[COLOR="Navy"][SIZE="3"]Eşkıya yüreğimden yüreğinedir… Al senin olsun…
///Cama yasladığım kirli yüzümün
Uyku görmeyen sisli gözümün
Bir de içimdeki boşluğun alacağı var…
Borçlu kim sahi???///
Mekan senden ibaret kalabilirdi. Alabildiğine koşar adım hatta… Korkularını içine peçe yaptığın an anladım; suça azmettiren suçu işleyip gidenden daha korkaktı. Cesaret mor dağlarda açan kır çiçeğinin ekmeğiydi sana göre. Susmak; en fiyakalı duruşun… Bahanende hazırdı: yokuşlar ürkütürdü seni. Oysa cevap veremediğin soruların altında gizli değildim ben. Yeni soruların cevabıydım. Üstüne başka sorularım da yoktu heybemde.
/Bir kaç kuş cıvıltısı, iki gülen göz… /
Hayallerinden fazla sarkacak kadar da takatli değildim. Düşmezdim yani. Belki havalardan azcık üşürdüm. O da geçerdi. Donmaya alışkın değil miydim nasılsa?
Ne dedin duymadım? Ağzım ateş mi kokuyor? Oysa masal anlatıyordum sana… Aslında amacım ısınmaları arttırıp, o buz kütlesini eritmekti. Eridikçe kaçış yolun kalmayıncaya kadar koşacak sonra muhakkak bir yudum gölge diyecektin. Sırat değildi ya ellerim, mutlaka tutunacaktın. Yorgun gecelerde ıslığımla öperdim kulaklarını. O vakit gözlerimle okşardım dudaklarını… Korkma düşmem çünkü kendi hayallerimden sarkıyorum. Başım dönüyor biraz ama geçer şimdi.
Başım aklımla bir türlü barışmıyor. Git diyorum kalıyor. Kal diyorum gidiyor… Kıvranan gürültü sahici bir idam planını tetikliyor sanki. Bir idam sehpası, iki idamlık baş. Bir ilmek, iki idamlık baş. Bir yürek… Sahi senin yüreğin nerde? Hadi çıkar saklambaç oynamıyoruz ki. Ebe olmayı da hiç sevmem üstelik. Ya boğ beni suskunluğunla ya doğ bana korkularınla. Saatlerin tik tak’larını saydın mı sen hiç? Ondan da mı korkuyorsun yoksa?
Hadi sana bir ipucu: bir tik artı bir tak; ömrüne el sallayan bir takvim yaprağı. Hatta iki takvim yaprağı sonrası olmayabilirim yanında. Ya da konuşursan yanımı yanına verebilirim. Yandan bilenmiş gibi görünebilirim sana. Oysa keskin değildir hiçbir tarafım. Kanatmaz, kanar…
Saat: 03:54 …
[COLOR="Black"]Karanlığın öğleni olmuş. Hiç fark etmedim. Rüyalarında cevap verir gibisin. Göz kapakların olmayı ne çok istedim şimdi. Gözlerine kapanıp ağlardım belki… Belkileri yama yapıyorum hayallerime. Çok fakirim hep yamalı hayallerle geziyorum.
[/COLOR]
/Acıma bana!!!/
Sen bilmiyor muydun deliler ölünce de kendi kendine konuşur. Çok konuşan deliye geveze denmez. Olsa, olsa zır deli denir. Deli saçması işte…
/Kızma bana!!!/
Hem artık konuşmanı da istemiyorum. Bir Fatiha yeter ardımdan. Toprak altı sıcacık biliyor musun? Annem kucağı gibi olmasa da sarmalıyor sımsıkı. Çiğ taneleri sızıyor arada. Kar örtüyor bazen. Gelinliğimi görmek istersen bir gün Şubatta gel mezarıma. Üzerimde öyle güzel duruyor ki… Kışı bu yüzden seviyorum zaten.
Saat: 04:11…
Ertelenen hayallerden, üzerime bırakılan suçlardan ölmüşüm işte. Ne tuhaf…
Sustum… Hem deli hem ölü olup da konuşmak ne haddime!!!
Hadi topla suskularını, ben gidiyorum…
Merve Ayata[/SIZE][/COLOR]
[ses]http://www.fileden.com/files/2008/9/27/2...iklari.mp3[/ses]
///Cama yasladığım kirli yüzümün
Uyku görmeyen sisli gözümün
Bir de içimdeki boşluğun alacağı var…
Borçlu kim sahi???///
Mekan senden ibaret kalabilirdi. Alabildiğine koşar adım hatta… Korkularını içine peçe yaptığın an anladım; suça azmettiren suçu işleyip gidenden daha korkaktı. Cesaret mor dağlarda açan kır çiçeğinin ekmeğiydi sana göre. Susmak; en fiyakalı duruşun… Bahanende hazırdı: yokuşlar ürkütürdü seni. Oysa cevap veremediğin soruların altında gizli değildim ben. Yeni soruların cevabıydım. Üstüne başka sorularım da yoktu heybemde.
/Bir kaç kuş cıvıltısı, iki gülen göz… /
Hayallerinden fazla sarkacak kadar da takatli değildim. Düşmezdim yani. Belki havalardan azcık üşürdüm. O da geçerdi. Donmaya alışkın değil miydim nasılsa?
Ne dedin duymadım? Ağzım ateş mi kokuyor? Oysa masal anlatıyordum sana… Aslında amacım ısınmaları arttırıp, o buz kütlesini eritmekti. Eridikçe kaçış yolun kalmayıncaya kadar koşacak sonra muhakkak bir yudum gölge diyecektin. Sırat değildi ya ellerim, mutlaka tutunacaktın. Yorgun gecelerde ıslığımla öperdim kulaklarını. O vakit gözlerimle okşardım dudaklarını… Korkma düşmem çünkü kendi hayallerimden sarkıyorum. Başım dönüyor biraz ama geçer şimdi.
Başım aklımla bir türlü barışmıyor. Git diyorum kalıyor. Kal diyorum gidiyor… Kıvranan gürültü sahici bir idam planını tetikliyor sanki. Bir idam sehpası, iki idamlık baş. Bir ilmek, iki idamlık baş. Bir yürek… Sahi senin yüreğin nerde? Hadi çıkar saklambaç oynamıyoruz ki. Ebe olmayı da hiç sevmem üstelik. Ya boğ beni suskunluğunla ya doğ bana korkularınla. Saatlerin tik tak’larını saydın mı sen hiç? Ondan da mı korkuyorsun yoksa?
Hadi sana bir ipucu: bir tik artı bir tak; ömrüne el sallayan bir takvim yaprağı. Hatta iki takvim yaprağı sonrası olmayabilirim yanında. Ya da konuşursan yanımı yanına verebilirim. Yandan bilenmiş gibi görünebilirim sana. Oysa keskin değildir hiçbir tarafım. Kanatmaz, kanar…
Saat: 03:54 …
[COLOR="Black"]Karanlığın öğleni olmuş. Hiç fark etmedim. Rüyalarında cevap verir gibisin. Göz kapakların olmayı ne çok istedim şimdi. Gözlerine kapanıp ağlardım belki… Belkileri yama yapıyorum hayallerime. Çok fakirim hep yamalı hayallerle geziyorum.
[/COLOR]
/Acıma bana!!!/
Sen bilmiyor muydun deliler ölünce de kendi kendine konuşur. Çok konuşan deliye geveze denmez. Olsa, olsa zır deli denir. Deli saçması işte…
/Kızma bana!!!/
Hem artık konuşmanı da istemiyorum. Bir Fatiha yeter ardımdan. Toprak altı sıcacık biliyor musun? Annem kucağı gibi olmasa da sarmalıyor sımsıkı. Çiğ taneleri sızıyor arada. Kar örtüyor bazen. Gelinliğimi görmek istersen bir gün Şubatta gel mezarıma. Üzerimde öyle güzel duruyor ki… Kışı bu yüzden seviyorum zaten.
Saat: 04:11…
Ertelenen hayallerden, üzerime bırakılan suçlardan ölmüşüm işte. Ne tuhaf…
Sustum… Hem deli hem ölü olup da konuşmak ne haddime!!!
Hadi topla suskularını, ben gidiyorum…
Merve Ayata[/SIZE][/COLOR]
[ses]http://www.fileden.com/files/2008/9/27/2...iklari.mp3[/ses]