Olmayacaksam senin, açmayacaksam vuruşlarına kapımı, haramsa nefesin
nefesime
Toprak helaldir bedenime!!Aşkın didaktik maddeleri olamıyor işte, koyamıyorsun sınırları, cümlelerin yapman gerekenlerle kurulamıyor.. Onlarda tıpkı benim gibi yarım yamalak gözlerin önünde..
İnzivalara gebe yarınlar biriktiriyorum sana, korkağın tekiyim geçemiyorum ki karşına..
Diyemiyorum, “can’ımsın, seninim gel!!” diye..
Anlatmıyor mu duruşum..Bu kadar mı aciz bakışlarım..Bu kadar mı küçücüğüm karşında..
Kallavi hayalperestliklerim, adına yakılmış düşler arşivimde saklı..
Ben sana ait olsam ne çıkar, sen başkasının olduktan sonra..
başkasına bakıp, başkasına dokunduktan sonra…
Başkasına yanıp başkasına emanet etmişken kalbini, biçareliğimi nasıl atarım küçücük bedenim üzerinden…
Taksiratım affedilir mi mahşerde..
Ben canıma değil “sevdama” kıymaya gidiyorum..
“Sevdam” sevdama kıyacak kadar büyük çünkü!!
Çünkü sen böylesi “sevdamı” göremeyecek kadar “sevdalısın” sevdalına..
Dar geliyor sokaklar, kaldırımlar kaçırmıyor beni senden..
Lambalar aydınlatmıyor uzaklarımı..Ayaklarım kaçak ve militan sesler çıkarırken, gece her adımda bağıra bağıra usanmadan yazarken seni içime, ve yıldızlar bile anlayamıyorken sebeb-i terk-i diyarı,
bir tek sana ait olanlar ilişemiyor, taş koyamıyor sessiz yolculuğuma..
Çünkü sana ait olan her şey o’nun..
Geçipte karşıma, o’na sahip bakışını yerleştirirsen gözlerim önüne, ölüme giden bir yaşanmışlık bile bırakmazsın zaten kefenime..
Herşeyi ardıma koydum..
Ve almadım düşlerimi de yanıma, rastlarsın zamanı silik bir mekanda..
Gidiyorum..
O’na sen, sana ben, bana sevda ve sevdama ölüm kala…