Mutlu bir düş/ünce/sin yüreğimde asmalar sevişiyor gönlümde Aşkın günlüklerini yırtıyor bir kadın hüzzam şarkılar var dilinde
Kendi iç sesini dinliyor bir adam şiirler birikiyor mahzenlerinde
Kayıp bir rastlantı yaşamak dertleşiyorum yokluğunda gölgemle
Sen gidince buralardan yine dönecek altında cirit attığımız küre.
Yine avuçlarımızdaki mevsim terlerini uzatacağız birilerine ve sıvayacağız gönlümüzdeki meçhul sevilere.
Ölümsüz bir yakarının kırık nadaslarıyla mevsim türküleri olacak hayat benliğimizde kırık düşler tarlalarından boy atacak aşk kendimizden bile gizlenerek ağladığımız gecelerde.
Fakat ne olursa olsun hangi oyun sahnede olursa olsun bitmeyecek adına umut dediğimiz feryat.
Yangın vakitlerinin ipini çekince mutlu bir gülümseme bekler yürek o içimizin argın dualarını es geçerek.
Ay içimizi gösteren bir ışık, yıldızlar göğsümüzü ısıtan alev olur.
Her düş kendi içinde yuvarlanan bir rastlantının belki ilk belki de son sözü olur.
Her daire kendi gezegenini inşa eden ve içindeki bizleri iç sesimizle baş başa bırakan bir düş yapısıdır.
Sığ nehirler yaşama birikir ve bir gün denizlerimize dolarak bizi içinde gezdirir.
Ne mutlu bir düştür ki, en çok yaşanılası anlarla bir ömrün içinde gölgesini büyütür.
Bir sevmenin bin ölmelerine değiyorsa yüreğin, in yorgun bir gönlün derin mahzenlerine.
Ruhunun pişmanlık ezgilerini sil karalamalı günlüklerinden ve yırt bir ömrün kangren ağrılarını.
Bir şarkı dola dudaklarına ve haykır, gölgelerin dansına karışan o dizelerindeki kaçak aşk yolcularına.
Fark aradığımız bir hüzün limanında usumuzun yalnızlık dalgalarına direnerek hayata ole demek çok zor değil.
Yaşadıklarımızın sermayesini cebimizden çıkararak martılara fırlatmak bu gökyüzü altındaki aşk sağanağında ölümsüz düşleri bir ölümlü gibi asil ve dingin kucaklamak senin işin değil.
Yorgun bir sancı bıraktın yüreğime ellerinin gölgesini içime hapsedemeden.
Gözlerinin kıymıklarına düştü gölgen ben kırık bir aşkın destelerini sevginin ovalarından henüz toplayamadan.
Aşkın firarilerini çevirmiş zaptiyeler yüreklerini çalmış eşkıyalar dağlarda ve umutlarını zincirlemişler bu uğurda.
Çırpınışlarla kendi sesimizi biriktirdiğimiz bir avluda kalabalık düşleri ağırlarız o içimizdeki korkak sebeplerin kıymıklarını sivriltirken.
Can kırığı denenmiş yollar geçer bir film karesinden 'ölüm' deriz sebebi malum düşüncelerimize ve bir ömür içinden dünler ve yarınlar gelip geçer ne yaşamışsak karımız der ne yaşayacaksak 'eyvah'ların satır aralarına gizleniriz.
En derinine sarkıtılan aşk ipine tutunarak ulaştım sana bu yüzden bırakmam imkânsız.
Sensizliği işaret etme bana en koyu gecelerde yurdumun varsıllığını en deli özlemlerin sularını geçtim sensizliğin resimlerini asma sevda odama.
Ben yağlı urganlarla sarıldım yaşanası yüreğine gülüm.
Çürük umutların sınama kartlarıyla yapışma yakama ben bu kürede bir seni sevdim.
Ruhunun özlemine tutunarak yaşamak bile ödüldür bu aşk adamına.
Ne zaman seninle bir düşün içinden sıyrılarak tekrar karşına gelsem bir düşünüş rahlesinde buluyorum kendimi.
El açıp göklere tanrıya yalvaran binlerce insan oluveriyorum özlemin yüreğimi yakıp yıkıp talan ettiği anlarda.
Dudaklarımızdan zoraki ayırdığımız sözcüklerimizle ve içimizdeki zorunlu tükenmişliklerle nereye gitsem nerede seni düşünsem ve nerelerde varlığını içime çeksem kocaman bir yumruk gelip oturuveriyor göğsüme.
Sevda aradığımız o yaşam dağının zirvelerinde eksiltilerimizdeki dimağsal düşünüşlerle bir düşün içinden geçeriz yıllar yılı biz ruhumuzun kıyılarında yürümek varken.
En azgın deniz yüreğimizdir aslında huzur aradığımız o uzak iklimlerde ve macera sandığımız güneş yanığı derinliklerde bir başınalığımızın resmini yaparız kimselere göstermeden.
Elde var hüzün/dür.
Onunla kalakalır onunla bir boşluğun içinde çığlıklarımıza sarılırız.
Hayat/dır adı.
Hayatın içinde ne kadar kaldığımız değil onun içinden geçerken ne yazdığımız ne anlattığımız belki de ne anladığımızdır özet.
Oysa kılı kırk yararak ve mevsimleri elimizden geldiğince oyalayarak bir kangren yara düşürürüz göğsümüzün siperine.
Alnımızdaki aşk yanıkları içimize işler çok sevdiğimizi sandığımız değerler bir gün bir bir bizden giderler.
Bizler o öfkeli yalnızlıkların kaldırımlarından sarı denizlere ulaşınca gök üzerimizdeki entari olur dilimizdeki şarkilar yoldaşımız olur küle gömülmüş bir yangın içlenişiyle.
Bizler o engin yüreğimizin ellerinden tutarak harlı mevsimlere ulaşınca sevinç içimizdeki sevda olur gönlümüzdeki yaşanmışlıklar sırdaşımız olur güle bürünmüş bir gülüş selamıyla.
Bizler hayatın yaman kıskaçlarından geceyi çalarız kimi yorgun bir gün artığı sızar işte böylesi anlarda odamıza ve biz aşkın sözcüklerini o yaşam ağacına asarız yüreğimizdeki sevgi apoletleriyle.
Yanık bir ten olup kapattı kadın yüzüne ellerini.
Yaslı gülüşlerini gizledi herkesten güneşi özlerken ruhu yalım ateşlere atıvermişti bir zaman cümlelerini.
Sızdı hayata fısıldadı hüznün emanet resitallerini gülümsedi içinin çocuk kâkülleri.
Yıldızlar üşüşüyordu soğuk göğüme ben sana türetilmiş sözler dizerken soğuk bir kayanın üzerinde.
Hayatın kırık kahkahalarının esiriyken sen ve yaşanası gözlerindeki bekleyiş notlarını dinlerken ben gözlerime fer arıyordum yaslı bir ayın şavkında.
Dağ kendi rüzgârını alıp çekilmişti yalnızlığın koynuna ve ikimiz de ıslak bulutların dansını izliyorduk bir menzilde.
Asalaklarla kendini tartıya alanların hengâmeli duruşmasına tanıktır hayat üç-aşağının beş yukarıyla hesaplanamadığı bu çelişkiler sahnesinde.
Kırık yüreklerimizin sızılı kürekleriyle denizler aşarız hesapsız gökyüzünün rengini unutmaktan suların berraklığını izleyememekten ve yaşamın kirli sokaklarında birbirimizi unutmaktan geldik biz.
Sen fısıltılı bir sarılışın ve sen içimdeki öfkeleri bir başına bırakışın failisin aslında.
Seni böyle hayal ediyorum ve içimdeki varlığına her sarıldığımda neden hep yaşayamadıklarımızı değil de yaşadıklarını düşünüyorum.
Seni yaşamak isterken engin akan ırmaklarca sana ulaşmak isterken deli nehirlerce neden denizlerine ulaşamaz özlemli sularım.
Neden bir yok olup ve tükeniş bataklığına dökülür şiirlerim.
Ah sevdiğim ah gönlümün sularına göğsünü açanım.
Ruhumdaki deli kısrağım beni ateşler içinde yıllardır sarıp sarmalayanım.
Biliriz ki bilmeliyiz ki her aşk bir gün boyun eğer hayatın güçlü rüzgârlarına.
Sağanaklar basar gönlümüzün kımıltılı gölgeliklerini.
Susar içimizde şarkılar kesilir ruhumuzdaki düşlerin önü ve düşer gövdemizin yanına çaresiz başımız.
Sevişmesiz geçen gecelerin boş raylarında el ele yürür gölgemiz ve bir menzile ulaşır sonunda gövdemiz.
Sonsuz bir yaşam felsefesiyle ve derin derin birbirimize akan sevgimizin gücüyle bir başıma kaldığımda bunları düşündüm işte.
Yokluğuna da alışırım derken yine düştün içime ve gülümsedin her zamanki gibi gözlerime.
Sensizlik dallarından yorgun bir günün artığı sızıyordu ve uzandım kendi yapayalnızlığımın yer yatağına ve sarıldım yeniden anıların sıcacık yorganına.
Islatsın bedenimi yağmur umurumda değil senin hayalinin olduğu her yer mutluluğun adresi olur.
Selahattin Yetgin