Kimbilir kaç baharı birlikte uğurladık seninle...
Kimbilir kaç yazı karşıladık kan ter içinde...
İlhamısın ergenlik şiirlerimin, o ilk Haziran’dan beri...
Yaşgünlerimin fener alayı, ilkyaz günahlarımın tanığısın...
Tanığısın yüzüme düşen gözlerin, terime değen ellerin...
Senle başlayıp, sende bitirdim bunca yılı...
Sendin hararetli yılsonu muhasebelerimin değişmez takvim yaprağı...
Tutkunum sana... Sadık, itaatkar ve hayran...
...Yarim Haziran! ...
Hasretle bekleyip, iple çektim gelişlerini çoğu zaman...
Sen hep iki bahar arasında, hazlar zamanı çıkageldin; eteklerinde ilkyaz coşkuları ve isyanlarla...
Haziranlarda aşık, haziranlarda pişman, haziranlarda ergen oldum.
İşte burada yıllar yılı getirip, iadesiz taahhütsüz önüme atıverdin eski yaşlar... Kimi hakkınca yaşanmış, kimi belki hiç yaşanmamış... Kimi çocuk, kimi genç, kimi olgun...
Her serin baharın ardından yaz kokulu, yıldızlı müjdeler taşıdın bana... Hararetli ve çıplak Temmuz akşamları vadettin... peşisıra hazan geldiğini hissettirmeksizin bir süre...
Gün oldu tomurcuk olup çiçek boyverdin; gün oldu şiddet yüklü bir öfke bulutuna tutunup seller yağdırdın gecikmiş bahar dallarının üzerine... hazırlıksız... insafsız...
Öncesiz ve sonrasız aşklarda oyaladın beni...
... kimi gerçek çoğu, çoğu yalan...
Zamanla ibadet eder gibi sevmeyi öğrettin; üzerine kırağı düşmüş beyaz bir gül kadar taze... bir o kadar kusursuz...
Anladım ki, Haziran’da sevmek yaman...
Yarim Haziran! ...
Ocaklar kurdum sıcacık... Aşım, eşim, işim oldu katıksız, riyasız... Oğullar ve gecikmiş heyecanlar verdin bana...
Gidemediğimiz uzak denizleri çocuklarımıza isim yaptık... onlar yüzsün diye yüzemediklerimizi...
Geride kırık dökük onlarca Haziran bırakarak karşıladık yarınları... Ve sen bağışladın hatalarımı yılsonu bilançolarında...Sorguda ele vermedin beni... Tanıyamadılar kimlik tesbitinde bedenimi, kalbimi...
Kimbilir kaç sırrı sakladın... Kaçını ele verdin o gecikmiş hesaplaşmalarda...
Sen ilkyazdan alıp güze açarken kapılarını... ben yazın sarhoşluğundan sonbahar serinliğinden aydım.
Seni beklerken kendime vardım.
Yadsıyamam: Sevildim ve sevdim çoğu zaman...
Müsebbibi sensin... Yarim Haziran! ...
Yaşım büyüse de büyümedi içimdeki çocuk...
... ama zamanla olgunlaştı Haziranlarım...
Yeni gelenler sonbahara daha yakın şimdi...
Eski mektuplar ve sepya renkli fotoğraflarla dolu bir albümde hayatım... Haziran doğumlu...
Kulağımda bir şiir Hasan Hüseyin’den artakalan:
“Sokaktayım/gece leylak ve tomurcuk kokuyor/yaralı bir şahin olmuş yüreğim/ uy anam anam.../ Haziran’da ölmek zor”...
Lakin doğmak da zor Haziran’da...
Yaz kapıyı çalsada; ... biliyoruz sonu hazan...
Yine de seviyorum seni... Yarim Haziran! ...
Kimbilir kaç yazı karşıladık kan ter içinde...
İlhamısın ergenlik şiirlerimin, o ilk Haziran’dan beri...
Yaşgünlerimin fener alayı, ilkyaz günahlarımın tanığısın...
Tanığısın yüzüme düşen gözlerin, terime değen ellerin...
Senle başlayıp, sende bitirdim bunca yılı...
Sendin hararetli yılsonu muhasebelerimin değişmez takvim yaprağı...
Tutkunum sana... Sadık, itaatkar ve hayran...
...Yarim Haziran! ...
Hasretle bekleyip, iple çektim gelişlerini çoğu zaman...
Sen hep iki bahar arasında, hazlar zamanı çıkageldin; eteklerinde ilkyaz coşkuları ve isyanlarla...
Haziranlarda aşık, haziranlarda pişman, haziranlarda ergen oldum.
İşte burada yıllar yılı getirip, iadesiz taahhütsüz önüme atıverdin eski yaşlar... Kimi hakkınca yaşanmış, kimi belki hiç yaşanmamış... Kimi çocuk, kimi genç, kimi olgun...
Her serin baharın ardından yaz kokulu, yıldızlı müjdeler taşıdın bana... Hararetli ve çıplak Temmuz akşamları vadettin... peşisıra hazan geldiğini hissettirmeksizin bir süre...
Gün oldu tomurcuk olup çiçek boyverdin; gün oldu şiddet yüklü bir öfke bulutuna tutunup seller yağdırdın gecikmiş bahar dallarının üzerine... hazırlıksız... insafsız...
Öncesiz ve sonrasız aşklarda oyaladın beni...
... kimi gerçek çoğu, çoğu yalan...
Zamanla ibadet eder gibi sevmeyi öğrettin; üzerine kırağı düşmüş beyaz bir gül kadar taze... bir o kadar kusursuz...
Anladım ki, Haziran’da sevmek yaman...
Yarim Haziran! ...
Ocaklar kurdum sıcacık... Aşım, eşim, işim oldu katıksız, riyasız... Oğullar ve gecikmiş heyecanlar verdin bana...
Gidemediğimiz uzak denizleri çocuklarımıza isim yaptık... onlar yüzsün diye yüzemediklerimizi...
Geride kırık dökük onlarca Haziran bırakarak karşıladık yarınları... Ve sen bağışladın hatalarımı yılsonu bilançolarında...Sorguda ele vermedin beni... Tanıyamadılar kimlik tesbitinde bedenimi, kalbimi...
Kimbilir kaç sırrı sakladın... Kaçını ele verdin o gecikmiş hesaplaşmalarda...
Sen ilkyazdan alıp güze açarken kapılarını... ben yazın sarhoşluğundan sonbahar serinliğinden aydım.
Seni beklerken kendime vardım.
Yadsıyamam: Sevildim ve sevdim çoğu zaman...
Müsebbibi sensin... Yarim Haziran! ...
Yaşım büyüse de büyümedi içimdeki çocuk...
... ama zamanla olgunlaştı Haziranlarım...
Yeni gelenler sonbahara daha yakın şimdi...
Eski mektuplar ve sepya renkli fotoğraflarla dolu bir albümde hayatım... Haziran doğumlu...
Kulağımda bir şiir Hasan Hüseyin’den artakalan:
“Sokaktayım/gece leylak ve tomurcuk kokuyor/yaralı bir şahin olmuş yüreğim/ uy anam anam.../ Haziran’da ölmek zor”...
Lakin doğmak da zor Haziran’da...
Yaz kapıyı çalsada; ... biliyoruz sonu hazan...
Yine de seviyorum seni... Yarim Haziran! ...