Bugün...
"Sen'li düşlerle dolu uykusuz bir gecenin sabahında
yine sensizliğe uyandım..."
Seninle birlikte olmaya karar verdiğimde edindiğim risklerin farkında değildin.
Geleceğini ve mutluluğunu bir başkasının ellerine teslim etmek savunmasız kalmayı baştan kabul etmekti senle olmak.
İşte seni böyle seviyordum ben. Sen benim gerçeğimsin uzun zamandır aradığım ama bir oyunun içinde bulduğum gerçeğim.
Seni dışarıya taşırken n’olur bana yardım et. Duygularım karıştı yine…
Güne başlıyorum henüz ayak izleri ile süslenmemiş şehrim.
Ve işte ilk ayak izleri tıpkı maviliğini kıskandırırcasına kendini göstermekten çekinmiyor geçmiş günlerimizde ki gibi taptaze bir günde bulacağım seni. Karanlığın hakim olduğu bir cennette yaşıyorduk seninle…
Uzaklardaydın beni beklemeden gitmiştin ama bunu pek umursamıyordum. Kendimde açıklayamadığım koyu bir sessizlik ve düşlerimde imkansızlıklar yaşanıyordu.
Her uyanışta ölümü düşleyen bir ses ile çağrılıyordum. Yüreğimin yer altı insanları ağlıyordu. Yaşadığım dünyanın nöbetçileriydi çelişkiler.
Onlardan izin almadan dış dünyaya açılan penceremden dışarıya bakamıyordum.
Ve sonra geldi dediler güneşi getirdi karanlık son buldu dediler.
İnanmadım… yaşamın allak bullak olmuş ve adına rutin dediğim koşuşturmacalarıma devam ettim bir süre daha.
Sonra bir gün penceremden bir ışık demeti girdi odama çelişki nöbetçilerinin uykuda olduğu bir anda.
O parıldayan ve gözlerimizin sıcaklığa alışamamışlığına sunulan bir avuç ışığı geçmişimden gelen küçük bir çocuk getirdi bana…
Anıları ve düşleri alınmıştı çocuğun… Büyümeye odaklamışlardı beynini kalbiyle düşünebilme yetisinden mahrum bırakmışlardı uzun bir süre…
Işığı gören gözlerim bir süre kendine gelemedi işte tüm varlığıyla şimdi ellerimin arasında tutuyordum ve yüreğimden kayıp zamanlarım geçiyordu bir bir…
Kararımı vermiştim… Sana gelecektim…Tüm geçmişteki tüm acılarımı tekrar yaşamam gerekse bile bunu yapacaktım… Hırslarımı nefretimi kini ve kıskançlıkları bir avuç ışıkla birlikte kızgın bir potanın içinde erittim yüreğimin duvarlarında yankılanan acı ve korku dolu seslere kulaklarımı kapatarak…
İşte karanlık dünyanın o büyük ve aşılmaz denen kapısını açacak anahtar elimdeydi şimdi…
Evet… Çıktım o karanlık iki yüzlü ve zalim dünyadan… İlk önce renklere alışmaya çalıştım ve her yanımı saran o müthiş ışığa…
Sonra yürümeye başladım ardıma bile bakmadan…
Arıyordum seni… Sanki hiç bulamayacakmış gibi…
Karanlıktan korkmuş bir çocuk misali yüreğim..
Hani uzatsan ellerini...Hani dokunsa parmaklarım dudaklarına...
Yüzümde hissetsem nefesini...
Geçecek gibi herşey..
Son bulacakmış gibi sonsuz çığlıklar..
"Sen'li düşlerle dolu uykusuz bir gecenin sabahında
yine sensizliğe uyandım..."
Seninle birlikte olmaya karar verdiğimde edindiğim risklerin farkında değildin.
Geleceğini ve mutluluğunu bir başkasının ellerine teslim etmek savunmasız kalmayı baştan kabul etmekti senle olmak.
İşte seni böyle seviyordum ben. Sen benim gerçeğimsin uzun zamandır aradığım ama bir oyunun içinde bulduğum gerçeğim.
Seni dışarıya taşırken n’olur bana yardım et. Duygularım karıştı yine…
Güne başlıyorum henüz ayak izleri ile süslenmemiş şehrim.
Ve işte ilk ayak izleri tıpkı maviliğini kıskandırırcasına kendini göstermekten çekinmiyor geçmiş günlerimizde ki gibi taptaze bir günde bulacağım seni. Karanlığın hakim olduğu bir cennette yaşıyorduk seninle…
Uzaklardaydın beni beklemeden gitmiştin ama bunu pek umursamıyordum. Kendimde açıklayamadığım koyu bir sessizlik ve düşlerimde imkansızlıklar yaşanıyordu.
Her uyanışta ölümü düşleyen bir ses ile çağrılıyordum. Yüreğimin yer altı insanları ağlıyordu. Yaşadığım dünyanın nöbetçileriydi çelişkiler.
Onlardan izin almadan dış dünyaya açılan penceremden dışarıya bakamıyordum.
Ve sonra geldi dediler güneşi getirdi karanlık son buldu dediler.
İnanmadım… yaşamın allak bullak olmuş ve adına rutin dediğim koşuşturmacalarıma devam ettim bir süre daha.
Sonra bir gün penceremden bir ışık demeti girdi odama çelişki nöbetçilerinin uykuda olduğu bir anda.
O parıldayan ve gözlerimizin sıcaklığa alışamamışlığına sunulan bir avuç ışığı geçmişimden gelen küçük bir çocuk getirdi bana…
Anıları ve düşleri alınmıştı çocuğun… Büyümeye odaklamışlardı beynini kalbiyle düşünebilme yetisinden mahrum bırakmışlardı uzun bir süre…
Işığı gören gözlerim bir süre kendine gelemedi işte tüm varlığıyla şimdi ellerimin arasında tutuyordum ve yüreğimden kayıp zamanlarım geçiyordu bir bir…
Kararımı vermiştim… Sana gelecektim…Tüm geçmişteki tüm acılarımı tekrar yaşamam gerekse bile bunu yapacaktım… Hırslarımı nefretimi kini ve kıskançlıkları bir avuç ışıkla birlikte kızgın bir potanın içinde erittim yüreğimin duvarlarında yankılanan acı ve korku dolu seslere kulaklarımı kapatarak…
İşte karanlık dünyanın o büyük ve aşılmaz denen kapısını açacak anahtar elimdeydi şimdi…
Evet… Çıktım o karanlık iki yüzlü ve zalim dünyadan… İlk önce renklere alışmaya çalıştım ve her yanımı saran o müthiş ışığa…
Sonra yürümeye başladım ardıma bile bakmadan…
Arıyordum seni… Sanki hiç bulamayacakmış gibi…
Karanlıktan korkmuş bir çocuk misali yüreğim..
Hani uzatsan ellerini...Hani dokunsa parmaklarım dudaklarına...
Yüzümde hissetsem nefesini...
Geçecek gibi herşey..
Son bulacakmış gibi sonsuz çığlıklar..