Vakitsiz bir telaşla vedalaşıyorum
Sabrımı kanatan şehirlerle
Yüreğiniz hangi kenti çarpıyor? Düşündünüz mü hiç!
O kentten niçin ayrı olduğunuzu... Neden bir daha oraya gidemeyeceğinizi veya gitmenin olanaksızlığını. Ya da gittiğinizde özlediğiniz, düşlediğiniz, rüyalarınıza giren anılarınızı o kentte aradığınız, bulmak istediğiniz gibi bulamayacağınız, sizi adres defterinden çoktan silmiş olabileceği, sizi unuttuğunu ya da yüreğinizdeki özlemin onun umurunda olmayabileceği endişesini taşıyarak o kente gitmek... Yıllarca büyüttüğü, çoğalttığı sevginin sıcaklığını yitirdiğini, değişime uğradığını görme korkusu mu? Sizin bütün gündeminizde o kentin silueti varken; o kentin gündeminin değişmiş olabileceği kaygısı mı? Aşkların, dostlukların, özlemlerin, vefaların da kirlenmiş olabileceği, insani duyguların ve duyarlılıkların da erozyona uğramış olduğunu görme ihtimali mi?
Bir kent niçin sevilir?
Bir kent kimi bekler, kimi basar bağrına? Bir insan, nasıl bir kent özler? O kenti niye özler? Ya da özlediği aslında nedir? Aradığını bulamazsa; o kent ne ifade eder o insan için? Kavafis, hepimizi derinden vuran o KENT şiirini yazarken neden: "Başka ülkeler bulamayacaksın/ O kent peşini bırakmayacak/ Bu kenttir gidip gideceğin yer/ Bir başkasını umma" diye inledi. 15 yıl çekmecesinde bekletip yine de kitabına koymadığı bu şiir, ona ne ifade ediyordu? Bize ne ifade ediyor? Niçin bir kentten ayrılmak, başka bir kenti düşlemek istediğimizde hep bu şiir çıkar karşımıza?
Nâzım´ın dediği gibi her şehirde yüzyıldır bekler mi onu bir kadın? Bir kent, bir şaire ne ifade eder? Bingöl, Metin Altıok için; Mardin, Murathan Mungan için; Granada, Lorca için; Beyrut, Adonis için; Diyarbakır, benim için ne ifade eder? Bir şair için, bir kent ne ifade eder? Nâzım için İstanbul, ya da İstanbul Yahya Kemal için, Orhan Veli için neyin ifadesi?
Ciwan Haco´nun, Diyarbakır´da konser vermek istemesi; neden en büyük özlemi? Stockholm´da Diyarbakır´a ağlamak; Mehmed Uzun´un niçin en büyük sancısı? Dersimli şairler, neden İstanbul´da en çok Dersim´e ağıt yakarlar? "Herkesin bir kenti vardır. Bir insanı sevmek gibidir bir kenti sevmek; tanınmayan insan, gidilmeyen kent sevilebilir mi?"
Herkesin düşlediği bir sevgili kucağı gibi; sığınmaya çalıştığı bir kent var mıdır?
O uzak küçük taşra kasaba ve kentlerinin kuşatıcı, boğucu atmosferinde, büyük kentlerin uğultulu kalabalığı niçin özlenir, aranır? Oraya, oralara gitmek için niçin fırsat kollanır? Oradaki renkli ve curcunalı yaşamlara özenilir. Hayatımızdaki eksik nedir? Birçok insan, ilerleyen yaşlarında niçin o uğultulu ummanın, o nicel kalabalığın uzağında dingin yalnızlığı ararlar?
O, gittikçe tükenen, tüketen, kirlenen, kirleten, yabancılaşan, yabancılaştıran büyük kentlerin boğucu yalnızlığında niçin hep bir sahil kasabasını, doğayı ve dağları özleriz? Ya da bir dağın yamacına yaslanmış bir köyde dinlenme ve hayatın yorgunluğunu atmanın düşlerini kurarız?
"Kentin sözcükleri, göstergeleridir. Bildiğini sandığın dilin boyunduru- ğundan kurtulamadıkça okuyamazsın onu."
Bildiğini sandığımız o dilin boyunduruğundan nasıl kurtulunur? Soluk alıp verdiğiniz kentten ayrılmakla mı, orada kalmakla mı? Bir kentte acının diline tanıdık olmak, sıkıntının kasvetiyle kuşatılmak, yayvan konuşma üslubuna alıştırılmak, yalnızlığın labirentlerine itilmek, akıp duran kalabalığın uğultu- sunda yönünü yitirmek; bildiğini sandığınız dilin boyunduruğundan kurtarabilir mi sizi? O kentin sularında oynaşan eksik anlamlar, yanlış tanımlar, ezberletilmiş kavramlar; O kentin rüzgârında yüzünüze çarpan sarsak aşklar, savruk şarkılar, saralı düşler; O kentin göğsündeki yıkık duvarlar, gri gökyüzü, yamalı ruhlar, bildiğini sandığınız o dilin boyunduruğundan kurtarabilir mi sizi?
Bildiğiniz mi eksik yoksa öğreneceğiniz mi?
"Her kent kendi tarihini yaşar" Her kent, kendi yazgısını kendisi mi belirler acaba, yoksa hayat akıp giderken verilen rolü mü oynar?
Ayrıldığımız ya da kavuşacağımız kentlerin, bizdeki karşılığı nedir, bizdeki izdüşümü nasıl anlamını bulur, neyin simgesi, neyin açıklamasıdır? Sayfaları eksik ve eprimiş bir defter gibi kalan ömrümüzün alacaklarını dile getirebilir mi?
hangi yola koyulsam
yaraya tütün
tene ter
ölüme merhamet dileniyorum*
Bizden merhamet dileyen ve bizim merhamet dilendiğimiz kentler midir canımızı acıtan? Ruhumuzu yakan özlem, yüreğimizde artan kanama bizi düşlediğimiz kentlere kavuşturur mu? Düşünün bir; kalbiniz nereyi, niçin çarpıyor? Göğsünüzün orayı çarpıyor olması, kavuşmak için yeterli olabilir mi? Düşlemek ise her zaman geçerli...
Hüseyin Elçi
Sabrımı kanatan şehirlerle
Yüreğiniz hangi kenti çarpıyor? Düşündünüz mü hiç!
O kentten niçin ayrı olduğunuzu... Neden bir daha oraya gidemeyeceğinizi veya gitmenin olanaksızlığını. Ya da gittiğinizde özlediğiniz, düşlediğiniz, rüyalarınıza giren anılarınızı o kentte aradığınız, bulmak istediğiniz gibi bulamayacağınız, sizi adres defterinden çoktan silmiş olabileceği, sizi unuttuğunu ya da yüreğinizdeki özlemin onun umurunda olmayabileceği endişesini taşıyarak o kente gitmek... Yıllarca büyüttüğü, çoğalttığı sevginin sıcaklığını yitirdiğini, değişime uğradığını görme korkusu mu? Sizin bütün gündeminizde o kentin silueti varken; o kentin gündeminin değişmiş olabileceği kaygısı mı? Aşkların, dostlukların, özlemlerin, vefaların da kirlenmiş olabileceği, insani duyguların ve duyarlılıkların da erozyona uğramış olduğunu görme ihtimali mi?
Bir kent niçin sevilir?
Bir kent kimi bekler, kimi basar bağrına? Bir insan, nasıl bir kent özler? O kenti niye özler? Ya da özlediği aslında nedir? Aradığını bulamazsa; o kent ne ifade eder o insan için? Kavafis, hepimizi derinden vuran o KENT şiirini yazarken neden: "Başka ülkeler bulamayacaksın/ O kent peşini bırakmayacak/ Bu kenttir gidip gideceğin yer/ Bir başkasını umma" diye inledi. 15 yıl çekmecesinde bekletip yine de kitabına koymadığı bu şiir, ona ne ifade ediyordu? Bize ne ifade ediyor? Niçin bir kentten ayrılmak, başka bir kenti düşlemek istediğimizde hep bu şiir çıkar karşımıza?
Nâzım´ın dediği gibi her şehirde yüzyıldır bekler mi onu bir kadın? Bir kent, bir şaire ne ifade eder? Bingöl, Metin Altıok için; Mardin, Murathan Mungan için; Granada, Lorca için; Beyrut, Adonis için; Diyarbakır, benim için ne ifade eder? Bir şair için, bir kent ne ifade eder? Nâzım için İstanbul, ya da İstanbul Yahya Kemal için, Orhan Veli için neyin ifadesi?
Ciwan Haco´nun, Diyarbakır´da konser vermek istemesi; neden en büyük özlemi? Stockholm´da Diyarbakır´a ağlamak; Mehmed Uzun´un niçin en büyük sancısı? Dersimli şairler, neden İstanbul´da en çok Dersim´e ağıt yakarlar? "Herkesin bir kenti vardır. Bir insanı sevmek gibidir bir kenti sevmek; tanınmayan insan, gidilmeyen kent sevilebilir mi?"
Herkesin düşlediği bir sevgili kucağı gibi; sığınmaya çalıştığı bir kent var mıdır?
O uzak küçük taşra kasaba ve kentlerinin kuşatıcı, boğucu atmosferinde, büyük kentlerin uğultulu kalabalığı niçin özlenir, aranır? Oraya, oralara gitmek için niçin fırsat kollanır? Oradaki renkli ve curcunalı yaşamlara özenilir. Hayatımızdaki eksik nedir? Birçok insan, ilerleyen yaşlarında niçin o uğultulu ummanın, o nicel kalabalığın uzağında dingin yalnızlığı ararlar?
O, gittikçe tükenen, tüketen, kirlenen, kirleten, yabancılaşan, yabancılaştıran büyük kentlerin boğucu yalnızlığında niçin hep bir sahil kasabasını, doğayı ve dağları özleriz? Ya da bir dağın yamacına yaslanmış bir köyde dinlenme ve hayatın yorgunluğunu atmanın düşlerini kurarız?
"Kentin sözcükleri, göstergeleridir. Bildiğini sandığın dilin boyunduru- ğundan kurtulamadıkça okuyamazsın onu."
Bildiğini sandığımız o dilin boyunduruğundan nasıl kurtulunur? Soluk alıp verdiğiniz kentten ayrılmakla mı, orada kalmakla mı? Bir kentte acının diline tanıdık olmak, sıkıntının kasvetiyle kuşatılmak, yayvan konuşma üslubuna alıştırılmak, yalnızlığın labirentlerine itilmek, akıp duran kalabalığın uğultu- sunda yönünü yitirmek; bildiğini sandığınız dilin boyunduruğundan kurtarabilir mi sizi? O kentin sularında oynaşan eksik anlamlar, yanlış tanımlar, ezberletilmiş kavramlar; O kentin rüzgârında yüzünüze çarpan sarsak aşklar, savruk şarkılar, saralı düşler; O kentin göğsündeki yıkık duvarlar, gri gökyüzü, yamalı ruhlar, bildiğini sandığınız o dilin boyunduruğundan kurtarabilir mi sizi?
Bildiğiniz mi eksik yoksa öğreneceğiniz mi?
"Her kent kendi tarihini yaşar" Her kent, kendi yazgısını kendisi mi belirler acaba, yoksa hayat akıp giderken verilen rolü mü oynar?
Ayrıldığımız ya da kavuşacağımız kentlerin, bizdeki karşılığı nedir, bizdeki izdüşümü nasıl anlamını bulur, neyin simgesi, neyin açıklamasıdır? Sayfaları eksik ve eprimiş bir defter gibi kalan ömrümüzün alacaklarını dile getirebilir mi?
hangi yola koyulsam
yaraya tütün
tene ter
ölüme merhamet dileniyorum*
Bizden merhamet dileyen ve bizim merhamet dilendiğimiz kentler midir canımızı acıtan? Ruhumuzu yakan özlem, yüreğimizde artan kanama bizi düşlediğimiz kentlere kavuşturur mu? Düşünün bir; kalbiniz nereyi, niçin çarpıyor? Göğsünüzün orayı çarpıyor olması, kavuşmak için yeterli olabilir mi? Düşlemek ise her zaman geçerli...
Hüseyin Elçi