Ne kadar da çokmuşsun sen hayatımda..
Sokakta gözlerim kıvırcık saçlar görüyor, sen sandığım yabancılara koşuyorum. Kocaman gözler görüyorum, ama içinde, sen, ben olmayan. Yaklaşmaya korkuyorum kalabalıkların içine. Sen sanıyorum bu yabancı kalabalıkların birçoğunu. Kalabalıklar ama ben bu kalabalığa karışamıyorum. İçimdeki senin kalabalığınla yaşıyorum. Ve bu sesler, kokular, bakışlar, adımlar hep bana geliyor sanıyorum. Sanrıların arasında yine seni arıyorum....
a
belki bu yazılar seni de üzecek diye,
yine kendimi kahredeceğim seni üzdüğüm için.ama içimde yanan ateşinin kolay kolay sönmeyeceğini de bilmen lazım.bilmen lazım seni beklediğimi. kaç kez uzandıda telefona elim, çeviremedim numaranı.sildim kayıtlardan numaralarını.ama ya beynimdekileri nasıl sileceğim bilmiyorum.
seninle ilgili olan her şey öyle bir kazınmış ki içime silemiyorum. Düşüncelerime dalıyorum, bir telefon geliyor sen diye sıçrıyorum. Gece saat 12 yi geçtiğinde içim titriyor, arama saatlerin geliyor. Uyuma zamanımız geliyor, küçücük yatağında seninle sarmaş dolaş uyumadık belki ama içimizden geçirdiklerimiz düşüyor gözbebeklerime. Bilincim koşuyor sana doğru, fısıltılarla düşüyor kulaklarıma sesin. Sonra usulca dökülen yaşlarımla beraber gidiyorsun gözbebeklerimden, kulağımdan. Sensizliği ve Sessizliği ciğerlerime kadar hissediyorum. Gece hiç bitmeyecek hissi veriyor. Ürpertiyor bedenimi, ruhumu. Ama bak sabah oldu, güneş doğdu.
Upuzun bir geceden çıkmış olmanın derin ıssızlığı var yüreğimde, ve bu geceninde, yarınki geceninde, diğer gecelerinde sensiz, sessiz ve uzun olacağı fikri çalıyor kapımı...
Sözüm kalmadı artık sensizliği yazacak, oysa ne kadar çok kelime biriktirmiştim lugatımda seni sevmenin o vazgeçilmez sancısını tadarak. şimdi tek kelimeyi vurguluyor bütün hücrelerim....
"gel..."
Sokakta gözlerim kıvırcık saçlar görüyor, sen sandığım yabancılara koşuyorum. Kocaman gözler görüyorum, ama içinde, sen, ben olmayan. Yaklaşmaya korkuyorum kalabalıkların içine. Sen sanıyorum bu yabancı kalabalıkların birçoğunu. Kalabalıklar ama ben bu kalabalığa karışamıyorum. İçimdeki senin kalabalığınla yaşıyorum. Ve bu sesler, kokular, bakışlar, adımlar hep bana geliyor sanıyorum. Sanrıların arasında yine seni arıyorum....
a
belki bu yazılar seni de üzecek diye,
yine kendimi kahredeceğim seni üzdüğüm için.ama içimde yanan ateşinin kolay kolay sönmeyeceğini de bilmen lazım.bilmen lazım seni beklediğimi. kaç kez uzandıda telefona elim, çeviremedim numaranı.sildim kayıtlardan numaralarını.ama ya beynimdekileri nasıl sileceğim bilmiyorum.
seninle ilgili olan her şey öyle bir kazınmış ki içime silemiyorum. Düşüncelerime dalıyorum, bir telefon geliyor sen diye sıçrıyorum. Gece saat 12 yi geçtiğinde içim titriyor, arama saatlerin geliyor. Uyuma zamanımız geliyor, küçücük yatağında seninle sarmaş dolaş uyumadık belki ama içimizden geçirdiklerimiz düşüyor gözbebeklerime. Bilincim koşuyor sana doğru, fısıltılarla düşüyor kulaklarıma sesin. Sonra usulca dökülen yaşlarımla beraber gidiyorsun gözbebeklerimden, kulağımdan. Sensizliği ve Sessizliği ciğerlerime kadar hissediyorum. Gece hiç bitmeyecek hissi veriyor. Ürpertiyor bedenimi, ruhumu. Ama bak sabah oldu, güneş doğdu.
Upuzun bir geceden çıkmış olmanın derin ıssızlığı var yüreğimde, ve bu geceninde, yarınki geceninde, diğer gecelerinde sensiz, sessiz ve uzun olacağı fikri çalıyor kapımı...
Sözüm kalmadı artık sensizliği yazacak, oysa ne kadar çok kelime biriktirmiştim lugatımda seni sevmenin o vazgeçilmez sancısını tadarak. şimdi tek kelimeyi vurguluyor bütün hücrelerim....
"gel..."