:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 16,696
» Son Üye: Klassohbet
» Toplam Konular: 98,545
» Toplam Yorumlar: 1,065,525

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 680 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 676 Ziyaretçi
Applebot, Baidu, Bing, GoogleBot

Son Aktiviteler
Allah’a Şirk Koşarak Yaşa...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-21-2025, Saat: 09:37 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 21
Rabbinden Sana Vahyedilen...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-20-2025, Saat: 04:17 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 16
Araf Suresi 157. Ayet. On...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-18-2025, Saat: 12:06 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 25
İnancını Bu Dünyada Sorgu...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-16-2025, Saat: 03:19 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 28
Bizler İnatla, Atalarımız...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-15-2025, Saat: 05:11 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 25
Atatürk'ün Çocukluk Anıla...
Forum: Hayatı ve Anıları
Son Yorum: Serdar102
11-15-2025, Saat: 02:39 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 29
Ali İmran 78 -79. Ayetler...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-14-2025, Saat: 03:50 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 26
Günün Şiiri
Forum: Şiirler
Son Yorum: by-göçmenoğlu
11-14-2025, Saat: 10:13 AM
» Yorumlar: 9
» Okunma: 2,337
Adı Bende Saklı Sevgili.
Forum: Şiirler
Son Yorum: by-göçmenoğlu
11-14-2025, Saat: 09:41 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 32
Enfal Suresi 12. Ayet. ”V...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-12-2025, Saat: 04:03 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 31

 
  Allah’a Şirk Koşarak Yaşadığımız Dinin, Lütfen Farkında Olalım.
Yazar: halukgta - 11-21-2025, Saat: 09:37 AM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bizler Müslüman olduğumuzu övüne övüne söyleriz. İman ettiğin Kur’an’ı hiç anlayarak ve düşünerek okudun mu diye sorduğumuzda, neredeyse yüzde doksanımız okumadığımızı söyleriz. Okumadan nasıl iman ettin diye sorsanız, mantıklı bir cevap almanız mümkün olmayacaktır. Halbuki Allah önce OKU tebliğ al ve daha sora ayetler üzerinde düşün aklını kullan emrini veriyor. Okunmadığı içinde düşünme, aklımızı kullanma gereğide duymuyor, hatta neye inandığımızı bilmediğimizden, YAŞADIĞIMIZ DİNİN ALLAH’IN EMRİ OLUP OLMADIĞINI DA SORGULAYAMIYORUZ. Hatta bunu yapmadığımızın da savunmasını yaparak, zaten Kur’an’ın meali tercümesi Kur’an değildir. Okusam ne olacak, ben âlim miyim ki Kur’an’ı anlayayım, Kur’an’ı herkes anlayamaz diye de yaptığımız yanlışımıza delil, kanıt yaratmaya çalışıyoruz.  Böyle inandırıldığımız içinde, kendimize güvenilir veliler, gavslar arıyoruz, Allah yasakladığı halde. Bu hatamızın sonucunu da hep birlikte görüyoruz, ama ders alan var mı? Hiç sanmıyorum, çünkü aklımızı dini konularda devre dışı bıraktık da ondan. Ama ev ya da araba alırken araştırmadığımız sormadığımız kimse yoktur. Buda bizlerin, inancımıza imanımıza gösterdiğimiz değerin açık bir kanıtıdır. Tabi bu yanlış savunmayı, eğer Kur’an’ı anladığımız dilden okusaydık asla yapmazdık, hatta nasıl büyük bir yanılgı içinde olduğumuzu anlar, Allah’tan bağışlanmayı dilerdik.

Kur’an ile gereken bağı kuramadığımız için, akılla mantıkla izah edilemeyecek saygısızlığı Kur’an’a yapıyor, doğruluğundan asla emin olamayacağımız, Resule ait olduğu iddia edilen rivayet hadislerle Kur’an’ı, bakın nasıl eşit tutarak ne diyoruz. “KURAN’DA VAHİY, HADİSİ ŞERİFTE VAHİY İKİSİ BİRBİRİNDEN AYRILMAZ. AYIRAN SAPIKTIR VE DİNDEN CIKAR ALLAH HİDAYET VERSİN.” Bunun şirk olduğunu fark edemeyene Kur’an’dan bahsetmek, ayetlerden örnek vermek ne yazık ki fayda etmiyor. Şirk, başka bir ilaha, Allah’a inanmak değildir. Şirk Allah’ın yetkisini gücünü, yaratılmış bir beşere vererek onu ilahlaştırmak demektir ve Allah bunu yapanları affetmem diyor. Böyle yapanlara Kur’an müşrik diyor. Hatırlatırım müşrik iman etmiş, ama imanını gereği gibi yaşamayan demektir. Rabbimiz iman edenlerin çoğunun, bakın nasıl iman ettiğini söylüyor Yusuf 106. ayetinde. “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A ANCAK, ŞİRK/ORTAK KOŞARAK İNANIRLAR.” Kur’an’ın indiriliş amaçlarından biriside, iman ettiğini zanneden müşriklerin yanlışlarını düzeltmek adınadır. Çünkü Rabbimiz ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyor. Ortak etmeye çalışanlara da bakın ne diyor.

“ALLAH, KENDİSİNE ORTAK KOŞULMASINI ASLA BAĞIŞLAMAZ; BUNDAN BAŞKA GÜNAHLARI, DİLEDİĞİ KİMSE İÇİN BAĞIŞLAR. ALLAH’A ORTAK KOŞAN KİMSE BÜYÜK BİR GÜNAH İLE İFTİRA ETMİŞ OLUR.” (Nisa 48)

Kur’an ile buluşamadığımız içinde İNDİRİLEN DİNDEN HABERSİZ, UYDURULAN, ÖĞRETİLEN DİNİ ALLAH’IN İNDİRDİĞİ DİN ZANNETMEMİZ, o bilgileri kaynakları adeta Kur’an ile eş tutmamız kaçınılmaz olacaktır. Yüce Rabbimize onun dinine ve indirdiği Kur’an’a öyle saygısızlıklar yapıyoruz ki, Kur’an’ı öpüp başımıza koyduğumuz davranışımız,  gösterişten öte gitmiyor. Kur’an’ı öpüp başımıza koymak yerine, önce içindekilerini başımıza yani aklımıza koymamız ve yaşamamız gerekir. Yaşantımızda bundan farksız ne yazık ki. Rabbimiz Resulü dâhil Allah ile kulu arasında hiç kimsenin olamayacağını söylüyor ve Müddesir 11. Ayetinde bakın Resulüne ne diyor. “TEK BAŞIMA YARATTIĞIMLA, BENİ BAŞ BAŞA BIRAK!” Tebliğini yap, daha sonra kulumla aramdan çekil diyor. Buradan da şunu çok açık anlıyoruz, Allah ile kulu arasında hiç kimse yoktur. Çünkü İslam dininde ruhban sınıfının, yani dini anlatacak öğretecek bir sınıfın, kişinin olmadığını da Kur’an açıkça bildiriyor ve Rabbimiz SİZLERİ KUR’AN’DAN BU DÜNYADA İMTİHAN EDİYORUM DİYOR.

Peki, Kur’an’ı nasıl anlayacağız bu durumda? İşte imtihanımızın en önemli kısmı da burada başlıyor. Önce şunu hatırlatmak isterim. Rabbimiz ben kulumun kapasitesi ölçüsünce sorumlu tutarım diyor. Bu ne demek? Kulum, ona gönderdiğim Kur’an’ı anladığı dilden dikkatle düşünerek okuyacak, anlayabilmek ve hayatına geçirmek için, elinden geleni yapacak. Allah güvenilecek VELİNİZ yalnız benim, sakın kendinize VELİLER edinip ardı sıra gitmeyin, onların sözlerine kanmayın. Kur’an’ı yemin olsun ki anlayasınız ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye KOLAYLAŞTIRDIK diyor. Bizler sanki Allah’a inat, kolayda ne kadar kolay Kur’an’ı herkes anlayamaz, deyip işin içinden çıkıyoruz.

Allah Kur’an’da biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık, nice örneklerle açıkladık diyor, bizler tam tersine Kur’an açık ve detaylı değildir, herkes anlayamaz diyebiliyoruz. Sanki inatla, Allah’ın önümüze koyduğu Kur’an’ı bir kenara itiyoruz, ama farkında değiliz. Aklınızı kullanın, aklını kullanmayanı pislik içinde bırakırım diyor Rabbimiz, bizler akılla İslam yaşanmaz diyoruz. Allah bizlerin yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamızı istiyor ve anlayasınız hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye nice örneklerle biz açıkladık diyorsa, Kur’an’ı nereden ve kimden anlayıp öğreneceğimiz, çok net ve açık değil mi? HAŞA ALLAH KULUNA ANLATAMADIĞI İZAH EDEMEDİĞİ BİR KİTAP GÖNDERİP, BİRDE SAKIN VELİLER EDİNİP ARDINA DÜŞMEYİN DİYEREK, BİZİ HAŞA TUZAĞA MI DÜŞÜRÜYOR DA,  ALLAH’A GÜVENMEYİP VELİ, GAVS EDİNİYOR ONLARIN SÖZLERİNE İNANIYORUZ. ALLAH’IN KULUNA İZAH EDEMEDİĞİ KUR’AN’I, ONLAR MI İZAH EDİYOR BİZLERE. LÜTFEN ALLAH’A, ONUN KİTABINA GÜVENELİM O NUR, IŞIK KALBİMİZİ AYDINLATACAKTIR.

Bizler ne dediğimizi, neye inandığımızı inanın bilmiyoruz. Ne yazık ki Kur’an ile gereken bağı kuramadığımızdan, onu anladığımız dilden okuyup üzerinde düşünme zahmetinde bulunmuyoruz. BÖYLE OLUNCA İNDİRİLEN DİNE DEĞİL, UYDURULAN ÖĞRETİLEN RİVAYETLERLE ŞEKİLLENDİRİLMİŞ, ANLATILAN DİNE İNANDIĞIMIZ İÇİN, KUR’AN’I HERKES ANLAYAMAZ ONU VELİ OLANLAR ANLAR DEYİP, İŞİN İÇİNDEN ÇIKIYORUZ. Kendimizi aldatıyoruz ve bizleri Allah ile aldatanların tuzağına böylece rahatlıkla düşüyoruz. Farkında değiliz Allah’a güvenmemiz gerekirken, Allah’ın yasakladığı edindiğimiz Velilere, onların sözlerine güveniyoruz. Lütfen unutmayalım din, dünyada maddi çıkarlar için kullanılmaya çok müsaittir. Onun için Allah Kur’an’da bizleri uyarıyor ve “SAKIN SİZİ ALLAH İLE ALDATMASINLAR.” Diyerek bizlerin yalnız Kur’an’a sarılmamızı emrediyor. Anlattıkları gibi Kur’an açık anlaşılır ve detaylı olmasaydı, Rabbimiz bizlerin yalnız Kur’an’a sarılmamızı ister miydi? Toplumun kafasını karıştıranlar, dine yaptıkları ilaveleri ve alıştıkları gelenekleri örnek gösterip, bakın şunlar ya da bunlar Kur’an’da yok, demek ki yalnız Kur’an ile İslam yaşanmıyormuş diyerek, Kur’an’dan habersiz Müslümanları çok rahat aldatabiliyorlar. ALLAH’IN İNDİRDİĞİ ARI DURU İSLAM’I BOZMAK İÇİN, MÜSLÜMAN OLARAK İÇİMİZE SIZMIŞ ALLAH’IN LANETLEDİĞİ, YAHUDİLER VE DİN TACİRLERİ OLDUĞUNU LÜTFEN UNUTMAYALIM. Allah sizleri, Kur’an’dan sorumlu tutuyorum diye hükmünü verdiyse, sizce Kur’an’da tek kelime geçmeyen konulardan da hesap sorar mı?

Batılı, hurafeyi, ataların inancını yaşayabilmek için Kur’an ile ilgili öyle örnekler veriyorlar ki, adeta Kur’an küçümseniyor ve beşerin yazdığı kitaplarla eş tutuluyor, onlarla karşılaştırılarak örnekler veriliyor. Allah’ın yemin ederek kolaylaştırdığı, hatta haydi bir benzerini getirin bakalım diyerek meydan okuduğu Kur’an’ın, tam tersini kanıtlamaya çalışanlar, bakın nasıl örnek veriyorlar, adeta Allah’a onun kitabına şirk koşarak. “DEVLETLER KANUN ÇIKARIYOR AMA BİR MAHKEMELİK OLDUĞUNUZDA, AVUKATLAR SİZİ SAVUNUYOR. SİZ TÜM KANUNLARI BİLEMEYEBİLİRSİNİZ.” “OKULDA EĞİTİM GÖRÜYORUZ. TEK BAŞIMIZA MÜHENDİS, BİLİM ADAMI OLABİLİYOR MUYUZ? BAŞIMIZDA BİR EĞİTEN ÖĞRETEN ÖĞRETMENLERİMİZ VAR.”

Allah’ın yemin ederek Kur’an’ı kolaylaştırdığını, ruhban sınıfı olmadığından her iman edenin, kendisinin özellikle çaba göstermesi gerektiğini Allah bildiriyor ve Kur’an’a sarılmamızı emrediyor. Hatta haydi bir benzerini getirin bakalım diyerek meydan okuduğu Kur’an’ın, tam tersini kanıtlamaya çalışanlar, bakın nasıl örnek veriyorlar, adeta Allah’a onun kitabına şirk koşarak. “DEVLETLER KANUN ÇIKARIYOR AMA BİR MAHKEMELİK OLDUĞUNUZDA, AVUKATLAR SİZİ SAVUNUYOR. SİZ TÜM KANUNLARI BİLEMEYEBİLİRSİNİZ.” “OKULDA EĞİTİM GÖRÜYORUZ. TEK BAŞIMIZA MÜHENDİS, BİLİM ADAMI OLABİLİYOR MUYUZ? BAŞIMIZDA BİR EĞİTEN ÖĞRETEN ÖĞRETMENLERİMİZ VAR.” Müslümanların elinden Kur’an’ı aldıkları için, işte böyle karşılaştırma yapabiliyorlar. KARŞILAŞTIRMA AYNI DEĞERDE OLAN ŞEYLERLE YAPILIR, BUNU DA MI AKIL EDEMİYOR SUNUZ? Kendisine güvenmeyen, mutlaka birilerinin güdümünde olmak zorunda hisseden bir toplum, özellikle ne yazık ki işte böyle yaratıldı ki, istedikleri gibi yönetebilsinler.

İlmi, mühendisliği yaratan zaten Allah ve onun kanunları. Allah bizlerden Kur’an’ı okuyarak ne avukat olmamızı istiyor, nede mühendis. Doğru dürüst, adaletli Allah’ın yolundan giden kullar olmamızı istiyor ve onun için Kur’an’ı YEMİN EDEREK kolaylaştırmış bir şeklide gönderdiğini söylüyor. Çünkü biliyor ki her kulum aynı kapasitede değildir, aynı ortam onlara sağlanamayacaktır. Ama bizler çok üzgünüm, Allah’ın yeminine bile güvenmiyoruz. Peki, bu durumda Allah’ın bizler anlayalım ve doğru yolu bulalım diye, birçok kez yemin ederek nice örnekler verip kolaylaştırıp açıkladığı, yol gösterici Kur’an ile verilen beşeri örnekleri, onların kitaplarını nasıl karşılaştırma cesaretinde bulunuruz. Bu kadar mı gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır, kalplerimiz taş kesti. Sizlere soruyorum, Allah KUR’AN’I GÖNÜL GÖZLERİNİ AÇACAK YOL GÖSTERİCİ REHBER NUR, IŞIK olsun diye gönderdik diyorsa, hangi beşeri kitap bu özelliği taşır da, onlarla karşılaştırma cesaretini gösteriyoruz.

KUR’AN ALLAH’IN KELAMIDIR, ONUN YANINA YA DA KARŞISINA KOYACAK VE ÖRNEK VERECEK, ONUNLA KARŞILAŞTIRACAK, EŞ TUTACAK HİÇ BİR BİLGİ KİTAP OLMADIĞI HALDE, BİZLER ATALARIMIZIN İNANCINI YAŞAYABİLMEK VE NEFSİMİZİ MEMNUN ETMEK İÇİN KANITLAR YARATABİLMEK ADINA, NASIL OLURDA ALLAH’IN NURU İLE KARŞILAŞTIRMALAR YAPARIZ.

Değerli dostlarım bunu yapanlara ne denir biliyor musunuz CAHİL CESARETİ. Aklı başında Kur’an ile buluşan, onun nuru ile imanını harmanlayarak, imanını kalbine yerleştiren hiçbir Müslüman, böyle sözler söylemez, bu karşılaştırmaları yapmaz. Çünkü bilir ki bu karşılaştırmalar, Allah’ın kitabına meydan okumaktır, şirktir. Rabbimiz Yemin ederek Kur’an’ı kolaylaştırdığını ve Zuhruf 44. Ayetinde, SİZLERİ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTUYORUM diye açıkça hükmünü verdiyse, sizce her bilginin açıklanmadığı, detayını vermediği, her aklı başında kulunun anlayamayacağı bir kitaptan sorumlu tutar mı bizleri? Yoksa Allah HAŞA, sözünden cayar da Kur’an’da tek kelime bahsetmeyen, Resulün rivayet hadislerinden de sorumlu tutar diyenler mi var aramızda? Allah’a işte böyle adaletsizliği isnat ediyoruz, ama farkında bile değiliz. Allah düşün aklını kullan diye, boşuna uyarmıyor bizleri. Aklını kullanmayan kullarını da pislik ve rezillik içinde bırakırım diye de uyarmasının nedeni, günümüzde yaşadığımız İslam toplumundan anlaşılıyor.

Dilerim batıldan ve hurafeden uzak, yalnız Allah’a güvenerek yalnız onun ipi Kur’an’a sarılan, HAK İLE BATILI AYIRAN, Allah’ın azınlık halis kullarında oluruz.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Rabbinden Sana Vahyedilene Uy!
Yazar: halukgta - 11-20-2025, Saat: 04:17 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Değerli din kardeşlerim. Vakit geçiyor, emaneti teslim edeceğimiz o an, belki de çok yakın. Gelin hurafeden, batıldan uzak Allah'ın korumasındaki en garantili kaynak elimizde Kur’an'ı anlamaya çalışalım ki, kurtuluşa erebilelim. Unutmayalım Allah bizleri, Kur'an'dan hesaba çekeceğini, ondan sorumlu olduğumuzu bildiriyor. Sizce bu durumda işimiz kolay değil mi? Allah'ın bizzat koruduğunu söylediği kitap elimizde.  Aslında işimiz çok kolay, ama inanın bizlerin aklımızı kullanmadığımızdan, nefsimiz devreye girdiği için İŞİMİZİ ÇOK AMA ÇOK ZORLAŞTIRIDIĞIMIZ GİBİ, GARANTİ YOLDAN GİDECEĞİMİZE, KENDİMİZE İNANIN ŞÜPHELİ VE TEHLİKELİ YOLLAR SEÇİYORUZ. Allah elçisine bakın ne diyor.


Tur 48: ARTIK RABBİNİN HÜKMÜNE SABRET, ÇÜNKÜ GERÇEKTEN SEN, GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDESİN. VE HER KALKIŞINDA RABBİNİ HAMD İLE TESBİH ET.

Ahzab 2: RABBİNDEN SANA VAHYEDİLENE UY! ALLAH, YAPMAKTA OLDUKLARINIZDAN EN İYİ BİÇİMDE HABERDARDIR.

Bu iki ayette Allah, sana sorulan sorular konusunda acele etme sabret diyor Resulüne. Ahzab 2. ayetinde ise çok önemli bir uyarıda bulunuyor. Rabbinden sana gönderilene yani vahyedilene uy diyerek, elçisinin görev tanımını açıkça yapıyor. Bu konuda da Kur’an'da birçok örnekler vardır. Zıhar konusunu düşünün lütfen. Bir kadının Allah'ın Elçisine gelip, eşinden dolayı şikayetine karşı Allah'ın Resulü, o devrin geleneği olan boşanma nedeni ZIHAR konusunda, Allah'ın Resulü bir çözüm getiremiyordu ama Allah, sizi işittim diyerek, bu konudaki ayetini hemen indiriyor ve konuya çözüm getiriyor. Aşağıdaki ayet de, yukarıdaki ayetlerin onayı değil mi sizce.

"DE Kİ: 'NE KADAR KALDIKLARINI ALLAH DAHA İYİ BİLİR. GÖKLERİN VE YERİN GAYBI O'NUNDUR. O, NE GÜZEL GÖRMEKTE VE NE GÜZEL İŞİTMEKTEDİR. O'NUN DIŞINDA ONLARIN BİR VELİSİ YOKTUR. KENDİ HÜKMÜNDE HİÇ KİMSEYİ ORTAK KILMAZ." (Kefh 26)

Dikkat ederseniz, Allah kendi hükmüne kimseyi ortak etmez diyor. Çünkü dinin sahi Allah ve din konusunda hükümler verecekte, yalnız benim diye açıklık getiriyor. Tüm bu ayetlerden sonra, Allah'ın vermediği hükümleri de elçisi vermiştir, onun hüküm verme yetkisi vardır nasıl diyebiliyoruz?  Bunu söylersek bu ve buna benzer yüzlerce ayete iman etmemiş oluruz, lütfen bunu unutmayalım. Bakın bizlerin nereye iman etmemiz gerektiğini söylüyor Kur’an.

“YİNE ONLAR, SANA İNDİRİLENE VE SENDEN ÖNCE İNDİRİLENE İMAN EDERLER; AHİ RET GÜNÜNE DE KESİNKES İNANIRLAR.” (Bakara 4 )

“İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER VE KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR.” (Bakara 5 )
Allah gerçek iman edenler, sana indirilene yani Kur’an'a iman ederlerdir diyor. Gerçek kurtuluşa erenlerin ise, ALLAH'TAN GELEN BİR HİYAT ÜZERİNDE OLANLARDIR DİYOR DEDİKTEN SONRA, BİZLERİN HİÇ DİKKATE BİLE ALMADIĞIMIZ, BİR UYARIDA BULUNUYOR. KURTULUŞA ERECEK OLANLARDA, YALNIZ ALLAH KATINDAN GELEN KUR'AN'A TABİ OLANLAR OLACAKTIR DİYEDE BELİTİYOR. NE DERSİNİZ BİZ MÜSLÜMALARIN GENEL ÇOĞUNLUĞU, SİZCE KURTULUŞA ERENLERİN SAFINDA MI OLACAK? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Bu durumda bizlerin sarılması gereken, yalnız Kur’an olduğu apaçık anlaşılmıyor mu? Allah bizlerin dostu, yol göstericisi, şefaatçisi bakın kim olduğunu apaçık belirtiyor.

"ALLAH'TIR Kİ GÖKLERİ, YERİ VE İKİSİ ARASINDAKİLERİ ALTI GÜNDE YARATMIŞ, SONRA ARŞ ÜZERİNDE EGEMENLİK KURMUŞTUR. O'NUN DIŞINDAKİLERDEN SİZE NE BİR DOST VARDIR NE DE BİR ŞEFAATÇİ. HÂLÂ DÜŞÜNÜP İBRET ALMAYACAK MISINIZ?"  (Secde 4)

Yine Allah bilerek, hakkı batılla karıştırmayın diye bizleri uyarıyordu hatırlayanız. Hatta Kur’an'ı kendi koruması altına aldığını da söylüyordu. "Bakara 42: BİLEREK HAKKI BATIL İLE KARIŞTIRMAYIN, HAKKI GİZLEMEYİN." Batıl emin olmadığımız, Kur’an'ın onay vermediği bilgilerdir. Batılı, hurafeyi atalarının inancını yaşayabilmek için, bizlere bugün yüzlerce yıl öncesinden intikal eden, birbiriyle çelişen rivayetlerinde, Allah koruması altında olduğunu söylemiyorlar mı? Bakın aşağıdaki ayette Allah, bizlerin takip etmesi gereken yolu, sizce çok açık anlatmıyor mu?

Muhammet 2: İMAN EDİP YARARLI İŞLER YAPANLARIN, RABLERİ TARAFINDAN HAK OLARAK MUHAMMED'E İNDİRİLENE İNANANLARIN GÜNAHLARINI ALLAH ÖRTMÜŞ VE HALLERİNİ DÜZELTMİŞTİR.3. BUNUN SEBEBİ, İNKÂR EDENLERİN BATILA UYMALARI, İNANANLARIN DA RABLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR. İŞTE BÖYLECE ALLAH, İNSANLARA KENDİLERİNDEN MİSALLERİNİ ANLATIR.

Sanırım bu ayetten sonra, konu çok daha açık anlaşılmıştır. Hala anlamayana daha doğrusu anlamak istemeyene, hiç kimse anlatamaz. Peki, bizler bu kadar açık ayetler karşısında neler söylüyoruz? Kur’an tek başına yeterli değildir. Kur’an'da her bilgi detaylı yazmaz, herkes Kur’an'ı anlayamaz. AMAN ALLAHIM BU NE CÜRET, BU NE SAYGISIZLIK, HALA FARKINDA DEĞİL MİYİZ YAPTIĞIMIZ YANLIŞIN ŞİRKİN? Allah elçisine deki onlara diyerek, bakın ne söylüyor. Beşerin sözlerini doğrulamak adına, ne yazık ki bu ve buna benzer ayetleri görmezden gelebiliyoruz.

"DE Kİ: "BEN, RESULLER İÇİNDEN BİR TÜREDİ DEĞİLİM! BANA VE SİZE NE YAPILACAĞINI DA BİLMİYORUM. BANA VAHYE DİLENDEN BAŞKASINA DA UYMAM! VE BEN, AÇIKÇA UYARAN BİR ELÇİDEN BAŞKASI DA DEĞİLİM."  (Ahkaf 9)

Ne dersiniz, bu ayetten de dersimizi almadık mı hala? Allah'ın elçisi bana vah yedilenden başkasına uymam ben diyor, bizler ise Allah'ın Resulünü, Kur’an dışından Allah'ın hüküm ortağı yapıyoruz. Daha da dikkat çekici olan, Allah'ın Resulü yetki ve sorumluluğunu açıkça söylüyor. "VE BEN, AÇIKÇA UYARAN BİR ELÇİDEN BAŞKASI DA DEĞİLİM." Ama bizler bunca açık ayetleri gördüğümüz halde, batılı aklayıp hakkın yerini alması adına, Allah'ın vermediği hükümleri, Resulünün verme yetkisi vardır diye inanabiliyoruz. Öyle olunca da dinde öyle bir açık kapı bırakıyoruz ki, o kapıdan ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN BATIL İNANCI, ELLERİNİ KOLLARINI SALLAYA SALLAYA RAHATLIKLA GİRİYOR İNANCIMIZA. SEN NEYİN NESİSİN DİYEN BİLE YOK. Öyle yanlışlar yapıyoruz ki, hesabın görüleceği o çetin gün, yaşanacak o acı gerçeklerden Rabbimiz bugünden bizleri uyarıyor ve bakın nasıl örnekler veriyor. “EYVAH! KEŞKE FALANCAYI DOST EDİNMESEYDİN.” (Furkan 28) “BANA GELDİKTEN SONRA KUR'AN, VALLAHİ O BENİ SAPTIRDI." ÖYLE YA ŞEYTAN İNSANI YAPAYALNIZ, YARDIMSIZ BIRAKIR.” ( Furkan 29) Dilerim Allah'tan o çetin hesap günü geldiğinde, pişmanlık yaşamayan, rivayet ve sanı bilgilere değil Kur’an'ın ipine sarılan, Allah'ın halis kullarından oluruz.

“AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ? (Enbiya 10)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Araf Suresi 157. Ayet. Onlara İyi Ve Temiz Şeyleri Helal, Kötü Ve Pis Şeyleri Haram K
Yazar: halukgta - 11-18-2025, Saat: 12:06 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bizler eğer Kur’an’ın emretmediği konuları, din diye kabul etme çabasında değilsek, Allah’ın önerdiği gibi, yalnız Kur’an’ın ipine sarılarak onu anlamaya çalışıyorsak, asla bizleri hiç kimse Allah ile aldatamaz, kandıramaz. Bizleri Kur’an’dan uzaklaştırıp batılı, hurafeyi, öyle sanı sözleri din diye kabul ettirdiler ki, Kur’an gerçeklerini topluma anlatmak inanın çok zor oluyor. Bu makalemin konusu, Araf suresi 157. ayette geçen bir cümleye, öyle anlamlar veriyorlar ki, Kur’an’ın neredeyse tamamına ters düşüyor ve bu sözlere inanmakla da, yüzlerce ayet devre dışı kalıyor. Bu yöntemle ne yazık ki bizler, Allah’ın ayetlerine uymamız gerekirken, ayetleri kendi inançlarımıza uydurmaya çal Ayeti önce yazalım, daha sonra birlikte düşünelim.

Araf 157: Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resule, O ÜMMÎ NEBİYE UYAN KİMSELERDİR. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara İYİ VE TEMİZ ŞEYLERİ HELÂL, KÖTÜ VE PİS ŞEYLERİ HARAM KILAR. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ONA İNDİRİLEN NURA (KUR’AN’A) UYANLAR VAR YA, İŞTE ONLAR KURTULUŞA ERENLERDİR.

Ayetin ilk cümleleri çok önemli. Daha önce gelen kitapta, geleceği bilinen RESULE diye başlıyor ve devamında, O ümmi NEBİYE uyanlardan bahsediliyor. Hatırlatmak isterim, vahyi tebliğ ederken Resullük görevini yaptığı için, ilk önce Resul diyor. Daha sonrada O ümmi Nebiye uyan kimseler diye geçiyor ayette. Çünkü iki farklı anlamlara geliyor. Bu ayette geçen, “RESUL İYİ VE TEMİZ ŞEYLERİ HELÂL, KÖTÜ VE PİS ŞEYLERİ HARAM KILAR.” Bu sözlerden, demek ki Allah’ın Resulü de Allah’ın haram kıldığı gibi haramlar koyabiliyormuş anlamı veriliyor. Tabi bunu söylediklerinde, Kur’an’ın onlarca hatta yüzlerce ayetini inkâr etmiş oluyorlar. Resul Allah’ın haram dediklerini tebliğ etmekle görevli. Çünkü Allah Resule düşen, açık bir tebliğden başka bir şey değildi, demiyor muydu Allah ayetinde? Dikkat ettiyseniz ÜMMİ Nebi diyor. Çünkü dini konularda hiç bir bilgisi olmadığı için Ümmi diyordu, bu durumda Ümmi olan Nebi Kur’an’dan öğrendiği bilgileri, yani helali haramı Kur’an’dan tebliğ ettiği, çok açık anlaşılıyor. Nebi Allah’tan aldığı vahyi hayatına geçirdiği ve ümmetine örnek olduğu için özellikle Nebi diyordu ayette. Allah bu düşüncenin tam tersini, birçok kez bizlere Kur’an’da bildiriyor. Ayetin sonundaki cümleye baksalar, aslında Allah’ın Resulünün, yalnız Kur’an’da Allah’ın koyduğu kurallara hükümlere, helal ve haramlara uyulması gerektiğini anlattığını anlayacaklardı, ama nefisleri onlara engel oluyor.

Bakın ayetin sonunda ne diyor. “ONA İNDİRİLEN NURA (KUR’AN’A) UYANLAR VAR YA, İŞTE ONLAR KURTULUŞA ERENLERDİR” Demek ki Allah’ın Resulü, iyi ve temizi helal kılanın, kötü ve pis şeyleri de haram kılanın, Allah’ın kitabı/nuru olduğunu ve kurtuluşa erenlerinde, yalnız Kur’an’a uyanlar olacağını apaçık bildiriyor. Bakara suresi 5. ayette de Allah, aynı konuda bizleri uyarıyor ve ne diyordu? “İşte onlar, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER VE KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR.” Resul elçi demektir ve elçide verilen görevi, bilgiyi, hiç ilave yapmadan ileten anlamındadır. Allah Resulüne onlarca ayetinde, yalnız Kur’an’ı tebliğ et dedikten sonrada öyle bir ikaz ediyor ki, bunun dışına çıkmış olsaydın, bakın sana ne yapardım diyor. Bu uyarıyı alan Allah’ın Resulü, sizce Allah’ın dinine, tek kelime ilave yapar mı?

İsra 73–74–75: Müşrikler, SANA VAHYETTİĞİMİZDEN BAŞKA BİR ŞEYİ YALAN YERE BİZE İSNAT ETMEN İÇİN seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi. Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin. O ZAMAN, HİÇ ŞÜPHESİZ SANA HAYATIN VE ÖLÜMÜN SIKINTILARINI KAT KAT TATTIRIRDIK; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.  (Diyanet vakfı meali)

Bu ayetten de çok açık anlaşılıyor ki, Allah Resulünü uyarmış ve sana vahyettiğimizin dışında, tek kelime bile dine ilave ederek tebliğ etmiş olsaydın, SANA HAYATIN VE ÖLÜMÜN SIKINTILARINI KAT KAT ARTTIRARAK TATTIRIRDIK DİYOR. Araf 157. ayetin başında, Allah’ın Resulünün geleceği, daha önceki kitaplarda yazılı olduğunu söyledikten sonra, çok dikkat çekici ve üzerinde düşünmemiz gereken bir kelime kullanıyor, Allah Resulü için. ÜMMİ NEBİ. İnanın bu kelime çok ama çok önemli. Peki, neden özellikle size ÜMMİ bir Nebi gönderdim demiş olabilir? Tabi ümmi kelimesinin anlamını da kendilerince değiştirdikleri için bu ve benzeri ayetleri de doğru anlamak mümkün olmuyor. ÜMMİ bizlere anlattıkları gibi, okuma yazma bilmeyen anlamında değil. ÜMMİ, kitap ehlinden olmayan anlamında. Yani Allah’ın Resulü Ne Yahudi nede Hıristiyan toplumuna tabi olmamıştı. Onların inançlarını sorguladığında batıl ve yanlış bir yol üzerinde olduklarını gördüğü için, doğruların gerçeklerin arayışı içindeydi. YANİ ALLAH’IN ERESULÜNÜN DAHA ÖNCE, DİNİ KONULARDA HİÇBİR BİLGİSİ YOKTU. DİN ADINA NE ÖĞRENDİYSE, KUR’AN’DAN ÖĞRENMİŞTİ. ONUN İÇİNDE ALLAH’IN RESULÜ GÖREVİ GEREĞİ YALNIZ ÜMMETİNE KUR’AN’I TEBLİĞ ETMİŞTİR.

Böyle bir Resulün, kendisi de haşa Allah gibi haramlar koyabilir mi? Her şeyden önce, dini konularda hiç bir bilgisi yok. Resul ne öğrendiyse, Kur’an’dan öğrendi. Ankebut 48. ayetinde de Allah, yine Resulün ümmi oluşunu bizlere anlatırken şu sözleri söylüyordu. “ Sen daha önce, HERHANGİ BİR İLAHÎ KELÂMI OKUMUŞ, YA DA ONU KENDİ ELLERİNLE YAZMIŞ DEĞİLDİN” Yani sen daha önce kitap ehline tabi olmadığın için, dini kitapları okuyup yazmamıştın. Eğer öyle olmasaydın, senin hakkında kuşkuya düşerlerdi, yani bu Kur’an’ın ayetlerini sen yazmışsın derlerdi diyor Allah. Ümmi konusunda ki detayı da zaten, Kur’an’dan öğreniyoruz ve bakın Allah bu konuya açıklık getirmek için ne diyor.

Şura 52: İşte böylece sana da emrimizle Kur’an’ı(Ruhu) vahyettik. SEN, KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN. FAKAT BİZ ONU KULLARIMIZDAN DİLEDİĞİMİZİ KENDİSİYLE DOĞRU YOLA ERİŞTİRDİĞİMİZ BİR NUR KILDIK. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin (Diyanet vakfı)

Bakın Allah Resulünün, ÜMMİ oluşundan neyi kast ettiğini ve Resulünü ne ile eğiterek doğru yola eriştirdiğini, açıkça nasıl bizlere bildiriyor. Bu durumda Allah’ın Resulü, nasıl olurda Kur’an’ın dışından helal haramlar koyacağına inanırız, hiç mi Kur’an’dan ders almadık? Allah’ın Resulü dersini Kur’an’dan almış ve ümmetine neyin helal neyin haram olduğunu, kendi düşüncelerine göre değil, KUR’AN’DAN ALDIĞI BİLGİLERİ İLETMİŞ, TEBLİĞ ETMİŞTİR. Tekrar hatırlatmak istiyorum. Allah Resulünün, görev tanımını bizlere bildirirken ne diyordu? “SENİN GÖREVİN SADECE, TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Bizlerde okulda öğrendiğimiz bilgiler için, öğretmenimiz bizlere bugün şunları öğretti deriz. Ama o bilgileri öğretmen kendisi bulmuş değildir. Onunda öğrendiği bir kaynak vardır. Ne yazık ki cahiliye toplumunun yaptığı fitneyi, günümüzde atalarının rivayet inançlarını yaşamak isteyenlerde aynısını yapıyor. Ali İmran 78. ayetinde, cahiliye toplumunun yaptığı yanlışlara örnek verirken Allah, şöyle söylüyor.

Ali İmran 78: Onlardan bir grup var ki, KİTAPTA OLMAYAN BİR ŞEYİ SİZ KİTAPTAN SANASINIZ DİYE, DİLLERİYLE KİTABI ÇARPITIRLAR VE ALLAH’TAN OLMADIĞI HALDE, “BU, ALLAH KATINDANDIR!” DERLER, böylece bile bile Allah hakkında yalanlar uydururlar. (Bayraktar Bayraklı meali)

Bu ve benzeri birçok ayet, ne yazık ki Kur’an’ın yüzlerce ayeti göz ardı edilerek, görmezden geliniyor, üstü örtülüyor. Allah, ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum, Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz diye uyardıktan sonra, hala nasıl olurda bu ayetleri unutur, görmezden gelirde, Allah’ın Resulünün de haram kıldıkları vardır, onlardan da sorumluyuz demeye cüret ederiz. Bu kadar mı Kur’an’ı terk ettik? Allah Ali İmran 103. ayetinde, topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız diyorsa, sizce bu durumda sarılacak başka iplerin olması mümkün mü? Enbiya 10. ayetinde Andolsun size, öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır, hala akıllanmayacak mısınız diye uyarıyorsa, bizler hala nasıl olurda Allah’ın kitabının yanına başka kitaplar, sözler, hadisler koymaya çalışırız. Bu kadar mı uzaklaştık Kur’an’dan, bu kadar mı gözler perdeli, gönüller mühürlü?

Araf suresi 157. ayetinde, Allah’ın Resulünün iyi ve güzeli helal, kötü şeyleri de haram kılar sözünden anlayacağımız tek bir şey vardır. Oda Allah’ın Resulünün görevi icabı, Allah’tan aldığı vahiyle, yani bizlerin sorumlu olduğu Kur’an ile uyarmasıdır. YANİ ALLAH’IN RESULÜ HELALİ VE HARAMI BİZLERE, KUR’AN’DAN ALDIĞI BİLGİLER IŞIĞINDA TEBLİĞ EDİYOR, KENDİSİ HELAL HARAM KOYMUYOR.  Allah Ankebut 18. ayetinde, RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR, diyorsa, bizler nasıl olurda Allah’ın Resulü de haramlar koyar deriz? Bunun dışında bir anlam ayete yüklersek, Kur’an’ın yüzlerce ayetini inkâr etmiş olacağımız gibi, KUR’AN’DA ÇELİŞKİ YARATMIŞ OLURUZ. Bu konuya şöyle bir örnek vermek isterim. Fabrikanın sahibi işçilerine hitap edip,  fabrikasını yöneten Müdürünü tanıtırken, şöyle bir talimat verdiğini düşünelim. Tabi önce Müdürüne gereken uyarıyı yapıp, bu emirlerimin eksiksiz yerine getirilmesini istiyorum. Verdiğim kuralların dışına asla çıkılmasını istemiyorum, dedikten sonra.

“Fabrikamızın daha verimli çalışması, sağlıklı ürün çıkartabilmemiz için, BEN BAZI KURALLAR KOYDUM VE BU TALİMATLARIN, KURALLARIN YERİNE GETİRİLMESİ İÇİN, MÜDÜRÜM AHMET BEYİ YETKİLİ KILDIM. Buna hepinizin uymasını istiyorum. Bu talimatlarımın yerine getirilip getirilmediğini, görev verdiğim Müdürüm takip edecektir. Müdürüme kesinlikle uymanızı istiyorum. AHMET BEY SİZLERE NE EMREDERSE YERİNE GETİRECEKSİNİZ, ONUN EMRİNİ BENİM EMRİMMİŞ GİBİ KABUL EDİN VE YERİNE GETİRİN.”

Sizlere sormak istiyorum. Fabrikanın sahibi, bu durumda Müdürüne, kendisinin koyduğu kural ve talimatların dışında da kural ve talimatlar koyabilirsin mi dedi? Yoksa ben Müdürüm Ahmet beye gereken talimatı verdim, Müdürünüz yalnız benim koyduğum talimatların yerine getirilmesi için çalışacak ve sizleri yönetecek mi dedi? Ne dersiniz? Sanırım her şey çok açık, ama iş batıl inancımızı aklamaya gelince, ne yazık ki sapıtıyoruz. Konumuzla ilgili üzerinde düşünmemiz gereken çok önemli bir ayetide son olarak hatırlatmak istiyorum.

Maide 101: Ey iman edenler! AÇIKLANDIĞI ZAMAN HOŞUNUZA GİTMEYECEK ŞEYLERİ SORMAYINIZ. EĞER KUR’ÂN İNDİRİLİRKEN ONLARI SORARSANIZ, SİZE AÇIKLANIR. AÇIKLAMADIĞINA GÖRE ALLAH ONLARI AFFETMİŞTİR. Zira Allah çok bağışlayıcıdır; yumuşak davranandır. (Bayraktar Bayraklı)

Allah kullarını çok önemli bir konuda uyarıyor ve günümüz de’de bizlerin yaptığı yanlışlarımıza cevap veriyor. Demek ki Kitap Ehlinin din diye yaşadığı birçok konuyu, Kur’an’da göremediklerinde, bu inançlarımız neden Kur’an’da yok diye sormuşlar. Allah’ta açıklama yapıyor ve bunu Kur’an indirilirken sorarsanız, size gereken cevap Resulünün aracılığıyla söylenir, gereken açıklama yapılır diyor. Çünkü Resul devreden çıktıktan yani vefat ettikten sonra, artık açıklama yapılamayacağını, her Müslüman Kur’an’ın tamamından sorumlu olduğunu, üstüne basa basa bizlere bildiriyor. PEKİ SORDUKLARI KONULAR HAKKINDA NE DİYOR? ALLAH ONLARI AFFETTİ, KALDIRDI ARTIK ONLARDAN SORUMLU DEĞİLSİNİZ. Bu bilgilerden çok açık anlaşılıyor ki, ALLAH’IN KUR’AN’DA HİÇ BAHSETMEDİĞİ KONULARI ALLAH, BİZLERİN İNSİYATİFİNE BIRAKMIŞ. Bakın bu ayet aslında, çok önemli sorularımıza da cevap veriyor. Bu durumda çok açık şunu söyleyebiliriz. Günümüzde geleneksel İslam inancının topluma dayattığı, Kur’an’da hiç bahsedilmeyen HARAMLAR asla Allah’ın, dinin emri değildir. ALLAH’IN HARAM DEMEDİĞİ HER TEMİZ ŞEY HELALDİR, İSTEYEN YER, İSTEMEYEN YEMEZ.

Bu konuda onlarca makale yazdım, sanırım yüzlerce yazsam yine hiçbir şey değişmeyecek bazı kişiler için. Elbette tebliğe, uyarıya devam. Aslında benim sabırla yazmaya devam etmemdeki amaç, Allah’ın kitabının yanına kitaplar koyarak, şirk koşanları doğruya davet etmekten çok, ONLARIN YALAN VE İFTİRALARINA İNANILMASININ ÖNÜNE GEÇMEKTİR ASIL AMACIM. Allah’ın gözlerine perde çekip, gönüllerini mühürleyenlere, hiç kimse gerçekleri gösteremez. Din kardeşlerimizin aldatılmasını önlemek, onları Kur’an’a davet etmek ve her Müslüman’ın kendi imtihanını, bizzat kendisinin yaşaması gerektiği bilincini aşılamaktır amacım. Hiç birimiz birbirimizden sorumlu değiliz. Hepimiz Kur’an’ın çevresinde toplanıp, onu anlayabilmek adına gücümüz nispetinde çaba harcayarak, en doğru yolun yolcusu olmalıyız.  Özet olarak şunuda söylemek isterim.

Allah ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, Resulüm sizi yalnız Kur’an ile uyaracak, onun tebliğine uyun. Çünkü sizleri yalnız Kur’an’dan hesaba çekeceğim, Kur’an’dan sorumlusunuz hükmünü verdikten ve Resulünün görev tanımını yaparken de, “SENİN GÖREVİN SADECE, TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) diyorsa, sizce Araf 157. ayetinde geçen, Resul onlara temiz şeyleri helal, kötü şeyleri haram kılar sözünden, Resulünde haram helal kılacağını mı anlamalıyız, yoksa helali ve haramı Allah’ın Resulü, KUR’AN’DAN MI ÜMMETİNE TEBLİĞ ETTİĞİNİ ANLAMALIYIZ? Kur’an’ı dikkatle bir kez tarafsız önyargısız okuyan, tüm gerçekleri görecektir. Okumayana zaten sözümüz yok.


Lütfen unutmayınız, hepimiz insanız ve hata yapma riskimiz her zaman vardır. Onun için din adına okuduğunuz her yazıyı, benim makalemde dahil, mutlaka Kur’an süzgecinden geçiriniz. EĞER BENİM BİR HATAMI, YANLIŞIMI GÖRÜRSENİZ, LÜTFEN BENİ YALNIZ VE YALNIZ KUR’AN İLE UYARINIZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  İnancını Bu Dünyada Sorgulamayan, Hesap Günü Sorgulandığında Verecek Cevap Bulamayaca
Yazar: halukgta - 11-16-2025, Saat: 03:19 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Rabbimiz bizlerin Kur’an’ı okurken dikkatle düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı yani özellikle SORGULAYARAK İMAN ETMEMİZİ İSTER, sizce neden? Elbette eğriyi doğrudan ayırabilmemiz ve böylece her söylenene inanmayalım diye.  İsteseydi düşünmenize, sorgulamanıza gerek yok, ben ne emrettiysem onu yapın diyebilirdi. Çünkü sorgulamayla başlayan düşünmenin, aklını kullanmanın sonunda ancak, bir insan gerçek doğruya ulaşır. Çok daha önemlisi kalbiyle de desteler onaylar da ondan. Körü körüne itaat bilinçsizlik yaratır ki, bilinçsiz davranışlar başarı getirmez. Onun için Allah inatla batıla, hurafeye, ataların dine körü körüne sarılanların kalplerini mühürlerim, gözlerine perde çekerim diyor.

Bir insan sorgulama özelliğini hayatına geçirdiğinde, düşünme aklını kullanma kapsını ardına kadar açar. Böylece daha önce inandıkları birçok şeyin,  doğru olmadığını yanlış olduğunu görebilir. ÇÜNKÜ SORGULAMAK DÜŞÜNMENİN İLK VE EN ÖNEMLİ BASAMAĞIDIR. Sorgulamadan, araştırmadan bir konuya inandıysak, onun yanlış olma ihtimali çok yüksektir. Çünkü sorgulamak farklı açıdan bizlerin konuya bakmamızı sağlar. Sorgulamadığımızda, inandığımız hiçbir şeyin gerçek doğruluğundan emin olamayız. Örneğin sorgusuz bir iman, insanda her zaman şüpheler yaratır. Böyle insanlarla örneğin inanç, din tartışamazsınız. İnançlarında bilinçli olmadıkları için, sinirli olurlar. Herhangi bir konuya mantıklı açıklık getiremedikleri zaman, hakaret etmekten çekinmezler. HATTA AKILLA, MANTIKLA DİN YAŞANMAZ DİYENLERİ DUYMUŞSUNUZDUR. Halbuki aklın kullanılması, yani düşünmemiz FARZDIR. Kur’an’da birçok ayette bu uyarı yapılır.

Bu sözler düşünceler aklını devre dışı bırakan, düşünmeden iman edenlerin söylemidir. Böylece konu ne olursa olsun sorgulayarak, sorunlarımıza çözümler getirme ihtimalimiz çok daha yüksek olacaktır. Çok önemli bir söz vardır “DÜŞÜNÜYORUM, ÖYLEYSE VARIM.” Demek ki bu dünyada bende varım diyorsan, düşünmeli ve aklımızı kullanarak sorgulayarak yaşamalıyız. Bunu yapmadan yaşıyorsan, toplumda yok hükmündesin demektir. Böyle bir insan olmak ister misiniz? Onun için Allah, düşün aklını kullan ey kulum diyor. Düşünebilmek içinde söylediğim gibi önce, inandığımızı doğru zannettiğimizi sorgulamasını öğrenmeliyiz, yani mutlaka her konuda araştırmalıyız ki doğru ve gerçekle buluşabilelim. Bunu yaptığımızda, varlığımızdan da güç alırız, daha doğrusu KENDİMİZE GÜVENİMİZ ARTAR, BİZLERİ HİÇ KİMSE ALLAH İLE ALDATAMAZ. Onun için Rabbimiz birçok ayetinde , düşün aklını kullan diyor.

Araştırma, sorgulama ve düşünme konusuna sizlere çok önemli bir örnek vermek istiyorum. Aslında bu örnek Allah’ın biz kullarından istediği bir konuya da açıklık getiriyor. Bildiğiniz gibi Rabbimiz Resulünü, yani Hz. Muhammed’i bizlere örnek gösterir, ayeti hatırlayalım. “ANDOLSUN, ALLAH’IN RESÛLÜNDE SİZİN İÇİN; ALLAH’A VE AHİRET GÜNÜNE KAVUŞMAYI UMAN, ALLAH’I ÇOK ZİKREDEN KİMSELER İÇİN GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR.” (Ahzab 21) Elbette bu konuda birçok örnek davranışını sayabiliriz. Doğruluk, dürüstlük, adaletli olmak, güvenilir olmak, yardım severlik gibi. Bunları sizler biliyorsunuz. Ben hiç üstünde durulmayan ama Allah’ın bu konuya çok önem verdiği, belki de Allah’ın Onu Resul seçmesinde, çok önemli bir rol oynayan özelliğini sizlere hatırlatmak istiyorum. ÜMMİ OLUŞU. Mezheplerin şekillendirdiği İslam inancında, ne yazık ki Allah’ın Resulünün ÜMMİ oluşu hiç gündeme getirilmediğinden, hatta üstü örtüldüğünden bizler Onun ÜMMİ oluşundan hiç ama hiç ders alamadık.

Mezhepler, tarikat ve cemaatler gücünü ve yaşamını sürdürebilmeleri için, Allah’ın Resulünün ÜMMİ oluşunun gerçeklerini gizlediler ve toplumu aldatabilmek içinde ÜMMİ kelimesine, Kur’an’ın verdiği anlamın dışında bir anlam vererek, ÜMMİ okuma yazma bilmeyen, anasından doğru gibi anlamındadır diyerek, ÖRNEK ALACAĞIMIZ VE ALLAH’IN BİZ KULLARINDAN ÖZELLİKLE İSTEDİĞİ BU GERÇEĞİ GİZLEDİLER. Ümmi Kur’an’da, Kitap Ehline tabi olmayan toplumlara verilen bir isimdi. Hatta Allah bu konuya açıklık getirmek için, Şura suresi 52. Ayetinde Resulüne; SEN KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN, seni doğru yola biz ilettik diyerek, ÜMMİ gerçeğini açıklığıyla bizlere anlatmıştır. Bu konuya Allah açıklık getirmek içinde, Hz. Muhammed’in sürekli O GÜNKÜ TOPLUMUN YAŞADIĞI İNANCINI SORGULADIĞINI, YAŞANAN DİNİN ALLAH’IN DİNİ OLAMAYACAĞINI SORGULAYARAK GÖRDÜĞÜNDEN, ONLARA TABİ OLMAMIŞTI. O örnek insan Hz. Muhammed’in, sürekli Allah’a dua ettiğini ve kendisini doğru bir yola yönlendirmesini istediği konusunda da, Kur’an bilgi verir.

Bu ve buna benzer birçok ayetinde Allah, Resulünü bizlere tanıtırken Kitap Ehline tabi olmadığını ama sürekli gerçeklerin arayışında olduğunu söylüyor. DAHA AÇIKÇA SÖYLEMEK GEREKİRSE, KİTAP EHLİNİN YAŞADIĞI İNANÇLARI ÜZERİNDE DÜŞÜNDÜĞÜNDE, YANİ SORGULADIĞINDA BATIL VE HURAFEYLE KARIŞTIRILMIŞ BİR İNANCA TABİ OLMAKTANSA GERÇEKLERİN, DOĞRUNUN, HAK OLANIN ARAYIŞINDA OLMANIN, ALLAH KATINDA ÇOK DAHA ÖNEMLİ OLDUĞUNU RABBİMİZ BİZLERE, BU YOLLA ANLATMIŞTIR.

Değerli dostlarım, gerçekten de Allah’ın Resulünde bizler için çok önemli örnekler vardır. Bu gerçeği rivayetlerden sanı bilgilerden değil, lütfen Kur’an’dan öğrenelim. Allah Kur’an’da sürekli düşün aklını kullan demesinin nedeni de, bu gerçeklerin fark edilmesi adınadır. Makalemin başında söylediğim çok önemli konuyu tekrar etmek istiyorum. Bir konu hakkında düşünmek, aklımızı kullanmak istiyorsak ÖNCE O KONU HAKKINDA DİKKATLİ BİR ŞEKİLDE, ÖN YARGISIZ ARAŞTIRMALIYIZ Kİ SORGULAYABİLELİM VE GERÇEK DOĞRUYLA BULUŞABİLELİM. İmanımızı Sorgulamadıysak yani tarafsız araştırmadıysak, O konu hakkında da doğru düşünmemiz aklımızı kullanmamız ve doğru sonuca ulaşmamız asla mümkün olmayacaktır.

Dostlarım bu can bu bedenden ayrılmadan, lütfen pişman olmak istemiyorsak, İMANIMIZI KUR’AN’DAN SORGULAYALIM. SORGULAMAK ASLA KARŞI ÇIKMAK ANLAMINDA DEĞİL TAM TERSİNE, ALDATILMAMAK İÇİN BİR ŞEYİN İÇ YÜZÜNÜ, YANİ DOĞRUSUNU ÖĞRENMEK İÇİN, ARAŞTIRMA YAPMAKTIR. Rabbimizde bizlerden bunu istiyor ve diyor ki, sana öğretilenlerin doğruluğunu öğrenebilmek için İMANINI KUR’AN İLE SORGULA AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜN. Şunu lütfen unutmayalım, imanını inancını sorgulamazsan, mahşer günü sorguya çekildiğinde, sorgulamadan iman ettiğine pişman olursun. Çünkü Rabbimiz bizlere YALNIZ KUR’AN’IN İPİNE SARIL, ÇÜNKÜ SENİ KUR’AN’DAN SORGULAYACAĞIM HÜKMÜ VERMİŞTİR. Allah’a güvenmeyenin, hesap günüde verecek cevabı elbette olmayacaktır.

“ŞÜPHESİZ BU KUR’AN, SANA VE KAVMİNE BİR ÖĞÜT VE BİR ŞEREFTİR, ONDAN/KUR’AN’DAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ.” (Zuhruf 44)

“KENDİLERİNE VERDİĞİMİZ RIZIKTAN, ONLARIN NE OLDUĞUNU BİLMEYEN PUTLARA PAY AYIRIRLAR. ALLAH’A AND OLSUN Kİ, UYDURUP DURDUĞUNUZ ŞEYLERDEN ELBETTE SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ.” (Nahl 56)

“ALLAH, YAPTIĞINDAN SORUMLU TUTULAMAZ; ONLAR İSE SORGUYA ÇEKİLECEKLERDİR.” (Enbiya 23)

“ONLAR, ELBETTE KENDİ YÜKLERİYLE BİRLİKTE BAŞKA YÜKLERİ DE TAŞIMAK ZORUNDA KALACAKLARDIR. UYDURUP DURDUKLARI TEMELSİZ İDDİALARDAN DOLAYI KIYAMET GÜNÜ, KESİNLİKLE SORGUYA ÇEKİLECEKLERDİR” (Ankebut 13)

Bizler bu dünyada en küçük bir mal, eşya aldığımızda elimizden geldiğince araştırıyor sorgulayıp alıyorsak, neden imanımızın doğruluğunu, sorumlu olacağımız Kur’an’dan sorgulamıyoruz? YOKSA ALDIĞIMIZ ARABA, EV İMANIMIZDAN DAHA MI KIYMETLİ? İmanını sorgulamayan, yani doğru yolda olup olmadığı konusunu Kur’an’dan araştırma gereği duymayan, inancını ciddiye almıyor değer vermiyor demektir. Gelin bu hatamıza son verelim ve bizleri Allah ile aldatanların tuzağını fark edebilmek için, elimizde bizlerin sorumlu tutulacağımız Kur’an ile yaşadığımız İslam’ın doğruluğunu sorgulayalım.

Dilerim bu gerçeklerin farkına varabilmek adına, Allah’ın Resulünü örnek alan ve onun yaptığı gibi inancını sorgulayan, ALLAH’IN DOĞRU YOLUNDA GİDEN, AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Bizler İnatla, Atalarımızdan Gördüğümüz İnancı Sorgulamadan Yaşamaya Devam Ediyoruz.
Yazar: halukgta - 11-15-2025, Saat: 05:11 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Birçok yazımın konusunu, bana verilen cevaplar oluşturur. Çünkü bu cevaplar yaşadığımız İslam’ın adeta gerçekleri ve özetidir. Bizler her şeyden önce yanlışlarımızı görmek ve düzeltmek istiyorsak, her yazımda neredeyse hatırlattığım gibi, YAŞADIĞIMIZ İSLAM İLE KUR’AN’I MUTLAKA SORGULAMALIYIZ. Bunu yapmadığımız içinde, çok ama çok büyük hataları yapmaya, hatta çevremize bu yanlışları doğru diye anlatmaya devam ediyoruz. Bir yanlışı bir kişinin yapması, kolay düzeltilebilir bir sorundur. Ama bu sorunu, yüzlerce binlerce kişiye DOĞRU diye anlatıyor ve kabul ettiriyorsak çevremize, bu milyonlarca insana hatalı ve yanlış olarak yayılmasına neden olur. ÇOK ÜZGÜNÜM AMA BU YANLIŞ İNANÇ ZİNCİRİ, MİLYARLARA ULAŞARAK DEVAM EDİYOR. Onun için ben yazılarımda, doğru zannettiğimiz yanlışlar üzerinde, çok fazla duruyorum. Özellikle her yazımda, YALNIZ KUR’AN’A SARILMAMIZ GEREKTİĞİNİ HATIRLATIRIM. Peki neden? Çükü bu emri veren, yüce Rabbimizde ondan. Yine bir makaleme bir kardeşimiz bakın nasıl cevap vermiş.

“KUR’AN’A SARILMASININ TEK YOLU, 12 İMAMLAR EHL-İ BEYT BAŞKA YOLU YOKTUR.”

Arkadaşımız Kur’an’a sarılmamızın tek yolu, 12 imamın yoludur, başka yolu yok diyor. Düşünebiliyor musunuz Ehlibeyt derken Allah’ın Resulünün yakınları, onların yakın çevresinden bahsediliyor. Peki, bunların görevi neydi? Allah bahsedilen kişilere, Resulünün yanında görev mi vermişti? Neden biz Müslümanlar Kur’an’ı Allah’ın görev verdiği ve Allah’ın korumasındaki Resulünden, onun tebliğinden öğrenmiyoruz da, Kur’an’ı tebliğ etmekle görevlendirilmemiş ve Allah’ın koruması olmayan, hiç kimsenin doğruluğuna garanti veremeyeceği bilgilerden, onların sözleri olduğu iddia edilen kaynaklardan Kur’an’ı öğrenebileceğimizi söylüyoruz. SİZCE MANTIKLIMI BU DÜŞÜNCE? Kur’an’ı dikkatle çok değil bir kez okuyan bir Müslüman, Allah’ın Resulünün bizleri yalnız bakın neyle uyardığını görecektir. “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) Değerli dostlarım bizler aklımızı mı yitirdik. Allah’ın Resulü ben sizi yalnız Kur’an ile uyardım diyor ama bu gerçeği ısrarla görmek istemiyor ve kendimize doğruluğundan asla emin olamayacağımız kaynaklar yaratmaya, ısrarla devam ediyoruz. Allah Resulünün görev ve sorumluluğunu Kur’an’dan bizlere anlatırken ne diyordu?  “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Bu ayeti tebliğ alan biz Müslümanların çoğunluğu ne diyor? “Rabbimiz sen Resulünü, postacı diye mi gönderdin?” Doğrusu söyleyecek söz bulamıyorum.

Allah’ın Resulüne atfen rivayet edilen hadislerin bile, bizzat Resulüne ait olduğu konusunda hiç kimse garanti veremediği halde birde Allah’ın dini İslam’ı, saydıkları bu 12 kişiden öğrenmemiz gerektiğini nasıl söyleriz ve inanırız? SİZLERE SORUYORUM, 12 İMAMIN ADI KULLANILARAK RİVAYET EDİLEN SÖZLERİN/HADİSLERİN, BİZZAT KENDİLERİNE AİT OLDUĞUNA KİM ŞAHİTLİK EDEBİLİR? YA DA DOĞRULUĞUNA KİMLER KEFİL OLABİLİR? Hiç kimse olamaz, tıpkı Allah’ın Resulüne ait olduğu iddia edilen rivayet hadislerinde, hiç birisinin Allah’ın Resulünün söylediğine kefil olamayacağı gibi. Allah’ın Resulü yaşıyor olsaydı işimiz çok kolay olacaktı, çünkü Allah Resulünü sürekli kontrol ediyor ve en küçük yanlışında uyarıyordu.

Sizce bizlere ulaşan ve kime ait olduğu dahi kanıtlanması mümkün olmayan rivayet hadislerle, İslam dinini yaşamamıza, Rabbimiz izin veriyor mu Kur’an’da? Asla izin vermiyor, bunu Kur’an ile buluşan ZİKİR EHLİ çok iyi bilir. ALLAH RESULÜME UYUN DİYOR BİRÇOK AYETİNDE AMA BUNUNDA AÇIKLAMASINI YAPARAK, RESULÜM SİZLERİ YALNIZ KUR’AN İLE UYARACAK, BEN ONU İZLİYOUM DİYOR. Bunu söylemesinin nedeni, elbette Resulünün tebliğini kolaylaştırmak için olduğunu, ön yargısız Kur’an’ı okuyan anlayacaktır. Ön yargıdan kurtulamayana, zaten sözümüz yok. Allah’ın Resulünün ya da bahsettikleri kişilerin sözlerine/hadislerine, bizlerin KUR’AN’I ANLAYABİLMEMİZ İÇİN mutlaka ihtiyacımız olsaydı, Allah’ın Resulü Kur’an ayetlerini kayda aldırıp yazdırırken, onları da yazdırırdı ama asla yazdırmamış. Peki neden? Çünkü buna Allah izin vermemiştir. Yoksa haşa Allah’ın Resulü görevini eksik yapmışta, ismini saydıklarımız ya da dini mezheplere bölenler bu eksiğimi tamamlamış? İşte bizler düşünmeden, böyle büyük hataları yapmaya devam ediyoruz. Bakın bu konuda Kitap Ehlide aynı yanlışları yaptığında, Rabbimiz nasıl ayetler indirmiş ve uyarmış, bu ayetler bizleri hiç ilgilendirmiyor mu?

“KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BİR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” (Ankebut 51)

“SÖZ BAKIMINDAN ALLAH’TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR!” (Nisa 87)

“O, HÜKMÜNE HİÇBİR KİMSEYİ ORTAK ETMEZ.” (Kehf 26)

ALLAH’TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ? (Maide 50)

Bu ve benzeri onlarca uyarıyı dikkate almayıp, hala atalarımızın yarattığı rivayet beşeri inançlarımızı yaşayabilmek için, ALLAH’IN AYETLERİNİ GÖRMEZDEN GELİYORSAK, bizler Haktan batıla sapmışız demektir. İşte İslam dini böyle parçalanıyor, bölünüyor ve de birbirimize düşman oluyoruz. Yüce Rabbimiz haşa, Kur’an’ı bizzat kendisi anlayacağımız şekilde bizlere açıklayamadı da, bunu saydıkları kişiler mi yaptı? Şunu da nasıl düşünemiyoruz. Allah Zuhruf 44.ayetinde, SİZLERİ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTUYORUM diye hükmünü verdikten sonra, anlayasınız hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, KUR’AN’I YEMİN OLSUN Kİ KOLAYLAŞTIRDIK VE NİCE ÖRNEKLERLE BİZ AÇIKALDIK, KUR’AN’I AÇIKLAMAK BİZİM GÖREVİMİZDİR diye uyardığı halde, hala Allah’ın kitabının yanına, emin olamadığımız kaynaklar koyarak, onların sözleri ile Kur’an’ı anlayabileceğimizi nasıl söyleriz? BUNA ANCAK CAHİL CESARETİ DENİR, lütfen bu hatadan vaz geçelim ve İslam toplumundaki bu bölünmüşlüğe son verip, Allah’ın emrettiği gibi tek yumruk olalım.

Allah Kur’an’da çok net şunu söylüyor, hem Resulüne hem de biz kullarına. Allah ile kulu arasında Resulü dâhil hiç kimse yoktur. Bizlerin doğru yolu bulmamız için yalnız Allah ARACISIZ KUR’AN’A SARILMAMIZI EMREDER VE ONDAN HESABA ÇEKİLECEĞİMİZİ BİLDİRİR. Ne yazık ki bizler batılın yanlışın öyle etkisindeyiz ki, hala Kur’an’ı herkesin anlayamayacağını, onu âlimlerin anlayıp onlardan bizlerin öğreneceğimizi, inatla savunuyoruz. Hiç mi düşünmüyorsunuz, anlamadığımız bir kitaptan, Allah nasıl bizleri sorumlu tutar? İlginç olan Allah Kur’an’da, ben ruhban sınıfı yani dine anlatacak öğretecek bir sınıfın oluşmasını, emretmedim dediği halde. Onun içindir ki Allah, Resulünün görev ve sorumluluğunu bizlere Kur’an’da anlatırken, bakın nasıl uyarır tekrar hatırlatıyorum. “RASULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “BİZ RASULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.”  (Kehf 56) Bu ayetlerden de apaçık anlaşılacağı gibi, sarılacağımız sorumlu olduğumuz tek kaynak, güveneceğimiz tek bilgi KUR’AN’DIR.

Tekrar söylüyorum, Allah’ın Resulü yaşıyor olsaydı, elbette ona sorup danışırdık. Peki, şimdi aramızda yok, ona ait olduğu iddia edilen rivayet hadislerinden faydalanamaz mıyız? Kur’an ile sorgulamadan asla faydalanamayız, peki neden? Çünkü her Resule atfen nakledilen rivayetin, BİZZAT ONUN SÖZÜ/HADİSİ olduğunu bilemeyiz de ondan, adı üstünde hepsi bir rivayete göre diye başlıyor. Bu yolla içimize girmiş din düşmanları, özellikle Yahudi fitnesi ne yazık ki İslam dinine batıl ve hurafeyi özellikle kendi inançlarını bu yolla sokmuşlardır, lütfen bu batılı Kur’an ile sorgulayarak içimizden temizleyelim. Sorgusuz rivayetlere inanmamızı zaten Allah yasaklamıştır ve nasıl uyarmıştı hatırlayalım.

İsra 36: HAKKINDA KESİN BİLGİ SAHİBİ OLMADIĞIN ŞEYİN PEŞİNE DÜŞME. ÇÜNKÜ KULAK, GÖZ VE KALP, BUNLARIN HEPSİ ONDAN SORUMLUDUR. (Diyanet meali)

Bir Müslüman, ben Kur’an’a iman ettim diyorsa imanının gereği, KUR’AN’IN TAMAMINA BOYUN EĞİP, HAYATINA GEÇİREREK GÖSTERMELİDİR. BAZI AYETLERİ BATIL İNANÇLARINI YAŞAYABİLMEK İÇİN, GÖRMEZDEN GELEMEZ. Allah, hakkında kesin bilgimiz olmadığı, emin olamayacağımız hiçbir bilginin ardına düşerek, bunlarda İslam dininin emridir dememizi yasaklamıştır. Onun için Kur’an’ın bahsetmediği rivayetleri, sanı bilgileri din diye asla yaşayamaz. Yaşıyorsak, Allah’ın dinine birilerini ortak etmiş oluruz ki, buna da Rabbimiz ŞİRK KOŞAN MÜŞRİKLER DİYOR.  Çünkü Allah bizlerin, yalnız Kur’an’a sarılmamızı ve Kur’an’dan sorumlu tutacağına hükmetmiştir. Onun için Allah biz kullarına kızarak bakın ne diyor. “ŞÜPHESİZ İNSAN, RABBİNE KARŞI ÇOK NANKÖRDÜR.” (Adiyat 6) Neden diyor biliyor musunuz? Çünkü iman ettiğini söyleyen kulları, Allah’a yeteri kadar güvenmediği gibi, kendilerinin edindiği veli dediği kişilere çok daha fazla güveniyor. “RABB’İNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN. O’NUN YANI SIRA BAŞKA VELİLERE UYMAYIN. NE KADAR AZ ÖĞÜT TUTUYORSUNUZ!” (Araf 3)

Söyleyecek örnek verecek çok büyük hatalarımız var, lütfen bu hatalarımızı Kur’an ile sorgulayalım, çünkü Rabbimiz SİZLERİ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTUYORUM HÜKMÜNÜ VERMİŞTİR. Lütfen unutmayalım, Allah sözünde durandır. Dilerim bu emanet can bu bedenden ayrılmadan, ALLAH’IN UYARILARININ FARKINDA OLAN, AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Atatürk'ün Çocukluk Anıları: Kaplan
Yazar: Serdar102 - 11-15-2025, Saat: 02:39 PM - Forum: Hayatı ve Anıları - Yorum Yok

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI: KAPLAN
Selanik'teki evde Atatürk'ün abileri  Ahmet ile Ömer konuşuyordu.
Ömer: Hayvanat bahçesinde kaplanların olduğu bölüme bir adam düşmüş. Kaplanlar, onu yemiş. Neden ama? Neden bir kaplan insanı yer?
Ahmet: Bunu ben de çözemedim. Kaplan insanların tutsağı ama insanı yiyor. Diğer insanların intikam alabileceğini düşünemiyor. İnsanlar, o kaplanı vurmuş. Herhalde kaplan bir geyiği veya insanı yiyecek olarak görüyor. İnsan bir dereceye kadar akıllı bir yaratık. Kaplanda bu yok. Kaplanda akıl olsa tutsak olmazdı.

-----------------------------------------------------------

YALNIZ KURT
Ali Rıza Bey ve Zübeyde Hanım'ın oğulları Ahmet ile Ömer çağdaş fikir ve düşünceyle donanmıştı. Önemli olan, karanlıktan kurtulup aydınlık yarınlara ulaşmaktı. Ben diyebilmekti. İnsan büyük, yüce,  görkemli bir varlıktı.  İnsan şansını kendi yaratır ve yarattığı dünyanın ilk hayranı olurdu. Şans bazen gelir, bazen giderdi. Önemli olan, şansını kendin için, kullanmaktı. Sen yeterli çabayı göstermez hayatın içine balıklama dalarsan , o bir bilinmez seni hayatın içinden çeker, alır, gökyüzüne savururdu. Doksan değil, yüz doksan yıl yaşasan sen sen olamazdın.
Ahmet ile Ömer, çocukların bu dünyadaki maceralarını yaşamadan erkenden dünyadan ayrılışlarının nedenini araştırmak üzere arkadaşlarına bir öneri sunmak düşüncesinde birleşerek evlerine girdi.

---------------------------------------------------------

AÇ KALAN ÇOK İNSAN VAR
Mustafa beş yaşındaydı. Annesi ile birlikte bakkala alışveriş için gitmişti. Evlerine yakın köşe bakkal vardı ama herkes oraya gitmezdi çünkü beşe aldığı malı ona satardı. Selanik'te bulunan iki bankanın ikisinde de hesabı vardı. Selanik'in en zenginiydi. Birkaç adım fazla yürürdün ve aynı malı dededen sekize alırdın. Sonunda Mustafa ile annesi, dedenin bakkal dükkanına varıp içeri girdi. Burası dört adıma dört adım bir yerdi. Sağlı sollu duvarda birkaç tahta raf vardı. Köşede peynir ve yoğurt bulunurdu ve onlar teneke içindeydi. Ekmek dolabı vardı,  oradan istediğin ekmeği seçip alabilirdin.

Zübeyde Hanım  bir kilo yeşil mercimek ve bir kilo nohut aldı. Ayrıca iki ekmek aldı. Parasını ödeyip Mustafa ile birlikte eve doğru yöneldi. Akşam yemeği olarak yeşil mercimek vardı. Yarında nohut. Bunlar Ali Rıza Bey'in en sevdiği yemeklerdi. İkişer tabak yemeden doydum demezdi. Darısı aç kalan insanların başınaydı. Aç kalan, açım diyen o kadar çok insan vardı ki.

-----------------------------------------------------------

AHMET'İN YAŞ GÜNÜ
Zübeyde Hanım erkenden kalkmış, yemekler yapmış ve yaş günü için, hazırlanmıştı. Bugün Ahmet'in 9'uncu yaş günüydü. Önce Ahmet uyandı:  Anne, bugün benim yaş günüm. Benim için, pasta hazırlamışsın. Çok makbule geçti, dedi. 
Zübeyde Hanım: Aman oğlum, ne demek? Sen yüz yıl yaşa. Ben sana her yaş gününde pasta hazırlarım, dedi.
Aradan zaman geçtikçe önce Ömer sonra Mustafa uyandı.
Ömer: Anne, bugün abim Ahmet'in yaş günü. İyi güzel de benim yaş günüm ne zaman olacak?
Zübeyde Hanım: Oğlum, senin yaş gününü kutladık ya? İki ay olmadı. Yıl dönsün, seneye dokuzuncu yaş gününü kutlarız, dedi.

O sırada Mustafa yanlarına geldi: Anne, benim yaş günüm ne zaman? diye sordu.
Zübeyde Hanım: Mustafa, senin yaş gününe zaman var. Hele ay bir dönsün. Yaş gününe kırk gün kaldı. ( İki ) yaşına basacaksın.
Ali Rıza Bey gümrük memuruydu. Selanik dışındaydı. Zübeyde Hanım üç oğluyla o gün neşeli vakit geçirdi. Güldü, eğlendi. Geleceğe umutla baktı. Oğullarıyla nice yaş günlerine ulaşmak dileğini tekrarladı.

---------------------------------------------------------   

MAKBULE İLE NACİYE
Atatürk'ün kız kardeşleri Makbule ile Naciye Selanik sokaklarında geziyordu. Naciye söze şöyle bir giriş yaptı: Abla, ben bu Selanik'i çok seviyorum. İnsanları sevecen, hoşgörülü. Kimse kimseye höt demiyor, git demiyor. Yarım saattir sahilde geziyoruz, bize yan bakana rastlamadım. Demek ki, Türk'ü, bulgarı, rumu, ermenisi bir arada sorunsuz bir şekilde yaşayabiliyor. Kovsalar gitmem şu Selanik'ten.

Bunun üzerine Makbule: Çeşitli milletlerden insanlar rahatlıkla bir arada yaşar. Dinleri değişik olduğu için, aralarında husumet oluşuyor. Birbirlerinin inancına saygı gösterseler savaşlar olmaz. Dünya tarihindeki savaşların yüzde doksanı din yüzünden olanlardır.
Naciye: Ablam, bu neden böyle oluyor? Büyük çoğunluğu tek bir yüce yaratıcıya inanıyor.
Makbule: Onun orası öyle de peygamberleri farklı. Sonra gelen bir öncekinin gelişmişi oluyor. İnsanlar bunu fark edemiyor. Anne hangi dine mensupsa çocuk da o dinin taşıyıcısı oluyor. İstese de istemese de bağımlı kalıyor.
Naciye: İnsan her neye inanıyorsa bir başkasının inancına saygı göstermeli. O zaman devletler din üstüne bir yönetim biçimi kurmamalı. Devlet yönetiminde dinin yeri olmamalı. Din gönüllerde yaşamalı. Ben bu sonuca ulaştım.
Makbule: Tastamam, benim de anlatmak istediğim buydu.

---------------------------------------------------------

BİZ DE BALIK OLURUZ
Yıl 1867. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım henüz on yaşındaydı. Babası Feyzullah Ağa ve annesi Ayşe Hanım ile birlikte Selanik'te deniz kıyısına balık avlamak için, gitti. Babası iki palamut veya bir kilo istavrit avlayıp öğle yemeğini kurtarma derdindeydi. Oltanın ucuna yem takmayı unuttuğu için, oltanın iğnesini gören balıklar açık denize kaçıyordu.

Bu arada Zübeyde anne ve babasını soru yağmuruna tutuyordu: Anne, biz niye balık tutuyoruz? Balıkların da canı var. Neden onların yaşama sevincini engellemek istiyoruz? Bugün balık yakalamasak aç kalmayız. Tutmak istediğiniz balıklar yaşamlarına devam eder. Onları hayattan söküp almak bize ne fayda sağlar? Balıklar şanslı olsun ve biz eve eli boş dönelim, ne dersin?

Annesi: Kızım, ben sana ne diyeyim? Söylediklerini baban da duyuyor. Herhalde bir süre sonra sana geri dönüşümü olacaktır.
Akşamüstü hava kararmaya başladığında Feyzullah Ağa oltasını sudan çıkardı. Bakın gördünüz mü, balıklar yemi yemişler ama oltaya yakalanmamışlar. Bugün balık yakalayamadık. Bir balık olsam ve denizde yaşasam diye bir düşünce aklımdan geçmiyor değil.
Bunun üzerine Ayşe Hanım: Aman bey, o nasıl söz? Sen balık olur gidersen biz ne yaparız? dedi.
Zübeyde, annesine döndü: Anne, biz de balık oluruz, babamın peşine takılırız. Ege Denizi ile yetinmeyiz, Akdeniz'e bile çıkarız, deyince annesi ve babası kahkahayla güldü.

SON

Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994





ÇOCUKLARI ÇOK SEVEN MASALCI
Saat sabahın sekiziydi. 4 yaşındaki Fatma uyandı. Odasından çıktı. Annesi mutfaktaydı. Onun yanına gitti. Anne, bana bir masal anlatır mısın? dedi.
Annesi Zübeyde Hanım: Aman kızım, sabah sabah bu ne masalı? Masallar genellikle akşam vakitleri anlatılır. Anneler ve babalar, çocuklara uyku masalı anlatır. Çocuklar, bir an önce uyusun diye.
Fatma: Anne, tam  uyanamadım. Beni uyandıracak, güne hazırlayacak bir masal biliyorsundur.
Bunun üzerine annesi, Fatma'ya şu masalı anlattı: Zamanın birinde bir adam varmış. Çocukları pek severmiş. Onlara kalem, silgi, defter, kitap satarmış. Çocuklar için, masal yazarmış. Kitap bastırmış. Bu kitapları bedavaya çocuklara dağıtmış. Çocuklar, bu masalcı adamın etrafında bir sevgi yumağı meydana getirmiş.

Oralarda bir okul varmış. Bu okulun müdürü öğrencilerin bu dükkandan alışverişini yasaklamış. Çocuklar, kendilerini çok seven masalcıyı terk etmemiş, az bir karla sattığı okul malzemelerini almaya devam etmiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Masalcı vergileri ve dükkan kirasını ödeyemeyecek duruma gelmiş. Son günlerinde kalan defterleri ve kalemleri çocuklara bedava dağıtmış. Dükkanı kapatmış.

Sonraları masalcı yıkılmamış. Her yeni güne yeni bir umutla başlamış. Çocuklar için, yüzlerce masal yazmış. Ama artık parası yokmuş. Kitap bastıramıyormuş. Masalımız da burada bitmiş.
Fatma: Çok değişik ve güzel bir masal. Sonradan bu masalcı ne olmuş?
Zübeyde Hanım: Masalcı değişik ve güzel masallar yazıyor ve bunları çocuklara armağan ediyormuş.
O gün Fatma çok neşeliydi. Annesiyle şakalaştı durdu, güldü, eğlendi. Masalcıyı düşündü. Bir gün şu masalcıyla karşılaşabilir miydi? Onun orası belli olmazdı. O günü düşünüyor ve gülümsemeye çalışıyordu.

SON


------------------------------------------------------------       


ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI: ATTİLA VE HONORİA
Atatürk'ün abileri Ahmet ile Ömer, Selanik'te evlerinin yakınındaki hükümet binasının arkasındaki  bahçede arkadaşlarıyla toplanmıştı. Böyle günlerde yeni bir oyun oynamayı adet edinmişlerdi. Ahmet'ten bir yaş büyük İsmail ile Rafet neyin ne olacağına, hangi oyunun oynanacağına karar verendiler. Biri bir konu ortaya atsa öteki arka çıkar, destekçisi olurdu. Yirmiyi aşkın çocuk sağa sola bakınırken, İsmail orta yere çıktı ve Ahmet, sen Büyük Türk Hükümdarı Attila ol. Tahtın burası gel buraya otur, dedi. Ahmet şaşırmıştı. Hiç bozuntuya vermedi ve İsmail'in gösterdiği ağaç kütüğüne oturdu. Ama dimdik oturdu. Bir Türk hakanı gibi, Attila gibi. Seyirci Selanik çocukları bir adım geriledi. Kumanda şimdi Ahmet'in elindeydi, bakalım Ahmet nasıl bir yönetim gösterecekti?

İsmail geldi, elini göğsüne koydu ve Ahmet'in dört adım karşısında diz çöktü. Tahta kılıcı belindeydi. Başıyla selam verdi ve şöyle dedi: Batı Roma İmparatoru'nun kız kardeşi Honoria evlilik teklifinizi kabul etmişti fakat imparator, onu gizlice İstanbul'a göndermiş ve sarayda göz hapsinde tutuyormuş. Bunun nedenini araştırmak ve Honoria'nın size göndermek istediği nişan yüzüğünü almak için, İstanbul'a gitmek istiyorum.
Bunun üzerine Ahmet: İsmail, İstanbul'a git, olayı araştır. İmparator neden böyle bir şey yapmış? Honoria'yı bul, nişan yüzüğünü al ve gel. Rafet sen de İsmail ile git. Birlikte daha kolay başarıya ulaşırsınız.
Ahmet'in doğaçlama olarak söylediği bu sözler, çocukların kanını dondurmuştu. Dimdik durmayanlar ise, dimdik durmuştu.

İsmail: Olayı araştıracağız ve prensesten nişan yüzüğünü alıp en kısa zamanda döneceğiz hakanım, dedi ve selam verip Rafet ile birlikte hızlı adımlarla oradan uzaklaştı.
Daha sonra İsmail ile Rafet gelip verilen görevin başarıldığını söylediler. Temsili nişan yüzüğünü verdiler. Attila ile Honoria, şimdilik nişanlanmıştı. Pek yakında evlenirlerdi.
Ahmet eve gidince olanları annesine anlattı.  Annesi Zübeyde Hanım: Ben sana bravo diyorum da başka bir şey demiyorum. İnanıyorum yazıcılar bunları kaleme alır ve gelecek nesillere ulaştırır. Böylelikle Türk'ün gücü daha iyi anlaşılır.

SON





KARINCALAR
Evlerinin bahçesinde gezip eğlenen Ahmet ile Ömer arasında bir tartışma çıktı. Anneleri şimdiye kadar pek çok hikaye anlatmıştı. Ömer, annem, karıncalar hakkında bir hikaye bilmiyordur, dedi.
Bunun üzerine Ahmet: Üstüne bastın kaldır ayağını. Annem, şimdiye kadar tilkidir, kuştur, kartaldır dedik hep hikaye anlatmadı mı? Gel gidelim, anne diyelim, karıncalar hakkında hikaye anlatır mısın? Eğer anlatamazsa ben de ne olayım?
Ömer'in tamam demesi üzerine annelerine gittiler. Anne, karıncalar hakkında hikaye biliyor musun? Biliyorsan anlat. Biz iki çocuk dört kulak seni ilgiyle dinleriz.
Zübeyde Hanım: Aman, çocuklarım! Çok hırslanmışsınız. Şu sandalyelere oturun da size karıncalar hakkında bir hikaye anlatayım.

Ahmet ile Ömer sandalyelere oturunca ayakta duran Zübeyde Hanım ellerini beline dayayıp karıncalar hakkında hikaye anlatmaya başladı: İnsanoğlu dünyada var olmazdan önce karıncalar vardı. Sevecen, hoşgörülü, iyi niyetli yaratıklardı. Kralları, kraliçeleri vardı. Sen ben kavgası yoktu. Kral, kraliçe olduk diye kendilerine saray yaptırmazdı. Halkın parasını ihtiyaçları için, kullanmazdı. Bunların yanında koruması yoktu.  Halkın refah ve mutluluğu için, çalışacaksa kimden, neden korkacaktı?  Neden saray yaptıracaktı? Sarayın etrafına neden kalın duvarlar çektirecekti? Saray içinde ve dışında neden yüzlerce koruma olacaktı?
   
Zübeyde Hanım anlatması bitince cebinden mendilini çıkarıp alnında biriken terleri sildi. Bir süre sessiz kaldı. Daha anlatacakları vardı da anlatmasa daha iyiydi. Şimdilik bu kadarı yeterliydi. Çocuklar, hikaye burada bitti, dedi. Ahmet ile Ömer, annelerine teşekkür ettikten sonra sokağa çıktı.
Ahmet: Ömer istersen arkadaşları bulup oyun oynayalım. Bu oyunda, ben bir ülkenin padişahı olacağım, sen de başka bir ülkenin kralı olursun. Kesinlikle sarayımız olmayacak, normal bir evimiz olsa yeter. Savaşmayacağız, barış içinde yaşayacağız, dedi.

SON


------------------------------------------------------------------------


BÜYÜK İSKENDER DE SAKALINI KESTİRİRDİ
Ali Rıza Bey işten döndü. Elini, yüzünü yıkayıp salona geçti. Oğulları Ahmet, Ömer ve Mustafa salona geçip babalarının karşısına oturdu. Oğullarının çevreden ve arkadaşlarından duyduklarına Ali Rıza Bey prim vermiyordu. Bu böyle olmuş, şu şöyle olmuş, tamam da bakalım bunlar doğru mu? Araştırmak lazım. Her söylenene inanmamak gerekir.

Bunun üzerine Ahmet: Baba, bildiğin gibi Osmanlı Ordusu genelde yarısı sakallı, yarısı sakalsız savaşa gidiyor. Arkadaşlar diyorlar, ordunun hepsi sakallı olsa  kaybedilen savaşları kazanırdık.                                                                                                                 
Ali Rıza Bey: Bak oğlum, savaş güç, cesaret ve atılganlık ister. Sakal,  adama bir şey kazandırmaz. Büyük İskender de sakalını kestirirdi. İskender, düşmanlar savaşta rakiplerini sakalından yakaladığı için, askerlerin de sakalsız olmasını isterdi.  Yunanlılar  ve daha sonra Romalılar, Mısır'ı işgal ettiklerinde rahip ve askerlerin saç ve sakallarını traş etmesinden etkilendiler. Yunanlı ve Romalılar da zamanla sakallarını kesmeye başladı.
Bunun üzerine Ömer: Baba yıl 1883. Senin söylediğine göre, ordumuz bu zamandan sonra yapacağı savaşlara sakalsız gitse zafer garanti midir?
Ali Rıza Bey: Bak Ömer, zafer garanti diye bir şey yok. Senin çaban ve kudretin savaşın sonucunu belirler. Daha önceden savaşın sonucu böyledir diye bir durum yok.
Ahmet: Baba, kafa saatinde zamanı ayarlayamadım. Bir örnek vermek istiyorum. Mustafa şu anda iki yaşında. Sence Mustafa'nın yaşayacağı hayat belirsiz mi?
Ali Rıza Bey: Belki de biz Mustafa'nın geleceği hakkında fikir yürütebiliriz. Sizden de çok başarı bekliyorum ama Mustafa'dan da çok başarı bekliyorum. Benim Mustafam büyük adam olacak. Daha önce yüz defa söyledim. Tarihe adını altın harflerle yazdıracak.

Bu sırada salonun kapısı açıldı ve Zübeyde Hanım içeri girdi: Haydi bakalım, nohut pişti tabağa düştü. Sona kalan dona kalır.
Savaşın galip geleni ve yenileni yoktu. Savaş berabere bitti. Önümüzdeki günlerde bu savaşın rövanşı olur muydu bilinmezdi. Şimdi bu savaşçılar kurt gibi acıkmıştı. Nohut yiyerek midesel açlıklarını giderecekleri gibi, konu üzerinde iz sürerek beyinsel açlıklarını gidereceklerdi.

SON

Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994

Bu konuyu yazdır

  Ali İmran 78 -79. Ayetler Ve Allah’ın Çok Önemli Uyarısı.
Yazar: halukgta - 11-14-2025, Saat: 03:50 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bu makalemde sizleri üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim ayetler, Ali İmran suresi 78 ve 79. ayetler olacaktır. Bu ayetleri özellikle seçmemin bir nedeni var. Çünkü Allah çok önemli bir konuda, hatta günümüzde bizlerinde yaptığımız büyük bir yanlışımıza işaret ederek, Elçisinin görev ve sorumluluğu hakkında dikkatimizi çekiyor ve bakın bizlere neler söylüyor. Sizce Kur'an'a iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Allah'ın Resulünün de dinde hükümler koyup, dine ilave etmiş olacağına inanması mümkün mü?

Ali İmran 78:  EHL-İ KİTAPTAN BİR GURUP, OKUDUKLARINI KİTAPTAN SANASINIZ DİYE, KİTABI OKURKEN DİLLERİNİ EĞİP BÜKERLER. HALBUKİ OKUDUKLARI KİTAP'TAN DEĞİLDİR. SÖYLEDİKLERİ ALLAH KATINDAN OLMADIĞI HALDE: BU ALLAH KATINDANDIR, DERLER. ONLAR BİLE BİLE ALLAH'A İFTİRA EDİYORLAR. (Diyanet vakfı meali)

Ali İmran 79: ALLAH’IN KENDİSİNE KİTAP, HÜKÜM VE NEBİLİK/MÜBÜVVET VERDİĞİ HİÇ KİMSENİN, BUNUN ARDI SIRA TOPLUMA “ALLAH’IN YANISIRA BANA DA KULLUK EDİN!” DEMESİ DÜŞÜNÜLEMEZ. AKSİNE “İLÂHÎ KELÂMI DERİNLİĞİNE ÖĞRENİP ONU BAŞKALARINA DA ÖĞRETEREK RABBÂNÎ ŞAHSİYETLER OLUN!” DER. (Mustafa İslamoğlu meali)

İlk ayeti okuduğunuzda, sanırım bırakın Kitap Ehlini, günümüzde bizlerin bu uyarı ayetlerden ders almadığımızı ve Allah Kur'an'da emretmediği halde, neredeyse Kur'an hükmünden fazla dine ilaveler yaparak, bunlarda Allah'ın emridir dediklerini hatırlamışsınızdır. Uyarı ayete dikkat ettiyseniz, Allah'ın kitabında olmayan şeyleri dine ilave edenler, toplumu Allah ile aldatabilmek ve söylediklerini kabul ettirebilmek için , dillerini eğip bükerek yani insanları aldatarak, bunlarda kitaptandır yani dinin emridir dediklerini görüyoruz. ALLAH EMRETMEDİĞİ HALDE, BUNLARDA ALLAH'IN EMRİDİR KİTAPTANDIR DİYENLERİN, ALLAH'A İFTİRA ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR. NE YAZIK Kİ GÜNÜMÜZ İSLAM TOPLUMUNDA, HALA BU ACI GERÇEĞİN FARK EDİLMEDİĞİNİ, TOPLUM TARAFINDAN DİKKATE BİLE ALINMADIĞINI GÖRMEK, ÇOK ÜZÜCÜ DEĞİL Mİ?

Gelelim Ali İmran 79. ayete. Bu ayet aslında bir önceki ayeti daha net açıklıyor ve diyor ki; Benim görev ve hikmet verdiğim Nebilerimin hiç birisi, benimle kendisini eş tutup, Allah'ın vermediği bir yetkiyi kullanmaya kalkıp, kendilerine de kulluk edilmesini asla istemez diyor. Burası çok önemli. Sırası gelmişken hatırlatmak isterim. Günümüzde bazı cemaat tarikat liderleri, kendisine tabi olanlara SİZLER BENİM KULLARIMSINIZ dediğini duymuşsunuzdur. Bakın Allah nasıl uyarıyor, bizler nelere inanıyoruz. Buradan da anlıyoruz ki, iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Allah'ın Resulünün kulu değil, ALLAH'IN KULUDUR. KUR'AN'DAN UZAKLAŞMAK, İŞTE BU KADAR TEHLİKELİ.  Kul olmak, sorgusuz teslim olmak, yalnız ona ibadet etmek anlamına gelir. İman eden bir Müslüman, yalnız Allah'a onun kanunlarına teslim olur ve yalnız Allah'a ibadet eder. Mübüvvet kelimesi dinin nasıl yaşanacağını, Allah'tan aldığı vahiyle topluma ileten, yani Elçilik görevini yapan olduğundan, Elçilerim hükmün yalnız Allah'a ait olduğunu, hükmüne hiç kimseyi ortak etmediğini, yalnız Allah'a kulluk edilmesi gerektiğini bildiğinden, hiç bir Elçim bana da kulluk edin, benimde dinde Allah'ın yanında hükümler koyma yetkim vardır asla demez diyor.

PEKİ BİZLER BU VE BENZERİ AYETLERE İMAN ETTİK DEDİĞİMİZ HALDE, İMANIMIZI YAŞARKEN BU HÜKMÜ HATIRLIYOR HAYATIMIZA GEÇİRİYOR VE ANLATILAN RİVAYETLERE İNANMIYOR MUYUZ? SANIRIM KUR'AN İLE ARAMIZA GİRDİKLERİ İÇİN BU VE BENZERİ AYETLERİ HALA TEBLİĞ ALMAYAN, MİLYONLARCA MÜSLÜMAN VAR. ÇÜNKÜ BU GERÇEKLER FARK EDİLMESİN DİYE, KUR'AN ANLADIKLARI DİLDEN MÜSLÜMANLARA OKUTULMUYOR. OKUYANLARDA FARK ETMESİN DİYE, DİLLERİYLE AYETLERİN ANLAMLARINI DEĞİŞTİRİYORLARKİ,  BATIL İNANÇLARIYLA TOLUMA HÜKMEDEBİLSİNLER.

Sizlere sormak istiyorum, Allah'ın Elçisi bizlere şefaat tümden Allah'a aittir, hiç bir şefaatin fayda etmediği o günden sakının diye tebliğ ettiği ayetinden sonra, sizce ümmetine benim şefaatim ümmetimin büyük günahlarına olacaktır der mi? Elbette demez, ama aklını kullanan Kur'an ile imanını yaşayan o kadar az Müslüman var ki, bunu söylemeye utanıyorum. Allah Kur’an'da şefaat tümden bana aittir dedikten sonra, yine Kur’an içinde başka bir ayetinde, şefaat yetkisini başkalarına da vermiş olabilir mi? Ya da Allah'ın Elçisi de Allah'ın yanında, bende sizlere şefaat edeceğim der mi? Bir başka ayetinde de ne diyordu Allah bu konuda. "YOKSA ALLAH'TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER? Ne dersiniz günümüzde bizlere öğretildiği gibi Elçiler, din ulamaları, şeyhler, dervişler şefaatçi olabilir mi? LÜTFEN KUR'AN İLE İNATLAŞMAYALIM, BUNUN SONU EBEDİ CEHENNEM OLUR!

BAKIN AYETTE ALLAH, BENİM GÖREV VERDİĞİM ELÇİM ASLA BÖYLE BİR ŞEY SÖYLEMEZ DİYOR, SİZCE ÇOK AÇIK DEĞİL Mİ BU SÖZLER? Ne yazık ki bizler sorumlu olduğumuz Kur'an'a yani Allah'a inanıp güvenmemiz gerekirken, rivayetlere batıl inançlara inanıp güvenmeyi seçiyoruz. İNANIN HESAP GÜNÜ ORTALIK TOZ DUMAN OLACAK, AMA FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Bu ayette iman eden bir Müslüman, bunlarda Resulün dine ilave ettiği hükümleridir, hadislerinden öğreniyoruz der mi? Yine Allah Kefh 26. ayetinde, ALLAH HİÇ KİMSEYİ KENDİ HÜKMÜNDE ORTAK KILMAZ dediği halde, bizlere öğretildiği gibi, Allah'ın Elçisinin de helal ve haram koyma yetkisi vardır, Allah Elçisine bu yetkiyi vermiştir diyenlere nasıl inanırız? Ali İmran 79. ayeti anlamaya devam edelim. Demek ki Allah'ın görev verdiği hiçbir Elçi görevi, yetkisi dışında hiç bir şeyi kendisine mal ederek, insanlığa iletmez diyor. Daha da net açıklamayı yapıyor Allah ve bakın ne diyor.

“İLÂHÎ KELÂMI DERİNLİĞİNE ÖĞRENİP ONU BAŞKALARINA DA ÖĞRETEREK, RABBÂNÎ ŞAHSİYETLER OLUN!” DER. Ayetin sonunda Allah, bizlerin birer öğrenci misali Allah'ın vahyi Kur'an üzerinde çalışarak, elimizden gelen çabayı göstermemizi istiyor. Bu yetmiyor, öğrendiğini hiç Kur'an okumamışlara da anlatarak, ileterek hatırlatma görevi veriyor bizlere Allah. HATIRLATIRIM BU GÖREV TÜM İMAN EDENLERE VERİLİYOR. ÇÜNKÜ İSLAM DİNİNDE RUHBAN SINIFI YOKTUR. DİNİ ANLATMA GÖREVİNİ, BİRİLERİ ÇIKIP BU BİZİM GÖREVİMİZ, LÜTFEN BU GÖREVİMİZE KARIŞMAYIN DİYEMEZ. YANİ İSLAM'DA DİN ADAMI DİYE BİR SINIF YOKTUR.  Ayetin sonunda Rabbani şahsiyetler yani, BATIL VE HURAFEDEN UZAK YALNIZ ALLAH'IN YOLUNDAN GİDEN Müslümanlar olun diyor. Bir başka deyişle söylemek gerekirse, Rab'tan gelen İslam dinini batıl ve hurafeden uzak öğrenen ve ARI DURU yaşayan, YALNIZ ALLAH'IN İPİNE SARILAN Müslüman olun diyor.

Batılın, rivayetlerin etkisinde kalmayan, düşünen aklını kullanan bir Müslüman, bu ayetlerle tüm gerçekleri görecektir. Benim Elçilerim kullarıma şunu iletmiştir diyor Allah. Sizlere gönderdiğim ilahi kitabı topluma yayıp, anlatıp onu kendisi bizzat derinlemesine inceleyip, üzerinde düşünerek akıl ederek iman edin ki, Allah'ın halis kulları olasınız diye öğüt veriyor. ONUN İÇİN ALLAH RSEULÜME UYUN, ÇÜNKÜ O SİZİ YALNIZ KUR'AN İLE UYARACAK DİYOR. Yüce Rabbimiz sana binlerce şükürler olsun. Ayetlerini o kadar güzel anlatıyor ve açıklıyorsun ki, ayetleri herkes anlayamaz diyenlerin, Allah'ın söylediği gibi YA GÖZLERİNDE PERDE VARDIR, YA DA KULAKLARI İLE GÖNLÜ MÜHÜRLENMİŞTİR. ALLAH KUR'AN'DA ÖZELLİKLE NEDEN DÜŞÜNMEMİZİ İSYOR OLABİLİR? ÇÜNKÜ DÜŞÜNEN BİR İNSAN, ANLATILANININ ÖZÜNE İNER, NE MAKSATLA SÖYLENDİĞİNİ ANLAR VE KALBİDE ONAYLADIĞI İÇİN, ONU ASLA HİÇ KİMSE ALDATAMAZ. Günümüz İslam toplumunda, akılla Kur'an'ı anlayamazsın demelerinin nedeni, topluma İslam dini diye yaşattıkları batılı hurafeyi ve atalarının yanlış inançlarının, fark edilmesini istemediklerindendir. Ali İmran suresi 80. ayetinde de konuya son noktayı koyuyor Rabbimiz ve bakın ne diyor. "YİNE O, MELEKLERİ VE NEBİLERİ RABLER EDİNMENİZİ EMRETMEZ; SİZ ALLAH’A KAYITSIZ ŞARTSIZ TESLİM OLDUKTAN SONRA, O SİZE İNKÂRI EMREDER Mİ HİÇ?" (Ali İmran 80)

Değerli din kardeşlerim. Allah melekleri ve görev verdiğim NEBİLERİ Rabler edinmenizi istemez diyor. Yani ben görev verdiğim Nebime, benim vahyimin dışında, kendisinin benim gibi hükümler koyma yetkisini asla vermedim, vermem diyor. Çünkü bir dinde kim hüküm veriyorsa, bağışlıyor şefaat ediyorsa O İLAHTIR, RABTIR. ÇOK DAHA İLGİNCİ BU YANLIŞI YAPMANIN, İNKARCILIK OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. Rabbimizin tavsiye ettiği gibi, yalnız Allah'ın rehberine KUR’AN'A sarılın, çünkü Allah'ın Elçisi de yalnız ona sarılmış ve yalnız Kur'an'ı tebliğ etme görevi almıştı. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18)  “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19)  “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.”  (Kehf 56)  “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Yalnız Kur'an'a sarılan Allah'ın nuruyla, güneşiyle aydınlanır. Beşerin batıl, sanı kitaplarına sarılan, mutlaka yolda kalır. Allah sizleri bu kitaptan hesaba çekeceğim diyorsa, gelin Allah'ın sözlerine güvenelim. Bugün aklını kullanmayanlar, başkasının aklıyla iman edenler, geri dönüşü olmayan yola girdiklerinde, ÇOK AMA ÇOKKKKK PİŞMAN OLACAKLARDIR.

Dilerim Rabbimiz den batıl ve sanıdan uzak, KUR’AN'I rehber edinen, yalnız onun ipine sarılan, onunla gönül gözünü açmak için çaba harcayan aklı ve fikriyle imanını güçlendiren, Allah'ın azınlık halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Adı Bende Saklı Sevgili.
Yazar: by-göçmenoğlu - 11-14-2025, Saat: 09:41 AM - Forum: Şiirler - Yorum Yok

Sanki kendim aşkı yaşarcasına oluyorum
Ben bir deli poyraz gibi esiyorum durmadan
Damla damla sana akıyorum
Seni özlüyorum sarfettiğim bütün sözlerimde sevgili.
Sana olan sevdamın büyüklüğünü anla diye

Durmadan seni işliyorum mısralarda saklı duygularımıza
Hayal olup geliyorsun gözlerimin önüne
Sen olduktan sonra yanımda herşey çok güzel
Benden ne kadar uzaklarda olursan ol,
Aynı suyu içip,aynı ekmeği yiyorsak,
Hiç bir mesafenin fazlada önemi yok,
Sonsuz bir sevgiyle, seviyorum seni sevgili.

Her soluk alışımda
Birtek sen doluyorsun içime
Sen bi başkasın gözümde
Sen olsanda olmasanda
Sevsende sevmesende
Toprak olup gitsende
Seni sonsuza dek ruhumla
Bütün kalbimle seveceğim
Adı bende saklı sevgili...


504825649_2738542499675678_4711641925931...e=691CAC21

Bu konuyu yazdır

  Enfal Suresi 12. Ayet. ”Vurun Boyunlarını, Vurun Parmaklarına, Sözleri Ne Anlama Geli
Yazar: halukgta - 11-12-2025, Saat: 04:03 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Enfal suresi 12. ayet olacaktır. Bu ayet öne sürülerek bazı cemaat, tarikat ve mezhepler inkârcıların Allah'ın elçisine, Kur’an'a iman etmeyenlerin, kafalarının kesilerek öldürüleceğine, hatta parmaklarının kesilebileceği hükmünü bile çıkarmışlardır. Bizler ayetleri eğer, Kur’an'ı referans almadan, Kur'an bütünlüğünde düşünmeden rivayet edilen ve doğru olması Kur’an'a göre mümkün olmayan rivayet bilgilerle ayetleri anlamaya çalışırsak, Kur’an'ı asla doğru anlayamayacağımız gibi, kendimizi de kandırmış oluruz. Konumuzla ilgili ayeti önce yazalım, daha sonra hiçbir etki altında kalmadan, Kur’an'ın diğer ayetlerinden yardım alarak, ayeti anlamaya çalışalım.

Enfal 12: HANİ RABBİN MELEKLERE, “Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. ŞİMDİ VURUN BOYUNLARININ ÜSTÜNE. VURUN, ONLARIN BÜTÜN PARMAKLARINA” diye vahyediyordu. (Diyanet meali)

ÖZET OLARAK SÖYLEMEK GEREKİRSE BU AYET SAVAŞ ANINDA, ALLAH’IN MELEKLER ARACILIĞIYLA MÜMİNLERE VERDİĞİ DESTEĞİ, DÜŞMANA KARŞI NASIL MÜCADELE EDİLMESİ GEREKTİĞİNİ VE PSİKOLOJİK ÜSTÜNLÜĞÜN ÖNEMİNİ ANLATIR. Boyun ve parmaklarına vurmak, savaşta düşmanı etkisiz hale getirmek anlamına gelir. Ayette dikkat ettiyseniz, ilk hitap meleklere. Allah Meleklerine diyor ki, ben sizinle beraberim.  İman edenlere sebat verin, yani imanlarında kararlı olmalarını sağlayın yüreklendirin moral verin, destek olun diyor. Devamında da adeta meleklere ve iman edenlere de bu görevinde güç verircesine kâfirlerin, inkârcıların savaşta kalplerine korku salacağım diyor Allah. Devamda ise şimdi vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına diyor. Peki boyunlarına ve parmakların a vurun emri kime ve ne anlamda söylüyor? Bu ayeti iki farklı şekilde anlayabiliriz. Meleklerin iman edenlere yardımı, yani kafirlerin güç ve kuvvetini kesmek amacıyla yardım ettiği anlaşıldığı gibi, bu emrin iman edenlere de moral verdiğini anlamamız yanlış olmaz.

Hangi anlamda olursa olsun, verilen emir savaşta düşmanın başını yada parmakların kesmek değil, onların güç ve kuvvetlerini kesmek anlamında söylendiği çok açıktır. Ayete dikkat ettiyseniz, vurun boyunlarının üstüne diyor, kafalarını kesin demiyor. BOYUNLARININ ÜSTÜNE VURMAK, ONLARI AYAKDA DURAMAZ HALE GETİRMEKTİR. PARMAKLARINA VURMAKTA, ONLARIN TÜM GÜCÜNÜ KESMEK ANLAMINDADIR. Bunu Muhammed 4. ayetten çok daha iyi anlıyoruz. Bakın ayetin ilk cümlesinde bu konuya nasıl açıklık getiriyor. “ İNKÂR EDENLERLE SAVAŞTA KARŞILAŞTIĞINIZDA, HEMEN BOYUNLARINI VURUNUZ. ONLARI YENDİĞİNİZDE DE SIKICA BAĞLAYINIZ.” Bu ayeti makalemin sonuna doğru tekrar hatırlatacağım.

İşin daha da ilginci ve bana göre korkunç olanı. Bu ayet delil gösterilerek, Allah inkârcıların kafalarını kesebileceğimizi, hatta parmaklarını da kesip işe yaramaz hale getirebileceğimizi dahi söyleyebilmektedirler. Bir arkadaşımız, bu ayeti bana şu şekliyle yazmış. ”KÂFİRLERİ YAKALADIĞINIZ YERDE BOYUNLARINI VURUN VE PARMAK UÇLARINI DOĞRAYIN “ Bizler ne yazık ki ayetleri Kur’an'dan uzak, öyle yanlış tercümeler yapıyoruz ki, neredeyse Kur’an'ın tamamına ters düşebiliyor. Tekrar hatırlatmak isterim, bu ayette vurun boyunlarına ve parmaklarına derken, onları öldürün kafalarını kesin, arkadaşımızın yazdığı gibi parmaklarının uçlarını doğrayın demiyor. ALLAH İNSANLARIN GÜCÜNÜ KUVVETİNİ KESİN, SİZLERE ZARAR VEREMEYECEK DURUMA GELSİNLER DİYOR. Kafası kesilen bir insan ölür, bu durumda parmakları neden kesilsin, ayette bahsedileni anlamaya çalışmak yerine, kendi inançlarımızı ayete ilave ediyoruz. Konuyu daha detaylı anlamaya devam edelim. Bu ayeti doğru anlamamız için, öncesindeki ayetlere bakalım şimdide.

Enfal 9–10: Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, “BEN SİZE ARD ARDA BİN MELEKLE YARDIM EDİYORUM” diye cevap vermişti. ALLAH BUNU, SADECE BİR MÜJDE OLSUN VE ONUNLA KALPLERİNİZ YATIŞSIN DİYE YAPMIŞTI. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Diyanet meali)

Allah daha önce Melekleri yoluyla insanlara yardım ettiğinin örneğini vermişti. Dikkat ederseniz yardım kalplerin yatışması ve moral vererek güç takviyesi olduğu anlaşılıyor. Enfal suresi 12. ayetin hemen sonrasındaki ayette de Allah, sözlerine açıklama getiriyor ve bakın 13. ayetinde ne diyor. “BU, ONLARIN ALLAH’A VE RESULÜNE KARŞI GELMELERİNDENDİR. HER KİM DE ALLAH’A VE RESULÜNE KARŞI GELİRSE, BİLSİN Kİ ALLAH’IN CEZASI ŞİDDETLİDİR.” Buradan da anlaşılıyor ki, Resulüme karşı gelenleri ben cezalandırırım diyor. Peki neden? Çünkü Allah'ın Resulü, bizzat Allah'ın hükmünü Kur'an'ı tebliğ ettiğinden, Resulünün tebliğine karşı gelen ALLAH'A KARŞI GELMİŞ OLACAKTIR. Çünkü karşılık vermeyen, kendi inancını yaşayan hiç kimseye Kur’an, müdahale izni vermez. Örneğin Enfal suresi 44. ayetinde Allah bakın ne diyor. " Allah, olacak bir işi yerine getirmek için SAVAŞ ALANINDA KARŞILAŞTIĞINIZ ZAMAN, ONLARI SİZİN GÖZÜNÜZDE AZ GÖSTERİYOR, SİZİ DE ONLARIN GÖZÜNDE AZALTIYORDU. Bütün işler Allah'a döner." Savaşta en önemli şey MORALDİR. Şimdide Kur’an'da, Allah'ın Melekleri yoluyla, ya da Allah'ın mümin kullarına başka nasıl yardım ettiği, destek verdiği örnekleri hatırlayalım.

Tevbe 26: DERKEN ALLAH, ELÇİSİNE VE İNANIP GÜVENENLERE ÖZGÜVEN VERMİŞ, GÖRMEDİĞİNİZ ORDULAR İNDİRMİŞ VE O KÂFİRLERİ CEZALANDIRMIŞTI. Kâfirlerin payına düşen işte budur. (Süleymaniye vakfı meali)

Enam 61: O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. SİZE KORUYUCULAR GÖNDERİR. Nihayet birinize ölüm geldi mi, elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler. (Bayraktar Bayraklı meali)

Enfal 65: Ey Nebi! Mü’minleri savaşa teşvik et. EĞER İÇİNİZDE SABIRLI YİRMİ KİŞİ BULUNURSA, İKİ YÜZ KİŞİYE GALİP GELİRLER. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.

Bu ayetlerden de çok açık anlaşılacağı gibi, Allah ve Melekleri iman eden mümin kullarına, her zaman yardım ediyor ve onları destekliyor, moral ve güç veriyor. Bu ayetleri de özellikle Kur’an'da bizlere bildiriyor ki korkmadan, Allah'ın doğru yolunda gidelim, hiç kimseden çekinmeyelim. TABİ ÖNCE BİZLER, ALLAH'IN YOLUNDAMIYIZ, YOKSA BATILIN VE HURAFENİN YOLUNDAMIYIZ, ONU ÇOK İYİ ANALİZ ETMELİ VE ANLAMAYA ÇALIŞMALIYIZ. SİZCE ALLAH'IN DOĞRU YOLUNDA OLSAYDIK, MÜSLÜMAN TOPLUMLAR GÜNÜMÜZDE BÖYLEMİ OLURDU? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. Kur’an'da Allah özellikle, DİNDE ZORLAMA YOKTUR diye bizlere bildirmiştir. Yani hiç kimse karşısındaki bir inkârcıyı, zorla imana davet edemez, onu zorlayamaz. Bu zaten imtihan olmanın özüne aykırıdır. Tevbe suresi 5. ayet de örnek gösterilip, tıpkı Enfal 12. ayette yaptıkları gibi, bakın bu ayette Müşrikleri, inkârcıları bulduğunuz yerde öldürün diye örnek gösterilir. Hâlbuki bulduğunuz yerde öldürün diye kast ettikleri,  bir ayet öncesi Tevbe 4. ayette, SİZLER İLE ANLAŞMA YAPTIKLARI HALDE, SÖZÜNDE DURMAYAN, ANLAŞMAYI BOZARAK SİZİ ÖLDÜRMEK İÇİN SAVAŞ AÇANLARI, BULDUĞUNUZ YERDE SİZDE ÖLDÜRÜN DİYOR.

Bizler ayetleri bütünlüğünden bağlamından koparıp, işte böyle anlamaya çalışıyoruz. Nedeni de rivayet ve sanı inançlarımızı aklayabilmek adına. Hâlbuki örnek verdikleri Tevbe 5. ayetin devamında, sizinle sözleşmelerini bozarak sizi öldürmek için savaş açanları sizde savaşta onları öldürün derken, devamında bu konuya açıklık getiriyor ve sakın hepsine böyle bir şey yapmayın, yakalayabildiğinizi sağ yakalayın, onları hapsedin. Savaş bitiminde tehlike geçtiğinde,  yaptıklarına tövbe eder, pişman olduklarını söyleyip, salâtı yerine getirip, yani toplumda barış içinde yaşayacaklarına, birbirini destekleyeceklerine, huzursuzluk çıkarmayacaklarına, sözünde duracaklarına Allah'ın yolundan gideceklerine söz verirlerse, onları serbest bırakın diyor. Aynı konuyla ilgili dikkat çeken bir ayeti de hatırlatmak istiyorum. Enfal 12. ayeti, daha iyi anlamamızı sağlayacağına inanıyorum.

Muhammed 4: İnkâr edenlerle savaşta karşılaştığınızda, HEMEN BOYUNLARINI VURUNUZ. Onları yendiğinizde de sıkıca bağlayınız. SAVAŞ SONA ERDİĞİNDE YA BİR LÜTUF OLARAK KARŞILIKSIZ YA DA FİDYE ALARAK SALIVERİNİZ. Allah dileseydi onlara galip gelirdi. Fakat kiminizi kiminizle denemek için böyle yaptı. Allah yolunda öldürülenlerin yaptıkları hiçbir ameli Allah asla boşa çıkarmayacaktır. (Bayraktar Bayraklı)

Bakın ayette, tıpkı Enfal 12. ayette geçen BOYUNLARINI VURUN sözlerini Allah, inkârcıların iman edenlere açtığı savaşta, iman edenlerin aynı şeyi yapmasını istiyor ve BOYUNLARINI VURUN diyor. Hatırlatmak isterim, kafalarını uçurun, öldürün demiyor. Devamında da buna açıklık getiriyor ve boyunlarını vurduktan sonra, yani güçlerini kuvvetlerini kesip, etkisiz hale getirdikten sonra, onları tutuklayın diyor. Esir aldıktan sonra, Allah'ın yapmamızı istedikleri ise ne yazık ki bizlerin birçok ayetten anlamak istediğimizin tam tersine, onların kafasını kesin, parmaklarını koparın ya da parmak uçlarını kesin demiyor. ONLARI YA BEDEL/FİDYE KARŞILIĞI, YA DA BEDELSİZ SALI VERİN DİYOR. Çok açık savaş bitince, Allah'ın emri budur diyor. Ama bizler tüm bu gerçeklerden uzak,  kâfirleri Allah öldürün, kafalarını kesin diyor şeklinde, ayetleri tercüme etmeye, topluma anlatmaya çalışıyorlar. Elbette Kur’an seni öldürmek için savaş açanlara, seninde onları öldürme iznini veriyor. Bakara suresi 190 ve 191. ayetlerde sizi yerlerinizden çıkarmak, öldürmek için savaş açmışlarla karşılaştığınızda, sizlerde onları öldürün ama aşırıya kaçmayın diye de uyarır. Bunu da belirtmek isterim. Tabi böyle olunca da kendimizi kandırıyor, Allah ın lanetiyle/cezasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Allah öldürmenin, en son çare olduğunu bizlere anlatarak, asıl yapılması gerekenin barış ve güzellikle ikna etmek olduğunu Kur’an bizlere anlatıyor.

Dilerim cümlemiz, batıl, hurafe ve sanıdan uzak, Allah'ın kitabı FURKANI, Allah'ın verdiği örneklerle anlamaya çalışan, Allah'ın azınlık halis kullarından oluruz. ALLAH'IN VE MELEKLERİN YARDIM ETTİĞİ KULLARDAN OLMAK İSTİYORSAK, YALNIZ ALLAH'I VELİ EDİNİP, YALNIZ ALLAH'IN KİTABI KUR'AN'IN İPİNE SARILMALIYIZ. YOKSA YAŞADIĞIMIZ İSLAM TOPLUMUNUN, ACI GERÇEKLERİNİN NEDENLERİNİ, ASLA FARK EDEMEYİZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Kendi Uydurmalarını Allah’a Yakıştıranlar, Kıyamet Gününde, Allah’a Nasıl Cevap Verec
Yazar: halukgta - 11-09-2025, Saat: 04:22 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bizler bu dünyada, öyle bir ortamda yaşıyoruz ki, GERÇEK İLE RÜYA ADETA BİR BİRİNE KARIŞMIŞ DURUMDA. Gerçek ile rüyayı birbirinden ayırmak inanın çok zor. Yaşı ileri olanlar çok iyi bilirler, bazen geçmişi düşündüğümüzde hayatımız rüya gibi geçti deriz. Evet hayatımız aslında, yönetimi elimizde olan bir rüyadan farksız. Sizlere şöyle desem, bizler bu dünyada yaşarken, aslında hem Allah’ın katına geçip yaşıyoruz, hem de bu dünyada yaşıyoruz desem ne dersiniz? Sanırım tam anlamamış olabilirsiniz, sözlerime açıklık getirmek istiyorum. Allah Kur’an’da uykuyu ölüme benzetir ve aslında bizlerin her akşam uyuduğumuzda, ruhumuzun ölümü yaşadığını ve Allah’ın katına geçtiğimizi söyler. Uyandığımızda da Allah, ruhlarımızı bedenimize iade ettiği açıklamasını yapar, hatta bir kısmını iade etmeyiz yani bu dünyadaki yaşamı, sona ermiş olur diye bilgi verir.

Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz içinde, çok önemli bir bilgi verir Kur’an ve derki, sizin bu dünyadaki zaman akışınızla, Allah’ın katımdaki zaman akışı çok farklıdır. SİZİN YAŞADIĞINIZ BİN YIL, BENİM KATIMDA BİR GÜN GİBİDİR DİYEREK, BİZLERE ASLINDA ÇOK ÖNEMLİ BİR BİLGİ VERİR. Hatta bilim gerçekten bizler uyuduğumuzda, bedenimiz bu dünyada ama ruhumuz Allah’ın katına geçtiğinde, çok uzun gibi gördüğümüz rüyanın, saniyelerle gördüğümüzü bilim kanıtlanmış. DEMEK Kİ BİZLER BU DÜNYADA YAŞARKEN, ASLINDA HER AKŞAM UYUDUĞUMUZDA ALLAH’IN KATINA GEÇİYORUR ÖLÜMÜ YAŞIYORUZ, DAHA SONRA UYANINCA TEKRAR DÜNYA YAŞAMINA DEVAM EDİYORUZ VE DİYORUZ Kİ BU AKŞAM, ÇOK GÜZEL BİR RÜYA GÖRDÜM. Demek ki ruhun ölümü diye bir şey asla yok. Hatta bizlerin ölüm dediğimiz şey BU DÜNYA MEKÂNINDAN, ALLAH’IN ZAMANINA MEKÂNINA GÖÇ ETMEK ANLAMINA GELDİĞİ ANLAŞILIYOR.

Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, başka bir örnek vermek istiyorum. Yasin süresi 48. Ayetinde geçen ayeti önce hatırlayalım. “DOĞRUYSANIZ O VAAT (SON SAAT) NE ZAMANMIŞ!” DERLER.” Yani Kur’an’da Allah, mahşer günü konusunda açıklama yaparken, bir gün hepimizin hesap vereceği O çetin günü hatırlatıp, bizleri uyarıyor ve ikaz ediyordu ayetlerinde. Ne yazık ki geçmiş Kitap Ehlide biz Kur’an’a iman ettiğimizi söyleyen Müslümanlarda, O çetin hesap gününün geleceğini bildiğimiz uyarıldığımız halde, İNANIN HİÇ DUYMAMIŞ GİBİ BU DÜNYADA YAŞAMAYA, HİÇ HESAP VERMEYECEKMİŞ GİBİ DAVRANMAYA DEVAM EDİYORUZ.

Rabbimiz O çetin gün gelip çattığında, Yasin 50. Ayetinde bakın nasıl bir durumda olacağımızı söylüyor. “O DURUMDA NE BİR TAVSİYEDE BULUNABİLİR, NE DE AİLELERİNE DÖNEBİLİRLER” Demek ki geri dönüş yok ve ne yaptıysak onun karşılığını göreceğiz. Yasin suresi 51. Ayetinde ise çok önemli bir konuya Rabbimiz açıklık getiriyor ve bakın ne diyor. “SÛR’A ÜFLENDİĞİNDE, BİR DE BAKARSIN Kİ (HEMEN) MEZARLARINDAN (KALKARAK) RABLERİNE KOŞACAKLAR.” Lütfen bu ayet üzerinde dikkatle düşünelim. Tüm insanlık dünyada yok oldu, hatta binlerce yıl önce dünyada öldüklerini yok olduklarını düşündüğümüz insanlarla birlikte hepsi mezarlarından kalkıyorlar, hesap vermek için. Demek ki makalemin ilk bölümünde verdiğim örnekte olduğu gibi, dünyada nasıl geceleri uyurken aslında ruhumuz geçici olarak Allah’ın katına geçiyor ölümü yaşıyorsak, dünyada tüm insanlığın yerle bir oluşuyla, MEKÂN DEĞİŞTİREREK YENİ BİR YAŞAMA BAŞLIYORUZ. Aslında RUH ÖLMEMİŞ beden yok olmuş çürümüş ama Allah nasıl ilk doğumda olduğu gibi, insanlar evlenip çocuk sahibi olmaya başladığında, ruhu Allah nasıl bedene veriyorsa, mahşer günüde beklemedeki ruha, bedeni Allah tekrar veriyor ve ruhumuzu o bedene koyuyor ki, yaptıklarımızın hesabını sorabilsin.

Şunu hatırlatmak isterim. Biz insanlar bildiğiniz gibi ilk önce balçıktan, sulu topraktan yaratılmıştık. Bu dünyada bedenimiz ölüp toprağa gömüldüğünde, bizlerin bedenindeki tüm yapı taşımız D.N.A özelliklerimiz toprağa geçiyor. Ama toprakta kaybolmuyor lütfen bunu unutmayalım. D.N.A neydi hatırlayalım. “CANLININ TÜM ÖZELLİKLERİNİ TAŞIYAN, BU ÖZELLİKLERİN ÇALIŞMASINI VE FONKSİYONLARININ GERÇEKLEŞMESİNİ VE TÜM ÖZELLİKLERİN YENİ NESİLLERE TAŞINMASINI SAĞLAYAN, YÖNETEN MOLEKÜLDÜR.” Bilim adamları, geçmişte yaşamış hayvanların D.N.A sından, onları tekrar yaratabilmek için çalışıyorlar. Bilim adamları günümüzde, topraktan DNA kalıntılarını arıyorlar. İnsanlar bunu yapmaya çalışıyorlarsa, bu Allah için çok kolay demektir. Yüce Rabbimiz bizleri nasıl balçıktan yarattıysa, bizlerin bedeni öldüğünde toprağa gömüldüğünde, toprağa geçen tüm canlı özelliklerimizi Rabbimiz bir araya getirip, bizleri tekrar yaratacağını açıkça söylüyor.

Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Yasin suresi 52. Ayete bakalım, acaba insanlar mahşer gününde, öldüklerini zannettikleri halde, tekrar dirildiklerinde ne söyleyeceklermiş ona bakalım. “EYVAH! BİZİ UYUDUĞUMUZ YERDEN KİM KALDIRDI?” DİYECEK (VE CEVABI KENDİLERİ VERECEK)LER: “RAHMÂN’IN VAAD ETTİĞİ BU OLSA GEREK; DEMEK Kİ GÖNDERİLEN ELÇİLER DOĞRU SÖYLEMİŞLER!” Bu ayetten de çok açık anlıyoruz ki, bizlerin bildiği bir ölüm yani yok olma aslında yok. Çok net şunu söyleyebiliriz. BİZLERİN ÖLÜM DEDİĞİMİZ, ASLINDA BİZLERİN BİR UYKU HALİ.

Dikkat ettiyseniz mahşer günü dirilen, canlanan tüm insanlarda, çok büyük bir şaşkınlık var. Eyvah diyorlar, peki neden eyvah diyorlar? Çünkü bizler bu dünyada yaşarken genel çoğunluğumuz, HİÇ HESAP VERMEYECEK GİBİ YAŞIYORUZDA ONDAN. Hepsi de tekrar dirildiğinde, kendilerinin rüyada olduğunu söylüyorlar ve bizi kim uyandırdı diyorlar. Buradan şunu anlıyoruz ölen yakınlarımız, tıpkı bu dünyada bizlerin gece uyuduğumuzda gördüğümüz rüyayı, mahşer günü dirilene kadar görüyorlar. YANİ HEPSİ BİZİM ANLAYACAĞIMIZ ŞEKLİYLE, RÜYA ÂLEMİNDE BEKLETİLİYORLAR. Diriltilip uyandıklarında da, her söylenenin yani Kur’an’da bahsedilenlerin, gerçek olduğu ortaya çıkınca korkulacağı anlaşılıyor. Bu ayetten sonra şunu sanırım rahatlıkla söyleyebiliriz.

BU DÜNYADA AKŞAM UYUDUĞUMUZDA GÖRDÜĞÜMÜZ NASIL BİR RÜYA İSE, MAHŞER GÜNÜDE UYANDIRILDIĞIMIZDA, AYNI ŞEYLERİ SÖYLEYECEĞİZ VE BU DÜNYA BİZLER İÇİN BİR RÜYAYMIŞ DİYECEĞİZ. Çok önemli bir farkı hatırlatmak isterim. Bu dünyada yaşarken yaptığımız her şeyi bilinçli ve kendi kararlarımızla yapıyoruz. Ama yaşarken, gece uykumuzda gördüğümüz rüyayı bizler, kendi kararlarımızla ya da bilincimizle görmüyoruz. Mahşer günü uyandırıldığımızda Eyvah dememizin nedeni, özellikle imtihanımız gereği, kendi özgür kararlarımızla yaptıklarımızdan sorumlu olacağımız, adeta bu dünyada yaşadığımız bizlere rüya gibi gelen davranışlarımızın korkusu, bizleri tedirgin ediyor.

Değerli dostlarım kardeşlerim. Sizce mahşer günü neredeyse hepimizin O EYVAH sözünü söyleyeceğimizden, inanın hiç kuşkumuz olmasın. Çünkü hiç düşünmeden öyle yanlış şeyleri doğru diye yapıyoruz ki, bunun hesabını verme korkusu hepimizin çok ama çok korkmasına neden olacak. Bu yanlışımıza küçük ama çok önemli bir örnek vermek istiyorum Kur’an’dan. Lütfen Allah aşkına bir an yaşadığımız hayatı ve inancımızı Kur’an ile sorgulayarak, aşağıdaki ayet üzerinde pişman olmak istemiyorsak, dikkatle düşünelim.

Yunus 60: PEKİ, KENDİ UYDURMALARINI ALLAH’A YAKIŞTIRANLAR, KIYAMET GÜNÜNDE OLACAKLAR İÇİN NE DÜŞÜNÜYORLAR? GERÇEK ŞU Kİ ALLAH İNSANLARA KARŞI LUTUFKÂRDIR; AMA ONLARIN ÇOĞU ŞÜKRETMEZLER. (Kur’an Yolu. Diyanet İşl.)

Kıyamet gününde pişman olmak istemeyen, rivayetlere sanı bilgilere, beşeri mezhep inançlarına uymadan, en emin bilgi YALNIZ ALLAH’IN İPİ KUR’AN’A SARILIR. Lütfen Allah’a güvenelim, rivayetlere, sanı bilgilere değil.

“ONLARIN ÇOĞU, ZANDAN/ SANIDAN/ RİVAYETLERDEN BAŞKA BİR ŞEYE UYMAZ. ŞÜPHESİZ ZAN, HAKTAN HİÇBİR ŞEYİN YERİNİ TUTMAZ. ALLAH, ONLARIN YAPMAKTA OLDUKLARINI ÇOK İYİ BİLENDİR. “(Yunus 36)

“GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!” (BAKARA 147)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

Bu konuyu yazdır

  Tarih: 11-23-2025, 03:56 PM