Güneş ışığı penceremden içeri giriyor yavaş yavaş
Şöyle bir uzanayım yatağıma,
Pek de rahat değil ama,
Bu güzelliğin zevkine ancak böyle varılır.
Off ! yatak batıyor sırtıma,
Ama güneş ışığı unutturuyor bu ıstırabı
Ferahlıyorum, yüzüm aydınlanıyor
Unutuyorum tüm kötülükleri, acıları...
Yolculuk yapıyorum ışıklar eşliğinde başka diyarlara
O ışıkları tutmaya çalışıyorum ellerimle,
Ama nafile, tutamıyorum, kayıyorlar avuçlarımdan
Sıcak ve parlaklar; yıldız gibiler...
Benimle bin bir renkteki çiçekler arasında koşuyorlar
Bir o yana, bir bu yana koşuyoruz
Sonra rüzgar da katılıyor bize,
O da alabildiğine koşuyor nefes nefese
Sesi kulaklarımda çınlıyor
Kuşlar, böcekler, ağaçlar hepsi koşuyor
Hepimiz amaçsızca koşuyoruz bir yerlere
Savrulup gidiyoruz.
Bütün bedenim uyuşuyor,
Üzerime bir yorgunluk çöküyor,
Birden ortaya çıkan bu yorgunluk da nesi?
Aman Allah'ım! ışıklar, rüzgar, kuşlar nerede?
Ya altımızda salınan çiçekler, onlar nerede?
Bu ürkütücü karanlık da nereden çıktı?
Ya o karanlığı delen korkunç ses,
Ne, ne bu çakıp çakıp kaybolan parlak damarlar ?
Şimşek mi yoksa?
Evet, evet şimşek!
Bal gibi şimşek!
Peki ne işi var burada?
Niye çıkıverdi birden ortaya?
Niye bozdu o güzelliği?
Bu sırtıma batan şey de ne?
Hıh! yatakmış...
Eskisinden daha fazla batıyor sırtıma nedense,
İğne gibi, ok gibi, kurşun gibi...
Bu ses? yağmur sesi!
Evet, evet yağmur sesi!
Ardından yoğun bir toprak kokusu...
Bu kez de kendimi bir tarlada buluyorum
Elimde orak, altın sarısı, uzun boylu başakları biçiyorum
Alnımdan akan terleri siliyorum durup,
Gözlerim uçsuz bucaksız tarlaya dikiliyor
Başakların rüzgarla dans edişini seyre dalıyorum
Gülümsüyorum, gururlanıyorum
Çünkü emeğinin karşılığını almış bir çiftçiyim...
Ah! yüzümde hissettiğim bu soğukluk da nesi?
Elimi yüzüme götürüyorum ve o soğuk noktayı buluyorum
Su bu, su!
Peki nereden çıktı bu su?
Gözlerimi açıp tavana dikiyorum
Yüzüme siper almış bir yağmur damlası küçük bir delikten bana bakıyor,
Her an damlamaya hazır,
Yerimden kalksam iyi olacak,
Off! şu yatak fena yapmış sırtımı...
Etrafıma üzgün gözlerle bakıyorum,
Gözlerim odamın her köşesinde geziniyor,
En son pencereye odaklanıyor,
Ama bu pencere çok küçük!
Altında da demirden bir tepsi var
Güneş, şimşek, yağmur hiçbir şey yok
Yüzümdeki ıslaklık da yok,
Tavana bakıyorum, yağmur damlası yok
Oysa biraz önce oradaydı...
Şimdi nerede?
Tavan bile yok gibi,
Karanlık üzerime çökmüş sanki
Aman Allah! altımdaki yatak da kaybolmuş
Bu, bu dokunduğum, üzerinde oturduğum beton bir zemin
Olamaz burası da neresi?
Ben neredeyim?
Neredeyim?