Yarası git gide derinleşiyor acıya buladığım cümlelerimin. Bir bavul dolusu cümle var defterimde. Yara bandı tutmayacak kadar derin tümcelerim. Okudukça gözyaşlarımın içine ekliyorum yaralarımı. Sen gözyaşının içine yaralı tümceler gömebilir misin ?
Sen baharı beklerken karşına çıkanın bir sonbahar olduğunu öğrendiğin anda, bahar diye bağrına basar mısın sararmış yaprakları? Sen yollarına acı döşeyen bir şahsa yara değil de yar diyebilir misin?
Yorgunum! Çıktığımız yollardan cayışından yorgunum.
Ne düşünsem düşten ileri gitmeyecek diye yırtıp atıyorum beynimdekileri.
Kara kalemlerle ne kadar aydınlanabilirse dünyam o kadarım işte. Satırdan satıra çarparken büyük bir hüznün kırıntıları olduğumu keşfediyorum. Poyraz yemiş yanlarımı bir şairin şiiriyle ayakta tutuyorum. Bir yalanın parçalarıyla doğruya kanat çırpışını seyre dalıyorum.
Aksayan benliğim, yansız hislerim… Adımı, karşıma konulan tek hece yutuyor. Tanımsızım ! Sana bağlı bir hayatta, sen harici nefesler beslemekteyim terkine. Yangın kokulu gözlerimden içtim kül rengi ezayı. İsmini alfabem bildim!
Şimdi alfabemi yok etmek için gelen sen olsan bile savaşmak düşer bana. Harflerinden oluşmuş bir dünyamı darağacına götürme!
Yusuf gibi kuyulara sürme beni…
İlk kez kılıfını çıkarıyorum kelimelerimin. Gitmek mi, kalmak mı arasında yürürken anladım ki ben hep içimden kal diye bağırdım! Kal!
Yerin burası artık. Yerin, bu kalemin ucu. Yerin, yüreğimin kıyısı. Sen de öğrendin ki bu düşte susmak eceline susamakmış ! Gitme !
Gerçeği olmak varken adına yüklediğim anlamın, düş olmayı tercih etme.
Sakat ömrümde sendeleyip düşmemek için düş olma !
Tüm gerçekliğimle satırlarıma davet ediyorum harflerini!
Sen baharı beklerken karşına çıkanın bir sonbahar olduğunu öğrendiğin anda, bahar diye bağrına basar mısın sararmış yaprakları? Sen yollarına acı döşeyen bir şahsa yara değil de yar diyebilir misin?
Yorgunum! Çıktığımız yollardan cayışından yorgunum.
Ne düşünsem düşten ileri gitmeyecek diye yırtıp atıyorum beynimdekileri.
Kara kalemlerle ne kadar aydınlanabilirse dünyam o kadarım işte. Satırdan satıra çarparken büyük bir hüznün kırıntıları olduğumu keşfediyorum. Poyraz yemiş yanlarımı bir şairin şiiriyle ayakta tutuyorum. Bir yalanın parçalarıyla doğruya kanat çırpışını seyre dalıyorum.
Aksayan benliğim, yansız hislerim… Adımı, karşıma konulan tek hece yutuyor. Tanımsızım ! Sana bağlı bir hayatta, sen harici nefesler beslemekteyim terkine. Yangın kokulu gözlerimden içtim kül rengi ezayı. İsmini alfabem bildim!
Şimdi alfabemi yok etmek için gelen sen olsan bile savaşmak düşer bana. Harflerinden oluşmuş bir dünyamı darağacına götürme!
Yusuf gibi kuyulara sürme beni…
İlk kez kılıfını çıkarıyorum kelimelerimin. Gitmek mi, kalmak mı arasında yürürken anladım ki ben hep içimden kal diye bağırdım! Kal!
Yerin burası artık. Yerin, bu kalemin ucu. Yerin, yüreğimin kıyısı. Sen de öğrendin ki bu düşte susmak eceline susamakmış ! Gitme !
Gerçeği olmak varken adına yüklediğim anlamın, düş olmayı tercih etme.
Sakat ömrümde sendeleyip düşmemek için düş olma !
Tüm gerçekliğimle satırlarıma davet ediyorum harflerini!