İçimde derin yarıklar bırakıyorsun git dediğim cümlelerde.Yanık kağıt uçları kokuyor hava.Ben ki sana git demedim hiçbir zaman gittiğinden dolayı gitmeleri ezberlemiş gözlerime ağır geliyor gözyaşları biliyorsun.
Of bu ne ağır bir akşam bu nasıl derin iç soluklanması ölüm desem bu kadar kara değil.
Ezberi bozulmuş kederler taşıyorum satırlarımda. Soluklandığın dünyanın insanıyım hala. Soluklandığın kıyıların ıslaklığında gözyaşlarım. Bu kaçıncı sarhoşluk ne önemi var. Bütün sarhoşluklarım sana çıkıyor ezberli.
Sarı evet akşamlar senin dışında ve sarı. Üç adımda atabilirim sonsuzluğu heybeme sarı.
Ve hayır ama. Dillenmeli bir kez gördüğüm akşamın yapışkan sevdası dillerde. Ardında kocaman yalnızlıklar saklı sevdanın ayakları terlemeli rıhtımımda. Suskunluğu altın bilmiş kalabalıklara inat sözler akmalı geceme.
Bilesin istiyorum yakışmıyor o dudaklara bu hüzün. Hani çocukluğumuzun masallarındaki gibi bitmeli kötü başlangıçlar. Bir yerde iyi bir şeyler olmalı. Duymalı bunu herkes. Birilerinin sevinç şaşkınlığını yüzüne yapışmalı çıkmalı karşıma. Diğeri patlayıncaya kadar oh be demeli. Demeli işte.
Koşup gelmeli mutluluk ayaklarımın dibine kapıyı açtığımda çıkmalı karşıma piyango gibi çalmalı telefonumun zili içimi serinletmeli telefondaki ses dilimi uyuşturmalı kalakalmalıyım oracıkta sevinçten. İçimde bahar çiçeklerinin kokusu şaşkın çocuksu çırılçıplak sapsalak ama.
Göğsümü yaran bu şarkı sözlerilara kapamalıyım kulaklarımı biliyorum. Her sözcüğü özenle seçip saklıyorum heybemde. Bütün harfleri parlatıp büyütüyorum. Yanık kağıt uçları kokuyor hava. Kim bilir belki bu sabah belki akşam belki…
Belki isimsiz telefonların birinde senin nefesin…
Kim bilir?