Yüreğim neden bu kadar serseri? Beni sende sonsuz kılan neydi? Ellerim neden bu kadar asi? Söylesene… Kelimelerini içime batıra batıra geldin bir Ağustos gecesi… Üşümüştü kelimesizliğim… Tümcesizliğim nasır tutmuştu,yokluğa vuslatı kendine masal saymaktan… Bilinmezliğim sinsi bir kanserdi yazgımda… Ve çözülmeyen bir düğümdü adım;kırgın bir güle bestelenmiş hüzzam şarkının hiç yazılmamış nakaratında… Oysa sen ümmiliğimin kalemini konuşturacak kadar kelimeliydin…
Ve bana yazmayı öğretecek kadar sabırlı… Kırgın bir gülün kırıklığıydı acımı acına yakıştıran… Ayak basılmamış bilinmezliklerdi belki de seni uçurumlarımdan hiçliğime savuran… Usul bir sessizlikle yanaştın yalnızlığımın kıyılarına… Masum bir soru işareti batırdın yalnızca adıma… Çocuk aklımla nerden bilebilirdim ki satırlarının içimdeki okyanusu yakacağını? Ve nerden bilebilirdim bu koca adamın bilinmezliğime ayak basacağını? Bak ! Annem pamuk prensesi getirmekten dönüyor masalıma… Oysa yedi cüceler kabuslarımı basmakta… Ve intiharım gelişine ramak kala infazda… Tek celsede kelimelerim darağacında… Devler ülkesinde sol omzu yere yakın bir bücür ölüme kucak açmakta…
Gittim… Can yakmayacaktı gidişim… Masum bir suskunluktan dem vuracaktı zaman… İçime içsiz kalsa da gidişim,beni oynayacaktı yine gözlerim… Olmadı… Canını yakmamak adına yaktım canımı…“Hiç” bir şey insanı bu kadar yakar mı?Hiç bir şeyim! Gittim ve paçavraya döndü cesedim… Üstüme örtecek kadar bile yok kelimelerim…
Susacak kadar kelimesiz,yazacak kadar bensizim… Bilinmek yaksa da canımı; Söylesene (h)içimin en (h)iç yanı! Ölsem biter mi bu hiçlik? Sen;şakağına el yordamıyla bir kurşunluk acıların değil,bin atımlık yalnızlıkların dayandığı bir Ağustos gecesinde sınırımı ihlal ettin… Ben;elim kalemimde,kuşandım kelimelerimi ve çevirdim sessizliğimi adına beklemekteyim…
Oysa çok geç… Bilinmezliğimi ele geçirdin… Zafer senin… Şimdi sür saltanatını bildiğin her yanımda…Ben senin hiçinim aslında...