Bir vicdan ayaklanmasına doğru genişlerse kalbin/ şiir gibi yürürse ince ve narin…
Anla ki herkes değilsin!
Anla ki herkes değilsin!
Gel sevgilim biraz soluklanalım. Çok düştük biraz soluklanalım.
Maviye çalan bir çocuk geçsin gözlerimizden. Kara bir günü daha ifşa ettik mavilenelim.
Bir geceye daha sızdığımızın resmidir bu, bir karanlığı daha patlattığımızın.
Çok sesli bir koro oratoryomuzu yapsın.
Cümlelerin arasından sızıp bulanık bir ırmakta sır olalım.
Son virdine yataklık yapacağımız bir derviş bulalım. Çıtı pıtı bir kente, tedavülden kalkmış ağır nefeslerle girelim. Ve kenarı çentikli bir bilboardın tam ortasında bağdaş kuralım.
Gel sevgilim, kapısı çalınmamış evleri, yüzüne bakılmayan yetimleri hırkamızın altında, yüreğimizin boşluğunda saklayalım.
Ah toprak, künhüne varamadığımız rüyalar, kaç yerinden çatladı bu tohum, sis neden ellerimizden akar, hangi işaret bu kumpası bozar ve gözlerin neyin rengine çalar?
Bir geceyi daha bölelim, bir dilim sana bir dilim aç kurtlara…
Dudaklarım mühürlendi sevgilim sandım yeryüzü mühürlendi. Tenimde zahit bir ateş.
Ey aşk sûretinde gelen yalan. Kocaman bir yüreğe dokunur gibi geçtin sokaklarımdan.
Ne kadar da sırnaşık bir heyüla göğümüzde asılı kalan güneş.
Dışın zaptedilmez harami. İçin sevgilim uyut beni.
Ruhumuzu darp eden isyan, erimez de saçaklarımızdan sarkarsa ihanet.
Cinneti o zaman sözlerinde tutuklu kalmış susuşlarım say.
Kabil emziren bir zamanla sürgit yoldaşlıkların kahrı düşlerimizi kundakladığında
bir sen bil herkes değilsin.
Ruhumuzun aynasında saklı kalan bir vahadır örgütlenmiş bu bahar.
Sen bilirsin bu kokuyu, yusuf'un zindanındaki küf, bu buğu.
Üzerimize serpiştirilmiş kıyımdır; ya coğrafyamız talan ya da sevincimizin atıldığı dipsiz kuyu.
Alnımızın çatından sarkıtılmış sarkaç mahşerin tam ortasından geçip hüznümüze dokunuyor.
Ve ruhumuz sevgilim ölüm görmüş yalnızlıklara gömülüyor.
Uzatmalı bir iklim bu. Hiçbir şey kadar masum.
Buğday teninde bir sözcük düşür kalbine. Başak renginde bir bahar çağır.
Ağlayan çocukların gözyaşlarını çal. Sıkılmış bir yumruğun öfkesini takdis et.
Ve öğret bana sevgilim demirin ve mizanın kavlince
Nedir sabrımızın gergefine takılıp kalan bu ayrıksı
Bu sükûnet…
ÖMER İDRİS AKDİN
Maviye çalan bir çocuk geçsin gözlerimizden. Kara bir günü daha ifşa ettik mavilenelim.
Bir geceye daha sızdığımızın resmidir bu, bir karanlığı daha patlattığımızın.
Çok sesli bir koro oratoryomuzu yapsın.
Cümlelerin arasından sızıp bulanık bir ırmakta sır olalım.
Son virdine yataklık yapacağımız bir derviş bulalım. Çıtı pıtı bir kente, tedavülden kalkmış ağır nefeslerle girelim. Ve kenarı çentikli bir bilboardın tam ortasında bağdaş kuralım.
Gel sevgilim, kapısı çalınmamış evleri, yüzüne bakılmayan yetimleri hırkamızın altında, yüreğimizin boşluğunda saklayalım.
Ah toprak, künhüne varamadığımız rüyalar, kaç yerinden çatladı bu tohum, sis neden ellerimizden akar, hangi işaret bu kumpası bozar ve gözlerin neyin rengine çalar?
Bir geceyi daha bölelim, bir dilim sana bir dilim aç kurtlara…
Dudaklarım mühürlendi sevgilim sandım yeryüzü mühürlendi. Tenimde zahit bir ateş.
Ey aşk sûretinde gelen yalan. Kocaman bir yüreğe dokunur gibi geçtin sokaklarımdan.
Ne kadar da sırnaşık bir heyüla göğümüzde asılı kalan güneş.
Dışın zaptedilmez harami. İçin sevgilim uyut beni.
Ruhumuzu darp eden isyan, erimez de saçaklarımızdan sarkarsa ihanet.
Cinneti o zaman sözlerinde tutuklu kalmış susuşlarım say.
Kabil emziren bir zamanla sürgit yoldaşlıkların kahrı düşlerimizi kundakladığında
bir sen bil herkes değilsin.
Ruhumuzun aynasında saklı kalan bir vahadır örgütlenmiş bu bahar.
Sen bilirsin bu kokuyu, yusuf'un zindanındaki küf, bu buğu.
Üzerimize serpiştirilmiş kıyımdır; ya coğrafyamız talan ya da sevincimizin atıldığı dipsiz kuyu.
Alnımızın çatından sarkıtılmış sarkaç mahşerin tam ortasından geçip hüznümüze dokunuyor.
Ve ruhumuz sevgilim ölüm görmüş yalnızlıklara gömülüyor.
Uzatmalı bir iklim bu. Hiçbir şey kadar masum.
Buğday teninde bir sözcük düşür kalbine. Başak renginde bir bahar çağır.
Ağlayan çocukların gözyaşlarını çal. Sıkılmış bir yumruğun öfkesini takdis et.
Ve öğret bana sevgilim demirin ve mizanın kavlince
Nedir sabrımızın gergefine takılıp kalan bu ayrıksı
Bu sükûnet…
ÖMER İDRİS AKDİN