Ayrılıyoruz tamam.
Bu vedanın ruhuna aykırı gelecek olsa da konuşacakların konuş son kez. Bir anıya daha prim verecek olsa da söyle söyleyeceklerini. Çok çok yeniden yakınlaşma sürecinde yeniden çarpıtacağız aşkı o kadar. Sen benim gündemimden düşeceksin büyük bir gürültüyle ben senin. Herşey o anda kalacak o kadar. Yaşamak uykusuz bir türkü gibi dudağıma yapışacak. Bütün oda içi üşümüş bir karanfil kokacak ve sevmek yalancı bir mektuba malzeme olacak. En önemlisi de bu şiir yarım kalacak.
O yüzden bırak bu şiiri dudaklarında bitireyim sonra git.
Son kez ihlal edeyim gözlerindeki birinci derecede girilmez bölgeleri.
Tenindeki yasemin kokusunu kurutup mısralarımın arasına kapatayım. Payıma düşen ne varsa yüzündeki ifadeden yükleneyim. Gururlu bir vurgun yiyeyim bırak da.
Ne yakaladıysam bu gidişten doldurayım bavuluma bir ayakizi aynadaki yüz izin loş bir Akdeniz ağrısı hâlâ babasına ağlayan büyümeyecek bir çocuk aksi bir kış derdi ve en yokuş yerinde yaşarmış bir şair hali. Ne bulduysam toplayayım. Neden gittiğini anlamayayım. Ağladıkça açılacaktı bu aşk deyip notasız şarkı sözlerilar çağırayım.
Pazardı ve tüm kuşlar o gün korkaktı. Doğaldı kavgalı olmamız barışa aç olmamız normal. Kalabalık vardı aramızda evet. Yoğunduk isimsiz birşeylere. Alışkanlıklarımız terketme kararlılığının çok gerisinde buralarda bir yerlerdeydi. Ve biz sevdanın yolları bozuk bir köyündeydik.
Birbirinden hiç haberi olmadan biten bir hikayedeki silik iki karakterdik. Konuşma çizgisinin en gerilerinde bitmez susma nöbetlerindeydik.
Ah herşey konuşamıyorum diye. Şu an söylediklerim söylemeyi düşündüklerimin hiçkimsesi değil aslında. Herşey sen gidiyorsun diye. Gördüklerin kalanlarımın hiçbir kederi değil aslında. Herşey sen geldin diye.
Seni özlemeyi özleyeceğim günler gelsin çabucak. Çabucak serçe parmağımdan düşsün tırnağın. Bu hazandan torpilli iklim biran önce bahara varsın. Pılımı pırtımı toplamışken bir rüzgar saçlarımdan tutup uçursun buralardan ve bu an gurbetin yanında sırıtan bir uzaklık gibi kalsın.
Seni hatırlamayacağım günler gelsin çabucak.
Çabucak gitsin pencerelerimi zorlayan anılar. Babam bıraksın dövmeyi dizlerini gelsin beni dövsün ya da dizelerimi. *Şair meçhule giden gemiye bindirsin beni çabucak.
Derdim kendim değil. Olsa derdim. Ama bu şiir yarım kalacak bu şiir az kalacak. Sonu eksik olacak. Duvaksız gelin isimsiz sokak sesli harfi ölmüş hece gibi kalacak.
Ayrılıyoruz tamam.
Konuşma sus hatta söyletme içini. Tanımamayı dile beni. Ama bırak dudaklarında bitireyim bu şiiri. Bitireyim dudaklarını dudakların diye şiiri. Bu sitemi bu derdi bu kederi bitireyim.
Bu geceyi bu cümleyi bu çığlığı küçülteyim. Sonra da büyüyeyim ve bir daha sevemeyeyim bırak.
Bu vedanın ruhuna aykırı gelecek olsa da konuşacakların konuş son kez. Bir anıya daha prim verecek olsa da söyle söyleyeceklerini. Çok çok yeniden yakınlaşma sürecinde yeniden çarpıtacağız aşkı o kadar. Sen benim gündemimden düşeceksin büyük bir gürültüyle ben senin. Herşey o anda kalacak o kadar. Yaşamak uykusuz bir türkü gibi dudağıma yapışacak. Bütün oda içi üşümüş bir karanfil kokacak ve sevmek yalancı bir mektuba malzeme olacak. En önemlisi de bu şiir yarım kalacak.
O yüzden bırak bu şiiri dudaklarında bitireyim sonra git.
Son kez ihlal edeyim gözlerindeki birinci derecede girilmez bölgeleri.
Tenindeki yasemin kokusunu kurutup mısralarımın arasına kapatayım. Payıma düşen ne varsa yüzündeki ifadeden yükleneyim. Gururlu bir vurgun yiyeyim bırak da.
Ne yakaladıysam bu gidişten doldurayım bavuluma bir ayakizi aynadaki yüz izin loş bir Akdeniz ağrısı hâlâ babasına ağlayan büyümeyecek bir çocuk aksi bir kış derdi ve en yokuş yerinde yaşarmış bir şair hali. Ne bulduysam toplayayım. Neden gittiğini anlamayayım. Ağladıkça açılacaktı bu aşk deyip notasız şarkı sözlerilar çağırayım.
Pazardı ve tüm kuşlar o gün korkaktı. Doğaldı kavgalı olmamız barışa aç olmamız normal. Kalabalık vardı aramızda evet. Yoğunduk isimsiz birşeylere. Alışkanlıklarımız terketme kararlılığının çok gerisinde buralarda bir yerlerdeydi. Ve biz sevdanın yolları bozuk bir köyündeydik.
Birbirinden hiç haberi olmadan biten bir hikayedeki silik iki karakterdik. Konuşma çizgisinin en gerilerinde bitmez susma nöbetlerindeydik.
Ah herşey konuşamıyorum diye. Şu an söylediklerim söylemeyi düşündüklerimin hiçkimsesi değil aslında. Herşey sen gidiyorsun diye. Gördüklerin kalanlarımın hiçbir kederi değil aslında. Herşey sen geldin diye.
Seni özlemeyi özleyeceğim günler gelsin çabucak. Çabucak serçe parmağımdan düşsün tırnağın. Bu hazandan torpilli iklim biran önce bahara varsın. Pılımı pırtımı toplamışken bir rüzgar saçlarımdan tutup uçursun buralardan ve bu an gurbetin yanında sırıtan bir uzaklık gibi kalsın.
Seni hatırlamayacağım günler gelsin çabucak.
Çabucak gitsin pencerelerimi zorlayan anılar. Babam bıraksın dövmeyi dizlerini gelsin beni dövsün ya da dizelerimi. *Şair meçhule giden gemiye bindirsin beni çabucak.
Derdim kendim değil. Olsa derdim. Ama bu şiir yarım kalacak bu şiir az kalacak. Sonu eksik olacak. Duvaksız gelin isimsiz sokak sesli harfi ölmüş hece gibi kalacak.
Ayrılıyoruz tamam.
Konuşma sus hatta söyletme içini. Tanımamayı dile beni. Ama bırak dudaklarında bitireyim bu şiiri. Bitireyim dudaklarını dudakların diye şiiri. Bu sitemi bu derdi bu kederi bitireyim.
Bu geceyi bu cümleyi bu çığlığı küçülteyim. Sonra da büyüyeyim ve bir daha sevemeyeyim bırak.