Şimdi sen şiir yazıyorsun ya
ben parmaklarımınn ucuna basarak
kaçıyorum usulca...
Ne zaman konuşmalı insan
ya da ne zaman susmalı...
veya ne zaman haykırmalı.
İstanbul İstanbul olalı
kaç sevda gördü gerçekten
geberiyorum aşkından diyen
ne kadar geberdi sahiden
Kaç kucak boşluğa dayanabildi
Kaç yürek gerçek gözyaşı döktü
nerdeyiz biz
Sevdaların ortasında mı
sevdasızlıkların zamansızlıklarında mı
Bitirtmeli miyiz umutları
Terketmelimiyiz yüreklerimizi
Kapanıp kapılar arkasına
görmezden mi gelmeliyiz
Mutluluk bu mu?
Böyle mi yaşamalıyız
Yaşanan "an"...
diye bir türkü tutturmuşuz işte
peki var mı sence
o türküye gönül gözüyle eşlik edip
"an"ı "anlayan...
Önce bozulan neydi?
Ekmekler mi?
Yok be güzelim...
Ekmeği yapan eller
ekmekleri bozanlar!
Şimdi sen şiir yazıyorsun ya...
ben usulca gidiyorum
parmaklarımın ucunda.
Sen şiirlerini yaz...
İçindeki o boşluğu hiç bir zaman dolduramadım ben. Buna gücüm yetmezdi. Sense bıraktığın yerden,
benimle birlikte yeniden yaşamaya devam edebileceğini düşünüp, ömrünü tamamlamaya çalışıyordun.
O yarım kalmış, o bir daha tamamlanamayacak olan ömrünü... Ömrünü tamamlamak isterken, yaralarını sarmak istiyordun.
O peşini bırakmayan, nereye gitsen seninle birlikte gelen, hiç bir zaman kurtulamadığın yaralarını.
Onları tamamen sarıp iyileştirdiğinde bu hayattan kaçıp gitmeyi düşünüyordun. Hani benden önce ölecektin ya...
Şımarık bir çocuktu sevgin, seni seven herkesten hayatını isteyen. Yıllardır öyle susuz öyle yalnız bırakmıştın ki onu,
yalnızca kendine sevgili olabilmiştin ancak. Kendini sevmekten yorulduğunda başka sevgilere karışmak isterdin.
Uzaklara çok uzaklara gitmek isterdin hep... Gittiğin yerlerde seni tanımadan sevsinler,
hayatındaki hiç bir ayrıntıyı bilmeden sevsinler diye... Nasıl olsa geri dönecektin yine, evine, kalp ağrısı odana,
o sonsuz yalnızlığına... Her zaman yaptığın gibi sevgini şımartacak, ona aldığın hediyeleri gösterecektin.
Çünkü; hayat senin için tek başına yaşanılmayacak kadar zor, bir başkasını sevdirmeyecek kadar da acımasız dı.
Yaşadıklarını tüketip, heyecanın geçtiğinde beni hatırlardın. Hiç bir şey yaşamamış, hiç sevilmemiş gibi arardın beni.
Benim de sevgim senin ki gibi yalnızdı çünkü. Sahipsizdi..
Sana bakarken yüzünün derinliğine batardım. Yüzünden belli belirsiz anılar, yarım kalmış zamanlar, eksik sevdalar geçerdi.
İnsanlar benim neden genç kaldığımı bilmiyorlar çünkü ben bir yerde donmuştum, demiştin bana.
Kaç gündür deli gibi seni düşündüm durdum hep. Her an... Yokluğuna beş günden fazla dayanamadım, çıktım geldim.
İşte şu an yanımdasın, kendimi istediğim herşeye sahip olmuşum gibi hissediyorum. Ama yine gidiyorum...
Gitmem gerek... Bilmediğin zorunluluklarım var, sakın yanında olmak istemediğimi sanma. Yanında kalmayı
senin beni istediğinden daha çok istiyorum. Ama gitmeliyim. Beni anladığını biliyorum...
Çok yakında yine yanında olacağım, belki yarın. Seni çok seviyorum, deyip gittin...
Oysa böyle değildi eskiden. Sen gittiğinde arkandan gülümseyerek bakardım. Düşünmezdim bile gittiğini.
Sadece giderdin ve nasıl olsa gelirdin bir zaman sonra...
Uzun uzun konuşurduk seninle, büyük bir hazla anlatırdın hayatını. Büyük bir acıyla çalkalanırdı için kardeşini
özlerken, derin bir yalnızlıkla burkulurdu dudakların annenin ismini anarken... Susar dinlerdim seni, susar gülümserdim,
hayatla alay eder gibi birbirimize bakıp gülümserdik...Sonra durduk yerde sarılırdın bana. Bütün sevdiklerine sarılır gibi
sarılırdın. Seni böyle susuz bırakan, seni senden koparan, seni sana düşman eden geçmişine sarılır gibi sarılırdın bana...
Seni umursamayalara karşı içinde beslediğin umutsuz sevginle sarılırdın... Kısa bir süreliğine bile olsa yaşantınla
ilgili bütün bağlarını koparıp sarılırdın bana. Seni böyle anlarda sonsuz bir aşkla sevmek geçerdi içimden, büyük bir
tutkuyla sevmek... Beni duymuyor musun, bu aşk için her şeyden vazgeçebileceğimi görmüyor musun? Neden sürekli çok
yalnızım diyorsun bana? Neden sürekli bir boşluğa bakar gibi bakıyorsun. Bırak, seni sahip olduğun herşeyin uzağına iten,
bilmediğim zorunluluklarını bir kenara bırak... Hem ne olabilir ki onlar? Sana hiç bir faydası dokunmuyorsa
neden kurtulmuyorsun ki onlardan? Yanında ben varım artık. Gitme, benimle kal, bu aşkı birlikte yaşayalım, sevgim
ikimize de yeter, diye bağırmak geçerdi içimden... Yapamazdım bunu sana...
Seni çektiğin acıdan koparamazdım. Yanımda kalmanı istemek, acılarını soluksuz bırakmak demekti benim için.
Sevgimi sana belli etmediğim zamanlarda alınganlıklarına kaçardın.
Önce yüzünü asardın, donardı gözlerindeki ışık, içten içe kızardın. Şaşırır, yaptığın şeye anlam veremezdim.
Ama anlardım; sevgini yurtsuz bir toprak gibi görürdün benimleyken. Onu sürekli şımartmamı, göklere çıkarmamı,
senin beni sahiplendiğin gibi benim de seni sonsuz bir istekle sahiplenmemi, yalnızca sana ait olmamı beklerdin.
önce öfkelenir sonra öfkeni yatıştırmamı isterdin benden. O an düşündüğüm, uğraştığım ne varsa bir kenara bırakıp
seninle ilgilenmemi isterdin. Merak ederdim hep; nerede eksik bırakılmıştın, neyi yarım yaşamıştın.
Saplanıp kaldığın bayağılıktan,sıradanlıktan, oynadığın aşk oyunlarından neden kurtulamıyordun.
Gittin...
Yokluğunu farkettiğim anda hissetim o büyük yalnızlığımı... Hayatın sıkıcılığını...
Meğer sensizlikmiş benim bu hayattaki tek eksikliğim. Sensizlikmiş yüreğimi acıtan tek belirsizlik,
sensizlikmiş durmadan sigaraya sarılan ellerimideki tedirginliğin nedeni...
Gecenin bir yarısı ansızın uyanıp yeter gel artık diye haykırışlarım sanaymış...
Gittin...
Seni özlemek,kalbin kalbimin yanında çarparken, ellerin avuç içlerimin teriyle ıslanırken, saçlarının o sarhoş edici
kokusunu içime çekerken, birbirimize sırılsıklam sarılırken,
gideceğim dediğinde gözlerindeki hüzünlü bakışlara daha fazla dayanamayıp, telaşlı ve kaçamak cümlelerle biraz
daha yanımda kalmanı sağlamak için senin de bildiğin bahanelerle
seni avutmaya çalışmaktı.
Seni özlemek, içimi kanata acıta gitmene razı olmaktı.
İçimi acıtan tuhaf, akılalmaz düşünceler içinde zor da olsa gitmeye mecbur olduğunu kendime kabullendirmek,
çocuksu duygularla Tanrı` dan hayatındaki bütün olumsuzlukları yok etmesini dilenmekti.
Beni bir kez öldürdüğün bu hayatta....
Kendini atese atıyorsun ama yanmakta istemiyorsun...
Hep gitmelere gidememelere mahkum senin yüreğin... ve gidişlerin döüşlerin oluyor aslında farkında mısın?
İçinde ki boşluğu dolduramadım ben. İzin vermedin ki...
Gitme bu kez...
sadece bir kez...
ben parmaklarımınn ucuna basarak
kaçıyorum usulca...
Ne zaman konuşmalı insan
ya da ne zaman susmalı...
veya ne zaman haykırmalı.
İstanbul İstanbul olalı
kaç sevda gördü gerçekten
geberiyorum aşkından diyen
ne kadar geberdi sahiden
Kaç kucak boşluğa dayanabildi
Kaç yürek gerçek gözyaşı döktü
nerdeyiz biz
Sevdaların ortasında mı
sevdasızlıkların zamansızlıklarında mı
Bitirtmeli miyiz umutları
Terketmelimiyiz yüreklerimizi
Kapanıp kapılar arkasına
görmezden mi gelmeliyiz
Mutluluk bu mu?
Böyle mi yaşamalıyız
Yaşanan "an"...
diye bir türkü tutturmuşuz işte
peki var mı sence
o türküye gönül gözüyle eşlik edip
"an"ı "anlayan...
Önce bozulan neydi?
Ekmekler mi?
Yok be güzelim...
Ekmeği yapan eller
ekmekleri bozanlar!
Şimdi sen şiir yazıyorsun ya...
ben usulca gidiyorum
parmaklarımın ucunda.
Sen şiirlerini yaz...
İçindeki o boşluğu hiç bir zaman dolduramadım ben. Buna gücüm yetmezdi. Sense bıraktığın yerden,
benimle birlikte yeniden yaşamaya devam edebileceğini düşünüp, ömrünü tamamlamaya çalışıyordun.
O yarım kalmış, o bir daha tamamlanamayacak olan ömrünü... Ömrünü tamamlamak isterken, yaralarını sarmak istiyordun.
O peşini bırakmayan, nereye gitsen seninle birlikte gelen, hiç bir zaman kurtulamadığın yaralarını.
Onları tamamen sarıp iyileştirdiğinde bu hayattan kaçıp gitmeyi düşünüyordun. Hani benden önce ölecektin ya...
Şımarık bir çocuktu sevgin, seni seven herkesten hayatını isteyen. Yıllardır öyle susuz öyle yalnız bırakmıştın ki onu,
yalnızca kendine sevgili olabilmiştin ancak. Kendini sevmekten yorulduğunda başka sevgilere karışmak isterdin.
Uzaklara çok uzaklara gitmek isterdin hep... Gittiğin yerlerde seni tanımadan sevsinler,
hayatındaki hiç bir ayrıntıyı bilmeden sevsinler diye... Nasıl olsa geri dönecektin yine, evine, kalp ağrısı odana,
o sonsuz yalnızlığına... Her zaman yaptığın gibi sevgini şımartacak, ona aldığın hediyeleri gösterecektin.
Çünkü; hayat senin için tek başına yaşanılmayacak kadar zor, bir başkasını sevdirmeyecek kadar da acımasız dı.
Yaşadıklarını tüketip, heyecanın geçtiğinde beni hatırlardın. Hiç bir şey yaşamamış, hiç sevilmemiş gibi arardın beni.
Benim de sevgim senin ki gibi yalnızdı çünkü. Sahipsizdi..
Sana bakarken yüzünün derinliğine batardım. Yüzünden belli belirsiz anılar, yarım kalmış zamanlar, eksik sevdalar geçerdi.
İnsanlar benim neden genç kaldığımı bilmiyorlar çünkü ben bir yerde donmuştum, demiştin bana.
Kaç gündür deli gibi seni düşündüm durdum hep. Her an... Yokluğuna beş günden fazla dayanamadım, çıktım geldim.
İşte şu an yanımdasın, kendimi istediğim herşeye sahip olmuşum gibi hissediyorum. Ama yine gidiyorum...
Gitmem gerek... Bilmediğin zorunluluklarım var, sakın yanında olmak istemediğimi sanma. Yanında kalmayı
senin beni istediğinden daha çok istiyorum. Ama gitmeliyim. Beni anladığını biliyorum...
Çok yakında yine yanında olacağım, belki yarın. Seni çok seviyorum, deyip gittin...
Oysa böyle değildi eskiden. Sen gittiğinde arkandan gülümseyerek bakardım. Düşünmezdim bile gittiğini.
Sadece giderdin ve nasıl olsa gelirdin bir zaman sonra...
Uzun uzun konuşurduk seninle, büyük bir hazla anlatırdın hayatını. Büyük bir acıyla çalkalanırdı için kardeşini
özlerken, derin bir yalnızlıkla burkulurdu dudakların annenin ismini anarken... Susar dinlerdim seni, susar gülümserdim,
hayatla alay eder gibi birbirimize bakıp gülümserdik...Sonra durduk yerde sarılırdın bana. Bütün sevdiklerine sarılır gibi
sarılırdın. Seni böyle susuz bırakan, seni senden koparan, seni sana düşman eden geçmişine sarılır gibi sarılırdın bana...
Seni umursamayalara karşı içinde beslediğin umutsuz sevginle sarılırdın... Kısa bir süreliğine bile olsa yaşantınla
ilgili bütün bağlarını koparıp sarılırdın bana. Seni böyle anlarda sonsuz bir aşkla sevmek geçerdi içimden, büyük bir
tutkuyla sevmek... Beni duymuyor musun, bu aşk için her şeyden vazgeçebileceğimi görmüyor musun? Neden sürekli çok
yalnızım diyorsun bana? Neden sürekli bir boşluğa bakar gibi bakıyorsun. Bırak, seni sahip olduğun herşeyin uzağına iten,
bilmediğim zorunluluklarını bir kenara bırak... Hem ne olabilir ki onlar? Sana hiç bir faydası dokunmuyorsa
neden kurtulmuyorsun ki onlardan? Yanında ben varım artık. Gitme, benimle kal, bu aşkı birlikte yaşayalım, sevgim
ikimize de yeter, diye bağırmak geçerdi içimden... Yapamazdım bunu sana...
Seni çektiğin acıdan koparamazdım. Yanımda kalmanı istemek, acılarını soluksuz bırakmak demekti benim için.
Sevgimi sana belli etmediğim zamanlarda alınganlıklarına kaçardın.
Önce yüzünü asardın, donardı gözlerindeki ışık, içten içe kızardın. Şaşırır, yaptığın şeye anlam veremezdim.
Ama anlardım; sevgini yurtsuz bir toprak gibi görürdün benimleyken. Onu sürekli şımartmamı, göklere çıkarmamı,
senin beni sahiplendiğin gibi benim de seni sonsuz bir istekle sahiplenmemi, yalnızca sana ait olmamı beklerdin.
önce öfkelenir sonra öfkeni yatıştırmamı isterdin benden. O an düşündüğüm, uğraştığım ne varsa bir kenara bırakıp
seninle ilgilenmemi isterdin. Merak ederdim hep; nerede eksik bırakılmıştın, neyi yarım yaşamıştın.
Saplanıp kaldığın bayağılıktan,sıradanlıktan, oynadığın aşk oyunlarından neden kurtulamıyordun.
Gittin...
Yokluğunu farkettiğim anda hissetim o büyük yalnızlığımı... Hayatın sıkıcılığını...
Meğer sensizlikmiş benim bu hayattaki tek eksikliğim. Sensizlikmiş yüreğimi acıtan tek belirsizlik,
sensizlikmiş durmadan sigaraya sarılan ellerimideki tedirginliğin nedeni...
Gecenin bir yarısı ansızın uyanıp yeter gel artık diye haykırışlarım sanaymış...
Gittin...
Seni özlemek,kalbin kalbimin yanında çarparken, ellerin avuç içlerimin teriyle ıslanırken, saçlarının o sarhoş edici
kokusunu içime çekerken, birbirimize sırılsıklam sarılırken,
gideceğim dediğinde gözlerindeki hüzünlü bakışlara daha fazla dayanamayıp, telaşlı ve kaçamak cümlelerle biraz
daha yanımda kalmanı sağlamak için senin de bildiğin bahanelerle
seni avutmaya çalışmaktı.
Seni özlemek, içimi kanata acıta gitmene razı olmaktı.
İçimi acıtan tuhaf, akılalmaz düşünceler içinde zor da olsa gitmeye mecbur olduğunu kendime kabullendirmek,
çocuksu duygularla Tanrı` dan hayatındaki bütün olumsuzlukları yok etmesini dilenmekti.
Beni bir kez öldürdüğün bu hayatta....
Kendini atese atıyorsun ama yanmakta istemiyorsun...
Hep gitmelere gidememelere mahkum senin yüreğin... ve gidişlerin döüşlerin oluyor aslında farkında mısın?
İçinde ki boşluğu dolduramadım ben. İzin vermedin ki...
Gitme bu kez...
sadece bir kez...