09-17-2010, Saat: 12:22 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
6,323
-
Konuları:
4,304
-
Kayıt Tarihi:
Jan 2010
-
Rep Puanı:
Bırakın Beni Çok Yorgunum….
Şuraya öylesine bir uzansam, biraz uyusa ruhum, bedenim kendini bıraksa… Çok yorgun kalbim, hayatın hamallığından olsa gerek…
Bırakın Beni Çok Yorgunum….
Ne varsa içimde kalan, geçmişten getirip yüreğimi kirlettiğim, ağırlığını veriyor üstüme. Hiç bozulmamış bir uykuya hasretim. Geceden sabaha giden o karanlık saatlerde, bir parça huzur için neler veririm!
Aşkı bulduğumu sandıklarımdan, aşkı kaybedenlerden, sevdaya sözüm ona inanlardan, konuşunca mangalda kül bırakmayanlardan ve hepsinin benimle karşılaşmasından yorgunum.
Yazmış, baharmış, kış gelmiş bana ne! Mevsimlerle derdim olmaz ki benim, mevsimine göre aşk satanlardan yorgunum.
Dur demekten, yapma demekten, görmekten, görebilmekten, anlamaktan, algılamaktan, önceden hissetmekten, sabretmekten yorgunum.
Hani şarkıda der ya: “Yorgunum hancı, şuraya bir yatak ser yavaş yavaş…” Bir hancı bulsam, yatağımı kendim sermeye de razıyım.
Gözlerime iğneler batıyor uykusuzluktan, kalbime saplananlar ise aşktan değil; insanlardan, insanlardan… Anlamayanlardan, ders almayanlardan, her seferinde aynı yerde yeniden düşenlerden, dinlemeyenlerden, kendini eğitemeyenlerden, sevmeyi öğrenemeyenlerden dolayı yorgunum.
Önceden kesiliyor herhalde cezası yaşamın. Yoksa bir yüreğin kaldırabileceğinden çok fazlasına nasıl razı olayım?
Bırakın beni çok yorgunum… Biraz dinlenebilsem toparlanırım. Hiçbir rüyamı ele geçirmeden kötülük, uyuyabilsem; tek bir gün acı görmeden çevremde akşamı edebilsem; bir tek yaşam öyküsüne bile umutla tutunabilsem, dinlenirim!
Neredeysen çık ortaya hancı, yatak falan da istemez. Başımı şöyle omzuna bir koyabilsem…
09-17-2010, Saat: 12:23 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
6,323
-
Konuları:
4,304
-
Kayıt Tarihi:
Jan 2010
-
Rep Puanı:
Bir Kalbi Keşfetmek!
Bir kalbin kapısını açıp içeri girmek, karanlık bir mağaraya girmek gibidir. Önünüzde hiç ışık yoktur ve yolunuzu el yordamıyla bulursunuz.
Bir Kalbi Keşfetmek!
Labirente benzeyen, uzun ve karışık sokaklardan oluşur kalpler. Keşfedeceğiniz yüzlerce şey vardır. Bulup ortaya çıkardığınız her bulguda, geçtiğiniz ve arkanızda kalan sokağın ışığı yanar. Her yanan ışık da, önünüzdeki yeni sokağı biraz görmenizi sağlayan bir aydınlık sunar. Bundan sonrası size kalmıştır.Bir kalbin içine ilk girdiğinizde cesaretli olursunuz çünkü başınıza ne geleceğini bilmiyorsunuzdur.
İlerledikçe endişeleriniz artmaya başlar. Oysa insan tam tersi olacağını düşünür, değil mi? Ancak kalbin yolculuğunun en zor zamanları başlarıdır.
Aslında girdiğiniz her yeni kalp, korku filmi seyretmek gibidir. En başta sizi mısır patlağıyla keyifle koltukta otururken görenler, romantik komedi seyrettiğinizi sanabilir. Filmin konusu aşağı yukarı ortaya çıktığında, sizin de yüz ifadenize bir gerginlik hakimdir.
Aniden ortaya çıkan adam, sizi tam daldığınız bir anda yakalayan çığlık sesi, oturduğunuz koltuktan sıçratabilir. Filmin o kısımlarına da alıştığınızda, aslında bütün bunların film olduğunu içten içe söylemek ihtiyacı hissedersiniz.
“Aslında o kan değil, salça! Elinde testere olan adam da ne güzel oynuyor, çok başarılı! O kapı kendiliğinden mi kapandı sanki, rüzgardır canım rüzgar!” Buna benzer cümleler, içinize bir müddet için su serper ve siz rehavete kapılırsınız.
Film hakkında her şeyi öğrendiğinizde, ekranda şu yazı çıkar: “The End” Film bitmiştir! Kalkar ve yatağınıza gidersiniz. Zaten hepsinin oyundan ibaret olduğunu bildiğinizden, huzurla yatağa yatar, ışığı söndürürsünüz. Gel gör ki, evde hiç olmayan gıcırtılar, garip sesler, o gece duyulur. Yalnızsanız panik olabilirsiniz. Kalabalık bir yerde uyuyorsanız, sadece battaniyeyi kafanıza çekmek de çözümdür.
Bir kalbin içine girdiğinizde yapacağınız yolculuk, korku filmi seyretmek gibidir. Her gün seyrediyorsanız, alışmışsınızdır! Sizin zaten o film boyunca vereceğiniz bir tepki yoktur. Ancak arda bir seyrediyor ve için için korkuyorsanız, filmin konusuna göre belki de tamamını seyretmeden televizyonu kapatırsınız.
Bütün endişelerinize, korkunuza rağmen, bir şey sizi dürter ve gidip yine bir korku filmi alırsınız. Çünkü her yeni film, yeni bir kalbe girmek gibi umut taşır; ya bu seferki güzelse?
09-17-2010, Saat: 12:25 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
6,323
-
Konuları:
4,304
-
Kayıt Tarihi:
Jan 2010
-
Rep Puanı:
Hayat Vuracak, Sen Kalkacaksın!
Kolay geçmiyor ömür dediğin. Kim bilir kaç darbenin izidir gözün kenarında toplanan çizgiler? Her yaşam bir öykü olabilir, biraz akıllıysa senaryoyu yazan.
Hayat Vuracak, Sen Kalkacaksın!
Öyle basit değil yaşamak! Her şeyden önce bir amacın olacak. Avarelikse, o da kabulüm çünkü avare olmak da zor iştir.
Hep koşturmayla geçecek günlerin. Bazen birbirini o kadar takip eden, o kadar sıradan zamanlar geçireceksin ki; tarihin karışacak. Hangi güne uyandığını hatırlayamayacaksın, Salı zannettiğin aslında Perşembe olacak. O zaman anlayacaksın ki, kendini tekrar ediyorsun!
Aklının zilleri çalacak! Diyeceksin ki, neden durduğum yerde dönüyorum koşmak varken? Boşa geçirilen bir ömrün ardından öylece durup baktığını anlayacaksın. Anlamazsan ne olur? Hiç! Sen hep Perşembe günlerini Salı zannedersin. Kağıt üstüne atılmış tarih hatasından başka hiçbir şey sana yanlış gelmez.
Mutlaka bir amacın olacak ama saçmalamayacaksın. Lotodan para beklemek amaç değildir. Yürünecek bir yolun olacak. Sırt üstü yatarak yaşamanın büyüsüne kanmayacaksın çünkü hiç öyle bir hayatın olmayacak.
Bir inancın olacak! İçi boş küfe gibi hayatın kıyısında durmayacaksın. Muhteşem bir sesin olduğuna, Picasso gibi resim yaptığına, en iyi anne olduğuna veya canın neye istiyorsa ona inanacaksın. Öyle kuru inanç işe yaramayacağı için, direnecek ve çalışacaksın. Kendini yetiştireceksin, azimli olacaksın.
Yan komşunla, iş arkadaşınla, beğendiğin adamın sevgilisiyle yarışmayı bırakacaksın. Kendinle olacak savaşın, kendini geçmeye uğraşacaksın. Aklının güzelliğine takacaksın kafayı, burnuna değil. İçindeki boşlukları, güvensizliğini neşterle dolduramayacağını anlayacaksın.
Ailene ve dostlarına; seni üzen, sevgili olduğunu sandığın, acı veren tiplerden daha çok zaman ayıracaksın. Ayıracaksın çünkü gerçekten sevildiğini hissettiğin yer onların yanı olacak. Gazete, kitap okuyacaksın. Dünyayı, ülkeni, çevreni bileceksin. Kendini ne pahasına olursa olsun geliştireceksin.
Konuşmadan ve yapmadan önce mutlaka düşüneceksin. Enerjini, zamanını ve paranı sömürenlerden uzak duracaksın. Gerçek sevgiyi arayacaksın. Ararken mutlaka yanılacak, kırılacaksın. Yanlışlarınla öğreneceksin. Her önüne gelene salya sümük aşık olmayacaksın. Mantığını ve sağduyunu elden bırakmayacaksın.
Bunların hiçbiri kolay olmayacak. Avuçların kanayacak, kolların çizilecek, gözlerin dolacak. Hayat sana vuracak, sen ayağa kalkacaksın. Bir daha vuracak, bir daha kalkacaksın. Yığılmayacaksın, yıkılmayacaksın. Kendine, ideallerine, sözlerine sahip çıkacaksın. Arkasında duracaksın hayallerinin. Ne kadar çelme taksa da hayat sana, kalkacaksın! Çünkü yaşamanın tadına ancak o zaman varacaksın…
09-17-2010, Saat: 12:25 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
6,323
-
Konuları:
4,304
-
Kayıt Tarihi:
Jan 2010
-
Rep Puanı:
Aşk, Kendinden Kurtulma İsteğidir!
Aşk macerası, uygar toplumlara tutkuyu ve cinsel arzuların zarif sihrini getirdi. Uygarlık öncesi toplumlarda aşk yoktu. Biz, Romeo ve Leyla gibi aşıklarla medeni olduk.
Aşk, Kendinden Kurtulma İsteğidir!
Hepimiz aşık olmadan önce, farkında olmadan kendimizi aşka hazırlarız. Peki, aşık olmadan önceki süreçte ne olur da biz aşık olmak isteriz?
İnsan kendinden mutlu olmadığı zamanlarda aşka hazırlanır. Yani, kendinizden, çevrenizden, işinizden hoşnut değilseniz; kendinizi sevmiyorsanız, bu aşkın aranmasına giden yola çıkmaktır.
Psikolojik olarak kendimizi sevmediğimiz bu süreçte, karşımıza beğeneceğimiz biri çıkar. Bu kişiyi öylesine seçmeyiz. Birine aşık olmamız için, bizde olmayan bir takım özelliklerin onda olması gerekir. Bizden üstün, kendiyle mutlu görünen birini seçeriz. Hatta bazen ondan nefret bile edebiliriz. Bu duygu sonunda kendini aşk olarak değiştirir.
Kendinizi ne kadar beğenmiyorsanız, ne kadar mutsuzsanız, aşık olma seviyeniz de o derece tutkulu olur. Yani aşk, aslında kendinden kurtulma isteğidir.
Eğer kendinizi tamamıyla beğenir ve severseniz, aşık olamazsınız. Bunun tam tersi olan durumlarda da, yani özgüveniniz hiç yoksa ve egonuz çok güçsüzse, yine aşık olamazsınız. Aşık olmak için biraz özsaygı ve özgüvene ihtiyaç vardır.
Biriyle birlikte olabilmeniz için, kendinizle biraz olsun barışık olmanız gerekir. Kendinizi sevilmeye layık görmezseniz, sevemezsiniz.
Bir kişi kendini aşırı derecede değerli görüyorsa, bu durum kendini hiç değerli görmeyen biri kadar tehlikelidir. Her iki durumda da aşkın kapıları kapanacaktır.
Seviliyor olmak, özellikle bir kadının içindeki özgüveni yeniler, tazeler ve yükseltir. Aynı durum erkek için de geçerlidir. Ancak kadının sevme sebebi erkeğinkinden farklıdır. Kadının bir erkeğe ihtiyaç duymasının altında yatan his, sevme isteği değildir. Kadın, bir erkeğin kendine ihtiyaç duymasını ve sevilmeyi istediği için bir erkeği ister.
Kendini sevmemesiyle baş edebilecek ruhu olanlar sevebilir. Yani aşk, ancak cesurların işidir…
09-17-2010, Saat: 12:26 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
6,323
-
Konuları:
4,304
-
Kayıt Tarihi:
Jan 2010
-
Rep Puanı:
Aşka Ağlıyorum...
Kendine kanıyor kalp dediğin ve ben bir akşam vakti, aşka ağlıyorum. Her sorgudan suçlu çıkan ve hep bedel ödettirilen aşka ağlıyorum.
Aşka Ağlıyorum...
Ne zaman birileri eline bir bıçak geçirse, önce aşka vurur. Kan kaybeder düş saatlerinde aşk ve yine hesabı ona sorulur.
Hangi vakit adını ansam, etrafımı alevler sarar. Kimi öfkeli gözlerle bakar yüzüme çünkü aşktır suçlusu kendi kalbini idaresizce savurmanın ya da öyle zannedilir.
Yaşını kabuğunda gizleyen ağaç gibidir aşk, kaç yüzyılın izini taşır halkalarında. Kimler gelip geçmiştir yanından, kimler öpmüştür eteğini bilinmez.
Dünya döndükçe biz değişiriz. Biz değiştikçe ayın yüzü gibi değişir bize bakan yüzü de aşkın. Kendi kirliliğimizi boş veririz, nasıl kıydığımızı bilmeden aşkın yüreğini, kalbimizin kılıcını onunla bileriz.
Yüzümüzü bıraktığımız yabancı yatak odalarının aynalarında, bizi soyan aşkın kendiymiş gibi, çıplaklığımızı onunla örtmeye uğraşırız. Oysa kendi gözlerimize bakmaktan aciziz ama her sevişmenin huysuz sabahını aşka keseriz.
Biz insanız ya, o yüzden mi bu kadar kalleşiz? Kendi vurduklarımızı saymayız, vurgun yediklerimizi hesaba geçeriz.
Bir pazarlıktır bizim için yaşam, ne kadar verirlerse, o kadarını iade ederiz. Gereksizce harcanmış, yanlış kalplere giden onca duyguyu, dönüp şöyle bir bakarak aklımızla çözmeyiz.
Biz Adem oğluyuz ya, Adem bile utanırdı halimizi görse! Bunca karmaşanın ortasında durup, böyle hoyratça harcadığımız için aşkı, belki de yüzümüze bir tokat savururdu.
Kimsesiziz, kalabalık gibi dursak da; hepimiz tekiz. O yüzden her gün biraz daha bencil, biraz daha sevgisiz, biraz daha hırçın oluyoruz. Yalnızlığımız vuruyor yüzümüze, o yüzden böyle edepsiziz.
Kendine kanıyor aşk bir akşam vakti. Umutlarını kaybetmek üzere ve ben ona ağlıyorum. Gözyaşımın sebebi ne gidenler, ne dönmek istemeyenler; ben aşkın kendine ağlıyorum…
|