Hayat ne kadar garip bir yığın soru işareti, bir yığın çıkmaz, sevgiler, ümitler, hayaller neredeler? Gören bilen var mı? Her şeyi o kadar boş buluyoruz ki, artık bir gün önce deli gibi seviyorum diye bağırdığımız aşkımıza ikinci gün elveda diyebiliyoruz. Sesimizin yankısı hala sokakları çınlatırken ...
Ya anılar neredeler? Eskiden bir yerlerde anlarımız vardı, yastıklarımızı gözyaşları kaplardı, her şarkı birine olurdu, acabalar olurdu aklımızda (beni seviyor mu ACABA, aklına geliyor muyum ACABA) sevgiler mi basitleşti, biz mi köreldik ya da değer verdiklerimiz mi değer istemiyorlar?
Nereye gidiyor duygularımız? bize ihanet etmeyen bir onlar kalmışlardı... çaresiz sevgiler vardı! Eskiden, imkansızlar uğruna her şeyi göze alanlar şimdi vazgeçtim demek o kadar kolay ki…
Eskiden şiirler vardı aşkımızı anlatmak için kullandığımız onun yerine şimdi beddualı şarkılar birinci sırada, özlemle, hasretle, gözyaşı ile yazılan mektuplar vardı. Yazılar beğenilmez kağıtlar peşi sıra tomar yapılırdı şimdi ise bütün yazılar aynı kimse kimsenin el yazısını bile hatırlamıyor…
Uzaktaki yakınımızı görmek için aylarca bekler, hasretlenir, burnumuzda tüttürürdük şimdi ise neredeyse her gün bir ekranın arkasında görüyoruz! Nerede kaldı özlem, nerede kaldı hasret, nerede kaldı aşk !!!!
Sanal bir alemde kalbimiz değil de iki sn aralıkta aklımıza geleni parmaklarımıza dökmek oldu aşk…
İhanetler arttı, yalnızlığımı unutuyorum dediğimiz yalanımıza inanır olduk yalnızlık sadece o ekranın karşısında kayboluyor görmediğimiz, tanımadığımız, adının bile doğruluğundan şüphe ettiklerimiz paylaşıyor yalnızlığımızı...
Ya o eskilerdeki oyunlar neredeler? düşerdik dizlerimiz kanardı eve gelir annemizden fırça yerdik, evciliklerimiz vardı bizim, sekseklerimiz vardı, yakar toplarımız vardı şimdi neredeler? Parmaklarımızla mı oynuyoruz? yoksa düşüp annemizden fırça yemek mi korkutuyor bizi?
Gökkuşakları, toprak kokusu, piknikler, çimenler üzerindeki yuvarlanmalarımız neredeler? Masa üstünüzde ki renkler o kadar aydınlık, toprak o kadar güzel, çimenler ıslak mı ?
Biliyor musunuz? Esir olduk yalancı bir hayata gidiyoruz...
Ya anılar neredeler? Eskiden bir yerlerde anlarımız vardı, yastıklarımızı gözyaşları kaplardı, her şarkı birine olurdu, acabalar olurdu aklımızda (beni seviyor mu ACABA, aklına geliyor muyum ACABA) sevgiler mi basitleşti, biz mi köreldik ya da değer verdiklerimiz mi değer istemiyorlar?
Nereye gidiyor duygularımız? bize ihanet etmeyen bir onlar kalmışlardı... çaresiz sevgiler vardı! Eskiden, imkansızlar uğruna her şeyi göze alanlar şimdi vazgeçtim demek o kadar kolay ki…
Eskiden şiirler vardı aşkımızı anlatmak için kullandığımız onun yerine şimdi beddualı şarkılar birinci sırada, özlemle, hasretle, gözyaşı ile yazılan mektuplar vardı. Yazılar beğenilmez kağıtlar peşi sıra tomar yapılırdı şimdi ise bütün yazılar aynı kimse kimsenin el yazısını bile hatırlamıyor…
Uzaktaki yakınımızı görmek için aylarca bekler, hasretlenir, burnumuzda tüttürürdük şimdi ise neredeyse her gün bir ekranın arkasında görüyoruz! Nerede kaldı özlem, nerede kaldı hasret, nerede kaldı aşk !!!!
Sanal bir alemde kalbimiz değil de iki sn aralıkta aklımıza geleni parmaklarımıza dökmek oldu aşk…
İhanetler arttı, yalnızlığımı unutuyorum dediğimiz yalanımıza inanır olduk yalnızlık sadece o ekranın karşısında kayboluyor görmediğimiz, tanımadığımız, adının bile doğruluğundan şüphe ettiklerimiz paylaşıyor yalnızlığımızı...
Ya o eskilerdeki oyunlar neredeler? düşerdik dizlerimiz kanardı eve gelir annemizden fırça yerdik, evciliklerimiz vardı bizim, sekseklerimiz vardı, yakar toplarımız vardı şimdi neredeler? Parmaklarımızla mı oynuyoruz? yoksa düşüp annemizden fırça yemek mi korkutuyor bizi?
Gökkuşakları, toprak kokusu, piknikler, çimenler üzerindeki yuvarlanmalarımız neredeler? Masa üstünüzde ki renkler o kadar aydınlık, toprak o kadar güzel, çimenler ıslak mı ?
Biliyor musunuz? Esir olduk yalancı bir hayata gidiyoruz...