Ne güzeldi diil mi yaşadıklarımız, ne güzeldi...
artık ne sen, ne de ben bulamayız o günleri.
bazen düşünüyorum da...
bende de kazmalık vardı galiba, diyorum.
İkimiz de kıymetini bilemedik gençliğimizin.
hatırlar mısın, akşam olur pijamalarımızı giyerdik.
sen kokunu sürerdin...
oda mahvolurdu, adeta içinde yüzerdin çünkü.
olmadık şeylere güler, durup-dururken ağlardık.
görenler deli sanırdı, sanırsam.
güzel havalarda sokaklara çıkardık.
ama hep yağmura yakalanır, sıçana dönerdik.
bir de kar yağınca kartopu oynardık seninle.
topların içine hep taş koyardın, atardın.
sen, iskambil kağıtlarından fal bakardın.
İstediğin çıkmadığında sövüp kalaylardın, ağzın bozuktu biraz
Çok kızardın sigara içtiğime.
ve içkime karışırdın, oklavayla karşılardın beni
eve sarhoş geldiğimde.
az dayağını yemedim.
arasıra rejim yapardın, ama ihtiyacın vardı.
hükümet gibi karıydın şerefsizim.
komşunun çocukları vardı, bizim oğlanın kafasını yarmışlardı
beraber çocuk bahçesine giderdiniz.
ben televizyonda maça bakardım.
ne işim var çocuk parkında.
arasıra arkadaşlar gelir poker oynardık.
ben hile yapardım, sen yardım ederdin.
benim askerde yediğim dayak hikayeleri...
senin anderson'dan hikayelerin hiç bitmezdi..
İlk tanıştığımız günü hatırlar, gülerdik.
sen bana, üstümde ne vardı diye sorardın.
ben de, '40 sene geçti, ne bilim ben?' derdim
sen kızınca ben de sallamaya başlardım.
Çingene pembesi bi kazak,
ördek yeşili bi etek,
beyaz çoraplar, mor pabuçların....
güzel bir bahar akşamı sinemada karşılaşmıştık.
İkimiz de önümüze bakmamıştık.
Özellikle ben, güneş gözlüklerimin ardından kızları kesiyordum.
Çarpıştık önce, sen,'ÇÜŞŞŞ ayi' dedin.
sonra ben 'güzel olduğunuz kadar küstahsınız da! dedim.
sen hemen yavşadın, göz-göze geldik ve başladık, film gibi yani..
sonra ayrıldık.
sen benim ayak kokuma dayanamamıştın.
ben senin sarmısak kokan nefesine..
artık ne sen, ne de ben bulamayız o günleri.
bazen düşünüyorum da...
bende de kazmalık vardı galiba, diyorum.
İkimiz de kıymetini bilemedik gençliğimizin.
hatırlar mısın, akşam olur pijamalarımızı giyerdik.
sen kokunu sürerdin...
oda mahvolurdu, adeta içinde yüzerdin çünkü.
olmadık şeylere güler, durup-dururken ağlardık.
görenler deli sanırdı, sanırsam.
güzel havalarda sokaklara çıkardık.
ama hep yağmura yakalanır, sıçana dönerdik.
bir de kar yağınca kartopu oynardık seninle.
topların içine hep taş koyardın, atardın.
sen, iskambil kağıtlarından fal bakardın.
İstediğin çıkmadığında sövüp kalaylardın, ağzın bozuktu biraz
Çok kızardın sigara içtiğime.
ve içkime karışırdın, oklavayla karşılardın beni
eve sarhoş geldiğimde.
az dayağını yemedim.
arasıra rejim yapardın, ama ihtiyacın vardı.
hükümet gibi karıydın şerefsizim.
komşunun çocukları vardı, bizim oğlanın kafasını yarmışlardı
beraber çocuk bahçesine giderdiniz.
ben televizyonda maça bakardım.
ne işim var çocuk parkında.
arasıra arkadaşlar gelir poker oynardık.
ben hile yapardım, sen yardım ederdin.
benim askerde yediğim dayak hikayeleri...
senin anderson'dan hikayelerin hiç bitmezdi..
İlk tanıştığımız günü hatırlar, gülerdik.
sen bana, üstümde ne vardı diye sorardın.
ben de, '40 sene geçti, ne bilim ben?' derdim
sen kızınca ben de sallamaya başlardım.
Çingene pembesi bi kazak,
ördek yeşili bi etek,
beyaz çoraplar, mor pabuçların....
güzel bir bahar akşamı sinemada karşılaşmıştık.
İkimiz de önümüze bakmamıştık.
Özellikle ben, güneş gözlüklerimin ardından kızları kesiyordum.
Çarpıştık önce, sen,'ÇÜŞŞŞ ayi' dedin.
sonra ben 'güzel olduğunuz kadar küstahsınız da! dedim.
sen hemen yavşadın, göz-göze geldik ve başladık, film gibi yani..
sonra ayrıldık.
sen benim ayak kokuma dayanamamıştın.
ben senin sarmısak kokan nefesine..