Bir zamanlar yaşlı bir adam ah çekmeyi, gözyaşı dökmeyi âdet edinmişti. Bir dostu ona bunun sebebini sordu. O da anlattı:Ben bir köle tüccarıydım.
İstanbulda, 300 liraya bir cariye satın almıştım. Yüzü aydan aydın, dudağı şekerden tatlı bir dilberdi. İşve ve naz mesleğinde onu yetiştirdim. Çok emek çektim. Çok gayret sarf ettim. Pazara götürdüğümde pazar kızıştı, müşteri çoğaldı, fiyat yükseldi. Satmadım, bekledim. İkindi bereketi, silahlar kuşanmış karayağız bir delikanlı atının üstünde çıkageldi. Benim kölemi görünce atından indi, yanına yaklaştı, gülümsedi ve "Adın ne?" dedi. Kölemin de ona gülümsediğini gördüm. Delikanlı bana döndü ve fiyatını sordu. "Kendisi tam ayar altın bebektir ve tam ayar bin altın eder." dedim. Hiçbir şey söylemedi. Oralarda biraz gezinip oyalandı. Sonra kölenin avucuna gizlice bir şey verip gitti. Akşam olunca bunun yüz altın olduğunu gördüm. Şaşırmıştım. Ertesi gün kölemin değeri daha da arttı. Ben satmayı geciktiriyordum. O gün ikindi vakti o delikanlı yine geldi. Yine kızın avucuna bir şey bıraktı. Baktım, yüz altın daha. Böyle dört gün devam etti. Beşinci gün delikanlıyı takip ettim. Kaldığı yeri öğrendim. Sordum, soruşturdum. En son atını satmış. Altıncı gün köle pazarına yine geldi. Lakin köleyi yalnızca uzaktan seyretti. O gece kızın elinden tutup delikanlının evine götürdüm. "Benim bu gece acil bir işim çıktı. Bu köleyi sana emanet bıraksam yarına kadar kollayıp gözetir misin?" dedim. Önce kabul etmek istemedi, sonra razı oldu. Ben kaldığım hana döndüm. Gece aralarında nasıl geçer, beraberlikleri ne şekilde yürür diye düşünerek yatağıma oturdum. Gece yarısına doğru kapım şiddetle yumruklanmaya başladı. Açtım. Kölem ağlıyor ve titriyordu. "Sana ne oldu; o genç ile aranızda ne geçti?" dedim. Ağlaması durmuyordu. Neden sonra mırıldandı:
-O genç öldü.
-Bu nasıl oldu peki?
-Sen ayrılınca beni iç odaya aldı. Bana yemek getirdi. Ben yerken o oturup beni seyretti. Elimi yıkamam için leğen getirdi. Sonra bir yatak serdi. Üzerime misk ve gülsuyu serpti. Bana gözlerimi yummamı söyledi. Yumdum. Parmağını yanağıma koydu. "Süphanallah! Bu ne güzel sevgili; ne etkileyici bir güzellik!" diyor, bunu tekrarlayıp duruyordu. Sonra birden, "Allahım hata ettim, haddi aştım, affet beni!" dedi ve sonra "Allaha aitiz ve ona döneceğiz!" ayetini okuyarak haykırdı, düştü. Gözümü açıp vücudunu sarstım. Canını Allaha teslim etmişti.
Kölem bunları anlattıktan sonra sabaha kadar ağladı ve gün doğarken o gencin adını sayıklayarak ruhunu teslim etti. İşte benim bütün bu ağlamalarım günahtan kaçınarak sevgilerine leke getirmeyen o iki âşıkın anısınadır. O iki temiz ve zarif genç gibisini belki bir gün bir yerde buluveririm diye dünyada dolanıp durmadayım. Yaşadıkça bu arayışımı sürdürecek ve böyle öleceğim.
Dervişin aşkı
Her görenin âşık olduğu, aklını kaybettiği bir kız vardı. Yanağı kafur gibi bembeyaz, saçları misk ile simsiyah. Dudağının lezzetini bilseydi, şeker, erir yok olurdu. Bu dilber bahçelerde gezinirken oralardan bir derviş geçti. Bir ekmekçinin acıyıp verdiği yarım somun tutuyordu elinde. O ay yüzlüyü görünce ekmeği elinden düşüverdi. Kız bu hale gülüp geçti. Kızın gülüşü dervişin elindeki yarım ekmek gibi bedenindeki yarım canı da yere çaldı. O andan itibaren ne gecesi, ne gündüzü kaldı. Tam yedi yıl yanıp yakıldı, ağlayıp inledi. Kızın mahallesinden hiç ayrılamadı, evinin çevresinde dönüp durdu. Yoksulun bu hali kızın akrabalarını rahatsız etti ve bir gece sessizce ortadan kaldırmayı düşündüler. O dilber biraz insaflıydı, gizlice yoksul dervişi çağırıp "-Git buralardan," dedi, "elde edemeyeceğin bir şey için kapımda bekleme. Canına kast edecekler, durma kaç!" O zaman derviş ağladı ve ilk kez içini döktü kıza:
-Bencileyin bin âşıkın canı senin cemaline feda olsun. Ben canımı seni ilk gördüğüm an kaybetmiştim, şimdi bir can için seni terk eder miyim sanıyorsun. Yalnız meraktayım, madem bana hiç acımayacaktın, neden o zaman bana gülmüştün!
-A ahmak derviş, dedi kız, a hünersiz zavallı, sen hiç kendine bakıyor musun? Gerçekten gülünecek bir suratın var, insan sana bakınca elbette gülesi geliyor.
Derviş bir nara atıp bayıldı. Kendine geldiğinde ise, "Aşk sevilen için bir hiç ise de, seven için heptir; aşkımdan geçecek değilim!" diyerek yedi gece daha oralarda dolandı, sonra onu hiç kimsecikler bir daha görmedi.
BERCESTE
Ne bilir okumayan Mushaf-ı hüsnün şerhin
Yere gökten ne için indiğini Kuranın
Fuzuli
Ey sevgili!.. Senin güzellik kitabının şerhini okumayan kişi Kuran-ı Kerîmin gökten yere niçin indirildiğini nereden bilsin?!..
İskender Pala.