Yüreğimin duvarları arasında kefenledim düşlerimi.
Artık paylaşacak bir şey kalmadığını bilmek o kadar acıttı ki beni.
Belki de bu yüzden keyifsiz kelimelerim.
Belki de bu yüzden ilk defa mektup yazıyorum.
Sahiplen...
Beni anlamak zordu, çözemedim kendimi.
Çözsem, sana kalmayacaktı anlamsızlıklar.
Beklediğim ne idi? bu bile yanıtsız bir soruydu sanırım...
Hicran düşüyor geceye denizin karasından.
Denize en çok ben kara kattım.
Sense kül...
Neyse, karıştırmayalım karayı külü...
Kalmıyor bir şey arkamda ben giderken.
Senden aldıklarım olsaydı da onları bıraksaydım sana.
Kurumuş papatyalardan, kokusu hala saklı bir taç yapsaydın da bana, zarfın içine
onu da koysaydım.
Ama yok, yok işte...
Sakladım seni içimde.
Senden izin almadım ama aldım seni ve gidiyorum.
Bir de gölgeler geliyor peşim sıra.
Hangisi aslım o da yanıtsız...
Ben, ben galiba dayanamıyorum artık...
Yok, bu öyle her zamankinden değil.
Keyifsiz bir gecede, söylenecekleri söylemeleri beceremeyip, ardımdan dualar okunarak
gidiyorum...
Gel de toprak at üzerime...
Yorgunsan ve kolun ağrıyorsa eğer, bana yaşamak için bir neden söyle..
Ben giderken çaresiz, hasret olmasın yüreğine...
__Bizi Okuyana Değil Anlayana__