Nereye uzansam ayrılığa çarptım...
Sensizlik korkusu göbek adıydı sevdamızda. İsimsiz kalmıştı yaşadıklarım sonsuz harfler boşluğunda...
Yüreğimde patlayan sessiz volkanların prangalarında eskitiyorum günlerimi. Artık ümitte yok...
Bakışlarımda yok o eski heyecanlarda...
Herkeslerden uzak odamın en karanlık köşesinde sessizce düşünüyorum. En masum hayallerimin ötesinde kendimle yüzleşmenin kırgınlığı büyüyor en karanlık köşelerimde...
İçimde söylemeye koktuğum yalnızlığımın, sensizliğinin hapsindeyim.
Biten bir sevdanın kahredici azabı içinde omuzlarıma ve gözlerime çöken ağırlığı taşımak hayatın yönlerini yaşamaktan daha zor olduğunu acı bir şekilde öğrendim...
Sensiz ne kadar dayanırım, bu hayatın ızdırabını ne kadar çekerim, dizlerim dermansız kalırda ne zaman taşımaz olur ruhu sensizliğinde esir olan bu bedeni, bilemiyorum..
Şimdi seninde yok baktığım yerde ve senin baktığın yerde de değilim artık. Ne o İstanbul aynı ne Kızkulesi.. Sahildeki martılar bile gelmez artık sesime...
Herkes başını eğdi bu koca şehirde, bir o kadar da sessiz kaldı susmalarıma. Ne yüzünü, ne ellerini, ne de yüreğini hissedebiliyorum bu soğuk kış mevsiminde.
İçimin sesini yaktığımdan beri, yalana bulanmış dudaklarda, bir kurşun kadar hızlı, bir kurşun kadar soğuk ve bir namlu kadar sessizdi bakışlarım.
Ayaz soğukluğunda sessizliğe büründü bu şehir, gözlerimdeki ışıltı sönerken birer birer bakışlarımın, ellerini aradım yalnızca.
Nereye uzansam ayrılığa çarptım...
Yüreğimde hissettiğim duygular birer birer sönüyor, sevgi, mutluluk, huzur… Bana kalan duygular ise anlamsız kelimeler bir o kadarda…
Asaletini ve matemini harmanlayıp sakladım vedamda. Vedaların bana ait tüm yollarını çizdim yüreğimin en derin köşelerine...
Gitmeden önce savur küllerini içindeki fırtınaya, biliyorsun ben ben değilim artık....