:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
»»-(¯`·.·´¯)->Her günüm senle,duygularla doğuyor ღღ(melek ile duygu seli)
Melek06
#11
Yalnızlığımı Arıyorum

Zamanı geri alabilseydim; 25 yaşıma geri dönebilmeyi isterdim.Sevdiğim ilk insan, adını bile öğrenemediğim genç ile beraber olabilmek , babamın üzerimde baskı kurmamasını, beni o Cihat ile evlenmeye zorlamamasını , hayatımı bana vermesini isterdim ;ama olmadı babam kendine yapılanı bana yapmaktan geri kalmadı hayatımıda yanına alıp beni bu dünyada yalnız bırakıp gitti.
Babam artık geri gelmeyecekti annemi de 5 yıl önce kanserden kaybetmiştim. Annesiz babasız bir başınaydım hayatta, benim için kararları kim verecekti, yemeği kim yapacaktı, ben bunların hiçbirini bilmiyordum ki bunlar nasıl yapılırdı.Hayat yalnızlığın yanında bunlarıda öğretecekti herhalde bana.Bir yıl sonunda nişanlandım Cihat ile evlendim
Hayaım tek kişilik olmaktan çıktı sonunda .Cihatı sevmesemde onunla birlikte olmak bana mutluluk veriyordu. O ise benimle beraber olmak için zorlanıyormuşcasına benden kaçıyor, başbaşa kalmaktan korkuyor gibiydi.Belli bir süre benimle ilgilenmesi, beni fark etmesini bekledim ama dayanamadım. Bir sabah çok erken bir saatte dolabın önünde sessiz bir şekilde beni izlerken birden uyanıverdim.Sanki fark etmiş gibi uyandığımı anlayınca çekindi aynaya dönüp kravatını düzeltmeye başladı.Aramızda 12 yaş fark vardı. Cihat 38 yaşında olmasına rağmen 25 yaşındaki gibi genç ve yakışıklı duruyordu.Saçları simsiyah gözleri kahverengi alabildiğine parlaktı. En başta onu sevmeme rağmen ona aşık olmaya başlıyordum. Kravatıyla uğraşmayı bırakınca kapıya doğru yöneldi, arkasına bakmaya ,bana sarılıp anlımdan öpmeye utanıp odadan çıktı. Merdivenlerden gelen ayak sesi bana güç verdi, yataktan kalkıp hemencecik giyindim, koşarak arkasından yetiştim.Bana bunları yaptıran neydi bilemiyorum tek kişilik hayatım mı, sevgiye aç ruhum mu ?
-Bir dakika
Bu sözcükler ağzımdan süzülüverdi onu karşımda görünce.Vücudum bana karşı çıkıyor ellerime sahip olamıyordum. Kalbim hiç böyle atmamıştı aslında kalbimin attığını da o an hissetmiştim.
Söylemek istediğim sözler vardı kelimelere dökülemeyen. Gözyaşlarım hiç durmayacakmışcasına akmaya başladı herhalde ben ağlıyordum. Yalnızlık sonunda bana bunu da yaptırmayı başarmıştı. Cihat karşımda hala bir buzdağı gibiydi. Sarılıp, ağlamayı boynunda devam ettirdim.
Beni elinin tersiyle koltuğa ittirdi. Üç aydır ağzından bir çift söz duymadığım Cihat, sözleriyle beni yalnızlığın uçurumundan aşağıya itmeyi başarmıştı.
Beni sevmiyormuş, benden nefret ediyormuş, hayatındaysa bir başkası varmış, eve geç geldiği zamanlarda onunla berabermiş.
Bu sözler, işte bir kadını yaşamaktan nefret ettirebilecek sözlerdi.Onları da ben duymuştum sonunda.Hemen yukarıya çıkıp bavulumu topladım Yalnızlığıma doğru uzun bir yolculuğa çıktım.Şu an 70 yaşındayım ve hala yalnızlığımı arıyorum karanlık gecelerde ...
__________________
Ara
Cevapla
Melek06
#12
Yine sessiz bir kış seheri, odamın perdeleri açık, kar usul usul yağıyor şehrime. Dört tane duvar , yaylı yatağım , yatağımın baş ucunda duran ahşap sehpa ve üzerindeki içi boş vazo; geçen sene vardı içinde bir şeyler ama zamana, birazda susuzluğa yenik düştüler. Kocaman dev blokları olan dillere destan bir konağın arkasına saklanmış küçük ,ahşap bir evdeyim işte. Kimim kimsem yok, annemi hiç görmedim , babam; bir yaz akşamıydı iyi hatırlıyorum , sofada oturmuş gümüş kabzalı tabancasını temizliyordu, ben yan odada elimi kafese daldırmış babamın kanaryasını tutmaya uğraşıyordum . Babam sinirli adamdı kızdığı zaman eline ne geçerse fırlatır, yeri göğü inletirdi, bana hiç kızmamıştı belki o silah patlamasaydı bir gün bana da sinirlenecek belki bir tokat patlatacaktı yanağıma . Silah sesini duydum öyle bir irkildim ki masadaki kafes yere yığılı verdi , bir an kuşun delicesine çırpınışını gördüm, içim korkuyla dolmuştu hemen sofaya koştum babam yerde öylesine yatıyordu ki korkudan yaklaşamadım bile . küçük kanaryamda ölmüştü babam da, artık hiç kimsem yoktu. İlk başlarda böyle olmadığını sanıyordum baba tarafımdan akrabalarım vardı, iki üç yıl sonra kendimi sokaklarda buldum . Ne babam vardı ne de bir yakınım. Yirmilerimde bir kız sevdim! İşte şimdi bu küçük kasabadayım yalnızlığımda pek bir değişiklik yok ama biraz yaşlandık galiba gelecek ay elliyi devireceğim. Neyse ağır ağır çıkmak gerek rahat musalla taşından, eh şimdilik rahat tabi arkamıza cemaat gelirde Allahuekber denilince sırtımız ya rahatta olur yada azapta. Adamın çıkası da gelmiyor sıcacık yorganın altından, şimdi sen tut buz gibi havada kalk işe git olacak iş mi yahu! “Tak tak “ , ha! sen kimsin be seher bülbülü sabahın köründe? “geldim geldim” ses soluk yok gitti mi acaba? Ceketim nerede yahu bulamıyorum, hay aksi , yerlerde buz kesmiş .Eee neredesin seher bülbülü? Öyle geçerken ihtiyarı yatağından kaldırayım diye mi uğradın? Yoksa yuvanı mı şaşırdın?
Buda nesi be eski toprak! Aman, aman şaka maka iyice yaşlandın eski toprak baksana yerden bir kağıdı bile alamıyorsun, tamamdır işte sabahları hep böyle olur cıvatalar soğuktan sıkılaşıyor eğilemiyorsun ,eğilirsen doğrulamıyorsun.
“Sen benim kadar sevebilir misin? “ hah ha haaaa ne bu eski toprak? Bizim bilmediğimiz bir gizli hayranın mı var? Baksana sabahın altısında kapıya bırakılan pembe bir mektup hem isimsiz, hem aşklı meşkli. Neyse bu arada iliklerim dondu gir içeri ne demeye kapının önünde alık alık bekliyorsun sanki bırakan geri dönecekmiş gibi,! Şöyle sıcak bir çay iyi gider yediğimiz bu soğuğun üstüne, bu arada da şu alacalı bulacalı mektubu rahat rahat okuruz.
Ohhh içim ısındı ciğerlerimiz cana geldi be eski toprak. Ne diyor bizim seher bülbülü bir bakalım. Hah tamam! Bohça sarar gibi sarmış mübarek kat kat, adam mektubu açarken yoruluyor inşallah içindekiler bizi bu kadar yormaz.

“ Bu mektubu sana hem çok uzaklardan hem de çok yakınından yazıyorum sevdiğim!

Hep birini sevmek istemiştim, yitikte olsa yalanda olsa , yanımda olmasa da sevmeyi delicesine ve sen çıktın karşıma..
Ben Leyla isem benim sevdiğim Mecnun olsun isterim , yan yana olmasak da , beden toprağa kavuşsa da ruhlarımız hiç ayrılmasın isterim. Sen böyle sevebilir misin? Ben severim diyorum kendi kendime en az ölüm kadar gerçek. Keşke şimdi yanımda olsaydın, ama yoksun! Olsun diyorum, ben seni öylesine sevmedim ki! Ben seni sıcak tenin içinde sevmedim , ben seni ruhunla sevdim. Ben seni! Ben seni zifiri bir karanlıkta sevdim .
Sevdim mi acaba? Gerçek sevgi bu mu? İçimi cayır cayır yakan bu ateşin adı aşk mı? Yoksa ,yoksa her şeyin yapmacık olduğu şu küçücük dünyada daha da küçülen insanların adını aşk koydukları bir heyecan mı sadece? Eğer bu gerçek aşk değilse gerçeğini hayal bile etmek istemem. Şu an hissettiklerim bile beni ağır ağır boşluğa çekiyor bundan fazlasını ne hislerim ne yüreğim ne de ruhum kaldırır. Sadece bir tek cevap ver. Ben senin kalbinde hiç olmasam da artık sana sarılamasam da unutma ki bu ateş hiç sönmeyecek değil mi? Ta ki ruhum ölene dek. Sevda’nın adını anan tek bir yürek kalmasa da , tüm kalplere mühür vurulsa da , seven gönülleri kor ateşle dağlasalar da, benim kalbim seni anar , benim sevdam tüm mühürleri söker , ben de dağlanacak tam bin yürek var her biri Arş kadar.
Tekrar soruyorum “Sen beni böyle sevebilir misin?”
Dur ! sakın söyleme, ben duyamıyor olsam da , kim bilir belki karanlık kıskanır, belki yalnızlık çekemez sevdamızı. Belki de ışıklar küser gözlerime . Bir sel olur çağlar yüreğim aşkın yıkımında . Ne olur sarmaşıklar girmesin aramıza ; zehirli sarmaşıklar. Tut elimden ne olursun beni sensiz sadece sensiz bırakma. Bir gün olurda duyarsan çekildiğini bedenimin toprağa “gülmeyen bir yüzü vardı yazsınlar mezar taşıma”. Sonra gelip güldür beni bir tanem. Ay ışığında gel mezarıma , bir demet papatya bırak mezarımın başucuna, ellerini üstüme yığılı toprağa sok ve hisset hayattayken sana anlatamadıklarımı. Dedimya ben zifiri karanlıkta sevdim; kuşkusuz, amaçsız, ölesiye sevdim, tabi adı sevdaysa bu çilenin.
Adına her ne diyorlarsa acı, ızdırap , keder tarifi her neyse bu duygunun ben kabulüm sen yanımdaysan.
Şu içimden geçenlerin sadece birini tutup çıkarabilsem seni sana onunla anlatabilsem ne yazmaya kalem ne de satırlarıma kağıtlar yeterdi. Çünkü sen benim içimdesin ruhumun deli sarmaşığı!

Seni seviyorum, seni seviyorum
Öylesine değil , ölümüne, bir bulmacanın karelerinde yok olmacasına!
Hatırlar mısın? hep seher bülbülüm derdin bana ben sana seni öldükten sonrada seveceğim derdim de sen hep gülerdin, hiç inanmazdın bana belki ben öyle hissederdim, sanki fersahlar vardı aramızda ben senin başucundayken. Hep boşluğa dalardı gözlerin sanki bir benim yanımdaydın bir boşluğun içindeki düşlerde. Bak işte aradan nice yıllar geçti ben toprak oldum sen Eski Toprak!
Hani papatyalarımız vardı cam vazoda sakladığımız arada bir alıp seviyor sevmiyor oynadığımız papatyalar. Şimdi boş görüyorum vazoyu aşkımız soldu mu yoksa sevdiğim?
Ben seni böyle sevdim, beşikten mezara kadar değil , ruhum yok olana kadar.
Sen beni böyle sevebilir misin?
Sensiz geçen her gün ufkuma göz yaşı yağıyor , ben zaten gözyaşı olmuşum! Hatıralarının sıcaklığı tüm ruhumu ısıtıyor aradan geçen onca yıla rağmen. Hatırlar mısın sevdiğim? Hani gözlerinde kendimi görmeye çalışırdım da sen hep ağlardın da puslu bir hayal olurdum gözlerinin içinde , ellerini tutarken, sana sarılırken yutkunurdun hep öyle ağlamaklı. Bugün ruhlar semada ölümle dans ediyorlar yırtık kefenlerinde. Bugün yıldızlar bizim için parlıyor farkında mısın?
Senden ayrılmadan; yani seni terk etmeden önce saçlarından bir tutam aldım, şimdi avuçlarımın içindeler. Hani ben ölmüştüm de sen bana sarılıp ağlamıştın da ben kıpırdayamamıştım , usul usul gel kollarıma sevdiğim kainatı kıskandırmadan gel ben seni işte böyle sevdim!”

“ Vakit geldi Eski Toprak!”
Ara
Cevapla
Melek06
#13
Yalnızlık Korkusu
Sevdiğimiz eşyayı, dostları yada sevgiliyi.
Sonunda yürekte kalan hep ayni duygu, hüzün...
Çünkü yitirilene alışmışızdır, sevmişizdir, bizimle olan beraberliği keyiflendirmiştir. Çünkü o beraberliğe değer vermişizdir.

Ya o güzelliği yasarken; paylaşımı, keyfi, sevmeyi ve sevilmeyi birlikte hissederken...

Hep korkmaz miyiz? İçimizi en güzel anlarda bile hep sarmaz mı?
Ya biterse? Ya yok olursa bu güzellik?; endişesi..

Tabii ki bitecek. Yaşadığımız mutluluklar, hüzünler hep bitmedi mi?
Hep yerine başka başka hüzünlere, mutluluklara bırakmadı mi?

Gene ayni korkular, ayni endişeler...

Peki sahip olduğumuz güzellik için yitirme korkusuyla ağlamak niye? Kime? Ne için ? Biliyor musunuz?

Dökülen göz yaşları sadece kendimiz için..
O değere sahipken de, yitirdiğimizde de..
Çünkü bizi asil korkutan YALNIZLIK..

İçimizde hissettiğimiz o güzel duyguları uzunca bir süre tekrar yaşayamamak..

Özlemek, özlenmek, sevmek, sevilmek, sım-sıkıca sarılmak,
o bedenin canini, kanını hissetmek, sevişmek.. Hangisi kolay vazgeçilir hazlar ki?

Biten aşklarda da, biten ömürde de yanaklarımıza dökülen gözyaşları hep kendimiz için.

Çünkü merkez hep biziz, doymak bilmeyen egomuz..
Ve o egoyu doyurabilmek, hoşnut kılabilmek için ne kadar çok çırpınır dururuz.

Bizim sevdiklerimiz bizi muhakkak sevmeli, özlediklerimiz özlemeli,
doğrularımız her zaman tek doğrudur.

Ya yanımızda ki insan ? Onun egosu ? Arzuları, özlemleri veya usandıkları...

Ne kadar o sevdiğimiz insana karşı fedakarız?
Vermeden neyi ne kadar alabiliriz ki?

Bizler; hep ilişkilerimizde hesap kitap içinde değil miyiz ?
Her zaman denge.. Verdiğimiz kadar alalım, aldığımız kadar verelim hesapları yapar dururuz.

Sonuç YALNIZLIK .

Peki bu kadar yalnızlıktan korkuyor, yaşanılan güzellikleri,
paylaşımı bir daha yasayamamak endişesiyle kaybedeceğimiz
değere ağlıyorsak niye bu kadar ince hesaplar.

O değer bize mutluluk yerine hüzün, kargaşa yaşatıyorsa zaten vazgeçmeliyiz.

Yok eğer yaşamın sıkıntılarından biraz da olsa bizi alıp mutluluk veriyorsa o zaman gözyaşı yerine biraz daha akilci olmak daha doğru değil mi?
Sıkıca, hiç bitmeyecekmiş gibi o güzelliği, huzuru sonuna kadar yasamak varken neden korku??

Bilirsiniz.. Anılarımızda öylesine anlamlı, mutlu anlar vardır ki, kimi zaman onca geçen yıllara değerdir. Tabii ki bu değerler karşılık bulduğunda daha da değer kazanacaktır.

Eh iste o zaman bize biraz daha is düşüyor demektir. Daha çok özen...
Çünkü yasam içinde, ayni frekansı yakalamak o kadar zor ki...

Sevgiyi, özlemi birlikte yasamak doyumsuz bir hazdır.
Artık o sevdiğin insan kendin olmuşsundur.
Korursun, tıpkı kendini koruduğun gibi. Üzmekten, incitmekten korkarsın.
Artık hesap, kitap yapılamaz. ; Daha çok vermek vermek istersin.
Çünkü ego vererek de doyumu öğrenmiştir. Çünkü gönlünü ayna tutmuşsundur o sevgiliye. Çünkü yitirme korkusu askı ölümsüz kılar.

Çünkü ayrılmanın da bir vahşi tadı var
Öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil Çünkü

AYRILANLAR HALA SEVGILI..


keşke ve bile
hayat keşkelerle başlayıp keşkelerle bitiyor ama boşverelimki hayat ne olursa olsun devam ediyor.ama ki şunu unutmayalım birde bilelerimiz vardır bunuda şöyle tanımlaya biliriz.zaten keşkesiz ve bilesiz hayat olamaz. bir karanlık gecesi yürüyordum sahilde birisi bilmemki kim elini uzattı bana tutmamak için çabaladım.
ama neyazıkki tuttum.sonra keşke tutmasaydım dedim. çünki ondan sonra başıma kötü bir olay geldi.yani keşkesiz bir hayat bazıları için iyi bazıları için ise kötüdür...

__________________
Ara
Cevapla
Melek06
#14
Üç Sarı Gül

Süper markete alışveriş için girmemiştim aslında.. 37 yıllık kocamı kaybedeli bir hafta olmuştu ve bu dükkanda onunla ne tatlı anılarımız vardı..

Ben alışveriş yaparken ortadan kaybolurdu. Nereye gittiğini bilirdim.. Elinde üç tane sarı gülle dönerdi hep..

Rudy sarı gülleri çok sevdiğimi bilirdi. İçim hem sevgi hem hüzünle doluydu.. Birkaç şey alıp sepete attım..

Tek kişi için alışveriş, iki kişiye alırkenden daha çok düşündürüyor insanı, nedense..

Et reyonun önünde bifteklere bakıp, Rudy nin bunlara nasıl bayıldığını hatırlarken bir genç kadın geldi yanıma.. İnce uzun, güzel bir sarışındı.. Bir kocaman pirzola paketi aldı, sepetine attı.. Sonra durdu, düşündü, pirzolaları sepetten çıkarıp, tekrar rafa koydu.. Ona tebessüm ederek baktığımı fark etti aynı anda..

"Kocam pirzolayı çok sever, ama bu fiyatla da alamam ki.. Bilemiyorum..

" Dokunsalar ağlayacağım.. Mavi gözlerinin taa içine baktım. "Kocam sekiz gün önce öldü" dedim, sesimin titremesini kontrole çalışarak.. "Alın bu pirzolaları ve birlikte olduğunuz her anın hazzını yaşayın.."

Başıyla evetledi.. Pirzolaları tekrar sepetine koydu ve yürüdü..

Ben de süt, peynir reyonuna doğru gittim. Şimdi artık hangi büyüklükte süt almalıyım, diye düşünürken, bana doğru gelen yeşil elbiseye dikkat ettim. Oydu.. Sarışın kadın.. Yüzünde o güne dek rastlamadığım kadar güzel ve anlamlı bir tebessüm vardı.. Göz göze geldik..

"Bunları size aldım" dedi.. "Kasaya vardığınızda, parasının ödendiğini göreceklerdir.." Uzandı, yanaklarımdan öptü ve.. Ve sepetime, uzun saplı üç sarı gül bıraktı..

Ona ne yaptığını, bu güllerin benim için ne mana ifade ettiğini söylemek istedim, ama mümkün mü?.. Hıçkırıklara boğulur ve göz yaşlarım görmemi hızla engellerken, uzaklaştığını hayal meyal seçtim.. Sepetimdeki sarı güllere baktım.. Hem de üç taneydiler..

Nerden biliyordu?..

Birden anladım.. Bilmiyordu ki.. Dükkanda yalnız değildim.. Gözlerimde yaşlarla yukarı doğru baktım..

"Rudy.." dedim.. "Rudy, beni unutmadın, beni hala bırakmadın değil mi?.." Rudy, gene benimle gelmişti alışverişe.. Bu sarışın kadın onun perisiydi..

"Ağlamak güzeldir.. Süzülürken yaşlar gözünden, Sakın utanma.." Aynen öyle..

Geliyorsa içinizden aldırmayın.. Ben de öyküyü çevirirken ağladım zaten.. En iyi ağlamayı en çok sevenler bilir!..
Ara
Cevapla
Melek06
#15
Özlemedim Seni

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşları, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizde ışıldamalı sabah olunca
Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım
Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım
__________________
Ara
Cevapla
Melek06
#16
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir" denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı
Ara
Cevapla
Melek06
#17
CEREN GÖZLÜM

Unuttun mu diye sorma
Unutamam ceren gözlüm
Sitem edip gönül kırma
Dayanamam ceren gözlüm

Sen ufkuma doğan güneş
Sen gönlüme düşen ateş
Burcum bile burcuna eş
Ayrılamam ceren gözlüm

Bahtımdaki uğurumsun
Gönlümdeki gururumsun
Yarınımsın umudumsun
Unutamam ceren gözlüm

Seni yazdım hayatıma
Gönlümün her sayfasına
İnan senden başkasına
Sarılamam ceren gözlüm

Sen gözümde tüten duman
Sen vardığım en son liman
Sen Tanrı'mdan bir armağan
Unutamam ceren gözlüm

Islanırsa eğer gözün
Yüreğime çöker hüzün
Ne olursun gülsün yüzün
Dayanamam ceren gözlüm
Ara
Cevapla
Melek06
#18
Sen Yoktun



Hüzün vardı yine.
Sessizlik vardı.
İçimde eriyen bir duygu...
Ama çığlıklar yoktu...

Dualarım vardı,
Hep adının geçtiği...
Ağlayan gözlerim vardı.
Ama gücüm yoktu...

Yeni yüzler vardı.
Yeni sesler, soluklar...
Eskiye karşı özlem vardı.
Ama eski gülüşüm yoktu...

Dertlerimi anlattığım sigaram vardı,
Yaşamama destek veren.
Arkadaşları vardı, sevdiklerim,
Ama sen, en sevdiğim yoktu...

__________________
Ara
Cevapla
Melek06
#19
Ölüm Bile

Ölüm bile geç kaldıktan sonra
Bütün ilkleri sona bırakmanın belki de tam zamanı
Ben her şey bir ırmaktır sanırdım
Bunun için günlükler tutmaya kalktım
Ve tarihleri karıştırdım nasıl da

Aldım şapkamı gidiyorum şimdi
İniyorum kentin çekirdeğine
kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde
Dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi
Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak
Ben odama döneyim en iyisi

Öyleyse nice yağmur
Niye bir kız saçı gibi sokaklarda
Aynaya baksam kalbim görünür
Aklımda gitgide büyüyen yara
Bir ağacın en uzak dalı gibi sessizce çürür
Ölüm, evet ölüm bile geç kaldıktan sonra
Ara
Cevapla
Melek06
#20
Ben sana git diyemem

Yanımda ol dedikçe
Duydukça yüreğimde
Uygarlık kargaşasını aşıp
Sevimli kasabalar halinde
Denizini,
Olta iplerini
Ve çekingen bedenini
Alarak geliyorsun

Ben sana git diyemem
Ayaklarına gölgelerimi asıp
Saçlarına vurgunca dokunan
Güneş ışıklarına
Demir döküp
Dudakların kadar ateş içinde
Kalıncaya kadar bedenim;
Kış mevsimi de başlayıp
Donmayınca balıklar
Ben sana git diyemem
Ara
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Seni Senle Ya?amak Varken,Sensiz Hasretinle Ya?amak Zoruma Gidiyor.. ROSE 6 479 03-31-2022, Saat: 08:03 PM
Son Yorum: wildfang
  Kanadı kırık melek... YasSmin 2 471 06-22-2011, Saat: 04:39 PM
Son Yorum: YasSmin
  Canımı yaktı ''Aşk''denen o duygu . . . Hasretiim 0 573 11-17-2010, Saat: 06:37 PM
Son Yorum: Hasretiim
  Beni senle bırakma ~ MaSaL 0 460 09-24-2010, Saat: 04:49 PM
Son Yorum: MaSaL
  Bir başka hayata kaldı senle bir ömür yaşama ihtimali... acemhe 0 341 06-30-2010, Saat: 11:09 PM
Son Yorum: acemhe

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi
  Tarih: 11-22-2024, 02:12 AM