Ayşe içeriye girince odadaki hanımlar şöyle bir irkildiler.Oysa genç kızın kimseyi gördüğü yoktu.Sapsarı yüzüyle, uyurgezer gibi karyolaya doğru yürüdü.Saygıyla usul usul yanaştı sevgili ölüye.Anacığının hayat ışığı sönmüş yüzüyle karşılaşınca ürperdi;yabancıladığı soğuk bir havanın damarlarına kadar işlediğini hissetti bir an…
Zehra teyze başını kaldırıp bakamamıştı Ayşe’ye.Elinde doğmuş,kendi kızı gibi sevmişti onu.Hep gülen neşeli yüzünde , acının ezikliğini görmeye tahammülü yoktu çünkü.Elinden gelse o büyük kaybın verdiği ızdırabı kendi içine basıp, yavrucağın üzüntüsünü hafifletecekti.Ölünün başında Kur’an okuyan Hacı nine gözünün kuyruğuyla farketmişti onun kapıdan girişini.Zayıf elleri daha bir titredi.Buğulanan gözlerinden yazılar silikleşiyordu.Hıçkırıklarına hakim olmaya çalışarak sesini biraz daha yüseltti…Yüreği yaralı genç kıza çok şey söylemek istiyordu şuan…Sesinin ifadesinden belliydi bu.Ama, ne dileyeceği başsağlığı, ne Allah’tan sabır, ne ölene rahmet; okuduğu şu ayetten, Allah Kelamından güçlü olmazdı kuşkusuz…O niyetle, odaya hakim olan sesiyle, yürekten sürdürdü okumasını.Hacı ninenin etkili okuyuşuyla heyecanlanan Hacer, başını omuzlarının içine gömdü.Ayşe’nin kopuverecek çığlıklarına, feryatlarına dayanabilmek için hazırladı kendini.Şu an,arkadaşının yerinde olmadığına şükrediyordu.Ona acıyor,ne yapsa hoş görebileceğini düşünüyordu…Kolay değildi.Anasını, canı ciğeri anasını yitirmişti…Hıçkırıklarını boğmak için mendilini ağzına kapadıç
Yanıbaşında kızı Hacer’in sarsılan vücudu Seher halayı iyice duygulandırdı.Ayşe’de kendi kızıyla yaşıttı.Kendi kızıyla kıyaslayınca yeğeninin öksüzlüğü içini daha bir parçaladı kadıncağızın.Gözlerinden oluk oluk yaş dökerek:”Zavallı yavrum” diye hıçkırdı.”nasıl,nasıl kaldıracak bu acıyı şimdi?..” Onun ne tahammülsüz olduğunu çocukluğundan bilirdi.Bir oyuncağının kaybolmasını bile kabullenmeyip, günlerce ağlayan çocuk, bugün nasıl dayanacaktı anasının ebedi yokluğuna?
Elleriyle yüzünü örterek bekledi Ayşe’nin çığlığını.ölünün üstüne kapanıp,çaresiz,devasız feryatlarla kendini paralayışını; o alışılmış toyca isyanları bekledi.Dört kadın gergin sinirleri, parça parça yürekleriyle ananın evlattan sökülüp koparılışını beklediler.
Beklenen Taşkınlıktan Eser Yoktu Oysa! Merakla kalkan bakışlar Ayşe’nin huzurlu sessizliğiyle şaşırdılar.Gözleri kapalı, anasının başucunda dikiliyordu genç kız.Acının, tevekkülün yanında,manevi bir beraberliğin huzuru okunuyordu yüzünde.Sanki onların yanında değildi, sanki ruh olmuştu…Körükörüne dünya tutkusuyla değil,nereden gelip, nereye gidildiğini bilmenin sükunetiyle ebedi dünyasına, asıl mekanına uğurluyordu anasını…Kıpır kıpır dualarında, yolcusunun geçtiği-geçeceği yolların aydınlık olması dileği vardı yalnızca…
Birsen TÜRKÖZ
Çocukluk zamanlarımdan bir dergide okuduğum, beni hala daha etkileyen, gün olup dünya işlerine kaptırdığımda nereden gelip nereye gittiğimizi hatırlatan, çok iyi anlayıp bildiğim bir hikaye...
Zehra teyze başını kaldırıp bakamamıştı Ayşe’ye.Elinde doğmuş,kendi kızı gibi sevmişti onu.Hep gülen neşeli yüzünde , acının ezikliğini görmeye tahammülü yoktu çünkü.Elinden gelse o büyük kaybın verdiği ızdırabı kendi içine basıp, yavrucağın üzüntüsünü hafifletecekti.Ölünün başında Kur’an okuyan Hacı nine gözünün kuyruğuyla farketmişti onun kapıdan girişini.Zayıf elleri daha bir titredi.Buğulanan gözlerinden yazılar silikleşiyordu.Hıçkırıklarına hakim olmaya çalışarak sesini biraz daha yüseltti…Yüreği yaralı genç kıza çok şey söylemek istiyordu şuan…Sesinin ifadesinden belliydi bu.Ama, ne dileyeceği başsağlığı, ne Allah’tan sabır, ne ölene rahmet; okuduğu şu ayetten, Allah Kelamından güçlü olmazdı kuşkusuz…O niyetle, odaya hakim olan sesiyle, yürekten sürdürdü okumasını.Hacı ninenin etkili okuyuşuyla heyecanlanan Hacer, başını omuzlarının içine gömdü.Ayşe’nin kopuverecek çığlıklarına, feryatlarına dayanabilmek için hazırladı kendini.Şu an,arkadaşının yerinde olmadığına şükrediyordu.Ona acıyor,ne yapsa hoş görebileceğini düşünüyordu…Kolay değildi.Anasını, canı ciğeri anasını yitirmişti…Hıçkırıklarını boğmak için mendilini ağzına kapadıç
Yanıbaşında kızı Hacer’in sarsılan vücudu Seher halayı iyice duygulandırdı.Ayşe’de kendi kızıyla yaşıttı.Kendi kızıyla kıyaslayınca yeğeninin öksüzlüğü içini daha bir parçaladı kadıncağızın.Gözlerinden oluk oluk yaş dökerek:”Zavallı yavrum” diye hıçkırdı.”nasıl,nasıl kaldıracak bu acıyı şimdi?..” Onun ne tahammülsüz olduğunu çocukluğundan bilirdi.Bir oyuncağının kaybolmasını bile kabullenmeyip, günlerce ağlayan çocuk, bugün nasıl dayanacaktı anasının ebedi yokluğuna?
Elleriyle yüzünü örterek bekledi Ayşe’nin çığlığını.ölünün üstüne kapanıp,çaresiz,devasız feryatlarla kendini paralayışını; o alışılmış toyca isyanları bekledi.Dört kadın gergin sinirleri, parça parça yürekleriyle ananın evlattan sökülüp koparılışını beklediler.
Beklenen Taşkınlıktan Eser Yoktu Oysa! Merakla kalkan bakışlar Ayşe’nin huzurlu sessizliğiyle şaşırdılar.Gözleri kapalı, anasının başucunda dikiliyordu genç kız.Acının, tevekkülün yanında,manevi bir beraberliğin huzuru okunuyordu yüzünde.Sanki onların yanında değildi, sanki ruh olmuştu…Körükörüne dünya tutkusuyla değil,nereden gelip, nereye gidildiğini bilmenin sükunetiyle ebedi dünyasına, asıl mekanına uğurluyordu anasını…Kıpır kıpır dualarında, yolcusunun geçtiği-geçeceği yolların aydınlık olması dileği vardı yalnızca…
Birsen TÜRKÖZ
Çocukluk zamanlarımdan bir dergide okuduğum, beni hala daha etkileyen, gün olup dünya işlerine kaptırdığımda nereden gelip nereye gittiğimizi hatırlatan, çok iyi anlayıp bildiğim bir hikaye...