR’AN’DIR.

Tekrar söylüyorum, Allah’ın Resulü yaşıyor olsaydı, elbette ona sorup danışırdık. Peki, şimdi aramızda yok, ona ait olduğu iddia edilen rivayet hadislerinden faydalanamaz mıyız? Kur’an ile sorgulamadan asla faydalanamayız, peki neden? Çünkü her Resule atfen nakledilen rivayetin, BİZZAT ONUN SÖZÜ/HADİSİ olduğunu bilemeyiz de ondan, adı üstünde hepsi bir rivayete göre diye başlıyor. Bu yolla içimize girmiş din düşmanları, özellikle Yahudi fitnesi ne yazık ki İslam dinine batıl ve hurafeyi özellikle kendi inançlarını bu yolla sokmuşlardır, lütfen bu batılı Kur’an ile sorgulayarak içimizden temizleyelim. Sorgusuz rivayetlere inanmamızı zaten Allah yasaklamıştır ve nasıl uyarmıştı hatırlayalım.

İsra 36: HAKKINDA KESİN BİLGİ SAHİBİ OLMADIĞIN ŞEYİN PEŞİNE DÜŞME. ÇÜNKÜ KULAK, GÖZ VE KALP, BUNLARIN HEPSİ ONDAN SORUMLUDUR. (Diyanet meali)

Bir Müslüman, ben Kur’an’a iman ettim diyorsa imanının gereği, KUR’AN’IN TAMAMINA BOYUN EĞİP, HAYATINA GEÇİREREK GÖSTERMELİDİR. BAZI AYETLERİ BATIL İNANÇLARINI YAŞAYABİLMEK İÇİN, GÖRMEZDEN GELEMEZ. Allah, hakkında kesin bilgimiz olmadığı, emin olamayacağımız hiçbir bilginin ardına düşerek, bunlarda İslam dininin emridir dememizi yasaklamıştır. Onun için Kur’an’ın bahsetmediği rivayetleri, sanı bilgileri din diye asla yaşayamaz. Yaşıyorsak, Allah’ın dinine birilerini ortak etmiş oluruz ki, buna da Rabbimiz ŞİRK KOŞAN MÜŞRİKLER DİYOR.  Çünkü Allah bizlerin, yalnız Kur’an’a sarılmamızı ve Kur’an’dan sorumlu tutacağına hükmetmiştir. Onun için Allah biz kullarına kızarak bakın ne diyor. “ŞÜPHESİZ İNSAN, RABBİNE KARŞI ÇOK NANKÖRDÜR.” (Adiyat 6) Neden diyor biliyor musunuz? Çünkü iman ettiğini söyleyen kulları, Allah’a yeteri kadar güvenmediği gibi, kendilerinin edindiği veli dediği kişilere çok daha fazla güveniyor. “RABB’İNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN. O’NUN YANI SIRA BAŞKA VELİLERE UYMAYIN. NE KADAR AZ ÖĞÜT TUTUYORSUNUZ!” (Araf 3)

Söyleyecek örnek verecek çok büyük hatalarımız var, lütfen bu hatalarımızı Kur’an ile sorgulayalım, çünkü Rabbimiz SİZLERİ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTUYORUM HÜKMÜNÜ VERMİŞTİR. Lütfen unutmayalım, Allah sözünde durandır. Dilerim bu emanet can bu bedenden ayrılmadan, ALLAH’IN UYARILARININ FARKINDA OLAN, AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Atatürk'ün Çocukluk Anıları: Kaplan
Yazar: Serdar102 - , Saat: 02:39 PM - Forum: Hayatı ve Anıları - Yorum Yok

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI: KAPLAN
Selanik'teki evde Atatürk'ün abileri  Ahmet ile Ömer konuşuyordu.
Ömer: Hayvanat bahçesinde kaplanların olduğu bölüme bir adam düşmüş. Kaplanlar, onu yemiş. Neden ama? Neden bir kaplan insanı yer?
Ahmet: Bunu ben de çözemedim. Kaplan insanların tutsağı ama insanı yiyor. Diğer insanların intikam alabileceğini düşünemiyor. İnsanlar, o kaplanı vurmuş. Herhalde kaplan bir geyiği veya insanı yiyecek olarak görüyor. İnsan bir dereceye kadar akıllı bir yaratık. Kaplanda bu yok. Kaplanda akıl olsa tutsak olmazdı.

-----------------------------------------------------------

YALNIZ KURT
Ali Rıza Bey ve Zübeyde Hanım'ın oğulları Ahmet ile Ömer çağdaş fikir ve düşünceyle donanmıştı. Önemli olan, karanlıktan kurtulup aydınlık yarınlara ulaşmaktı. Ben diyebilmekti. İnsan büyük, yüce,  görkemli bir varlıktı.  İnsan şansını kendi yaratır ve yarattığı dünyanın ilk hayranı olurdu. Şans bazen gelir, bazen giderdi. Önemli olan, şansını kendin için, kullanmaktı. Sen yeterli çabayı göstermez hayatın içine balıklama dalarsan , o bir bilinmez seni hayatın içinden çeker, alır, gökyüzüne savururdu. Doksan değil, yüz doksan yıl yaşasan sen sen olamazdın.
Ahmet ile Ömer, çocukların bu dünyadaki maceralarını yaşamadan erkenden dünyadan ayrılışlarının nedenini araştırmak üzere arkadaşlarına bir öneri sunmak düşüncesinde birleşerek evlerine girdi.

---------------------------------------------------------

AÇ KALAN ÇOK İNSAN VAR
Mustafa beş yaşındaydı. Annesi ile birlikte bakkala alışveriş için gitmişti. Evlerine yakın köşe bakkal vardı ama herkes oraya gitmezdi çünkü beşe aldığı malı ona satardı. Selanik'te bulunan iki bankanın ikisinde de hesabı vardı. Selanik'in en zenginiydi. Birkaç adım fazla yürürdün ve aynı malı dededen sekize alırdın. Sonunda Mustafa ile annesi, dedenin bakkal dükkanına varıp içeri girdi. Burası dört adıma dört adım bir yerdi. Sağlı sollu duvarda birkaç tahta raf vardı. Köşede peynir ve yoğurt bulunurdu ve onlar teneke içindeydi. Ekmek dolabı vardı,  oradan istediğin ekmeği seçip alabilirdin.

Zübeyde Hanım  bir kilo yeşil mercimek ve bir kilo nohut aldı. Ayrıca iki ekmek aldı. Parasını ödeyip Mustafa ile birlikte eve doğru yöneldi. Akşam yemeği olarak yeşil mercimek vardı. Yarında nohut. Bunlar Ali Rıza Bey'in en sevdiği yemeklerdi. İkişer tabak yemeden doydum demezdi. Darısı aç kalan insanların başınaydı. Aç kalan, açım diyen o kadar çok insan vardı ki.

-----------------------------------------------------------

AHMET'İN YAŞ GÜNÜ
Zübeyde Hanım erkenden kalkmış, yemekler yapmış ve yaş günü için, hazırlanmıştı. Bugün Ahmet'in 9'uncu yaş günüydü. Önce Ahmet uyandı:  Anne, bugün benim yaş günüm. Benim için, pasta hazırlamışsın. Çok makbule geçti, dedi. 
Zübeyde Hanım: Aman oğlum, ne demek? Sen yüz yıl yaşa. Ben sana her yaş gününde pasta hazırlarım, dedi.
Aradan zaman geçtikçe önce Ömer sonra Mustafa uyandı.
Ömer: Anne, bugün abim Ahmet'in yaş günü. İyi güzel de benim yaş günüm ne zaman olacak?
Zübeyde Hanım: Oğlum, senin yaş gününü kutladık ya? İki ay olmadı. Yıl dönsün, seneye dokuzuncu yaş gününü kutlarız, dedi.

O sırada Mustafa yanlarına geldi: Anne, benim yaş günüm ne zaman? diye sordu.
Zübeyde Hanım: Mustafa, senin yaş gününe zaman var. Hele ay bir dönsün. Yaş gününe kırk gün kaldı. ( İki ) yaşına basacaksın.
Ali Rıza Bey gümrük memuruydu. Selanik dışındaydı. Zübeyde Hanım üç oğluyla o gün neşeli vakit geçirdi. Güldü, eğlendi. Geleceğe umutla baktı. Oğullarıyla nice yaş günlerine ulaşmak dileğini tekrarladı.

---------------------------------------------------------   

MAKBULE İLE NACİYE
Atatürk'ün kız kardeşleri Makbule ile Naciye Selanik sokaklarında geziyordu. Naciye söze şöyle bir giriş yaptı: Abla, ben bu Selanik'i çok seviyorum. İnsanları sevecen, hoşgörülü. Kimse kimseye höt demiyor, git demiyor. Yarım saattir sahilde geziyoruz, bize yan bakana rastlamadım. Demek ki, Türk'ü, bulgarı, rumu, ermenisi bir arada sorunsuz bir şekilde yaşayabiliyor. Kovsalar gitmem şu Selanik'ten.

Bunun üzerine Makbule: Çeşitli milletlerden insanlar rahatlıkla bir arada yaşar. Dinleri değişik olduğu için, aralarında husumet oluşuyor. Birbirlerinin inancına saygı gösterseler savaşlar olmaz. Dünya tarihindeki savaşların yüzde doksanı din yüzünden olanlardır.
Naciye: Ablam, bu neden böyle oluyor? Büyük çoğunluğu tek bir yüce yaratıcıya inanıyor.
Makbule: Onun orası öyle de peygamberleri farklı. Sonra gelen bir öncekinin gelişmişi oluyor. İnsanlar bunu fark edemiyor. Anne hangi dine mensupsa çocuk da o dinin taşıyıcısı oluyor. İstese de istemese de bağımlı kalıyor.
Naciye: İnsan her neye inanıyorsa bir başkasının inancına saygı göstermeli. O zaman devletler din üstüne bir yönetim biçimi kurmamalı. Devlet yönetiminde dinin yeri olmamalı. Din gönüllerde yaşamalı. Ben bu sonuca ulaştım.
Makbule: Tastamam, benim de anlatmak istediğim buydu.

---------------------------------------------------------

BİZ DE BALIK OLURUZ
Yıl 1867. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım henüz on yaşındaydı. Babası Feyzullah Ağa ve annesi Ayşe Hanım ile birlikte Selanik'te deniz kıyısına balık avlamak için, gitti. Babası iki palamut veya bir kilo istavrit avlayıp öğle yemeğini kurtarma derdindeydi. Oltanın ucuna yem takmayı unuttuğu için, oltanın iğnesini gören balıklar açık denize kaçıyordu.

Bu arada Zübeyde anne ve babasını soru yağmuruna tutuyordu: Anne, biz niye balık tutuyoruz? Balıkların da canı var. Neden onların yaşama sevincini engellemek istiyoruz? Bugün balık yakalamasak aç kalmayız. Tutmak istediğiniz balıklar yaşamlarına devam eder. Onları hayattan söküp almak bize ne fayda sağlar? Balıklar şanslı olsun ve biz eve eli boş dönelim, ne dersin?

Annesi: Kızım, ben sana ne diyeyim? Söylediklerini baban da duyuyor. Herhalde bir süre sonra sana geri dönüşümü olacaktır.
Akşamüstü hava kararmaya başladığında Feyzullah Ağa oltasını sudan çıkardı. Bakın gördünüz mü, balıklar yemi yemişler ama oltaya yakalanmamışlar. Bugün balık yakalayamadık. Bir balık olsam ve denizde yaşasam diye bir düşünce aklımdan geçmiyor değil.
Bunun üzerine Ayşe Hanım: Aman bey, o nasıl söz? Sen balık olur gidersen biz ne yaparız? dedi.
Zübeyde, annesine döndü: Anne, biz de balık oluruz, babamın peşine takılırız. Ege Denizi ile yetinmeyiz, Akdeniz'e bile çıkarız, deyince annesi ve babası kahkahayla güldü.

SON

Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994





ÇOCUKLARI ÇOK SEVEN MASALCI
Saat sabahın sekiziydi. 4 yaşındaki Fatma uyandı. Odasından çıktı. Annesi mutfaktaydı. Onun yanına gitti. Anne, bana bir masal anlatır mısın? dedi.
Annesi Zübeyde Hanım: Aman kızım, sabah sabah bu ne masalı? Masallar genellikle akşam vakitleri anlatılır. Anneler ve babalar, çocuklara uyku masalı anlatır. Çocuklar, bir an önce uyusun diye.
Fatma: Anne, tam  uyanamadım. Beni uyandıracak, güne hazırlayacak bir masal biliyorsundur.
Bunun üzerine annesi, Fatma'ya şu masalı anlattı: Zamanın birinde bir adam varmış. Çocukları pek severmiş. Onlara kalem, silgi, defter, kitap satarmış. Çocuklar için, masal yazarmış. Kitap bastırmış. Bu kitapları bedavaya çocuklara dağıtmış. Çocuklar, bu masalcı adamın etrafında bir sevgi yumağı meydana getirmiş.

Oralarda bir okul varmış. Bu okulun müdürü öğrencilerin bu dükkandan alışverişini yasaklamış. Çocuklar, kendilerini çok seven masalcıyı terk etmemiş, az bir karla sattığı okul malzemelerini almaya devam etmiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Masalcı vergileri ve dükkan kirasını ödeyemeyecek duruma gelmiş. Son günlerinde kalan defterleri ve kalemleri çocuklara bedava dağıtmış. Dükkanı kapatmış.

Sonraları masalcı yıkılmamış. Her yeni güne yeni bir umutla başlamış. Çocuklar için, yüzlerce masal yazmış. Ama artık parası yokmuş. Kitap bastıramıyormuş. Masalımız da burada bitmiş.
Fatma: Çok değişik ve güzel bir masal. Sonradan bu masalcı ne olmuş?
Zübeyde Hanım: Masalcı değişik ve güzel masallar yazıyor ve bunları çocuklara armağan ediyormuş.
O gün Fatma çok neşeliydi. Annesiyle şakalaştı durdu, güldü, eğlendi. Masalcıyı düşündü. Bir gün şu masalcıyla karşılaşabilir miydi? Onun orası belli olmazdı. O günü düşünüyor ve gülümsemeye çalışıyordu.

SON


------------------------------------------------------------       


ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI: ATTİLA VE HONORİA
Atatürk'ün abileri Ahmet ile Ömer, Selanik'te evlerinin yakınındaki hükümet binasının arkasındaki  bahçede arkadaşlarıyla toplanmıştı. Böyle günlerde yeni bir oyun oynamayı adet edinmişlerdi. Ahmet'ten bir yaş büyük İsmail ile Rafet neyin ne olacağına, hangi oyunun oynanacağına karar verendiler. Biri bir konu ortaya atsa öteki arka çıkar, destekçisi olurdu. Yirmiyi aşkın çocuk sağa sola bakınırken, İsmail orta yere çıktı ve Ahmet, sen Büyük Türk Hükümdarı Attila ol. Tahtın burası gel buraya otur, dedi. Ahmet şaşırmıştı. Hiç bozuntuya vermedi ve İsmail'in gösterdiği ağaç kütüğüne oturdu. Ama dimdik oturdu. Bir Türk hakanı gibi, Attila gibi. Seyirci Selanik çocukları bir adım geriledi. Kumanda şimdi Ahmet'in elindeydi, bakalım Ahmet nasıl bir yönetim gösterecekti?

İsmail geldi, elini göğsüne koydu ve Ahmet'in dört adım karşısında diz çöktü. Tahta kılıcı belindeydi. Başıyla selam verdi ve şöyle dedi: Batı Roma İmparatoru'nun kız kardeşi Honoria evlilik teklifinizi kabul etmişti fakat imparator, onu gizlice İstanbul'a göndermiş ve sarayda göz hapsinde tutuyormuş. Bunun nedenini araştırmak ve Honoria'nın size göndermek istediği nişan yüzüğünü almak için, İstanbul'a gitmek istiyorum.
Bunun üzerine Ahmet: İsmail, İstanbul'a git, olayı araştır. İmparator neden böyle bir şey yapmış? Honoria'yı bul, nişan yüzüğünü al ve gel. Rafet sen de İsmail ile git. Birlikte daha kolay başarıya ulaşırsınız.
Ahmet'in doğaçlama olarak söylediği bu sözler, çocukların kanını dondurmuştu. Dimdik durmayanlar ise, dimdik durmuştu.

İsmail: Olayı araştıracağız ve prensesten nişan yüzüğünü alıp en kısa zamanda döneceğiz hakanım, dedi ve selam verip Rafet ile birlikte hızlı adımlarla oradan uzaklaştı.
Daha sonra İsmail ile Rafet gelip verilen görevin başarıldığını söylediler. Temsili nişan yüzüğünü verdiler. Attila ile Honoria, şimdilik nişanlanmıştı. Pek yakında evlenirlerdi.
Ahmet eve gidince olanları annesine anlattı.  Annesi Zübeyde Hanım: Ben sana bravo diyorum da başka bir şey demiyorum. İnanıyorum yazıcılar bunları kaleme alır ve gelecek nesillere ulaştırır. Böylelikle Türk'ün gücü daha iyi anlaşılır.

SON





KARINCALAR
Evlerinin bahçesinde gezip eğlenen Ahmet ile Ömer arasında bir tartışma çıktı. Anneleri şimdiye kadar pek çok hikaye anlatmıştı. Ömer, annem, karıncalar hakkında bir hikaye bilmiyordur, dedi.
Bunun üzerine Ahmet: Üstüne bastın kaldır ayağını. Annem, şimdiye kadar tilkidir, kuştur, kartaldır dedik hep hikaye anlatmadı mı? Gel gidelim, anne diyelim, karıncalar hakkında hikaye anlatır mısın? Eğer anlatamazsa ben de ne olayım?
Ömer'in tamam demesi üzerine annelerine gittiler. Anne, karıncalar hakkında hikaye biliyor musun? Biliyorsan anlat. Biz iki çocuk dört kulak seni ilgiyle dinleriz.
Zübeyde Hanım: Aman, çocuklarım! Çok hırslanmışsınız. Şu sandalyelere oturun da size karıncalar hakkında bir hikaye anlatayım.

Ahmet ile Ömer sandalyelere oturunca ayakta duran Zübeyde Hanım ellerini beline dayayıp karıncalar hakkında hikaye anlatmaya başladı: İnsanoğlu dünyada var olmazdan önce karıncalar vardı. Sevecen, hoşgörülü, iyi niyetli yaratıklardı. Kralları, kraliçeleri vardı. Sen ben kavgası yoktu. Kral, kraliçe olduk diye kendilerine saray yaptırmazdı. Halkın parasını ihtiyaçları için, kullanmazdı. Bunların yanında koruması yoktu.  Halkın refah ve mutluluğu için, çalışacaksa kimden, neden korkacaktı?  Neden saray yaptıracaktı? Sarayın etrafına neden kalın duvarlar çektirecekti? Saray içinde ve dışında neden yüzlerce koruma olacaktı?
   
Zübeyde Hanım anlatması bitince cebinden mendilini çıkarıp alnında biriken terleri sildi. Bir süre sessiz kaldı. Daha anlatacakları vardı da anlatmasa daha iyiydi. Şimdilik bu kadarı yeterliydi. Çocuklar, hikaye burada bitti, dedi. Ahmet ile Ömer, annelerine teşekkür ettikten sonra sokağa çıktı.
Ahmet: Ömer istersen arkadaşları bulup oyun oynayalım. Bu oyunda, ben bir ülkenin padişahı olacağım, sen de başka bir ülkenin kralı olursun. Kesinlikle sarayımız olmayacak, normal bir evimiz olsa yeter. Savaşmayacağız, barış içinde yaşayacağız, dedi.

SON


------------------------------------------------------------------------


BÜYÜK İSKENDER DE SAKALINI KESTİRİRDİ
Ali Rıza Bey işten döndü. Elini, yüzünü yıkayıp salona geçti. Oğulları Ahmet, Ömer ve Mustafa salona geçip babalarının karşısına oturdu. Oğullarının çevreden ve arkadaşlarından duyduklarına Ali Rıza Bey prim vermiyordu. Bu böyle olmuş, şu şöyle olmuş, tamam da bakalım bunlar doğru mu? Araştırmak lazım. Her söylenene inanmamak gerekir.

Bunun üzerine Ahmet: Baba, bildiğin gibi Osmanlı Ordusu genelde yarısı sakallı, yarısı sakalsız savaşa gidiyor. Arkadaşlar diyorlar, ordunun hepsi sakallı olsa  kaybedilen savaşları kazanırdık.                                                                                                                 
Ali Rıza Bey: Bak oğlum, savaş güç, cesaret ve atılganlık ister. Sakal,  adama bir şey kazandırmaz. Büyük İskender de sakalını kestirirdi. İskender, düşmanlar savaşta rakiplerini sakalından yakaladığı için, askerlerin de sakalsız olmasını isterdi.  Yunanlılar  ve daha sonra Romalılar, Mısır'ı işgal ettiklerinde rahip ve askerlerin saç ve sakallarını traş etmesinden etkilendiler. Yunanlı ve Romalılar da zamanla sakallarını kesmeye başladı.
Bunun üzerine Ömer: Baba yıl 1883. Senin söylediğine göre, ordumuz bu zamandan sonra yapacağı savaşlara sakalsız gitse zafer garanti midir?
Ali Rıza Bey: Bak Ömer, zafer garanti diye bir şey yok. Senin çaban ve kudretin savaşın sonucunu belirler. Daha önceden savaşın sonucu böyledir diye bir durum yok.
Ahmet: Baba, kafa saatinde zamanı ayarlayamadım. Bir örnek vermek istiyorum. Mustafa şu anda iki yaşında. Sence Mustafa'nın yaşayacağı hayat belirsiz mi?
Ali Rıza Bey: Belki de biz Mustafa'nın geleceği hakkında fikir yürütebiliriz. Sizden de çok başarı bekliyorum ama Mustafa'dan da çok başarı bekliyorum. Benim Mustafam büyük adam olacak. Daha önce yüz defa söyledim. Tarihe adını altın harflerle yazdıracak.

Bu sırada salonun kapısı açıldı ve Zübeyde Hanım içeri girdi: Haydi bakalım, nohut pişti tabağa düştü. Sona kalan dona kalır.
Savaşın galip geleni ve yenileni yoktu. Savaş berabere bitti. Önümüzdeki günlerde bu savaşın rövanşı olur muydu bilinmezdi. Şimdi bu savaşçılar kurt gibi acıkmıştı. Nohut yiyerek midesel açlıklarını giderecekleri gibi, konu üzerinde iz sürerek beyinsel açlıklarını gidereceklerdi.

SON

Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994

Bu konuyu yazdır

  Ali İmran 78 -79. Ayetler Ve Allah’ın Çok Önemli Uyarısı.
Yazar: halukgta - 11-14-2025, Saat: 03:50 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bu makalemde sizleri üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim ayetler, Ali İmran suresi 78 ve 79. ayetler olacaktır. Bu ayetleri özellikle seçmemin bir nedeni var. Çünkü Allah çok önemli bir konuda, hatta günümüzde bizlerinde yaptığımız büyük bir yanlışımıza işaret ederek, Elçisinin görev ve sorumluluğu hakkında dikkatimizi çekiyor ve bakın bizlere neler söylüyor. Sizce Kur'an'a iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Allah'ın Resulünün de dinde hükümler koyup, dine ilave etmiş olacağına inanması mümkün mü?

Ali İmran 78:  EHL-İ KİTAPTAN BİR GURUP, OKUDUKLARINI KİTAPTAN SANASINIZ DİYE, KİTABI OKURKEN DİLLERİNİ EĞİP BÜKERLER. HALBUKİ OKUDUKLARI KİTAP'TAN DEĞİLDİR. SÖYLEDİKLERİ ALLAH KATINDAN OLMADIĞI HALDE: BU ALLAH KATINDANDIR, DERLER. ONLAR BİLE BİLE ALLAH'A İFTİRA EDİYORLAR. (Diyanet vakfı meali)

Ali İmran 79: ALLAH’IN KENDİSİNE KİTAP, HÜKÜM VE NEBİLİK/MÜBÜVVET VERDİĞİ HİÇ KİMSENİN, BUNUN ARDI SIRA TOPLUMA “ALLAH’IN YANISIRA BANA DA KULLUK EDİN!” DEMESİ DÜŞÜNÜLEMEZ. AKSİNE “İLÂHÎ KELÂMI DERİNLİĞİNE ÖĞRENİP ONU BAŞKALARINA DA ÖĞRETEREK RABBÂNÎ ŞAHSİYETLER OLUN!” DER. (Mustafa İslamoğlu meali)

İlk ayeti okuduğunuzda, sanırım bırakın Kitap Ehlini, günümüzde bizlerin bu uyarı ayetlerden ders almadığımızı ve Allah Kur'an'da emretmediği halde, neredeyse Kur'an hükmünden fazla dine ilaveler yaparak, bunlarda Allah'ın emridir dediklerini hatırlamışsınızdır. Uyarı ayete dikkat ettiyseniz, Allah'ın kitabında olmayan şeyleri dine ilave edenler, toplumu Allah ile aldatabilmek ve söylediklerini kabul ettirebilmek için , dillerini eğip bükerek yani insanları aldatarak, bunlarda kitaptandır yani dinin emridir dediklerini görüyoruz. ALLAH EMRETMEDİĞİ HALDE, BUNLARDA ALLAH'IN EMRİDİR KİTAPTANDIR DİYENLERİN, ALLAH'A İFTİRA ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR. NE YAZIK Kİ GÜNÜMÜZ İSLAM TOPLUMUNDA, HALA BU ACI GERÇEĞİN FARK EDİLMEDİĞİNİ, TOPLUM TARAFINDAN DİKKATE BİLE ALINMADIĞINI GÖRMEK, ÇOK ÜZÜCÜ DEĞİL Mİ?

Gelelim Ali İmran 79. ayete. Bu ayet aslında bir önceki ayeti daha net açıklıyor ve diyor ki; Benim görev ve hikmet verdiğim Nebilerimin hiç birisi, benimle kendisini eş tutup, Allah'ın vermediği bir yetkiyi kullanmaya kalkıp, kendilerine de kulluk edilmesini asla istemez diyor. Burası çok önemli. Sırası gelmişken hatırlatmak isterim. Günümüzde bazı cemaat tarikat liderleri, kendisine tabi olanlara SİZLER BENİM KULLARIMSINIZ dediğini duymuşsunuzdur. Bakın Allah nasıl uyarıyor, bizler nelere inanıyoruz. Buradan da anlıyoruz ki, iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Allah'ın Resulünün kulu değil, ALLAH'IN KULUDUR. KUR'AN'DAN UZAKLAŞMAK, İŞTE BU KADAR TEHLİKELİ.  Kul olmak, sorgusuz teslim olmak, yalnız ona ibadet etmek anlamına gelir. İman eden bir Müslüman, yalnız Allah'a onun kanunlarına teslim olur ve yalnız Allah'a ibadet eder. Mübüvvet kelimesi dinin nasıl yaşanacağını, Allah'tan aldığı vahiyle topluma ileten, yani Elçilik görevini yapan olduğundan, Elçilerim hükmün yalnız Allah'a ait olduğunu, hükmüne hiç kimseyi ortak etmediğini, yalnız Allah'a kulluk edilmesi gerektiğini bildiğinden, hiç bir Elçim bana da kulluk edin, benimde dinde Allah'ın yanında hükümler koyma yetkim vardır asla demez diyor.

PEKİ BİZLER BU VE BENZERİ AYETLERE İMAN ETTİK DEDİĞİMİZ HALDE, İMANIMIZI YAŞARKEN BU HÜKMÜ HATIRLIYOR HAYATIMIZA GEÇİRİYOR VE ANLATILAN RİVAYETLERE İNANMIYOR MUYUZ? SANIRIM KUR'AN İLE ARAMIZA GİRDİKLERİ İÇİN BU VE BENZERİ AYETLERİ HALA TEBLİĞ ALMAYAN, MİLYONLARCA MÜSLÜMAN VAR. ÇÜNKÜ BU GERÇEKLER FARK EDİLMESİN DİYE, KUR'AN ANLADIKLARI DİLDEN MÜSLÜMANLARA OKUTULMUYOR. OKUYANLARDA FARK ETMESİN DİYE, DİLLERİYLE AYETLERİN ANLAMLARINI DEĞİŞTİRİYORLARKİ,  BATIL İNANÇLARIYLA TOLUMA HÜKMEDEBİLSİNLER.

Sizlere sormak istiyorum, Allah'ın Elçisi bizlere şefaat tümden Allah'a aittir, hiç bir şefaatin fayda etmediği o günden sakının diye tebliğ ettiği ayetinden sonra, sizce ümmetine benim şefaatim ümmetimin büyük günahlarına olacaktır der mi? Elbette demez, ama aklını kullanan Kur'an ile imanını yaşayan o kadar az Müslüman var ki, bunu söylemeye utanıyorum. Allah Kur’an'da şefaat tümden bana aittir dedikten sonra, yine Kur’an içinde başka bir ayetinde, şefaat yetkisini başkalarına da vermiş olabilir mi? Ya da Allah'ın Elçisi de Allah'ın yanında, bende sizlere şefaat edeceğim der mi? Bir başka ayetinde de ne diyordu Allah bu konuda. "YOKSA ALLAH'TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER? Ne dersiniz günümüzde bizlere öğretildiği gibi Elçiler, din ulamaları, şeyhler, dervişler şefaatçi olabilir mi? LÜTFEN KUR'AN İLE İNATLAŞMAYALIM, BUNUN SONU EBEDİ CEHENNEM OLUR!

BAKIN AYETTE ALLAH, BENİM GÖREV VERDİĞİM ELÇİM ASLA BÖYLE BİR ŞEY SÖYLEMEZ DİYOR, SİZCE ÇOK AÇIK DEĞİL Mİ BU SÖZLER? Ne yazık ki bizler sorumlu olduğumuz Kur'an'a yani Allah'a inanıp güvenmemiz gerekirken, rivayetlere batıl inançlara inanıp güvenmeyi seçiyoruz. İNANIN HESAP GÜNÜ ORTALIK TOZ DUMAN OLACAK, AMA FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Bu ayette iman eden bir Müslüman, bunlarda Resulün dine ilave ettiği hükümleridir, hadislerinden öğreniyoruz der mi? Yine Allah Kefh 26. ayetinde, ALLAH HİÇ KİMSEYİ KENDİ HÜKMÜNDE ORTAK KILMAZ dediği halde, bizlere öğretildiği gibi, Allah'ın Elçisinin de helal ve haram koyma yetkisi vardır, Allah Elçisine bu yetkiyi vermiştir diyenlere nasıl inanırız? Ali İmran 79. ayeti anlamaya devam edelim. Demek ki Allah'ın görev verdiği hiçbir Elçi görevi, yetkisi dışında hiç bir şeyi kendisine mal ederek, insanlığa iletmez diyor. Daha da net açıklamayı yapıyor Allah ve bakın ne diyor.

“İLÂHÎ KELÂMI DERİNLİĞİNE ÖĞRENİP ONU BAŞKALARINA DA ÖĞRETEREK, RABBÂNÎ ŞAHSİYETLER OLUN!” DER. Ayetin sonunda Allah, bizlerin birer öğrenci misali Allah'ın vahyi Kur'an üzerinde çalışarak, elimizden gelen çabayı göstermemizi istiyor. Bu yetmiyor, öğrendiğini hiç Kur'an okumamışlara da anlatarak, ileterek hatırlatma görevi veriyor bizlere Allah. HATIRLATIRIM BU GÖREV TÜM İMAN EDENLERE VERİLİYOR. ÇÜNKÜ İSLAM DİNİNDE RUHBAN SINIFI YOKTUR. DİNİ ANLATMA GÖREVİNİ, BİRİLERİ ÇIKIP BU BİZİM GÖREVİMİZ, LÜTFEN BU GÖREVİMİZE KARIŞMAYIN DİYEMEZ. YANİ İSLAM'DA DİN ADAMI DİYE BİR SINIF YOKTUR.  Ayetin sonunda Rabbani şahsiyetler yani, BATIL VE HURAFEDEN UZAK YALNIZ ALLAH'IN YOLUNDAN GİDEN Müslümanlar olun diyor. Bir başka deyişle söylemek gerekirse, Rab'tan gelen İslam dinini batıl ve hurafeden uzak öğrenen ve ARI DURU yaşayan, YALNIZ ALLAH'IN İPİNE SARILAN Müslüman olun diyor.

Batılın, rivayetlerin etkisinde kalmayan, düşünen aklını kullanan bir Müslüman, bu ayetlerle tüm gerçekleri görecektir. Benim Elçilerim kullarıma şunu iletmiştir diyor Allah. Sizlere gönderdiğim ilahi kitabı topluma yayıp, anlatıp onu kendisi bizzat derinlemesine inceleyip, üzerinde düşünerek akıl ederek iman edin ki, Allah'ın halis kulları olasınız diye öğüt veriyor. ONUN İÇİN ALLAH RSEULÜME UYUN, ÇÜNKÜ O SİZİ YALNIZ KUR'AN İLE UYARACAK DİYOR. Yüce Rabbimiz sana binlerce şükürler olsun. Ayetlerini o kadar güzel anlatıyor ve açıklıyorsun ki, ayetleri herkes anlayamaz diyenlerin, Allah'ın söylediği gibi YA GÖZLERİNDE PERDE VARDIR, YA DA KULAKLARI İLE GÖNLÜ MÜHÜRLENMİŞTİR. ALLAH KUR'AN'DA ÖZELLİKLE NEDEN DÜŞÜNMEMİZİ İSYOR OLABİLİR? ÇÜNKÜ DÜŞÜNEN BİR İNSAN, ANLATILANININ ÖZÜNE İNER, NE MAKSATLA SÖYLENDİĞİNİ ANLAR VE KALBİDE ONAYLADIĞI İÇİN, ONU ASLA HİÇ KİMSE ALDATAMAZ. Günümüz İslam toplumunda, akılla Kur'an'ı anlayamazsın demelerinin nedeni, topluma İslam dini diye yaşattıkları batılı hurafeyi ve atalarının yanlış inançlarının, fark edilmesini istemediklerindendir. Ali İmran suresi 80. ayetinde de konuya son noktayı koyuyor Rabbimiz ve bakın ne diyor. "YİNE O, MELEKLERİ VE NEBİLERİ RABLER EDİNMENİZİ EMRETMEZ; SİZ ALLAH’A KAYITSIZ ŞARTSIZ TESLİM OLDUKTAN SONRA, O SİZE İNKÂRI EMREDER Mİ HİÇ?" (Ali İmran 80)

Değerli din kardeşlerim. Allah melekleri ve görev verdiğim NEBİLERİ Rabler edinmenizi istemez diyor. Yani ben görev verdiğim Nebime, benim vahyimin dışında, kendisinin benim gibi hükümler koyma yetkisini asla vermedim, vermem diyor. Çünkü bir dinde kim hüküm veriyorsa, bağışlıyor şefaat ediyorsa O İLAHTIR, RABTIR. ÇOK DAHA İLGİNCİ BU YANLIŞI YAPMANIN, İNKARCILIK OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. Rabbimizin tavsiye ettiği gibi, yalnız Allah'ın rehberine KUR’AN'A sarılın, çünkü Allah'ın Elçisi de yalnız ona sarılmış ve yalnız Kur'an'ı tebliğ etme görevi almıştı. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18)  “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19)  “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.”  (Kehf 56)  “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Yalnız Kur'an'a sarılan Allah'ın nuruyla, güneşiyle aydınlanır. Beşerin batıl, sanı kitaplarına sarılan, mutlaka yolda kalır. Allah sizleri bu kitaptan hesaba çekeceğim diyorsa, gelin Allah'ın sözlerine güvenelim. Bugün aklını kullanmayanlar, başkasının aklıyla iman edenler, geri dönüşü olmayan yola girdiklerinde, ÇOK AMA ÇOKKKKK PİŞMAN OLACAKLARDIR.

Dilerim Rabbimiz den batıl ve sanıdan uzak, KUR’AN'I rehber edinen, yalnız onun ipine sarılan, onunla gönül gözünü açmak için çaba harcayan aklı ve fikriyle imanını güçlendiren, Allah'ın azınlık halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Adı Bende Saklı Sevgili.
Yazar: by-göçmenoğlu - 11-14-2025, Saat: 09:41 AM - Forum: Şiirler - Yorum Yok

Sanki kendim aşkı yaşarcasına oluyorum
Ben bir deli poyraz gibi esiyorum durmadan
Damla damla sana akıyorum
Seni özlüyorum sarfettiğim bütün sözlerimde sevgili.
Sana olan sevdamın büyüklüğünü anla diye

Durmadan seni işliyorum mısralarda saklı duygularımıza
Hayal olup geliyorsun gözlerimin önüne
Sen olduktan sonra yanımda herşey çok güzel
Benden ne kadar uzaklarda olursan ol,
Aynı suyu içip,aynı ekmeği yiyorsak,
Hiç bir mesafenin fazlada önemi yok,
Sonsuz bir sevgiyle, seviyorum seni sevgili.

Her soluk alışımda
Birtek sen doluyorsun içime
Sen bi başkasın gözümde
Sen olsanda olmasanda
Sevsende sevmesende
Toprak olup gitsende
Seni sonsuza dek ruhumla
Bütün kalbimle seveceğim
Adı bende saklı sevgili...


504825649_2738542499675678_4711641925931...e=691CAC21

Bu konuyu yazdır

  Enfal Suresi 12. Ayet. ”Vurun Boyunlarını, Vurun Parmaklarına, Sözleri Ne Anlama Geli
Yazar: halukgta - 11-12-2025, Saat: 04:03 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Enfal suresi 12. ayet olacaktır. Bu ayet öne sürülerek bazı cemaat, tarikat ve mezhepler inkârcıların Allah'ın elçisine, Kur’an'a iman etmeyenlerin, kafalarının kesilerek öldürüleceğine, hatta parmaklarının kesilebileceği hükmünü bile çıkarmışlardır. Bizler ayetleri eğer, Kur’an'ı referans almadan, Kur'an bütünlüğünde düşünmeden rivayet edilen ve doğru olması Kur’an'a göre mümkün olmayan rivayet bilgilerle ayetleri anlamaya çalışırsak, Kur’an'ı asla doğru anlayamayacağımız gibi, kendimizi de kandırmış oluruz. Konumuzla ilgili ayeti önce yazalım, daha sonra hiçbir etki altında kalmadan, Kur’an'ın diğer ayetlerinden yardım alarak, ayeti anlamaya çalışalım.

Enfal 12: HANİ RABBİN MELEKLERE, “Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. ŞİMDİ VURUN BOYUNLARININ ÜSTÜNE. VURUN, ONLARIN BÜTÜN PARMAKLARINA” diye vahyediyordu. (Diyanet meali)

ÖZET OLARAK SÖYLEMEK GEREKİRSE BU AYET SAVAŞ ANINDA, ALLAH’IN MELEKLER ARACILIĞIYLA MÜMİNLERE VERDİĞİ DESTEĞİ, DÜŞMANA KARŞI NASIL MÜCADELE EDİLMESİ GEREKTİĞİNİ VE PSİKOLOJİK ÜSTÜNLÜĞÜN ÖNEMİNİ ANLATIR. Boyun ve parmaklarına vurmak, savaşta düşmanı etkisiz hale getirmek anlamına gelir. Ayette dikkat ettiyseniz, ilk hitap meleklere. Allah Meleklerine diyor ki, ben sizinle beraberim.  İman edenlere sebat verin, yani imanlarında kararlı olmalarını sağlayın yüreklendirin moral verin, destek olun diyor. Devamında da adeta meleklere ve iman edenlere de bu görevinde güç verircesine kâfirlerin, inkârcıların savaşta kalplerine korku salacağım diyor Allah. Devamda ise şimdi vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına diyor. Peki boyunlarına ve parmakların a vurun emri kime ve ne anlamda söylüyor? Bu ayeti iki farklı şekilde anlayabiliriz. Meleklerin iman edenlere yardımı, yani kafirlerin güç ve kuvvetini kesmek amacıyla yardım ettiği anlaşıldığı gibi, bu emrin iman edenlere de moral verdiğini anlamamız yanlış olmaz.

Hangi anlamda olursa olsun, verilen emir savaşta düşmanın başını yada parmakların kesmek değil, onların güç ve kuvvetlerini kesmek anlamında söylendiği çok açıktır. Ayete dikkat ettiyseniz, vurun boyunlarının üstüne diyor, kafalarını kesin demiyor. BOYUNLARININ ÜSTÜNE VURMAK, ONLARI AYAKDA DURAMAZ HALE GETİRMEKTİR. PARMAKLARINA VURMAKTA, ONLARIN TÜM GÜCÜNÜ KESMEK ANLAMINDADIR. Bunu Muhammed 4. ayetten çok daha iyi anlıyoruz. Bakın ayetin ilk cümlesinde bu konuya nasıl açıklık getiriyor. “ İNKÂR EDENLERLE SAVAŞTA KARŞILAŞTIĞINIZDA, HEMEN BOYUNLARINI VURUNUZ. ONLARI YENDİĞİNİZDE DE SIKICA BAĞLAYINIZ.” Bu ayeti makalemin sonuna doğru tekrar hatırlatacağım.

İşin daha da ilginci ve bana göre korkunç olanı. Bu ayet delil gösterilerek, Allah inkârcıların kafalarını kesebileceğimizi, hatta parmaklarını da kesip işe yaramaz hale getirebileceğimizi dahi söyleyebilmektedirler. Bir arkadaşımız, bu ayeti bana şu şekliyle yazmış. ”KÂFİRLERİ YAKALADIĞINIZ YERDE BOYUNLARINI VURUN VE PARMAK UÇLARINI DOĞRAYIN “ Bizler ne yazık ki ayetleri Kur’an'dan uzak, öyle yanlış tercümeler yapıyoruz ki, neredeyse Kur’an'ın tamamına ters düşebiliyor. Tekrar hatırlatmak isterim, bu ayette vurun boyunlarına ve parmaklarına derken, onları öldürün kafalarını kesin, arkadaşımızın yazdığı gibi parmaklarının uçlarını doğrayın demiyor. ALLAH İNSANLARIN GÜCÜNÜ KUVVETİNİ KESİN, SİZLERE ZARAR VEREMEYECEK DURUMA GELSİNLER DİYOR. Kafası kesilen bir insan ölür, bu durumda parmakları neden kesilsin, ayette bahsedileni anlamaya çalışmak yerine, kendi inançlarımızı ayete ilave ediyoruz. Konuyu daha detaylı anlamaya devam edelim. Bu ayeti doğru anlamamız için, öncesindeki ayetlere bakalım şimdide.

Enfal 9–10: Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, “BEN SİZE ARD ARDA BİN MELEKLE YARDIM EDİYORUM” diye cevap vermişti. ALLAH BUNU, SADECE BİR MÜJDE OLSUN VE ONUNLA KALPLERİNİZ YATIŞSIN DİYE YAPMIŞTI. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Diyanet meali)

Allah daha önce Melekleri yoluyla insanlara yardım ettiğinin örneğini vermişti. Dikkat ederseniz yardım kalplerin yatışması ve moral vererek güç takviyesi olduğu anlaşılıyor. Enfal suresi 12. ayetin hemen sonrasındaki ayette de Allah, sözlerine açıklama getiriyor ve bakın 13. ayetinde ne diyor. “BU, ONLARIN ALLAH’A VE RESULÜNE KARŞI GELMELERİNDENDİR. HER KİM DE ALLAH’A VE RESULÜNE KARŞI GELİRSE, BİLSİN Kİ ALLAH’IN CEZASI ŞİDDETLİDİR.” Buradan da anlaşılıyor ki, Resulüme karşı gelenleri ben cezalandırırım diyor. Peki neden? Çünkü Allah'ın Resulü, bizzat Allah'ın hükmünü Kur'an'ı tebliğ ettiğinden, Resulünün tebliğine karşı gelen ALLAH'A KARŞI GELMİŞ OLACAKTIR. Çünkü karşılık vermeyen, kendi inancını yaşayan hiç kimseye Kur’an, müdahale izni vermez. Örneğin Enfal suresi 44. ayetinde Allah bakın ne diyor. " Allah, olacak bir işi yerine getirmek için SAVAŞ ALANINDA KARŞILAŞTIĞINIZ ZAMAN, ONLARI SİZİN GÖZÜNÜZDE AZ GÖSTERİYOR, SİZİ DE ONLARIN GÖZÜNDE AZALTIYORDU. Bütün işler Allah'a döner." Savaşta en önemli şey MORALDİR. Şimdide Kur’an'da, Allah'ın Melekleri yoluyla, ya da Allah'ın mümin kullarına başka nasıl yardım ettiği, destek verdiği örnekleri hatırlayalım.

Tevbe 26: DERKEN ALLAH, ELÇİSİNE VE İNANIP GÜVENENLERE ÖZGÜVEN VERMİŞ, GÖRMEDİĞİNİZ ORDULAR İNDİRMİŞ VE O KÂFİRLERİ CEZALANDIRMIŞTI. Kâfirlerin payına düşen işte budur. (Süleymaniye vakfı meali)

Enam 61: O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. SİZE KORUYUCULAR GÖNDERİR. Nihayet birinize ölüm geldi mi, elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler. (Bayraktar Bayraklı meali)

Enfal 65: Ey Nebi! Mü’minleri savaşa teşvik et. EĞER İÇİNİZDE SABIRLI YİRMİ KİŞİ BULUNURSA, İKİ YÜZ KİŞİYE GALİP GELİRLER. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.

Bu ayetlerden de çok açık anlaşılacağı gibi, Allah ve Melekleri iman eden mümin kullarına, her zaman yardım ediyor ve onları destekliyor, moral ve güç veriyor. Bu ayetleri de özellikle Kur’an'da bizlere bildiriyor ki korkmadan, Allah'ın doğru yolunda gidelim, hiç kimseden çekinmeyelim. TABİ ÖNCE BİZLER, ALLAH'IN YOLUNDAMIYIZ, YOKSA BATILIN VE HURAFENİN YOLUNDAMIYIZ, ONU ÇOK İYİ ANALİZ ETMELİ VE ANLAMAYA ÇALIŞMALIYIZ. SİZCE ALLAH'IN DOĞRU YOLUNDA OLSAYDIK, MÜSLÜMAN TOPLUMLAR GÜNÜMÜZDE BÖYLEMİ OLURDU? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. Kur’an'da Allah özellikle, DİNDE ZORLAMA YOKTUR diye bizlere bildirmiştir. Yani hiç kimse karşısındaki bir inkârcıyı, zorla imana davet edemez, onu zorlayamaz. Bu zaten imtihan olmanın özüne aykırıdır. Tevbe suresi 5. ayet de örnek gösterilip, tıpkı Enfal 12. ayette yaptıkları gibi, bakın bu ayette Müşrikleri, inkârcıları bulduğunuz yerde öldürün diye örnek gösterilir. Hâlbuki bulduğunuz yerde öldürün diye kast ettikleri,  bir ayet öncesi Tevbe 4. ayette, SİZLER İLE ANLAŞMA YAPTIKLARI HALDE, SÖZÜNDE DURMAYAN, ANLAŞMAYI BOZARAK SİZİ ÖLDÜRMEK İÇİN SAVAŞ AÇANLARI, BULDUĞUNUZ YERDE SİZDE ÖLDÜRÜN DİYOR.

Bizler ayetleri bütünlüğünden bağlamından koparıp, işte böyle anlamaya çalışıyoruz. Nedeni de rivayet ve sanı inançlarımızı aklayabilmek adına. Hâlbuki örnek verdikleri Tevbe 5. ayetin devamında, sizinle sözleşmelerini bozarak sizi öldürmek için savaş açanları sizde savaşta onları öldürün derken, devamında bu konuya açıklık getiriyor ve sakın hepsine böyle bir şey yapmayın, yakalayabildiğinizi sağ yakalayın, onları hapsedin. Savaş bitiminde tehlike geçtiğinde,  yaptıklarına tövbe eder, pişman olduklarını söyleyip, salâtı yerine getirip, yani toplumda barış içinde yaşayacaklarına, birbirini destekleyeceklerine, huzursuzluk çıkarmayacaklarına, sözünde duracaklarına Allah'ın yolundan gideceklerine söz verirlerse, onları serbest bırakın diyor. Aynı konuyla ilgili dikkat çeken bir ayeti de hatırlatmak istiyorum. Enfal 12. ayeti, daha iyi anlamamızı sağlayacağına inanıyorum.

Muhammed 4: İnkâr edenlerle savaşta karşılaştığınızda, HEMEN BOYUNLARINI VURUNUZ. Onları yendiğinizde de sıkıca bağlayınız. SAVAŞ SONA ERDİĞİNDE YA BİR LÜTUF OLARAK KARŞILIKSIZ YA DA FİDYE ALARAK SALIVERİNİZ. Allah dileseydi onlara galip gelirdi. Fakat kiminizi kiminizle denemek için böyle yaptı. Allah yolunda öldürülenlerin yaptıkları hiçbir ameli Allah asla boşa çıkarmayacaktır. (Bayraktar Bayraklı)

Bakın ayette, tıpkı Enfal 12. ayette geçen BOYUNLARINI VURUN sözlerini Allah, inkârcıların iman edenlere açtığı savaşta, iman edenlerin aynı şeyi yapmasını istiyor ve BOYUNLARINI VURUN diyor. Hatırlatmak isterim, kafalarını uçurun, öldürün demiyor. Devamında da buna açıklık getiriyor ve boyunlarını vurduktan sonra, yani güçlerini kuvvetlerini kesip, etkisiz hale getirdikten sonra, onları tutuklayın diyor. Esir aldıktan sonra, Allah'ın yapmamızı istedikleri ise ne yazık ki bizlerin birçok ayetten anlamak istediğimizin tam tersine, onların kafasını kesin, parmaklarını koparın ya da parmak uçlarını kesin demiyor. ONLARI YA BEDEL/FİDYE KARŞILIĞI, YA DA BEDELSİZ SALI VERİN DİYOR. Çok açık savaş bitince, Allah'ın emri budur diyor. Ama bizler tüm bu gerçeklerden uzak,  kâfirleri Allah öldürün, kafalarını kesin diyor şeklinde, ayetleri tercüme etmeye, topluma anlatmaya çalışıyorlar. Elbette Kur’an seni öldürmek için savaş açanlara, seninde onları öldürme iznini veriyor. Bakara suresi 190 ve 191. ayetlerde sizi yerlerinizden çıkarmak, öldürmek için savaş açmışlarla karşılaştığınızda, sizlerde onları öldürün ama aşırıya kaçmayın diye de uyarır. Bunu da belirtmek isterim. Tabi böyle olunca da kendimizi kandırıyor, Allah ın lanetiyle/cezasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Allah öldürmenin, en son çare olduğunu bizlere anlatarak, asıl yapılması gerekenin barış ve güzellikle ikna etmek olduğunu Kur’an bizlere anlatıyor.

Dilerim cümlemiz, batıl, hurafe ve sanıdan uzak, Allah'ın kitabı FURKANI, Allah'ın verdiği örneklerle anlamaya çalışan, Allah'ın azınlık halis kullarından oluruz. ALLAH'IN VE MELEKLERİN YARDIM ETTİĞİ KULLARDAN OLMAK İSTİYORSAK, YALNIZ ALLAH'I VELİ EDİNİP, YALNIZ ALLAH'IN KİTABI KUR'AN'IN İPİNE SARILMALIYIZ. YOKSA YAŞADIĞIMIZ İSLAM TOPLUMUNUN, ACI GERÇEKLERİNİN NEDENLERİNİ, ASLA FARK EDEMEYİZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Kendi Uydurmalarını Allah’a Yakıştıranlar, Kıyamet Gününde, Allah’a Nasıl Cevap Verec
Yazar: halukgta - 11-09-2025, Saat: 04:22 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bizler bu dünyada, öyle bir ortamda yaşıyoruz ki, GERÇEK İLE RÜYA ADETA BİR BİRİNE KARIŞMIŞ DURUMDA. Gerçek ile rüyayı birbirinden ayırmak inanın çok zor. Yaşı ileri olanlar çok iyi bilirler, bazen geçmişi düşündüğümüzde hayatımız rüya gibi geçti deriz. Evet hayatımız aslında, yönetimi elimizde olan bir rüyadan farksız. Sizlere şöyle desem, bizler bu dünyada yaşarken, aslında hem Allah’ın katına geçip yaşıyoruz, hem de bu dünyada yaşıyoruz desem ne dersiniz? Sanırım tam anlamamış olabilirsiniz, sözlerime açıklık getirmek istiyorum. Allah Kur’an’da uykuyu ölüme benzetir ve aslında bizlerin her akşam uyuduğumuzda, ruhumuzun ölümü yaşadığını ve Allah’ın katına geçtiğimizi söyler. Uyandığımızda da Allah, ruhlarımızı bedenimize iade ettiği açıklamasını yapar, hatta bir kısmını iade etmeyiz yani bu dünyadaki yaşamı, sona ermiş olur diye bilgi verir.

Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz içinde, çok önemli bir bilgi verir Kur’an ve derki, sizin bu dünyadaki zaman akışınızla, Allah’ın katımdaki zaman akışı çok farklıdır. SİZİN YAŞADIĞINIZ BİN YIL, BENİM KATIMDA BİR GÜN GİBİDİR DİYEREK, BİZLERE ASLINDA ÇOK ÖNEMLİ BİR BİLGİ VERİR. Hatta bilim gerçekten bizler uyuduğumuzda, bedenimiz bu dünyada ama ruhumuz Allah’ın katına geçtiğinde, çok uzun gibi gördüğümüz rüyanın, saniyelerle gördüğümüzü bilim kanıtlanmış. DEMEK Kİ BİZLER BU DÜNYADA YAŞARKEN, ASLINDA HER AKŞAM UYUDUĞUMUZDA ALLAH’IN KATINA GEÇİYORUR ÖLÜMÜ YAŞIYORUZ, DAHA SONRA UYANINCA TEKRAR DÜNYA YAŞAMINA DEVAM EDİYORUZ VE DİYORUZ Kİ BU AKŞAM, ÇOK GÜZEL BİR RÜYA GÖRDÜM. Demek ki ruhun ölümü diye bir şey asla yok. Hatta bizlerin ölüm dediğimiz şey BU DÜNYA MEKÂNINDAN, ALLAH’IN ZAMANINA MEKÂNINA GÖÇ ETMEK ANLAMINA GELDİĞİ ANLAŞILIYOR.

Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, başka bir örnek vermek istiyorum. Yasin süresi 48. Ayetinde geçen ayeti önce hatırlayalım. “DOĞRUYSANIZ O VAAT (SON SAAT) NE ZAMANMIŞ!” DERLER.” Yani Kur’an’da Allah, mahşer günü konusunda açıklama yaparken, bir gün hepimizin hesap vereceği O çetin günü hatırlatıp, bizleri uyarıyor ve ikaz ediyordu ayetlerinde. Ne yazık ki geçmiş Kitap Ehlide biz Kur’an’a iman ettiğimizi söyleyen Müslümanlarda, O çetin hesap gününün geleceğini bildiğimiz uyarıldığımız halde, İNANIN HİÇ DUYMAMIŞ GİBİ BU DÜNYADA YAŞAMAYA, HİÇ HESAP VERMEYECEKMİŞ GİBİ DAVRANMAYA DEVAM EDİYORUZ.

Rabbimiz O çetin gün gelip çattığında, Yasin 50. Ayetinde bakın nasıl bir durumda olacağımızı söylüyor. “O DURUMDA NE BİR TAVSİYEDE BULUNABİLİR, NE DE AİLELERİNE DÖNEBİLİRLER” Demek ki geri dönüş yok ve ne yaptıysak onun karşılığını göreceğiz. Yasin suresi 51. Ayetinde ise çok önemli bir konuya Rabbimiz açıklık getiriyor ve bakın ne diyor. “SÛR’A ÜFLENDİĞİNDE, BİR DE BAKARSIN Kİ (HEMEN) MEZARLARINDAN (KALKARAK) RABLERİNE KOŞACAKLAR.” Lütfen bu ayet üzerinde dikkatle düşünelim. Tüm insanlık dünyada yok oldu, hatta binlerce yıl önce dünyada öldüklerini yok olduklarını düşündüğümüz insanlarla birlikte hepsi mezarlarından kalkıyorlar, hesap vermek için. Demek ki makalemin ilk bölümünde verdiğim örnekte olduğu gibi, dünyada nasıl geceleri uyurken aslında ruhumuz geçici olarak Allah’ın katına geçiyor ölümü yaşıyorsak, dünyada tüm insanlığın yerle bir oluşuyla, MEKÂN DEĞİŞTİREREK YENİ BİR YAŞAMA BAŞLIYORUZ. Aslında RUH ÖLMEMİŞ beden yok olmuş çürümüş ama Allah nasıl ilk doğumda olduğu gibi, insanlar evlenip çocuk sahibi olmaya başladığında, ruhu Allah nasıl bedene veriyorsa, mahşer günüde beklemedeki ruha, bedeni Allah tekrar veriyor ve ruhumuzu o bedene koyuyor ki, yaptıklarımızın hesabını sorabilsin.

Şunu hatırlatmak isterim. Biz insanlar bildiğiniz gibi ilk önce balçıktan, sulu topraktan yaratılmıştık. Bu dünyada bedenimiz ölüp toprağa gömüldüğünde, bizlerin bedenindeki tüm yapı taşımız D.N.A özelliklerimiz toprağa geçiyor. Ama toprakta kaybolmuyor lütfen bunu unutmayalım. D.N.A neydi hatırlayalım. “CANLININ TÜM ÖZELLİKLERİNİ TAŞIYAN, BU ÖZELLİKLERİN ÇALIŞMASINI VE FONKSİYONLARININ GERÇEKLEŞMESİNİ VE TÜM ÖZELLİKLERİN YENİ NESİLLERE TAŞINMASINI SAĞLAYAN, YÖNETEN MOLEKÜLDÜR.” Bilim adamları, geçmişte yaşamış hayvanların D.N.A sından, onları tekrar yaratabilmek için çalışıyorlar. Bilim adamları günümüzde, topraktan DNA kalıntılarını arıyorlar. İnsanlar bunu yapmaya çalışıyorlarsa, bu Allah için çok kolay demektir. Yüce Rabbimiz bizleri nasıl balçıktan yarattıysa, bizlerin bedeni öldüğünde toprağa gömüldüğünde, toprağa geçen tüm canlı özelliklerimizi Rabbimiz bir araya getirip, bizleri tekrar yaratacağını açıkça söylüyor.

Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Yasin suresi 52. Ayete bakalım, acaba insanlar mahşer gününde, öldüklerini zannettikleri halde, tekrar dirildiklerinde ne söyleyeceklermiş ona bakalım. “EYVAH! BİZİ UYUDUĞUMUZ YERDEN KİM KALDIRDI?” DİYECEK (VE CEVABI KENDİLERİ VERECEK)LER: “RAHMÂN’IN VAAD ETTİĞİ BU OLSA GEREK; DEMEK Kİ GÖNDERİLEN ELÇİLER DOĞRU SÖYLEMİŞLER!” Bu ayetten de çok açık anlıyoruz ki, bizlerin bildiği bir ölüm yani yok olma aslında yok. Çok net şunu söyleyebiliriz. BİZLERİN ÖLÜM DEDİĞİMİZ, ASLINDA BİZLERİN BİR UYKU HALİ.

Dikkat ettiyseniz mahşer günü dirilen, canlanan tüm insanlarda, çok büyük bir şaşkınlık var. Eyvah diyorlar, peki neden eyvah diyorlar? Çünkü bizler bu dünyada yaşarken genel çoğunluğumuz, HİÇ HESAP VERMEYECEK GİBİ YAŞIYORUZDA ONDAN. Hepsi de tekrar dirildiğinde, kendilerinin rüyada olduğunu söylüyorlar ve bizi kim uyandırdı diyorlar. Buradan şunu anlıyoruz ölen yakınlarımız, tıpkı bu dünyada bizlerin gece uyuduğumuzda gördüğümüz rüyayı, mahşer günü dirilene kadar görüyorlar. YANİ HEPSİ BİZİM ANLAYACAĞIMIZ ŞEKLİYLE, RÜYA ÂLEMİNDE BEKLETİLİYORLAR. Diriltilip uyandıklarında da, her söylenenin yani Kur’an’da bahsedilenlerin, gerçek olduğu ortaya çıkınca korkulacağı anlaşılıyor. Bu ayetten sonra şunu sanırım rahatlıkla söyleyebiliriz.

BU DÜNYADA AKŞAM UYUDUĞUMUZDA GÖRDÜĞÜMÜZ NASIL BİR RÜYA İSE, MAHŞER GÜNÜDE UYANDIRILDIĞIMIZDA, AYNI ŞEYLERİ SÖYLEYECEĞİZ VE BU DÜNYA BİZLER İÇİN BİR RÜYAYMIŞ DİYECEĞİZ. Çok önemli bir farkı hatırlatmak isterim. Bu dünyada yaşarken yaptığımız her şeyi bilinçli ve kendi kararlarımızla yapıyoruz. Ama yaşarken, gece uykumuzda gördüğümüz rüyayı bizler, kendi kararlarımızla ya da bilincimizle görmüyoruz. Mahşer günü uyandırıldığımızda Eyvah dememizin nedeni, özellikle imtihanımız gereği, kendi özgür kararlarımızla yaptıklarımızdan sorumlu olacağımız, adeta bu dünyada yaşadığımız bizlere rüya gibi gelen davranışlarımızın korkusu, bizleri tedirgin ediyor.

Değerli dostlarım kardeşlerim. Sizce mahşer günü neredeyse hepimizin O EYVAH sözünü söyleyeceğimizden, inanın hiç kuşkumuz olmasın. Çünkü hiç düşünmeden öyle yanlış şeyleri doğru diye yapıyoruz ki, bunun hesabını verme korkusu hepimizin çok ama çok korkmasına neden olacak. Bu yanlışımıza küçük ama çok önemli bir örnek vermek istiyorum Kur’an’dan. Lütfen Allah aşkına bir an yaşadığımız hayatı ve inancımızı Kur’an ile sorgulayarak, aşağıdaki ayet üzerinde pişman olmak istemiyorsak, dikkatle düşünelim.

Yunus 60: PEKİ, KENDİ UYDURMALARINI ALLAH’A YAKIŞTIRANLAR, KIYAMET GÜNÜNDE OLACAKLAR İÇİN NE DÜŞÜNÜYORLAR? GERÇEK ŞU Kİ ALLAH İNSANLARA KARŞI LUTUFKÂRDIR; AMA ONLARIN ÇOĞU ŞÜKRETMEZLER. (Kur’an Yolu. Diyanet İşl.)

Kıyamet gününde pişman olmak istemeyen, rivayetlere sanı bilgilere, beşeri mezhep inançlarına uymadan, en emin bilgi YALNIZ ALLAH’IN İPİ KUR’AN’A SARILIR. Lütfen Allah’a güvenelim, rivayetlere, sanı bilgilere değil.

“ONLARIN ÇOĞU, ZANDAN/ SANIDAN/ RİVAYETLERDEN BAŞKA BİR ŞEYE UYMAZ. ŞÜPHESİZ ZAN, HAKTAN HİÇBİR ŞEYİN YERİNİ TUTMAZ. ALLAH, ONLARIN YAPMAKTA OLDUKLARINI ÇOK İYİ BİLENDİR. “(Yunus 36)

“GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!” (BAKARA 147)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Rivayetler Kur’an’ın Önünde, Kalenin Surları Gibidir, Ona Ulaşmayı Engeller.
Yazar: halukgta - 11-08-2025, Saat: 11:25 AM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bizlerin Kur’an ile bağını kesenlerin, gerçekten görevini çok iyi yaptıkları anlaşılıyor. Bu zinciri, prangayı biz Müslümanların kırabilmesi ve gerçekleri HAK olanı ortaya çıkarması içinde, bizlerin çok ama çok çalışması gerekiyor. Değerli dostlarım, ben Müslümanım diyen herkes, bizzat kendisi batıl ve hurafeden uzak Kur’an ile buluşma ve anlama çabasını gösterdiği takdirde, batılın zincirlerini kırıp ALLAH’IN KİTABI KUR’AN İLE BULUŞABİLİRİZ. Eğer bu çabayı göstermiyorsak, Allah ile aldatanların tuzağına düşmekten asla kurtulamayız. ŞUNU RAHATLIKLA SÖYLEYEBİLİRİM, MÜSLÜMANLARIN KUR’AN İLE BULUŞMASININ ÖNÜNDE, KALENİN SURLARI GİBİ TEK BİR ENGEL VARDIR, ODA DOĞRULUĞUNDAN ASLA EMİN OLAMAYACAĞIMIZ VE ALLAH’IN RESULÜNÜN ADINI KULLANARAK NAKLETTİKLERİ RİVAYET HADİSLER.

Allah şahittir ki, ben hadis düşmanı değilim. Ben insanları Allah ile aldatmaya çalışanların düşmanıyım. Allah’ın Resulüne, iftira atmaktan korkan bir Müslümanım. Hadis söz anlamına gelir ki, Rabbimiz gerçek iman eden bir Müslümanı bu konuda Zümer suresi 18. Ayetinde, bakın nasıl uyarıyor. “SÖZLERİ/HADİSLERİ DİNLEYİP, EN GÜZELİNE DOĞRUSUNA UYANLARI MÜJDELE. İŞTE ALLAH’IN DOĞRU YOLA ULAŞTIRDIĞI BUNLARDIR. GERÇEK AKIL SAHİPLERİ DE BUNLARDIR.” Peki, Allah sözlerin/hadislerin en doğrusunun nereden öğrenmemizi istiyor ve bizleri yönlendiriyordu? Bakın Nahl suresi 89. Ayetinde Rabbimiz nereye yönlendiriyor bizleri. “BU KİTABI SANA, HER KONUDA AÇIKLAMA GETİREN BİR REHBER, BİR HİDAYET VE RAHMET KAYNAĞI, ALLAH’A GÖNÜLDEN BAĞLANANLAR İÇİN BİR MÜJDE OLARAK İNDİRDİK.” Yine Ali İmran 103. Ayetinde, Rabbimiz bizleri nereye sarılmamızı emrediyordu? “TOPLUCA ALLAH’IN İPİNE/KUR’AN’A SIMSIKI SARILINIZ, AYRILIĞA DÜŞMEYİNİZ,”

Biz Müslümanların Kur’an gerçekleri ile buluşmasını engelleyenler, bizlerin Allah’ın Resulüne karşı coşkun sevgimizi kullanıp onun adını kullanarak, sanki O söylemiş gibi topluma Kur’an’ın asla onaylamadığı öyle iftiralar nakletmişlerdir ki, bu iftirayı fark edebilmemiz için, mutlaka Kur’an ile buluşmamız, onu anladığımız dilden dikkatle düşünerek Kur’an bütünlüğünde okuyup, Allah’ın vahyini tebliğ almamız gerekir. Ne yazık ki İslam toplumu bunu yapamıyor, ÇÜNKÜ BİR TÜRLÜ KUR’AN’IN ÇEVRESİNE ÖRDÜKLERİ, RİVAYET KALESİNİN SURLARINI AŞAMIYOR VE KUR’AN İLE BULUŞAMIYOR. Bizlere kurdukları bu rivayet tuzağına, çok çarpıcı dikkat çekici bir örnek vermek istiyorum. Bu sözleri, benim yazıma cevaben yazan kişinin ben iyi niyetinden asla şüphelenmiyorum. Çünkü bir insan konu ne olursa olsun, araştırmadan bir yanlışı doğru kabul etiyse ve buna gönülden inandırıldıysa, onu ne pahasına olursa olsun savunur. Onun için Allah özellikle düşün, araştır sözün en güzeline ondan sonra uy emrini veriyor. Bakın bana nasıl bir cevap yazmış bir okurum.

“PEYGAMBERİMİZ S.A.V İN AHİR ZAMANDA, BİZE KUR’AN YETER DİYENLERİN OLACAĞI HADİSİNİ OKUYUN, HADİSLER KUR’AN’IN ÖNÜNDE KALENİN SURLARIDIR. O SURLARI YIKARSANIZ EĞER, HERKES KUR’AN’I KAFASINA GÖRE YORUMLAR. SAHABELER HER AYET İÇİN BİR HADİS RİVAYET ETMİŞ. KUR’AN’IN ANA MADDESİ İMANDIR. RİSALE-İ NUR KUR’AN’DA Kİ İMAN HAKİKATLERİNİ, ÇOK GÜZEL TEFSİR ETMİŞ.”

Allah’ın Resulünün adı kullanılarak, İslam dinine istedikleri batılı, hurafeyi sokabilecekleri kapıyı, bakın nasıl Resulün adı kullanılarak açılıyor. Bu kapıdan, öyle batıl atalarının inancı sokulmuş ki, Allah’ın yemin ederek kolaylaştırdığı ve özellikle KUR’AN İLE SINIRLANDIRIP onun sınırlarını aşmamızı yasaklayıp, yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamızı istediği, çünkü Kur’an’dan hesaba çekileceğimizi emrettiği halde, bakın SINIR TANIMAZ BİR DİN, NASIL YARATILMIŞ. Hâlbuki İsra suresi 36. Ayetinde Rabbimiz bu konuda bizleri nasıl uyarıyordu? “HAKKINDA KESİN BİLGİ SAHİBİ OLMADIĞIN ŞEYİN PEŞİNE DÜŞME. ÇÜNKÜ KULAK, GÖZ VE KALP, BUNLARIN HEPSİ ONDAN SORUMLUDUR.”

Yazdığım ya da Allah’ın Resulüne ait olduğu iddia edilen rivayet hadislerin, Allah’ın Resulüne ait olduğuna dair kimin kesin kanıtı var? Hiç kimsenin yok. Hadisler zaten, bir rivayete göre diye başlıyor, çok ilginç değil mi? Kardeşimizin söylediği bu hadisi, Allah’ın Resulünün söylediğinden emin olmadan, bu sözleri söylediğine nasıl inanırız? Eğer söylemediği halde buna inanırsak, ALLAH’IN RESULÜNE İFTİRA ATIYOR VE BU İFTİRAYLA MÜSLÜMANLARI DİNİN SINIRLARI DIŞINA BİZZAT ELLERİNMİZLE ÇIKARMIŞ OLURUZ. Bunu hangimiz yapmak ister? Hâlbuki Kur’an’da Allah, Resulünün yalnız neyi tebliğ ettiğini, uyardığını söylüyordu? “BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) “RASULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) Buradan da anlaşılıyor ki, Allah’ın Resulü biz ümmetine, Kur’an’ın dışından hiçbir sözü/hadisi söylemiş.

Kur’an’ı bizlere ne yazık ki, anlamını dahi bilmeden okutmaya devam ediyorlar. Çünkü anladığımız dilden okuyup sorgulamaya başlarsak, bizlere anlatılan İslam’ın içinde, inanılmaz batıl ve hurafenin olduğunu fark ederiz de ondan. Kur’an bize, yol gösterici rehber olsun diye indirildi. Onu anlamını bilmeden okuyorsak, Allah’ın emirlerini de tebliğ almamış olacağımızdan, bizler Kur’an’ı okumuyor ANCAK SELENDİRİYORUZ DEMEKTİR, LÜTEN BU GERÇEĞİN ARTIK FARKINDA OLALIM. Kur’an bilgimiz çok fazla olmayınca, ne anlatılırsa dinin Allah’ın emri zannediyoruz.

Örneğini verdikleri rivayet hadise gelince. Allah’ın Resulü O örnek insan, sizce öyle bir zaman gelecek ki, BİZE KUR’AN YETER diyenler çıkacak diyerek, ümmetini hiçbir zaman kendisinin kayda alıp yazdırmadığı, rivayet sözleri de Kur’an hükmü gibi inanmamızı ister mi? Mümkün değil, çünkü Allah’ın Resulü Kur’an’ı ümmetine tebliğ ederken, YALNIZ KUR’AN’IN İPİNE SARILIN ONUN SINIRLARININ DIŞINA SAKIN ÇIKMAYIN, YANİ KUR’AN SİZLERE YETER, ÇÜNKÜ ONDAN SORUMLUSUNUZ AYETLERİNİ TEBLİĞ ETMİŞTİ. Bana bu cevabı veren kardeşimiz, aslında belki farkında olmadan şunları yazmış. “HADİSLER KUR’AN’IN ÖNÜNDE KALENİN SURLARIDIR. O SURLARI YIKARSANIZ EĞER, HERKES KUR’AN’I KAFASINA GÖRE YORUMLAR” Ne yazık ki rivayet hadisler gerçekten, KUR’AN’IN ÖNÜNDE KALENİN SURLARI GİBİDİR. ÇÜNKÜ MÜSLÜMANLAR RİVAYETLERDEN, KUR’AN’A ULAŞAMIYORLAR.

Düşünebiliyor musunuz Kur’an’ı rivayetlerin koruduğunu, gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorlar. Bunu söyleyenlere Hicr suresi 9. Ayeti hatırlatmak isterim, bakın Kur’an’ı rivayet hadisler mi koruyor, yoksa yüce Rabbimiz mi koruyor. “KESİN OLARAK BİLESİNİZ Kİ, BU KİTABI KUŞKUSUZ BİZ İNDİRDİK VE ONU MUTLAKA KORUYAN DA YİNE BİZİZ.” Rivayet ve sanı sözlerden/hadislerden oluşan kalenin surlarını aşan, işte böyle Kur’an ile buluşabiliyor. Buluşamayan ise, Hak olan gerçeklere muhalif olduğunun farkında bile olmadan, Allah’ın dini diye batılı yaşamaya devam ediyor.

Özellikle şunu çok açık söylemeliyim. Allah bizlerin sorumlu olduğu ve imanımızı yaşarken gerekli olan ayetleri MUHKEM, yani açık bir şekilde her kulunun anlayabilmesi içinde nice örneklerle açıklayarak gönderdiğini söylüyor. YANİ KUR’AN’IN MUHKEM AYETLERİ YORUMA AÇIK DEĞİLDİR. Bilgi veren hiçbir kitap, yoruma açık olmaz, Kur’an’da bilgi verdiği gibi Allah’ın uyarı ve ikazlarıdır aynı zamanda. Hiç kimse rivayetlere sanı bilgilere göre yorumlayamaz. Rivayet kapısını bu şekilde sonuna kadar açtıkları için, herkes doğru kabul ettiği rivayet ışığında Kur’an’ı anlamaya çalıştığından, İSLAM TOPLUMU BÖLÜNDÜ PARÇALANDI VE ŞİMDİDE BİRBİRİNE DÜŞMAN OLDU. ÇOK DAHA KÖTÜSÜ ALLAH’IN DİNİNDEN UZAKLAŞTI. Bazen bir ayete, bu kadar farklı anlamı nasıl veriyorlar dediklerini duyarsınız. Bunun nedeni Allah’ın ayetlerini, yine Allah’ın Kur’an’da verdiği örneklerden anlamaya çalışmak yerine, her mezhebin doğru kabul ettiği rivayetler ışığında anlamaya çalıştıkları için, farklı anlıyorlar.

Rivayet edilen hadisin en son kısmında, rivayet zincirinin aslında tehlikesinin boyutunu da gösteriyor ve bakın ne diyorlar. “SAHABELER HER AYET İÇİN, BİR HADİS RİVAYET ETMİŞ.” Görüyor musunuz hadisleri kimler rivayet etmiş. Haşa sahabeler, Allah’ın Resulünün unuttuğu eksik bıraktığı bir şey mi varda, onlar hadis nakledip ayetlerin anlaşılmasını sağlıyorlar. Hatırlatırım rivayet SÖYLENTİ anlamına gelir ki, doğruluğundan emin olunamayacak söz anlamına gelir. ALLAH BÖYLE BİLGİLERİN ARDINA DÜŞÜP, İNANMAMIZI YASAKLAMIŞTIR. Çok daha ilginci bana cevap veren kardeşimiz belki de büyüğümüz abimiz, bizleri nereye yönlendiriyor. “ KUR’AN’IN ANA MADDESİ İMANDIR. RİSALE-İ NUR KUR’AN’DA Kİ İMAN HAKİKATLERİNİ, ÇOK GÜZEL TEFSİR ETMİŞ.”

İşte bizleri Kur’an yolundan, batıla saptıran davetler böyle başlıyor. Haşa Allah kulunu sorumlu tuttuğu Kur’an’ı anlayacağımız şekilde açıklayıp izah etmedi ama bizleri Kur’an’dan mı sorumlu tuttu? İşte Kur’an’dan habersiz olunca, Allah’a ve onun nurlu Kitabı Kur’an’a bile saygısızlık yaptığımızın farkında olamıyoruz. Allah Yunus 36. Ayetinde bakın nasıl uyarıyor. “ONLARIN ÇOĞU, ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE UYMAZ. ŞÜPHESİZ ZAN, HAKTAN HİÇBİR ŞEYİN YERİNİ TUTMAZ. ALLAH, ONLARIN YAPMAKTA OLDUKLARINI ÇOK İYİ BİLENDİR.” Rabbimiz Kur’an’ı bizzat kendisinin, yine Kur’an’da nice örneklerle açıkladığını bildiriyor. BU GERÇEĞİ TEBLİĞ ALMAYANLAR HALA KUR’AN İLE BULUŞAMAYANLARDIR. Allah Kur’an’a davet edenlere uyun, kendilerine davet edenlere değil diyerek bizleri uyarır. Allah’ın Resulü de Fussilet 33. Ayetinde, ben sizi Allah’a onun kitabı Kur’an’a çağırıyorum diyerek, son noktayı koymuştur. BİR MÜSLÜMANA DÜŞEN DİN KARDEŞİNİ YALNIZ, KUR’AN’A DAVET ETMEK OLMALIDIR. Hepimiz Kur’an’dan imtihan oluyoruz, bunu Rabbimiz söylüyor ve anlayalım hiç kimseye muhtaç olmayalım diye de yemin ederek Kur’an’ı kolaylaştırdığını söylüyor. KİME İNANIP GÜVENECEĞİNİZ SİZE KALMIŞ.

“EY İNANANLAR! EĞER BİR FÂSIK/YALAN HABER TAŞIYAN SİZE BİR HABER GETİRİRSE, ONUN DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRINIZ. YOKSA BİLMEDEN BİR TOPLULUĞA KÖTÜLÜK EDERSİNİZ DE, SONRA YAPTIKLARINIZA PİŞMAN OLURSUNUZ.” (Hucurat 6)

Değerli dostlarım, lütfen Kur’an ile aramıza ördükleri kalenin surlarını, KUR’AN İLE AŞALIM KUR’AN İLE BULUŞALIM Kİ BİZLERE KURULAN RİVAYET TUZAĞINDAN, KUR’AN İLE KURTULALIM. Bakın o zaman güneşin nasıl daha parlak doğduğunu, hayatın nasıl huzurlu ve daha güzel olduğunu fark edeceksiniz. Dilerim Kur’an gerçekleri ile buluşan, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Günümüzde bizlerin öyle bir İslam anlayışımız var ki, Kur’an’ı anladığı dilden dikkat
Yazar: halukgta - 11-07-2025, Saat: 04:14 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Günümüzde bizlerin öyle bir İslam anlayışımız var ki, Kur’an’ı anladığı dilden dikkatle okuyan ve ayetler üzerinde düşünen bir Müslümanın, bunu kabul etmesi asla mümkün değil. İslam toplumunun genel çoğunluğu, İnancını yaşarken delili ve kanıtının KUR’AN+SÜNNET olarak bir denklem kurup, inancımızı Kur’an ve Allah’ın Resulünün rivayet hadisleri, yani sünneti ile ancak doğru yaşayabiliriz diye inanır. Peki, Allah Kur’an'da böyle bir ortaklıktan bahsediyor ve İSLAM’I YAŞARKEN, SİZ YALNIZ KUR’AN‘DAN DEĞİL, RESULÜMÜN KUR’AN DIŞINDAN VERDİĞİ HÜKÜMLERDEN, İBADET KONUSUNDA VERDİĞİ DETAYLARDAN DA İSTİFADE EDİP, BENİM İNDİRDİĞİM DİNİ YAŞAMALISINIZ MI DİYOR? YOKSA…..?  Yoksa’nın doğru cevabını, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an’ı anlayarak ve tarafsız ve ÖN YARGISIZ üzerinde dikkatle düşünerek okuyup almalıyız, yoksa kaybedenlerden oluruz.

Allah Kur’an’ın hiçbir ayetinde, İslam’ı Kur’an ve Resulün sünneti/hadisleri ile yaşayın demediği gibi, tam tersini söylüyor ve diyor ki Resulüne. SANA İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET. Kur’an’ı açıklamak bizim görevimizdir. Yemin olsun ki anlayasınız diye Kur’an’ı kolaylaştırdık. Biz Kur’an’ı nice örneklerle açıkladık ki anlayasınız ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız. Resulüm senin görevin sadece tebliğ etmektir. Resule düşen, apaçık tebliğden başka bir şey değildir. YALNIZ KUR’AN’IN İPİNE SARILIN. GERÇEK HAK OLAN RABBİNDEN GELENDİR. Buna benzer onlarca ayeti görmezden gelerek, ayetlerde geçen kelimelere Kur'an'ın onaylamayacağı anlamlar verip, Allah’ın emrettiği hükümlerin tam tersini yaşıyoruz, sırf atalarımızın inancını yaşayabilmek için. Rabbimiz Kur'an'ı ben koruyorum diyor. Bu durumda bizler Allah'ın korumasının dışına çıkıp, İslam'ı doğruluğundan emin olamayacağımız, RESULE AİT OLDUĞU İDİA EDİLEN RİVAYETLER IŞIĞINDA MI YAŞAYACAĞIZ? iNANILMAZ TEHLİKELERLE DOLU BİR DÜŞÜNCE. Hatırlatırım Allah, emin olamayacağımız bilgilerin ardına düşmemizi, yasaklamıştır Kur'an'da.

Allah’ın Resulüme uyun, ona uymak bana uymak gibidir emirlerine, Kur’an’ın asla bahsetmediği, hatta tam tersi anlamlar yükleyip, bakın Allah Resulüme uyun diyor, demek ki Resulün rivayet hadislerine de Allah uymamızı emrediyor, şeklinde bir anlam yükleniyor ayetlere. Hâlbuki Allah birçok ayette Resulüne verdiği görevini açıklarken, Resulüm sizlere yalnız benim vahyim Kur’an’ı tebliğ edecek, onun sınırları dışına çıkmayacak, onun görevi sadece tebliğdir, diye onlarca kez uyardığı halde, ne yazık ki batılı ayetlere monte etme çabaları ile günümüzde İslam, Allah’ın indirdiği şekliyle değil, atalarının batıl inançları yaşanmaktadır. BU TUZAĞI MÜSLÜMANLARA KURANLARIN, YAHUDİLER OLDUĞUNU UNUTMAYALIM. BU YOLLA İÇİMİZE GİRİP, İNANCIMIZI BOZMUŞLARDIR. Bu hurafe inançlara inananlara, Hakka suresinde Allah Resulünü nasıl uyardığını, Allah'ın emretmediği bir sözü/ayeti, Resulünün asla dine ilave edemeyeceğini, bakın nasıl bildiriyor bizlere. “EĞER ELÇİM BİZE ATFEN BAZI SÖZLER UYDURMAYA KALKIŞSAYDI, ELBETTE ONU BUNDAN DOLAYI KISKIVRAK YAKALARDIK; SONRA DA ONUN ŞAH DAMARINI KESER ATARDIK. HİÇBİRİNİZ BUNA ENGEL DE OLAMAZDINIZ."  Bizler önce SÜNNET kelimesinin anlamını doğru anlamalıyız. Sünnet kelime anlamı, izlenecek yol yöntem demektir. Sizce Rabbimiz Kur'an'da, bizlerin izleyeceği yolu yöntemi açıklamayıp Resulüne bırakıp, bizlerin bunları rivayetlerden öğrenmemizi istemiş olabilir mi? Cevabı çok açık, bunu anlayamayanlar lütfen önce ön yargılardan kurtulup, kaplerinindeki mührü, gözlerindeki perdeyi önce Kur'an ile temizlesinler, yoksa gerçekleri görmeleri mümkün olamaz.

Allah’ın bunca uyarı ikaz ayetlerinden sizler, indirdiğim İslam dinini KUR’AN ve RESULÜN SÜNNETİ HADİSLERİ İLE Mİ YAŞAYIN emrini anladınız? Yoksa yalnız sizlere vah yettiğim Kur’an’a mı sarılın emrini anladınız. Aslında yüzlerce ayette Allah, bizlerin yalnız Kur’an’a sarılmamızı emrediyor ama batılı yaşamakta ısrar edenler, Allah’ın ayetlerini işte böyle görmezden gelip, anlamlarını tahrif ederek üstünü örtüyorlar. Allah bunu yapanlara kâfir oldular diyor, hatırlatırım. Aslında Zuhruf 44. Ayet tek başına, Kur’an’a iman eden bir Müslüman’ın bizlerin yalnız Kur’an’ı dinde delil kanıt kabul edip, Yalnız Kur’an’a uymamız gerektiğini bilir. Çünkü Allah nasıl hüküm vermişti bu ayette. “ŞÜPHESİZ Kİ O ZİKİR/ KUR’AN, SENİN VE KAVMİN İÇİN GERÇEĞİ HATIRLATAN ÖĞÜTTÜR. İLERDE ONDAN SORGULANACAKSINIZ.” Haşa Allah'ın sözünden dönüp, bizleri Kur'an dışından bizlere rivayet yollarla ulaşmış, Resulün hadisleri dedikleri sözlerden, bilgilerden de hesap sorar mı? Kime güveneceğiniz size kalmış. Ama güvende olmak isteyen,  YALNIZ ALLAH'A GÜVENİR. Bu ve benzeri inançlar Kur’an’a aykırı olduğu gibi, bunların doğruluğuna inanmak Kur’an'da çelişki yaratır. Hatırlayınız Allah bizlerin yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamız emrini veriyor. Eğer bizler Allah’ın bu emirlerinin tam tersi, Kur’an’ın ipinin yanında bir başka ip koyar, buda Resulün ipidir, buna da sarılmalıyız dersek, ALLAH’A VE ONUN KİTABINA ŞİRK KOŞMUŞ OLURUZ. Onun için Allah kullarımın çoğu, Allah’a şirk koşmadan bana iman etmezler uyarısını yapıyor bizlere. İslam dininde, söylendiği gibi din adına başka bir kaynak olsaydı, Allah onu da elbette açıkça bizlere bildirirdi ve korumasına alırdı.

Gelelim günümüz İslam anlayışında çok kabul gören İSLAM= KUR’AN+SÜNNET İLE YAŞANIR SÖYLEMİNE. Tekrar hatırlatmak isterim, Kur’an bu inanca asla onay vermediği gibi, tam tersini söylüyor ve sakın emin olmadığınız sözlerin/hadislerin ardına düşmeyin, Kur’an’ın sınırlarını aşmayın, hesabını sorarım diye uyarıyor. Günümüzde Resulün Sünneti dedikleri bilgilerin tamamı, Resule ait olduğu iddia edilen RİVAYET HADİSLERDİR. Elbette bunların hepsi uydurmadır demek yanlış olabilir. Bizlere düşen hangilerinin doğru olup olmadığını anlamak, araştırmak için, Kur’an’ın onayını almamız gerekir. Kur’an onay veriyorsa, ancak bizler şunu söyleyebiliriz. EVET, BU HADİSİ/SÖZÜ ALLAH’IN RESULÜ SÖYLEMİŞ OLABİLİR. Çünkü söylediğini asla kanıtlayamayız. Bakın yine de dikkatli davranıp, söylemiş olabilir diyorum. Çünkü Allah’ın Resulü söylemediği halde, bu Resulün sözüdür dersem, Allah’ın Resulüne iftira atmış olurum. Mahşer günüde bunun hesabını veremem.

Bizler rivayet edilen Hadislere karşı çok dikkatli yaklaşmalıyız. Çünkü Allah’ın Resulüne karşı bizlerin coşkun sevgisini bilenler, Onun adını kullanılarak bu yolla batılı, hurafeyi İslam dinine çok rahatlıkla sokmuşlardır. Tekrar etmek istiyorum. HADİS, ALLAH’IN RESULÜNÜN SÖYLEDİĞİ İDDİA EDİLEN SÖZLERİDİR. Ona ait olduğu konusunda kesinlik asla yoktur, nakledilen hadisin başında zaten bir rivayete göre diye başladığından, bunun zan içerdiğini lütfen unutmayalım.  Bu hadisleri eğer Allah’ın Resulü sağlığında yazdırmış olsaydı, hadisler bir rivayete göre başlamaz, direk Resul ümmetine hitap ederdi. Rivayet zan, sanı, söylenti anlamında olup doğruluğu kanıtlanmamış söz, bilgi demektir. İslam dini böyle bilgilerle yaşanmaz, Allah bunu yasaklamıştır. ALLAH KUR’AN’I BEN KORUYORUM DEDİĞİ İÇİN, BİZLERİN ONUN İPİNE SARILMAMIZI VE ONDAN HESABA ÇEKECEĞİNE HÜKMETMİŞTİR. Ama rivayet edilen Hadisler, Kur’an gibi Allah’ın korumasında olmadığından, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların, din düşmanlarının, hatta iyi niyetli insanların bile kendi nefislerinde iyi yapıyorum diye uydurmalarının, aslında ne kadar dine zarar vereceklerini fark etmeye bilirler. Onun için Allah, sakın emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim, güveneceğiniz kitapta yalnız Kur’an’dır, yalnız onun ipine sarılın emrini vermiştir.

Hadisleri nakledenlerde bir insandır ve hata yapma ihtimalleri her zaman vardı. Hadisleri nakledenlerin nakillerinde yaptığı hataları, hiç kimse düzeltmiyordu. Ama Allah, Resulüne vah yettiği ayetler kontrol altında ve gerektiğinde Resulü ikaz ediliyordu. MÜSLÜMANLAR DAHA RESULÜN SAĞLIĞINDA, ONUN BİR SÖZÜNÜ/HADİSİNİ BİRBİRLERİNE NAKLEDERKEN, ACABA ÖYLE MİYDİ, ŞÖYLE MİYDİ, ŞU ANLAMDA MI SÖYLEDİ DİYE İHTİLAFA DÜŞÜYORLARMIŞ. Günümüzde de buna benzer örneklerle, hayatımızda karşılaşmışızdır. Mezhepleri şöyle bir araştırınız, her mezhebin doğru kabul ettiği ya da tam tersi batıl, hurafe diye kabul etmediği Resulün hadisleri vardır. Hadis konusunu araştırdığınız da, toplumları istedikleri gibi yönetebilmek adına birçok hadis uydurulduğunu görürsünüz. Bunların Allah’ın Resulüne iftira olduğunu lütfen unutmayalım. Resule ait olduğu iddia edilen hadisleri nakledenlerin, anlamını değiştirmeden nakletme ihtimalleri, neredeyse mümkün değildir. Böyle bir yöntemle, yolla Allah ve Resulü bizlerin İslam’ı yaşamasını ister mi? Elbette asla istemez. KİTAP EHLİ BU YOLLA ALLAH’IN DİNİNDEN UZAKLAŞTI. NE YAZIK Kİ BİZLER DERS ALMADIĞIMIZ İÇİN, AYNI YANLIŞI BİZLERDE YAPARAK, ALLAH’IN DİNİNDEN UZAKLAŞTIK.

Lütfen hadis konusunu düşünürken, şunu aklımızdan çıkarmayalım. Allah’ın Resulü dinde Allah’ın hüküm ortağı değildir. Çünkü Allah, HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYOR KUR’AN’DA. Onun için bizler hadis nakledenlere karşı tavrımız, nakledilen hadisin Kur’an’ın onay verip vermediğine bakmalıyız. Kur’an onay veriyorsa, bu hadisi Allah’ın Resulü söylemiş olabilir diyebiliriz. Eğer bizlere her bilgi Kur’an'da yok, bu durumda Kur’an’dan nasıl onay alalım diyorlarsa, onları kendi inançları ile baş başa bırakıp, Allah’ın Resulünü siz Allah’ın hüküm/din ortağı mı yaptınız diyerek, Kafirun 6. Ayette örneği verildiği gibi, “SİZİN DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANADIR” diyerek, Allah’ın önerdiği yöntemle onlara cevap vermeliyiz.

Lütfen unutmayalım, Allah sizleri Kur’an’dan, zikrimden sorumlu tutuyorum, hesaba çekeceğim onun için emin olmadığınız sözlerin değil, Kur’an’ın ipine sarılın emrini verdiyse bizlere, ALLAH SÖZÜNDE DURANDIR, NE EMRETTİYSE ONU HAYATIMIZA GEÇİRELİM. BİZLERİN YAPTIĞI EN BÜYÜK YANLIŞ, KUR'AN'I HERKESİN ANLAYAMAYACAĞINA, KUR’AN’IN BİZLERE YETERLİ OLMADIĞINA, ONUN ÖZET BİLGİLER VERDİĞİNE VE DETAYLI AÇIKLANMADIĞINA İNANDIK. Buna inandığınızda, Kur’an devre dışı kalıyor ve ataların, mezheplerin batıl FIKIH inancı, Kur’an’ın önüne geçiyor. Sizce Allah, kulunun anlamadığı detaysız bir kitap gönderip, daha sonra ondan hesaba çeker mi? Karar sizin. Bu yanlışa inanan Müslümanlar, demek ki yalnız Kur’an ile İslam yaşanmıyormuş, bakın şunlar ya da bunlar Kur’an'da var mı? Yok. Demek ki yalnız Kur’an ile ne namaz kılınıyormuş ve ne de oruç tutuluyormuş deme gafletine düşüyoruz. ASIL YAPMAMIZ GEREKEN, KUR'AN'IN BAHSETMEDİĞİ BİR BİLGİYİ, DETAYI DİNİN EMRİ KABUL ETMEMEMİZ GEREKİRKEN, KUR'AN DIŞI BİLGİYİ KANIKSADIĞIMIZDAN, YAŞADIĞIMIZ BATILI KUR'AN'DA GÖREMEDİĞİMİZDE, KUR'AN'I ADETA YETERSİZ GÖRÜYORUZ. Akıl ve mantık dışı ama akleden olmayınca, bunu anlatmak çok zor.

Tüm bunlara inandığımızda ise şöyle bir mantıksız inanç ortaya çıkıyor. Allah Kur’an’ı açıklamak bizim görevimiz, Kur’an’ı nice örneklerle açıkladık, kolaylaştırdık dediği halde, Allah gereken açıklamayı Kur'an'da yapmamış. Allah yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, sizleri Kur’an’dan sorumlu tutacağım diye hüküm vermiş ama yalnız Kur’an’ın ipine sarılsak, namazın kaç rekât olduğunu bile öğrenemezdik, deme yanılgısına, gafletine düşmüşüz. Daha da kötüsü, Allah açıklamadığı halde bizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğine hükmetmiş anlamını vererek, Allah’ın yolundan saptığımızın bile farkında olamıyoruz. Bu yanlış inancın sonunda, elbette şu hatayı da yapmaya devam ediyoruz. “İYİKİ ALLAH’IN RESULÜNÜN RİVAYET HADİSLERİ VAR. ONLAR OLMASAYDI KUR’AN KAPALI KALIR ANLAŞILAMAZDI. BİZLERDE İMANIMIZI DOĞRU YAŞAYAMAZDIK, İMTİHANIMIZI VEREMEZDİK”, DEDİĞİMİZİN FARKINDA MISINIZ?

Farkında olanlara ne mutlu. Ama genel çoğunluğumuzun farkında olmadıklarını, üzülerek görüyorum. Dilerim farkında olmayan kardeşlerim, Yüce Rabbimize isnat ettiğimiz bu adaletsizliklerin farkında olur. UNUTMAYALIM ALLAH KUR’AN’DA NE EMRETİYSE, BİZLERDEN ONU İSTER. EMRETMEDİĞİ, AÇIKLAMADIĞI, DETAY VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ SİZCE İSTERMİ? Hatırlatırım Allah, Yemin olsun ki Kur'an'ı kolaylaştırdık diyor. Peki atalarının inancını yaşıyanlar, Allah'ın bu sözüne ne diyorlar. KOLAYDA NE KADAR KOLAY KUR'AN'I HERKES ANLAYAMAZ İLİM SAHİBİ OLANLAR ANLAR. RESULÜN RİVAYET HADİSLERİ OLMASAYDI, KUR'AN ANLAŞILMAZ KAPALI KALIRDI DEMİYOR MUYUZ?  İşte bizler İslam'ı böyle yaşamaya devam ediyoruz. Karar sizlerin, ama lütfen bu adaletsizliği Allah’a nispet etmeyelim, inanın dualarımız karşılık bulmayacağı gibi, mahşer günü bunun hesabını da veremeyiz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Maide Suresi 41-42-43-44. Ayetler, Bizleri Hangi Konuda Uyarıyor?
Yazar: halukgta - 11-06-2025, Saat: 12:42 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Kur’an'ı her okuyuşumda, sanki ilk defa okuyormuş gibi, ondan yeni feyizler yeni ışıklar alıyorum çok şükür. Beni her okuyuşumda daha çok bilgilendirdiğine ve düşünmeye sevk ettiğine şahit oluyorum. Aşağıdaki ayetleri paylaşmak ve sizleri üzerinde birlikte düşünmeye davet etmek istiyorum. Düşünmenizi ve ayetlerle karşılaştırmanızı istediğim konu, bizlere geleneksel İslam'ın öğrettiği gibi, acaba Allah Elçisine, topluma Kur’an'ın hiç bahsetmediği konularda, hüküm koyma yetkisi vermiş midir? Resuller, toplumu yalnız ne ile uyarmak ve hüküm vermekle görevlendirilmiştir, sanırım bu soruların cevabını bu ayetlerde bulacağız. Önce ayetleri yazalım ve dikkatle okuyalım.

Maide 41: Ey Resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla “inandık” diyenlerden ve Yahudilerden inkârda yarışırcasına koşanlar seni üzmesin. ONLAR DAİMA YALANA VE SANA GELMEYENLERE KULAK VERİRLER. KELİMELERİ YERLERİNDEN DEĞİŞTİRİRLER. “Eğer size şu verilirse hemen alınız, o verilmezse sakınınız” derler. Allah bir kimseyi fitneye düşürmek isterse, Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın, kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik, âhirette de büyük bir azap vardır.

42: ONLAR YALANI CAN KULAĞI İLE DİNLERLER; HARAMI TIKA BASA YERLER. Sana geldiklerinde, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adâletle hükmet! Allah, âdil davrananları sever.

43: ONLAR, ALLAH'IN HÜKÜMLERİNİ İÇEREN TEVRAT'A SAHİP OLDUKLARI HALDE, NASIL SENDEN HÜKÜM VERMENİ İSTERLER ve ondan sonra da senin verdiğin hükümlerden yüz çevirirler? Onlar inanmış kimseler değildir.

44: Gerçekten Tevrat'ı biz indirdik; onda yol gösterme ve nûr vardır. ALLAH'A TESLİM OLMUŞ NEBİLER, ONUNLA YAHUDİLERE HÜKÜM VERİRLERDİ; kendilerini Tanrı'ya vermiş zâhid ve âbidler de Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden onunla hüküm verirlerdi ve onu gözetleyip kollarlardı. “Ey Allah'ın kitabına tanık olanlar, insanlardan korkmayınız, benden korkunuz ve benim âyetlerimi az bir paraya satmayınız! Kimler ALLAH'IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEZSE İŞTE KÂFİRLER ONLARDIR!” (Bayraktar Bayraklı mealleri)

Yukarıdaki ayetleri anlamak için, lütfen Kur’an'ın bütününü düşünelim. Acaba Allah bu ayetlerde bizlere ne anlatmak istiyor? Maide 41. ayetten başlayarak düşünmeye başlayalım. Bu ayeti okuduğumda Allah'ın Elçisinin İslam'ı tebliğ etmeye, tanıtmaya çalıştığı günlerde, bazı Yahudiler onu ziyaret ediyor olmalılar ki, kendi cemaat ve toplulukları adına Allah'ın Elçisine gelenlerden bahsediyor. Bu insanların sırf art niyetle Allah'ın Elçisinin huzuruna çıktıklarını anlaşılıyor. ONLAR DAİMA YALANA VE SANA GELMEYENLERE KULAK VERİRLER. KELİMELERİ YERLERİNDEN DEĞİŞTİRİRLER  ve kendi topluluklarına, kendilerince yönler verip yanılttıklarını söylüyor. DEMEK Kİ HAK DİN, YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENMİŞ. Günümüze kadar Yahudiler ne yazık ki bu görevlerini, sinsice içimize girip sürdürmüşler ve bizlerinde inançlarımıza batılı, urafeyi sokmuşlardır. Bizler, Kur’an'dan uzak hurafelerle, Kur’an'ın hiç bahsetmediği öyle hükümlere iman ediyoruz ki, yaptığımız yanlışın farkında bile değiliz. Ayetleri anlamaya devam edelim.

“ONLAR YALANI CAN KULAĞI İLE DİNLERLER; HARAMI TIKA BASA YERLER.” Şimdi sizlere soruyorum, burada geçen HARAMI TIKA BASA YERLER sözünden sizler ne anlıyorsunuz? Yenilen, içilen gerçekten boğazımızdan geçen yiyecek mi, yoksa başka bir şeyden mi bahsediyor Rabbimiz? Bakın sizlere Kur’an dan bir ayet hatırlatmak istiyorum, sanırım bu ayeti okuduğunuzda, tıka basa yenen şeyin ne olduğunu, daha iyi anlayacaksınız.

Araf  33; De ki: “Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak koşmanızı ve ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ HARAM KILMIŞTIR.” (Bayraktar Bayraklı meali)

Allah gönderdiği kitaplarda, açıklamadığı izah etmediği konularda fikirler yürütüp, uydurma sözler söylememizi HARAM KILDIĞINI SÖYLÜYOR. Ayette bahsedilende, Allah'ın Kur'an'da açıklamadığı, izah etmediği rivayet sözlere inanıp, ardına düşenlerin durumundan bahsediyor ve onlar için ne diyor du tekrar edelim. “ONLAR YALANI CAN KULAĞI İLE DİNLERLER, HARAMI TIKA BASA YERLER.” Demek ki yalana, hurafeye, rivayete kulak verip, onlara inanmak açıkça haramı tıka basa yemekmiş, bu sözlerden çok net anlaşılıyor. Yoksa burada yenen yiyecek değil, yalana iyice kulak verenler, can kulağıyla dinleyenler, yani hurafeye, batıla inananlardan bahsediliyor.

Allah indirdiği kitapta bahsetmediği halde, Resullerinin adı kullanılarak Allah'a isnat edilen, Onun açıklamadığı uydurma sözlere inanmak olduğunu anlıyoruz. Şimdide bu ayette anlatılanları, günümüzde bizlere öğretilenlerle karşılaştırarak düşünün lütfen. Kur’an'da hiçbir hüküm verilmediği halde, bunlar Allah katındandır dediklerinde, bunlara inananların durumunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Şimdide 43. ayeti düşünelim, Allah'ın Elçisinin yanına gelen Yahudiler bir konuda Elçinin hakemliğine başvuruyor ve ondan bu konuda karar vermesini istiyorlar. Bakın Allah'ın böyle bir olay sonucunda söyledikleri, gerçekten çok düşündürücüdür. “ONLAR, ALLAH'IN HÜKÜMLERİNİ İÇEREN TEVRAT'A SAHİP OLDUKLARI HALDE, NASIL SENDEN HÜKÜM VERMENİ İSTERLER.”

Demek ki o devirde ellerinde bulunan Tevrat'ta, Allah'ın hükmü açıkça belli olan bir konuda, Allah'ın Elçisine müracaat edilmiş. Allah'ın verdiği cevap çok düşündürücü. Demek ki Allah'ın gönderdiği diğer kitaplarda da, birçok konuların değişmediğini anlıyoruz. İnandıklarını söyledikleri Tevrat'a bakma zahmetini göstermeyen, ya da kendilerince değiştirip, rivayetlere iman ettiklerinden, Allah kullarını adeta uyarırcasına, SEN ÖNCE SANA GÖNDERDİĞİM, İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEDİĞİN KİTABA BAK, ONDAN SONRA BAŞKASINDAN YARDIM İSTE dercesine, o toplumu uyarıyor. Düşünebiliyor musunuz Allah, Elçisine gelen topluluğu nasıl uyarıyor? Bunu sizce neden yapıyor ve bu sözlerle acaba Allah bizlere ne anlatmak istiyor olabilir diye düşündüğünüzde, daha sonra gelen ayetlerden bunu daha iyi anlıyoruz. Rabbimiz Tevrat'ı biz indirdik ve tıpkı Kur’an için söylediği sözleri tekrarlayarak, O sizleri iyiliğe güzele kılavuzlar, O sizler için ışıktır diyor. Devamında söyledikleri ise, sanırım çok daha iyi anlatıyor anlatılmak isteneni. “TESLİM OLMUŞ NEBİLER, ONUNLA YAHUDİLERE HÜKÜM VERİRLERDİ.”

Demek ki Allah Kitabını gönderdikten sonra, toplumu uyarması için görev verdiği Nebilerine, Elçilerine yalnız ve yalnız gönderdiği, tebliğ edilmesini istediği kitap la uyarma ve onunla hakemlik yapma görevi vermiş. YANİ HİÇBİR RESULÜN, KENDİNCE DİNE BİR ŞEY EKLEYEMEYECEĞİNİ, İLAVE EDEMEYECEĞİ AÇIK BİR DİLLE ANLATIYOR. Bunun tersini yapan ve bunlar Allah katındandır diyerek söylenen, ama Allah'ın gönderdiği kitaplarda hiç bahsedilmeyenlere inananlara, ne diyordu Rabbimiz?  “ONLAR YALANI CAN KULAĞI İLE DİNLERLER, HARAMI TIKA BASA YERLER.”

Sanırım bu konuda çok dikkatli ve titiz olmamız gerekiyor. Bugün günümüze kadar gelen Tevrat ve İnciller ne yazık ki o kadar ilave ve eklemeler yapılmış ki, kendileri bile hangisine inanacakları konusunda, karar veremez olmuşlar. Allah gönderdiği kitaplarda, birçok konuda hiçbir değişiklik yapmadığını açıkça belirtiyor bizlere. Bazı konularda ise hükmünü değiştirdiğini ve bizlere çağın gerektirdiği ölçülerde, daha iyisini gönderdiğini açıklar Kur’an'da. Maide suresi 44. ayetin sonunda ise, bakın ne diyor Rabbim? “ALLAH'IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER, KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR.” Demek ki Allah'ın Elçileri, yaşadıkları dönemlerde yalnız Allah'ın indirdiği kitapla hükmetmişler. Onun dışına çıkmalarının mümkün olmadığını, ayetlerden anlıyoruz. Daha sonra ki dönemlerde toplumu din adına yönetenler, din ve iman adına Allah'ın indirdiği ile hükümler verenler, Allah'ın indirdiği ile yetinmeyip ilaveler yaptığı için onlar, açıkça KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR diyor.

Maide suresi 44. ayetinde kendilerini Allah'a adamış zâhid yani maddiyata önem vermeyen ve âbidler yani hizmet eden Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden onunla hüküm verirlerdi ve onu gözetleyip kollarlardı diye geçiyor. Ayette RABBANİLER diye geçer, bunun anlamıda Rabbin kanunlarını bilen, onun dışına çıkmayan, Allah'ın kanunları ile hükmeden anlamındadır. Burada çok önemli bir konuyu hatırlatmak isterim, Kur'an'ı Allah ben koruyorum diyor. Hatırlatırım Allah, ben ruhban sınıfı emretmedim, onlar önce iyi niyetleri ile kendileri oluşturdular ama daha sonra işi paraya dökerek (Hadid 27-Tevbe 34) yoldan saptılar diye Kur’an’da örnekler verir. Ama bu kişilerin O gün yani vahyin indirildiği zaman Resulün yakınlarında, vahyin indirilişine şahit olanlar. Resulün yanında tebliğ konusunda, ona yardım edenler. ÇÜNKÜ ALLAH’IN RESULÜ BİZLEREDE ALLAH’IN TEMBİH EDİP UYARDIĞI GİBİ, ONLARADA SAKIN VAHYİMİN DIŞINA ÇIKMAYIN, GÖNDERDİĞİM VAHYE SARILIN ONU KORUYUN BATIL İLE KARIŞTIRMAYIN DİYE UYARMIŞ, ONLARDA İMAN ETTİK DİYE SÖZ VERMİŞLERDİ. ONUN İÇİNDE TOPLUMA, YALNIZ ALLAH’IN VAHYİNİ YANİ İNDİRİLEN TEVRATI, İNCİLİ TEBLİĞ EDİP ONUNLA ARALARINDA HÜKÜMLER VERİYORLARDI DİYOR.

Allah bundan böyle başka bir kitap ve Nebi göndermeyeceğim diyorda bizleri, en son gönderdiği kitaptan Kur'an'dan hesaba çekeceğini söylüyorsa ve Kur'an'ın korumasını üstlendiğini açıklıyorsa, bizlere düşen yalnız Kur’an'ı iyice anlayarak ve düşünerek okuyup, onun koyduğu kurallara, hükümlerine uyup, ona göre yaşamak olmalıdır. Tüm bu yazdıklarımdan sonra, lütfen bizlere din ve iman adına söylenenleri, öğretilenleri düşünün birde Kur’an'ı anlayarak defalarca okuyun, gerçekleri o zaman göreceksiniz. Günümüz din adına, birçok konuda bizlere öğretilenler, Kur’an'da asla bahsedilmediği YANİ ALLAH'IN HÜKMÜ OLMADIĞI HALDE, söylenen sözlere inandığımızda, HARAMI TIKA BASA nasıl yediğimizi, çok daha iyi anlayacaksınız.

Allah cümlemizin yardımcımız olsun. Yaşadığımız İslam, haramı tıka basa yediren batıl ve hurafelerle dolu. Lütfen doğruluğundan asla emin olamayacağımız rivayetlere değil, SORUMLU OLDUĞUMUZ Allah'ın vahyi KUR'AN'A sarılalım. Bizleri en doğru yola ulaştıracak, Allah'ın vahyi Kur'an dır. Unutmayalım, Resullerde yalnız Allah'ın vahyini tebliğ etmiş ve yalnız vahye uyulması uyarısını yapmıştır.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Tarih: 11-16-2025, 03:39 PM